hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz

    03.12.2018 Pazartesi | 11:02Son Güncelleme:

    Alfred Lambart’ın 1931 tarihli ‘Juliet, Daughter of Richard H. Fox of Surrey’ (Richard H. Fox’un kızı Juliet) adlı yağlı boya tablosunda 1930’ları son derece güzel temsil eden şık bir genç kadın vardır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Üzerinde zamanının modasına son derece uygun gösterişli bir gece kıyafeti taşıyan bu genç kadın, Coco Chanel’in dalgalı, küt saçlı güçlü kadınlarını andırır. Kadın, beyaz bir hayvan postunun üzerinde, bu beyazlıkla kuvvetli bir kontrastlık oluşturan yeşil gece kıyafeti ile oturmakta ve iki elinin arasında tuttuğu kitabını okumaktadır. Seyirciler olarak biz bu resme, genç kadının kafasını kitaptan kaldırıp bize doğru baktığı bir anda dahil oluruz ve resimde yer alan bir takım unsurlardan dolayı da sanki salonda bizden başka kimse yokmuş gibi bir hisse kapılırız. O nedenle kadına ve kadının yapmakta olduğu eyleme daha da çok odaklanırız. Kadın kitap okumaktadır.

    Peki kadın neden kitap okumaktadır?

    John Berger, bir zamanlar BBC’de yayınlanan ‘Görme Biçimleri’ isimli televizyon program dizisinde üzerinde durulmuş önemli sanat görüşlerinin yer aldığı kitabına ‘Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler.’ cümlesi ile başlar ve sonra da eserlerin gerçek tarihinin günümüzle olan ilişkisi üzerine şöyle der:

    “Tarih her zaman belli bir şimdi’yle onun geçmişi arasındaki ilişkiyi kurar.”

    Yani bu demek oluyor ki resim, merkezinde döneminin ‘şimdi’sini vurgular.

    Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    18. yy’a kadar kadınların kitap okuması tehlikeli bulunan bir durumdu. Çünkü kitap okumak kadını bir anlamda evden dışarı çıkaran, dış dünya ile görünmez bir bağ kuran, öldürücü bir silah olarak kabul ediliyordu. Kadının kitap yazması ise o yıllarda bedenini satması ile aynı oranda haysiyetsiz bir davranış olarak nitelendiriliyordu. Çünkü kadının kitap yazması kendi zengin iç dünyası ve hayal gücünü halka açık etmiş olduğu anlamına geliyordu. O nedenle de pek çok kadın yazar takma erkek isimleri kullanarak kitaplarını yayımlayabiliyordu. Dolayısıyla ‘kadın ve kitap’ konusu 1930’lu yıllar için yeni yeni yan yana resmedilebilen iki unsurdu ve bu nedenle de pek çok ünlü ressam, kadının dönüşümünün belirginleştiği sembol olarak kendi dönemi içerisinde bu figürü resmetmeyi sevdi. Resimlerinde ve ışığın merkezinde olan ‘kitap okuyan kadın’ figürleri resmeden sanatçılar arasında ise Lambart’ın yanısıra, 17. yy ve 18. yy resim sanatının yabancı veya Türk ünlü pek çok ismi yer alır. Bir kaçından örnek vermek gerekirse:

    Auguste Renoir / 1876 - The Reader (Okuyan), Claude Monet / 1872 - A Woman Reading (Okuyan kadın), William W. Churchill / 1905 - Woman reading on a settee (Kanepede okuyan kadın), Şeref Akdik / 1930 - Kitap okuyan kız

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz

    Öte yandan Lambart’ın Juliet tablosunun gerçek zamanının şimdi’sinden çıkıp da günümüzün şimdisine geçerek tabloyu bambaşka bir bakış açısı ile yorumlamaya kalkarsak ne olur? Hemen söyleyeyim. Resme yeniden dikkatlice baktığımızda resmin merkezindeki yoğun ışığın turunculuğunu görür ve bu turunculuğun aslında resimde olmayan bir şömineden gelen alevden kaynaklandığını fark ederiz. Bu demektir ki bizler o an için baktığımız açıdan şömineyi fiziken görmüyor olsak bile şömine aslında vardır, oradadır ve o an görevi ne ise de onu yapmaktadır. Aynı bizim hayatlarımızdaki bazı ‘ışık ve ısı yayan insanlar’ gibi. Bu tip insanları bilirsiniz. Bazı insanlar hayatlarımıza girerler, bize bir takım sertlikler, olağanüstü güzellikler, anlaşılmaz olaylar yaşatır ve sonra da arkalarına dönüp bakmadan çeker giderler. Biz de o insanlardan sonra, o insanların sertliklerini, güzelliklerini ve zaman zaman da olağanüstülüklerini üzerimizde taşırız. Yani bizler bir bakıma hayatlarımıza giren bu insanlar sayesinde aydınlanır ve içinde bulunduğumuz karanlığın içinde de görünür hale geliriz. O nedenle hayatımıza giren insanlar önemlidir bizlerin hayatında. Hayatlarımızda bize yaşatılan tüm haksızlıklar, tüm aldatılma ya da aldanmalar, tüm olamayışlar ve aynı zamanda da tüm olağanüstü güzellikle ve sıcaklıklar o nedenle bizleri bu hayatta daha çok biz yapar ve yaşanmış kılar. Yaşanmışlıkların bizde iz bırakabilmesi konusunda eğer bir takım izlere sahipsek o nedenle bu hayatta şanslıyızdır aslında. Çünkü bizdeki bu izler, bu dünyada ne kadar zaman geçirdiğimizi değil bizlerin kaç zorluğa rağmen son güçle istediğiniz bir biz’in peşinden gidebildiğimizi gösteren şeylerdir. O nedenle de aynı Lambart’ın tablosundaki gibi bizi uzaktan görenler, bizi aydınlığımıza kavuşturan ‘insanlar’ımızı görmezler, bizim o insanlar sayesinde bugün daha çok kendimiz olabildiğimizi fark etmezler çünkü bu insanlar artık görevlerini tamamlayıp bizlerin hayatından çekip gitmişlerdir dolayısıyla da yanımızda değillerdir ancak tabi gizli güç olarak tüm yaşatmış oldukları öğretilerle beraber hep yanımızda bir yerlerde olacaklardır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ben bu hafta sizlere Alfred Lambart’ın benim çok sevdiğim bir resmini farklı perspektifler üzerinden giderek anlatmak istedim çünkü bu hafta özel bir hafta. Kadın Hakları haftası. Yani kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasının yıl dönümü. 1930’lu yıllarda kitap okuyan kadın resmi yapmanın devrimcilik sayıldığı bir dönemde bizim büyük liderimiz Mustafa Kemal Atatürk, takvimler 1934 yılının 5 Aralık’ı gösterdiği gün, Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile kadınların aday olabilmesinin ve ilk kez oy kullanabilmesinin önünü açmıştı. Bu olağanüstü eylemi Dünya ile mukayese edersek de, Türkiye, İsviçre’den 36, Belçika’dan 14, Bulgaristan’dan 13, Romanya’dan 12, Fransa ve İtalya’dan da 11 yıl kadar önce seçme ve seçilme hakkına sahip olmuştu.

    Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz

    Dünya, tarih sahnesinde pek çok defa bilgiye karşı olan kararlılığı sayesinde karanlığın üstesinden gelebildi. Dünya kadınları, bugün sahip olduğu haklarını kolay elde etmediğini çok iyi biliyor. Türk kadınları ise bu hafta, keşke 17. yy’ın ve 18. yy’ın ‘okuyan kadın’ resimleri gibi, günümüzün sanal sanat ve yaşam platformu olan instagram üzerinden #okuyankadın hashtag’i ile bir hareket başlatsa ve zincirleri bağlasa ve bu harekete de şu cümleyi kendine göre tamamlayarak destek verse:

    ‘Kadın okusun, kadın okusun ki…’