Sizin dijital ortamda paylaştığınız her bilgi bir veri olarak kaydediliyor. Bu veriler sizin aleyhinize kullanılmak üzere biriktiriliyor. Tam da bu konuları derinlemesine işleyen “The Great Hack” adındaki belgeselde, veri analiz şirketi Cambridge Analytica’nın sizin verilerinizin manipüle edildiği ele alınıyor. Bu belgeselin bence kahramanı , Facebook-Cambridge Analytica veri skandalını ortaya çıkaran Gazeteci Carole Cadwalladr oluyor. Tüm dünyayı etkisi altına alan dijital verilerin manipülasyon için kullanılarak, seçimlerde karar değişikliğinin sağladığının ortaya çıkması büyük yankı uyandırmıştı.
Şimdi gelin 2016 yılı ABD Başkanlık seçimlerinin Donald Trump’ın kazanması ve Brexit oylamasında İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma kararının alınmasıyla insanların şaşkına döndüğü günlere bakalım. Olay patlak verdiğinde Facebook’un 50 milyon civarındaki kullanıcısının bilgilerini Cambridge Analytica’ya sattığı ortaya çıkmıştı.
Guardian & Observer’de yazan Gazeteci Carole Cadwalladr, aylarca Facebook ile Cambridge Analytica arasında neler yaşandığını araştırmış ve sonunda da ipuçlarını birleştirip olayı çözmüş. Belgeselde bu olayda ismi geçen birçok kişiye söz hakkı verilmiş ve sanki olaylarla eş zamanlı çekilmiş gibi bir havanın verilmesi de izlerken o günlere götürüyor bizleri.
Elimizden düşürmediğimiz telefonun kamerasıyla izleniyor, mikrofonu ile dinleniyoruz. Arkadaşımızla konuştuğumuz konunun reklamları kısa sürede karşımıza çıkıyor. Belgesel dönecek olursak, işte tam bu noktada veri analiz şirketi olan Cambridge Analytica’nın yaptığı işler mercek altına alınıyor. Gündeme gelen skandallar sonrasında Medya Tasarım Profesörü David Carroll, bu şirkete “Benim hangi verilerime sahipsiniz” sorusunu sorarak, kişisel veri hakları üzerinden dava açıp kazanıyor.
Dijital ortamda “ücretsiz” diye kullandığınız uygulamaların, sizden sadece telefon rehberinize ya da arkadaş listenize ulaşmak istediğinde bu durum sizin için önemsiz olabilir. Hatta daha da ilginç tarafı arkadaşlarınızın telefonlarına indirdiği ücretsiz uygulamalar bile sizi etkiliyor. Mesela, dijital platformdan görüştüğünüz bir kişi arkadaş listesini paylaşmaya izni verdiyse sizin hiç haberiniz olmadan bütün bilgilerinize bu uygulamayı yapanlar erişebiliyor. Böylece dijital platform şirketleri toplumun psikolojisi ile rahatlıkla oynayabiliyor.
“Bu verileri nereden aldılar?” diye soracak olursanız hemen Cambridge Analytica’nın eski çalışanlarından Brittany Kaiser’in söylediklerini dinleyelim: “Dünyanın en zengin şirketleri teknoloji işi yapan şirketler. Google, Amazon, Facebook, Tesla… Bu şirketlerin dünyanın en güçlü şirketleri olmasının nedeni, veri değerinin petrol değerini aşmış olması. Dünyanın en değerli serveti günümüzde büyük veri!”
Seçim süreçlerinde ikna edilebilir kişilerin, olayları Cambridge Analytica yetkililerinin göstermek istediği şekilde gördüklerini Kaiser, şu sözleriyle anlatıyor: “ABD’deki tüm seçmenlerin kişilik modellerini belirlemek için Facebook testlerini kullanıyorduk. Kaynaklarımızın çoğunu fikrini değiştirebileceğimizi düşündüklerimize yönelttik. Onlara “ikna edilebilirler” diyorduk. Onlar her yerdeydiler ama asıl önemli olan, hangi partinin kazanacağı belli olmayan eyaletlerdeki ikna edilebilirlerdi. Bu eyaletlerin hepsi seçim bölgelerine ayrılmıştı. Yani şu seçim bölgesinde 22 bin ikna edilebilir var derdik ve doğru seçim bölgelerinde yeterince ikna edilebiliri hedeflersek o eyalette Demokratlar değil Cumhuriyetçiler kazanabilirdi. Yaratıcı ekibimiz, bu kişileri tetikleyecek kişiye özel içerikler hazırladılar. Onları bloglar, makaleler, videolar ve reklamlarla bombardımana tuttuk. Aklınıza gelebilecek her platformda. Ta ki dünyayı bizim istediğimiz şekilde görmelerini sağlayana dek. Ta ki bizim istediğimiz adaya oy verene dek. Bumerang gibi. Verileri yolluyorsun, analiz ediliyor ve davranışlarını değiştirme amacı taşıyan hedefli bir mesaj olarak sana geri dönüyor. Bu nedenle de içerikler öyle tasarlandı ve istedikleri kişiye oy vermemiz sağlandı.”
Psikografiklerin silah olarak sınıflandırıldığına dikkat çeken Brittany Kaiser, silahla eş değer bir teknoloji olduğunu ifade ediyor.
Dijital dünyada hiçbir şey göründüğü gibi değil
Belgeseli hazırlayanlar Cambridge Analytica’nın eski çalışanlarının hepsine ulaşmaya çalışmış, onlardan biri de Cristopher Wylie! Bu çalışanın anlattıkları gerçekten dijitalde hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını gözler önüne seriyor. Wylie, şunları anlatıyor: “Veri toplamanın bir yolunu bulmamız gerekiyordu. Öncelikle Cambridge Üniversitesi’nin profesörlerine gidip, görüşlerini aldık. Burada görüştüğüm akademisyenler bize özel izinleri olan Facebook uygulamaları teklif etti. Bunlar, sadece uygulamayı kullanan kişilerin verilerini toplamakla kalmıyor, bu kişilerin tüm arkadaş ağlarına girerek arkadaşlarının da verilerini topluyordu. Uygulamayı kullanan biriyle arkadaşsanız, sizin verilerinizi topladığımızdan haberiniz bile olmuyordu. Durum güncellemelerini, beğenileri, bazen de özel mesajları topladık. Sizi seçmen olarak değil, bir kişilik olarak hedefliyorduk. Sadece birkaç yüz bin kişiyle tüm ABD seçmenlerinin psikolojik profilini çıkarabiliyorduk. Hiç kimsenin verilerinin bu şekilde toplandığından ve işlendiğinden haberi yoktu.”
Medyanın gücünü hep dile getiriyorum, bu kez dijital medya için daha büyük ifadeler kullanmak gerekiyor. Çünkü bir kitleye karşı manipülasyon yapan geleneksel medyaya karşın, dijital ortamlar kişiye özel manipülasyon imkanı sunuyor.
İnsanların ücretsiz diye kendi kişisel verilerini kullanılmasına izin verdiğinde, kendisine kullanılmak üzere hazırlanan silahın parçalarını kendi isteğiyle teslim ediyor. Bu ortamlara yüklediğiniz her fotoğraf, her beğeni, her yorum, etiketleriniz, arkadaşlarınız ve onların hareketleri inceleniyor ve işleniyor.
Veri skandalını ortaya çıkartan Gazeteci Carole Cadwalladr, belgeselin sonunda şunları söylüyor: “Bizi bir araya getirmek için kurulmuş bu platformlar, silaha dönüşmüş durumda. Neyin ne olduğunu bilmek, artık imkânsız. Çünkü her şey, arkadaşlarımızla görüştüğümüz ve bebek fotoğrafları koyduğumuz platformda gerçekleşiyor. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Veri akışına sınırlama getirin, verilerinizin yaşamınızı nasıl etkilediğini anlamanız gerekiyor. Bireyler olarak itibarınız tehlikede.”
Dijital medya okuryazarlığı çalışmalarının hız kazanması şart! Bu sistemde verilen ücretsiz hizmet karşılığında, insanlar gönüllü olarak bilgilerini paylaşıyor. Eğer önlem alınmazsa bilmediğimiz ve belki başka bir skandalla adını öğreneceğimiz veri analiz şirketinin kurbanlarından biri biz olabiliriz. Geç olmadan, bilinçlenmek şart!
Sizin dijital ortamda paylaştığınız her bilgi bir veri olarak kaydediliyor. Bu veriler sizin aleyhinize kullanılmak üzere biriktiriliyor. Tam da bu konuları derinlemesine işleyen “The Great Hack” adındaki belgeselde, veri analiz şirketi Cambridge Analytica’nın sizin verilerinizin manipüle edildiği ele alınıyor. Bu belgeselin bence kahramanı , Facebook-Cambridge Analytica veri skandalını ortaya çıkaran Gazeteci Carole Cadwalladr oluyor. Tüm dünyayı etkisi altına alan dijital verilerin manipülasyon için kullanılarak, seçimlerde karar değişikliğinin sağladığının ortaya çıkması büyük yankı uyandırmıştı.
Şimdi gelin 2016 yılı ABD Başkanlık seçimlerinin Donald Trump’ın kazanması ve Brexit oylamasında İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma kararının alınmasıyla insanların şaşkına döndüğü günlere bakalım. Olay patlak verdiğinde Facebook’un 50 milyon civarındaki kullanıcısının bilgilerini Cambridge Analytica’ya sattığı ortaya çıkmıştı.
Guardian & Observer’de yazan Gazeteci Carole Cadwalladr, aylarca Facebook ile Cambridge Analytica arasında neler yaşandığını araştırmış ve sonunda da ipuçlarını birleştirip olayı çözmüş. Belgeselde bu olayda ismi geçen birçok kişiye söz hakkı verilmiş ve sanki olaylarla eş zamanlı çekilmiş gibi bir havanın verilmesi de izlerken o günlere götürüyor bizleri.
Elimizden düşürmediğimiz telefonun kamerasıyla izleniyor, mikrofonu ile dinleniyoruz. Arkadaşımızla konuştuğumuz konunun reklamları kısa sürede karşımıza çıkıyor. Belgesel dönecek olursak, işte tam bu noktada veri analiz şirketi olan Cambridge Analytica’nın yaptığı işler mercek altına alınıyor. Gündeme gelen skandallar sonrasında Medya Tasarım Profesörü David Carroll, bu şirkete “Benim hangi verilerime sahipsiniz” sorusunu sorarak, kişisel veri hakları üzerinden dava açıp kazanıyor.
Dijital ortamda “ücretsiz” diye kullandığınız uygulamaların, sizden sadece telefon rehberinize ya da arkadaş listenize ulaşmak istediğinde bu durum sizin için önemsiz olabilir. Hatta daha da ilginç tarafı arkadaşlarınızın telefonlarına indirdiği ücretsiz uygulamalar bile sizi etkiliyor. Mesela, dijital platformdan görüştüğünüz bir kişi arkadaş listesini paylaşmaya izni verdiyse sizin hiç haberiniz olmadan bütün bilgilerinize bu uygulamayı yapanlar erişebiliyor. Böylece dijital platform şirketleri toplumun psikolojisi ile rahatlıkla oynayabiliyor.
“Bu verileri nereden aldılar?” diye soracak olursanız hemen Cambridge Analytica’nın eski çalışanlarından Brittany Kaiser’in söylediklerini dinleyelim: “Dünyanın en zengin şirketleri teknoloji işi yapan şirketler. Google, Amazon, Facebook, Tesla… Bu şirketlerin dünyanın en güçlü şirketleri olmasının nedeni, veri değerinin petrol değerini aşmış olması. Dünyanın en değerli serveti günümüzde büyük veri!”
Seçim süreçlerinde ikna edilebilir kişilerin, olayları Cambridge Analytica yetkililerinin göstermek istediği şekilde gördüklerini Kaiser, şu sözleriyle anlatıyor: “ABD’deki tüm seçmenlerin kişilik modellerini belirlemek için Facebook testlerini kullanıyorduk. Kaynaklarımızın çoğunu fikrini değiştirebileceğimizi düşündüklerimize yönelttik. Onlara “ikna edilebilirler” diyorduk. Onlar her yerdeydiler ama asıl önemli olan, hangi partinin kazanacağı belli olmayan eyaletlerdeki ikna edilebilirlerdi. Bu eyaletlerin hepsi seçim bölgelerine ayrılmıştı. Yani şu seçim bölgesinde 22 bin ikna edilebilir var derdik ve doğru seçim bölgelerinde yeterince ikna edilebiliri hedeflersek o eyalette Demokratlar değil Cumhuriyetçiler kazanabilirdi. Yaratıcı ekibimiz, bu kişileri tetikleyecek kişiye özel içerikler hazırladılar. Onları bloglar, makaleler, videolar ve reklamlarla bombardımana tuttuk. Aklınıza gelebilecek her platformda. Ta ki dünyayı bizim istediğimiz şekilde görmelerini sağlayana dek. Ta ki bizim istediğimiz adaya oy verene dek. Bumerang gibi. Verileri yolluyorsun, analiz ediliyor ve davranışlarını değiştirme amacı taşıyan hedefli bir mesaj olarak sana geri dönüyor. Bu nedenle de içerikler öyle tasarlandı ve istedikleri kişiye oy vermemiz sağlandı.”
Psikografiklerin silah olarak sınıflandırıldığına dikkat çeken Brittany Kaiser, silahla eş değer bir teknoloji olduğunu ifade ediyor.
Dijital dünyada hiçbir şey göründüğü gibi değil
Belgeseli hazırlayanlar Cambridge Analytica’nın eski çalışanlarının hepsine ulaşmaya çalışmış, onlardan biri de Cristopher Wylie! Bu çalışanın anlattıkları gerçekten dijitalde hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını gözler önüne seriyor. Wylie, şunları anlatıyor: “Veri toplamanın bir yolunu bulmamız gerekiyordu. Öncelikle Cambridge Üniversitesi’nin profesörlerine gidip, görüşlerini aldık. Burada görüştüğüm akademisyenler bize özel izinleri olan Facebook uygulamaları teklif etti. Bunlar, sadece uygulamayı kullanan kişilerin verilerini toplamakla kalmıyor, bu kişilerin tüm arkadaş ağlarına girerek arkadaşlarının da verilerini topluyordu. Uygulamayı kullanan biriyle arkadaşsanız, sizin verilerinizi topladığımızdan haberiniz bile olmuyordu. Durum güncellemelerini, beğenileri, bazen de özel mesajları topladık. Sizi seçmen olarak değil, bir kişilik olarak hedefliyorduk. Sadece birkaç yüz bin kişiyle tüm ABD seçmenlerinin psikolojik profilini çıkarabiliyorduk. Hiç kimsenin verilerinin bu şekilde toplandığından ve işlendiğinden haberi yoktu.”
Medyanın gücünü hep dile getiriyorum, bu kez dijital medya için daha büyük ifadeler kullanmak gerekiyor. Çünkü bir kitleye karşı manipülasyon yapan geleneksel medyaya karşın, dijital ortamlar kişiye özel manipülasyon imkanı sunuyor.
İnsanların ücretsiz diye kendi kişisel verilerini kullanılmasına izin verdiğinde, kendisine kullanılmak üzere hazırlanan silahın parçalarını kendi isteğiyle teslim ediyor. Bu ortamlara yüklediğiniz her fotoğraf, her beğeni, her yorum, etiketleriniz, arkadaşlarınız ve onların hareketleri inceleniyor ve işleniyor.
Veri skandalını ortaya çıkartan Gazeteci Carole Cadwalladr, belgeselin sonunda şunları söylüyor: “Bizi bir araya getirmek için kurulmuş bu platformlar, silaha dönüşmüş durumda. Neyin ne olduğunu bilmek, artık imkânsız. Çünkü her şey, arkadaşlarımızla görüştüğümüz ve bebek fotoğrafları koyduğumuz platformda gerçekleşiyor. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Veri akışına sınırlama getirin, verilerinizin yaşamınızı nasıl etkilediğini anlamanız gerekiyor. Bireyler olarak itibarınız tehlikede.”
Dijital medya okuryazarlığı çalışmalarının hız kazanması şart! Bu sistemde verilen ücretsiz hizmet karşılığında, insanlar gönüllü olarak bilgilerini paylaşıyor. Eğer önlem alınmazsa bilmediğimiz ve belki başka bir skandalla adını öğreneceğimiz veri analiz şirketinin kurbanlarından biri biz olabiliriz. Geç olmadan, bilinçlenmek şart!