hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Yola çıkınca yol azalır

    24.08.2020 Pazartesi | 14:39Son Güncelleme:

    Yolu başka herkesin. Yaşanmışı başka. Başka adam ve kadın olduğumuz zamanların kavgaları ve sevdaları başka. Huzuru ve sükuneti bulduğumuz yerler artık başka kıvrımlarda. O nedenle işte kendinden başka hiç kimseyi değiştirmeye zorlama. Çünkü değişimin seninle başlayacağını, sen değişirsen herkesin değişmek zorunda kalacağını, buna sen neden olacağını sen de çok iyi biliyorsun aslında. O sebeple işte bugün o gündeyiz. Artık sana layıkıyla hizmet edemediğini bildiğin her şeye ve herkese zor da olsa hoşçakal demen gereken günde ve de saatte..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yaklaşık 3 - 4 yıl evveldi sanırım. Henüz kurumsal hayatta olduğum günlerdi. Sabah telefonun kesik kesik çalan alarmıyla uyandığım, alarmlardan nefret ettiğim, telaşla evden çıkıp arabaya bindiğim, arabaya zar zor park yeri bulup ofise hızlı adımlarla yürüdüğüm günlerdi. Kıyafetlerim ortama uygun, saçlarım derli toplu ve günlerim saati saatine programlıydı. Gün boyunca yapacak bir dolu işim vardı. 168 saatlik haftanın yarısından çoğu göz açıp kapayıncaya kadar geçiyordu. Bu yaşamda yapacaklarım, yapmak istediklerim gün geçtikçe artıyor, zamanımsa günden güne azalıyordu. Akşamüstü ofisten çıkarken arabaya doğru yavaş adımlarla yürürken gün boyu ne yapmış olduğumu hatırlamıyor kendimi çoğu zaman yorgun hissediyordum. Arabaya biniyor, doğru eve gidiyor, üstümdekileri çıkarıyor, koltuğa uzanıyor ve dakikalarca tavana bakıp yaşamımı düşünüyordum. Mutluluğun gerçekte ne olduğunu? Yaşadığım hayatın doğru hayat olup olmadığını? Olup olmaması gereken şeylere herkesten fazla takılıyordum. Görünürde her şey olması gerektiği gibiydi. Yıllarca okuduğum, eğitildiğim bir konunun devamını getiriyor, herkes gibi çalışıyordum.

    Yola çıkınca yol azalır
    Çalıştıkça para kazanıyor ve etrafımda olan yüzlerce insan gibi kısacık zamanlarda yaşamaya, hayattan tat almaya ve hayatı anlamaya çalışıyordum. Arabam vardı, başımı sokacağım bir evim vardı, güzel kıyafetlerim, ayakkabılarım ve de çantalarım vardı. Güzel bir çevrem, güzel başarılarım ve de etrafımda beni destekleyen insanlar vardı. Fakat her şeyin bu denli olağan oluşuna karşın bende bir tuhaflık vardı. Hayatın anlamını aramaya, kendimin bu dünyadaki varlığını sorgulamaya, insanların kendilerine sormadıkları soruları kendime sormaya fazla yakındım. O nedenle de sorularım gün geçtikçe çoğalıyor buna bağlı olarak cevap arayışım da aynı oranda artmaya başlıyordu. Bilgisayarlar, klavyeler, ofis sandalyeleri, kısa kodlu telefonlar, bir avuç içime sıkıştırdığım biri iş biri özel olmak üzere ayrılan ancak fiziken hep yan yana durmaya alışan iki cep telefonu, ofis camlarından izlenen gün batımları, sayısız içilen kahveler, belli saatler arasında belli yerlerde olmam gerektiğini söyleyen ajandalar ve kim olduğumu benden daha iyi bildiğini söyleyen kimlik kartlarım arasında kaybolmuştum.. Tüm bu tekrarlar arasında, 11 yılı devirdiğimi farkettiğim bir öğleden sonra bir sınıra geldiğimi hissettim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yola çıkınca yol azalır
    Kendi kendime; ‘bundan sonrası duvar. Bana yol bitti. Gidiş vaktim geldi. Nereye bilmiyorum ancak vakit geldi. Kabul et.’ dedim. ‘Artık vazgeçme vakti geldi, gitme vakti geldi, zor da olsa hoşçakal deme vaktin geldi. Bu an tam olarak o an. Nasıl olacağını bugün bilemediğin ancak yıllar geçip gittikten sonra en iyi bileceğin anın tam ortasındasın şu an.’ dedim. ‘Kabul et bir sonraki evre geldi. Bundan sonra bunu bildiğin halde devam edersen eğer, kendinden verirsin. Olmayacak bir şeyden emin olmuşsan bir kez, olacak diye ısrar edersen eğer, kendine saygını yitirirsin. O yüzden cesur ol şimdi ve git kendinin peşinden. Git, hep olsa dediğinin peşinden ve bul seni anlamlı yapacak olan şeyi bu hayatta. Neden bu dünyada olmayı seçtiğini anla kalarak yalnız başına. Saatlerden çık, mekanlardan çık. Senin özgürlüğünü kısıtladığına inandığın tüm sınırlardan dışarı çık. Seni sen yaptığına inandığın her şeyi yık ve yeniden yapmaya başla. Kendi çizimlerinle, kendi renklerinle kendi gerçekliğini yarat ve neler olabileceğini göster herkese. Bir çıkış yolu olabildiğini göster. Kimsenin duyamadığı, seninse avaz avaz bağırtılarını duyduğun seslerin varlığını onlara da göster. Her şeyin içindeki hiçbir şey olmaktansa, hiçbir şeyin içindeki her şey olmayı deneyecek cesaretin olduğunu herkese göster. Şimdi göster, yarın değil çünkü ‘şimdi’ zamanı. Çünkü şu an istiyorsun, çünkü şu an soruyorsun, çünkü şu an merak ediyorsun, çünkü şu an gücün var, çünkü şu an hatırlamak istiyorsun, çünkü şu an hazırsın, çünkü yarın çok geç olabilir, çünkü yarın yine alışmış olabilirsin yıllardır alıştığın her şeye ve bu yüzden de normalin bu olduğunu sanabilirsin. O yüzden kandırma kendini, kimsenin kandırmasına da izin verme. Çık dışarı. Farkındayken, anlamışken, ait olmadığını bu kadar kalpten hissetmişken al kendini ve çık dışarı. Zamanı geldi. Biliyorsun.’ dedim ve dışarı çıktım.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yola çıkınca yol azalır

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Böylece 11 yıllık kurumsal hayatım sona erdi ve ben de hep ertelemek zorunda kaldığım hayatımı anlamlı yapacak olan istediklerimin peşinden gitmeye başladım. İşte o günlerde tesadüfen internette bir şey ararken önüme bir şema çıktı. Şema, iç içe geçmiş 3 çemberden oluşuyordu ve de bu çemberlerin kesişim kümeleri hayatın anlamını anlatıyordu. Tam zamanıydı, o nedenle bu kümelerin peşinden gitmek istedim. Böylece Japonlar’ın çözdüklerine inandıkları yaşamın sırrını öğrenmeye başladım. Uzun ve mutlu yaşayabilmeyi anlatan Japonların felsefesini. Her insanın bu hayatta bir amacının olduğunu ve insanın hayatının amacını bulmadan asla sahici mutluluğu tadamayacağına inandıkları 4 elementi. Yani;

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yola çıkınca yol azalır

    1- sevdiğim (büyük bir tutku duyduğum)
    2- iyi olduğum (yani yeteneğim olan)
    3- insanlığa hizmet edebildiğim (yani dünyanın bana neden ihtiyacı olduğu)
    4- para kazandığım (emeğimin karşılığını alabildiğim)

    4 şeyi bulabilmeye çalıştım. Eğer bu 4 elementten geçen orta yolu bulabilirsem de Japonların ‘ikigai’ (‘iki’ - hayat / ‘gai’ - amaç anlamına geliyor) adını verdikleri varoluş nedenime ulaşabileceğimi anladım.

    Sonra da ‘İkigai’sini bulmuş bir insanın bu hayatta, neden yaşamda ve dünya bedeninde, neden bu yüzyılda ve de bu şehirde olduğunu anlayabileceğini gördüm. Benim hayalimi gerçek yapmanın aynı zamanda başkalarının hayalini de gerçek yapmaktan geçtiğini anladım. Yaşamın bu gelip geçici dünya içindeki sonsuzluğunu kavramaya çalıştım. Çevremi beni seven, iyi insanlarla doldurup, güzel amaçlar edinmenin peşine düştüm. Huzuru ve sükuneti kendimde, içimdeki engin denizde bulabileceğimi gördüm. Toprağa istediğim an değebileceğimi, masamı aynı Japonların yaptığı gibi toprağın verdiği tüm renkli sebze ve meyveler ile donatabilmeyi ve bu sayede gökkuşağı renklerini masamda oluşturarak, dünyanın mucizeviliğini kutsayabilmeyi öğrendim. Bildiğim ve deneyimlediğim her şeyi, benim yolumdan geçmekte olanlarla paylaşmam gerektiğini, böylece kendimi ve yaşamımı daha da anlamlı kılabileceğimi, ruhumu ancak böyle doyurabilebileceğimi anladım.

     

    Tabi kendimi yeterince duyabilmem, duyduğumun peşinden gidebilmem ve de veda vakti geldiğinde veda edilmesi gereken her şeye ve de herkese veda edebilir olmam gerekiyordu bunları görebilmem için. Aynı şekilde bazı insanların beni bir sonraki evreme geçirecek neden olduğunu fakat ne yazık ki benimle yola devam edemeyecek kişiler de olduğunu kabul etmem gerekiyordu yola devam edebilmem için. Böylece evrenin alma-verme dengesinin ve de neden-sonuç ilişkisinin olağanüstü muntazamlığını görebildim ve sonsuz mutluluğa zaman içinde ancak böyle erişebileceğimi anladım.

    İşte benim bir kaç yıl evvel başlayan hikayemin küçük bir parçası böyle başladı. O günlerin ardından, geçtiğimiz hafta tesadüfi bir şekilde aynı kümelere denk gelince belki de dedim, yolculuğumun birazını anlatma vakti gelmiştir. Belki birileri de bu şemayı bugün görmeye ve anlamaya benim o gün hazır olduğum gibi hazırdır ve işte şu an o nedenle tam zamanıdır. İhtiyacı olanlara ‘Vakti geldi, artık hazırsın.. Yaşam sana olman gereken yeri hazırladı. O nedenle düşünüyorsun gitmeyi şu an, o yer seni çağırdığı için, hep aradığın anlam seni orada beklediği için.. Bir sonraki evreye geçiş vaktin o nedenle geldi. Çünkü hazır olmasaydın eğer, diğer ihtimali hiç sorgulamazdın.’ diyerek hatırlatmanın.

    Bu yazıyı Mevlana’nın olduğuna inanılan düşündürücü bir söz ile bitirmek geliyor içimden.. Unutma ki bu hayatta; “Neyi feda edersen, o sana ihsan edilir. Neye kıyamazsan, onunla sınanırsın.”