hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Esra Öz Esra Öz

    Nitelikli bilimin peşindeki genç bilim insanı: Dr. Semir Beyaz

    09.11.2017 Perşembe | 15:17Son Güncelleme:

    ABD’de Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde İmmünoloji bölümünde araştırmalar yapan Türk bilim insanı Dr. Semir Beyaz, dünyanın en önemli bilimsel dergilerinden Nature’da yüksek yağlı beslenmenin bağırsakta kök hücre sayısını ve işlevini artırdığını, buna bağlı olarak da kanserin meydana geldiğini ortaya koyan çalışmanın mimarlarından.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bağışıklık sistemi üzerine yaptığı son çalışmasıyla, bu hücrelerin kimlik kartını oluşturan çok önemli bir mekanizma keşfeden Beyaz, nitelikli bilim yapabilmek için eleştirel düşüncenin önemini ve bilim insanlarının bulgularını abartmadan ve akılcı bir şekilde değerlendirerek aktarmaları gerektiğini vurguluyor.

    Türkiye’de lise yıllarında bilimsel araştırmalara merakı sayesinde TÜBİTAK’ın proje yarışmasına katılarak başlayan serüveni, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (IYTE) Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünde öğrenciyken katıldığı Ulusal İmmünoloji Kongresinde "Genç Araştırmacı Ödülü''nü almasıyla devam eder.

    Kazandığı burs ile Harvard Tıp Fakültesine giden Beyaz, burada İmmünoloji Doktora Programına kabul edilir. Nature ve Cell gibi dünyanın en önemli bilimsel yayınlarda birçok makalesi yayınlanan Beyaz, aynı zamanda Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Kanser Merkezinde beslenme, kök hücre ve kanser arasındaki ilişki üzerine araştırmalar yapıyor.

    Uluslararası Kök Hücre Araştırmaları Derneği Üstün Başarı Ödülü ve Amerikan İmmünoloji Derneği Genç Araştırmacı Ödülü gibi prestijli ödüllere layık görülen Beyaz, kanser gibi bağışıklık sisteminin ilişkili olduğu hastalıklara yararlı olabilecek sorulara cevap bulmayı amaçlıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Farkındalıkları koruyarak hayallerine giden yolda azim ve emek ile birçok başarı biriktiren Beyaz için aslolan, bir etiket olarak başarıdan ziyade nitelikli bir bilim insanı olmak için çabalamanın önemli olduğunu söylüyor.

    “Hayatta başarının gerçek anahtarı, nereye giderseniz gidin, ne yaparsanız yapın, hayatın bütün acımasızlığına rağmen iyi bir insan olmak için çabalamaktır.” diyen Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde İmmünoloji bölümünden Dr. Semir Beyaz ile ilham veren öyküsünü konuştuk.

    Nitelikli bilimin peşindeki genç bilim insanı: Dr. Semir Beyaz

    Hayatınızdan bahseder misiniz?

    Hatay’ın Samandağ ilçesinde doğup büyüdüm. Kendimi bildim bileli hayatı ve doğayı anlamaya adanmış bir merak duygusu taşıyorum. Çocukluk zamanlarında basit gözlemlerle ve cevapsız sorularla başlayan bilimsel serüvenime katkı sağlayan başta ailem, öğretmenlerim, dostlarım, birlikte çalıştığım bilim insanları ve öğrencilerim olmak üzere birçok insan var. Ancak bu serüvende özellikle akılcı felsefeyi bana aşılayan ama ne yazık ki yakın zamanda kaybettiğim babamın ve hayatımda tanıdığım en güçlü insan olarak karşılaştığım zorlukları yenme konusunda bana çok şey öğreten annemin katkısı çok büyük.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İlham veren öykülerde hep başarı odaklı bir anlatım mevcuttur, benim hikayemde altını çizmek istediğim en önemli nokta ise başarıdan çok farkındalık. Bu farkındalıktan kastım, insanın hayattan ne istediğini bilerek ve potansiyelinin bilincinde ama kendini kandırmadan bir amaç 

    doğrultusunda çabalamasıdır. Geriye dönüp baktığım zaman en büyük kazanımlarımın beni kendimle ilgili bir farkındalığa götüren yenilgiler ve yanılgılar olduğunu görüyorum.

    Sistematik anlamda bilimsel serüvenim, Samandağ Yüksel Acun Anadolu Lisesinde 7. sınıf öğrencisiyken katıldığım TÜBİTAK’ın proje yarışmasıyla başladı. Hayallerim büyüktü, kitaplarda hayatlarını okuduğum bilim insanlarını düşünürdüm hep. İmkansızlıkların üstesinden gelerek büyük buluşlara imza attıkları anlatılırdı. Proje yarışmasının sonucunda bir Einstein olmadığımı anlamıştım. Ancak aynı zamanda o kitaplarda yazmayan bir ayrıntının farkına varmıştım: Hayal etmek, başarmak istemek ve bunun için çok çalışmak yetmiyordu. Yenilmek, yenildikçe yenilenmek ve koşullara bağlı kalmaksızın ama “gerçekçi” ve “akılcı” bir şekilde amacımın peşinden gitmem gerekiyordu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu bakış açısıyla sonraki yıllarda biriktirdiğim yenilgiler ve kazanımlarla bata çıka lisans eğitimime 2005 yılında, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (IYTE) Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünde başladım. Önceki yenilgilerimden çıkardığım derslerden biliyordum artık: koşulların oluşmasını beklemek yerine koşul yaratacak işler yapmaktı önemli olan. Bu farkındalıkla, birinci sınıftan itibaren TÜBİTAK’ın lisans öğrencilerine yönelik araştırma projesi destek programına başvurdum ve laboratuvarda bağışıklık sistemi (immünoloji) alanında bilimsel araştırmalar yapma sürecine girdim. Laboratuvarda geçen uykusuz gecelerde bilimsel soru sorabilmeyi, literatürdeki bulguları kavramayı ve bir başarısız deneyden diğerine başarma azmini kaybetmeden giderek bilimsel bir buluş yapabilmeyi öğrenmeye başladım.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    2007'de İYTE’de yaptığım çalışmaları sunmak için katıldığım Ulusal İmmünoloji Kongresinde "Genç Araştırmacı Ödülü''ne layık görüldüm. Henüz bilimsel kariyerinin emekleme döneminde bir araştırmacı olarak aldığım bu ödülün haklı gururunu yaşarken yeni bir farkındalık kazandım. Bilirsiniz, başarı hikayelerinde hep ödüller anlatılır ancak hayatta başarıya giden yol bir savaş ise, bu savaşta aldığınız ödüllerin ve kazandığınız başarıların esiri olursanız hayatınızın esas savaşını kaybedersiniz. Bunu bilimsel kariyerimin erken evresinde anlamak benim için çok yararlı oldu. İlerleyen zamanlarda, bu röportajı yapmamıza sebep olan ve bahsettiğim farkındalıkları koruyarak hayallerime giden yolda azim ve emek ile birçok başarı biriktirdim ama benim için hep aslolan bir etiket olarak başarıdan ziyade nitelikli bir bilim insanı olmak için çabalamaktı.

    Bu süreçte, yaz stajımı 2008 yılında kazandığım burs ile Harvard Tıp Fakültesinde yaptım. Nitelikli bilim yapabilmek için eleştirel düşüncenin önemini ve kendi bulgularımı abartmadan gerçeği bulmak için akılcı bir şekilde değerlendirmeyi bu zamanda öğrendim. İYTE’den 2009 yılında fakülte birincisi olarak mezun olduktan sonra, Harvard Tıp Fakültesinde araştırmacı olarak çalışmaya başladım. Bir yıl boyunca immünoloji ve kök hücre nakli alanında araştırmalarımı sürdürdükten sonra, 2010’da Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesinin İmmünoloji Doktora Programına kabul edildim. Doktora çalışmalarımın bir kısmını Harvard Tıp Fakültesinin Kanser ve Kan Hastalıkları merkezinde, kan hücreleri, kök hücreler ve epigenetik üzerine; diğer kısmını ise Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Kanser Merkezinde beslenme, kök hücre ve kanser arasındaki ilişki üzerine yürüttüm. Çalışmalarımızın sonuçları Nature ve Nature İmmünoloji gibi dünyanın önde gelen bilimsel dergilerinde yayınlandı ve bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Yaptığımız 

    çalışmalar, Uluslararası Kök Hücre Araştırmaları Derneği Üstün Başarı Ödülü ve Amerikan İmmünoloji Derneği Genç Araştırmacı Ödülü gibi prestijli ödüllere layık görüldü. Doktora çalışmalarımı 2016 yılında tamamladıktan sonra, Harvard ve MIT’de araştırmalarımı sürdürüyorum. Devam eden araştırmalarım, kanser gibi bağışıklık sisteminin ilişkili olduğu hastalıklara yararlı olabilecek sorulara cevap bulmayı amaçlıyor.

    Nitelikli bilimin peşindeki genç bilim insanı: Dr. Semir Beyaz

    Nasıl fark yaratırsınız?

    Farklılık ve sıradanlık yaşadığımız hayat içinde birer olasılıktır. Evde, okulda, üniversiteye giriş sınavında, iş yerinde ya da en basitinden hoşlandığımız insanın ilgisini çekmek için fark yaratmak isteriz. Bu, insan dışındaki çoğu canlıda da gözlenen bir durumdur. Örneğin, bir balon balığı için fark yaratmak, eş adayını etkilemek için en güzel ve ilgi çekici kum motiflerini yapmaktır. Olasılık teorisini öğrenirken “Hocam, bunları günlük hayatta kullanacak mıyız?” diye soran arkadaşlar hala var mı bilmiyorum ama hayatta fark yaratmanın, Gauss’un çizdiği “Çan eğrisi”nden bağımsız ve çok boyutlu bir sürecin bir parçası olduğuna inanıyorum. Yaşadığımız hayatın içinde fark yaratma pesinde koşarken, “Çan eğrisi”nin bir o yanına bir bu yanına gider geliriz. Bu gel-git sürecinde önemli olan, sıyrılmak istedikçe ayağımıza dolanan sıradanlığımızın farkına varabilmektir.

    Bana göre, bir birey olarak insanın hayatın gerçekliğinde fark yaratacağı düzleme ulaşabilmesi için üç temel adım bulunuyor. İlk adım, yaşadığımız bu uçsuz bucaksız evren içindeki önemsizliğimizi kavrayıp içselleştirmek ve bu yolla kendimizi evrenin merkezine koymadan, onunla bütünleşebilmektir. İkinci adım, bu hayattaki var oluş sebebimizi sorgulayarak kendimizi tanımaya ve bir önceki adımda bir parçası olmayı öğrendiğimiz bu evrende sahip olduğumuz sınırsız potansiyeli ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Üçüncü adım, bu farkındalığı emek ile yoğurarak hayat yolunda inişlerle çıkışlarla düşe kalka yürümeyi öğrenebilmektir. Ancak, bu süreçte çok önemli bir dış etken vardır: “diğer insanlar”. Eğer, fark yaratma arzunuz diğer insanlarla birlikte dağılım gösterdiğiniz “çan eğrisi”nde en güzel, en güçlü, en başarılı olmak veya salt diğer insanlara kendinizi beğendirmek ile ilgili ise, potansiyeliniz o çan çizgisinin altında ezilir. Diğer yandan, varoluş sürecinize katkı sağlayabilecek insanlarla bir olup, çan eğrisini alaşağı ederseniz, o zaman sınırsız potansiyelinizi keşfetmeye başlarsınız.

    Altını çizmek istediğim bir nokta daha var. Bu süreç, düz bir yoldan ziyade yanılgılarımızla yenilenen bir döngü oluşturarak bizi fark yaratabileceğimiz yere taşır. Benim bu ana dek ulaşabildiğim farkındalıkla emek vererek oluşturduğum bir döngü var. Bu döngüde bir bilim insanı olarak varoluşuma katkıda bulunan diğer insanların da desteği ile aklın yolunda yürüyüp, elimden geldiğince gerçeğe ulaşmak istiyorum. Balon balığı gibi fark yaratabilir miyim? Yaratamazsam çok dert etmem. Balon olmadan yaşarsam, bana yeter.

    Yenilgilerinizden nasıl dersler çıkarttınız? Kaybetmek kolay gibi anlatılsa da zorlu bir süreçtir. Siz her yenilgiden sonra nasıl kazandınız?

    Yenilgi benim için farkındalık sürecinin en önemli düzenleyicilerinden biri. Bir bilim insanı, bilimsel bir buluşa yenilgilerden oluşan bir döngünün içinde akılcılığın ve azmin yardımıyla ulaşır.  Laboratuvarda öğrencilerime bilimde başarmak için gerekli olduğunu düşündüğüm ve kendi yenilgilerimden çıkardığım derslerden oluşturduğum 5 kural öğretirim.

    Birinci kural: Kabul et! İnsanlar yenilgi sonrası ya bahanelere sarılırlar ya da kendilerini kandırırlar. Oysa bilimsel gerçeklikte bahanelere veya kendinizi kandırmaya yer yoktur. Bu yüzden ilk kural yenilgiyi kabul etmektir.

    İkinci kural: Acele etme. Yenilgiyi kabullenmek insanlar için kolay değildir ve insan her ne kadar yenilgiyi kabul etse de nesnel düşünmeden aynı hatayı tekrarlama potansiyeline sahiptir. Bu yüzden ikinci kural yenilgiye giden süreci acele etmeden sebep-sonuç ilişkisi kurarak nesnel bir şekilde değerlendirmektir.

    Üçüncü kural: Motivasyonunu arttır. Yenilgiyi kabullenip, acele etmeden nesnel bir şekilde değerlendirmeye çalışmak bir kısır döngüye dönüşebilir. Bu yüzden üçüncü kural, ikinci adımda öğrendiğin nesnelliğin ışığında azimle motivasyonunu arttırmak ve harekete geçmektir.

    Dördüncü kural: Yenil. Bilimsel yöntem bilinmeyeni deneme-yanılma ile ve akılcılıkla ortaya çıkarır. Bilinmeyeni ortaya çıkartmak karmaşık ve çok boyutlu bir süreçtir ve yenilmek bu sürecin en önemli parçasıdır. Bu yüzden dördüncü kural bazen her şeyi doğru yaptığını düşünsen de yenilgiye hazır olmaktır.

    Beşinci kural: Ayağa kalk. Yenilmek, düşmek, kaybetmek insan için zordur ve kolay atlatılmayabilir. Ancak her yenilgi çok boyutlu bir bilinmeyeni ortaya çıkarma yolunda yeni bir boyut katar bilim insanının bakış açısına ve bilimsel keşifler yinelenen yenilgilerin toplamında ortaya çıkar. Bu yüzden besinci kural yenildikten sonra ayağa kalkmayı öğrenebilmek ve başarıya ulaşana dek ilk dört kuralı tekrar etmektir.

    Bu 5 kurala ek olarak, yakın zamanda kaybettiğim babamın bana öğrettiği çok önemli bir kural daha var: Hayatta başarının gerçek anahtarı, nereye giderseniz gidin, ne yaparsanız yapın, hayatın bütün acımasızlığına rağmen iyi bir insan olmak için çabalamaktır. Bu farkındalık ve bakış açısıyla yaşadığınız zaman anlık kaybetmek veya kazanmak pek bir anlam ifade etmiyor.

    Nitelikli bilimin peşindeki genç bilim insanı: Dr. Semir Beyaz

    Sizin için para nedir?

    Parayı sevmiyorum. İnsanlık parayı bir araç olarak icat etti bundan birkaç bin yıl önce. İnsanlığın neden paraya ihtiyaç duyduğunu açıklamaya çalışan birçok teori mevcut ama benim özellikle belirtmek istediğim günümüz dünyasında paraya ulaşma hırsının insanlığın aslolan değerlerini ve yaşadığımız dünyayı yavaş yavaş tükettiğidir. Ben bir bilim insanı olarak paranın değil, bilginin gücüne inanıyorum. Lakin, bir güç simgesi olarak para ne yazık ki bilimde de söz sahibi. Bilime bütçe ayırmayan, destek olmayan toplumlar nitelikli bilim yapma potansiyeli olan insanlarını ne yazık ki ya köreltiyorlar ya da kaybediyorlar.

    Kendinize hedef koydunuz mu?

    Ben nitelikli bir bilim insanı olmak istiyorum. Nitelikli bir bilim insanı olmak için önce iyi bir insan olmak gerektiğine inanıyorum. Sonrasında akılcı ve gerçekçi bir şekilde hayatı ve doğayı anlamaya adanmış bir merak duygusuna sahip diğer bilim insanlarıyla birlikte çalışarak insanlığa ve dünyaya “gerçekten” faydalı olabilecek bilimsel kesifler yapmak istiyorum. Bu oldukça zor, belki de hiçbir zaman ulaşamayacağım bir hedef. Ama elimden geldiğince bu yolda mücadele ederek ve geleceğin bilim insanlarını bahsettiğim farkındalıklar ve bakış açılarıyla yetiştirerek dünyada iyi bilimin sürekliliğine katkıda bulunmayı umut ediyorum.

    Sizin için rekabet nedir? Rakiplerinizle nasıl mücadele edersiniz?

    İnsanı diğer canlılardan ayıran, bu yaşadığımız gezegene hükmedercesine yayılmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri birlikte iş yapabilmenin gücünü keşfetmesiydi. Rekabet doğanın kuralı ama bir bilim insanı olarak işbirliğinin gücünden yanayım. Bilimde iyi iş yapabilmek için azimli, istekli ve hırslı olmak önemlidir. Ancak, ben bilim insanının içindeki şeytanları öldürmesi taraftarıyım.

    Bilim bulguların birikmesiyle ilerler ve bazen tek bir insana mal edilse de, bilimsel buluşlar kolektif bir çabanın üründür. Bu yüzden benimle aynı veya benzer bilimsel konularda çalışan insanları rakip olarak değil, aynı yolun yolcusu olarak görürüm. Zaten yaptığım bilimsel çalışmaların hepsi farklı laboratuvarda çalışan onlarca insanın ortak emeği sonucu yayınlandı. Azimli ve bir amaç uğruna emek vererek çabalayan bilim insanlarına saygım sonsuzdur ve uygun koşullar altında elimden gelen tüm desteği veririm. Lakin, günümüzün bilim dünyasında artan rekabet ortamıyla türeyen bir güruh söz konusu. Bu hususta, küçük hesap peşinde koşan, bilimsel gerçeklikten uzak ve emek hırsızlığı yapan insanlara hiç bir sempatim yoktur. Ancak bilimsel gerçekliğin zaman tünelinde bu tür insanların pek bir anlamı olmadığını düşündüğümden, Don Kişot gibi yel değirmenlerine karşı savaşmam. Bilim er ya da geç gerçeği ortaya çıkarır.

    Sağlığınıza nasıl dikkat ediyorsunuz? Hayatınızı nasıl dengede tutuyorsunuz?

    Laboratuvarda zamanın nasıl geçtiğini bazen anlayamıyor insan ve bu ister istemez sağlığınızı etkiliyor. Amerika’ya ilk geldiğim zaman buna çok dikkat edemiyordum ve özellikle pek iyi bir beslenme ve uyku alışkanlığım yoktu. Ancak son birkaç yıldır, Hatay mutfağının bana sunduğu geleneksel tarifleri kendi anlayışımla yorumlayarak yemek yapmayı seviyorum. Böylelikle hem sağlıklı beslenmeye çalışıyorum hem de yoğun çalışma temposuna bir nebze ara veriyorum. Hayatımın merkezinde bilim var, dengeyi ona göre ayarlamaya çalışıyorum. Bunun dışında ilgilendiğim alanların başında edebiyat, sanat ve felsefe geliyor. Okumayı, yazmayı, çizmeyi, izlemeyi ve özellikle okyanus kenarına gidip düşünmeyi seviyorum.

    Nitelikli bilimin peşindeki genç bilim insanı: Dr. Semir Beyaz