Muhteşem resimleriyle son derece eğitici bir kitap olan Bilim Kadınları, antik dönemden günümüze kadar 50 sıradışı kadının bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarına yaptıkları önemli katkıları anlatıyor.
Bu kitapta bahse geçen kadınlar istedikleri kariyere sahip olabilmek için o basmakalıp inançlarla savaşmak zorunda kalıyor. Kuralları yıkıp gerekirse, takma isimlerle makaleler yayınlıyor ve öğrenme aşkıyla çalışıyor. Başkaları onların becerilerinden şüphe ettiğinde bile kendilerine inanıyor. Antik Yunan’dan günümüze dek kendilerine “Hayır” denildiğinde “Sıkıysa durdur beni” diyebilmiş bilim insanlarının öyküleri yer alıyor.
Pantolon giyen kadına 1930’larda olumsuz bakılırdı. Barbara McClintock’un Missouri Üniversitesi’ne pantolonla gitmesi skandal yarattı. Üstüne üstlük cevval, çekincesiz, müthiş zeki ve herhangi bir konuyu erkek meslektaşlarının çoğundan en az iki kat hızlı kavrayan bir kadındı. İyi bir bilim insanın zaten bu özelliklere sahip olması gerektiğini düşünüyorsanız, haklısınız. Ancak o dönemlerde böyle davranan kadınlar tepki alıyordu.
Değerinden ödün vermemeye dair kararlılığıyla, hayalindeki iş aramaya başladı
Barbara kromozom haritaları çıkararak genetik alanında büyük bir iz bıraktı. O yüzden Missouri Üniversitesi’nde çalışırken fazla cüretkar ve hanım hanımcılıktan uzak olduğu düşünülüyordu. Fakülte toplantılarına katılması yasaklandı ve araştırmalar için neredeyse hiç destek bulamadı. Evlenirse işinden kovulacağını ve terfi alma ihtimalinin olmadığını öğrendiğinde eşyalarını topladı, hiçbir plan yapmadan, sadece değerinden ödün vermemeye dair kararlılığıyla, hayalindeki iş aramaya başladı. Bu kararıyla zıplayan genleri keşfetti ve bir Nobel Ödülü kazandı.
İnsanlar dünyaya dair sorular sormaya başladığından bu yana kadınlar ve erkekler cevap bulabilmek için yıldızlara, taşların altına, mikroskoplara baktı. Herkes bilgiye eşit derecede aç olmasına rağmen, kadınlara yanıtları bulabilmeleri için yeteri kadar fırsat tanınmadı.
Kadınların bilimsel makaleler yayınlaması genelde yasaktı
Geçmişte kadınların eğitime erişiminin kısıtlanması gayet sık görülen bir durumdu. Kadınların bilimsel makaleler yayınlaması genelde yasaktı. Büyüyünce sadece iyi bir eş ve anne olmaları, kocalarının da evi geçindirmesi bekleniyordu. Günümüzde de yeni rol modeller böyle değil mi? Bunun aslında her dönem karşımıza çıktığını da görebiliyoruz. Kadın çalışmaz sadece evde süslenir, işleri yapar onun dışında bir fonksiyonu yoktur. Hatta günümüz dizilerinde bol bol entrika çevirmeyi de meslek haline getiren evde oturan kadınlar var. Tabii kadınların makale yayınlaması yasak değil, bu mücadele etmesi gerekmediği anlamına gelmiyor.
Bu kadınların ellerindeki en önemli aletler yaratıcılık, direnme gücü ve keşfetme sevgisiydi
Kitaba dönecek olursak, daha çok kadın yüksek eğitim kurumlarına girebilmeyi başladığında ise, karşılarına başka sorunlar çıktı. Kadınlara genellikle çalışabilecekleri bir yer verilmedi. Maddi kaynak sağlanmadı ve görünmez muamelesi yapıldı. Sırf kadın olduğu için üniversite binasına girmesine izin verilmeyen Fizikçi Lise Meitner, radyokimya deneylerini izbe bir bodrum katında yaptı. Laboratuvarı olmayan Marie Curie, küçücük ve tozlu bir kulübenin içinde tehlikeli radyoaktif elementlerle uğraştı. Cecilia Payne-Gaposchkin ,gök bilimi alanındaki en önemli keşiflerinden birini yapmasına rağmen onlarca yıl boyunca sadece bir teknik asistan olarak çalışmak zorunda kaldı. Bu kadınların ellerindeki en önemli aletler yaratıcılık, direnme gücü ve keşfetme sevgisiydi.
Bu başarılar hep gizli kalmış
Marie Curie, ismi artık herkes tarafından biliniyor ama tarih boyunca bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında birçok önemli kadın birçok başarıya imza attı. Çoğu hak ettiği değeri yaşadıkları dönemde göremedi ve unutuldu. Kitaptan bilmediğim ve öğrendiğimde çok şaşırdığım bazı örnekler şöyle:
Fizik deyince aklımıza sadece Albert Einstein değil, dahi matematikçi Emmy Noether gelmeli.
DNA’nın çift sarmal yapısını James Watson ve Francis Crick değil, Rosalind Franklin’in keşfettiğini hepimiz bilmeliyiz.
Bilgisayar teknolojisindeki gelişmeleri överken sadece Steve Jobs veya Bill Gates’i değil modern programlama dilini yaratıcısı Grace Hopper’ı da almalıyız.
Tarih boyunca kadınlar bilim uğruna her şeylerini riske attı. Kitapta bilim, tıp, astronomi ve matematik alanlarında çalışan kadın oranları, laboratuvar ekipmanları ve resimli bir bilim sözlüğü gibi, görsellerle de içeriğini zenginleştiriyor.
Alanında öncü bilimciler arasındaki primatolog Jane Goodall gibi tanınan figürlerin yanında, 1969’da Ay’a gönderilen Apollo 11’in yörüngesini hesaplayan Afro-Amerikalı fizikçi ve matematikçi Katherine Johnson gibi daha az tanınan çığır açmış kadınlar da yer alıyor. Bilim Kadınları kadın mühendislerin, biyologların, matematikçilerin, doktorların, astronotların, fizikçilerin ve çok daha fazlasının önünü açmış korkusuz kadınların başarılarının nişanesi. Bu kitabı hayat enerjinizin artmasını istediğiniz her an okuyarak, mücadeleye kaldığınız yerden devam edecek gücü sağlayabilirsiniz.
Muhteşem resimleriyle son derece eğitici bir kitap olan Bilim Kadınları, antik dönemden günümüze kadar 50 sıradışı kadının bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarına yaptıkları önemli katkıları anlatıyor.
Bu kitapta bahse geçen kadınlar istedikleri kariyere sahip olabilmek için o basmakalıp inançlarla savaşmak zorunda kalıyor. Kuralları yıkıp gerekirse, takma isimlerle makaleler yayınlıyor ve öğrenme aşkıyla çalışıyor. Başkaları onların becerilerinden şüphe ettiğinde bile kendilerine inanıyor. Antik Yunan’dan günümüze dek kendilerine “Hayır” denildiğinde “Sıkıysa durdur beni” diyebilmiş bilim insanlarının öyküleri yer alıyor.
Pantolon giyen kadına 1930’larda olumsuz bakılırdı. Barbara McClintock’un Missouri Üniversitesi’ne pantolonla gitmesi skandal yarattı. Üstüne üstlük cevval, çekincesiz, müthiş zeki ve herhangi bir konuyu erkek meslektaşlarının çoğundan en az iki kat hızlı kavrayan bir kadındı. İyi bir bilim insanın zaten bu özelliklere sahip olması gerektiğini düşünüyorsanız, haklısınız. Ancak o dönemlerde böyle davranan kadınlar tepki alıyordu.
Değerinden ödün vermemeye dair kararlılığıyla, hayalindeki iş aramaya başladı
Barbara kromozom haritaları çıkararak genetik alanında büyük bir iz bıraktı. O yüzden Missouri Üniversitesi’nde çalışırken fazla cüretkar ve hanım hanımcılıktan uzak olduğu düşünülüyordu. Fakülte toplantılarına katılması yasaklandı ve araştırmalar için neredeyse hiç destek bulamadı. Evlenirse işinden kovulacağını ve terfi alma ihtimalinin olmadığını öğrendiğinde eşyalarını topladı, hiçbir plan yapmadan, sadece değerinden ödün vermemeye dair kararlılığıyla, hayalindeki iş aramaya başladı. Bu kararıyla zıplayan genleri keşfetti ve bir Nobel Ödülü kazandı.
İnsanlar dünyaya dair sorular sormaya başladığından bu yana kadınlar ve erkekler cevap bulabilmek için yıldızlara, taşların altına, mikroskoplara baktı. Herkes bilgiye eşit derecede aç olmasına rağmen, kadınlara yanıtları bulabilmeleri için yeteri kadar fırsat tanınmadı.
Kadınların bilimsel makaleler yayınlaması genelde yasaktı
Geçmişte kadınların eğitime erişiminin kısıtlanması gayet sık görülen bir durumdu. Kadınların bilimsel makaleler yayınlaması genelde yasaktı. Büyüyünce sadece iyi bir eş ve anne olmaları, kocalarının da evi geçindirmesi bekleniyordu. Günümüzde de yeni rol modeller böyle değil mi? Bunun aslında her dönem karşımıza çıktığını da görebiliyoruz. Kadın çalışmaz sadece evde süslenir, işleri yapar onun dışında bir fonksiyonu yoktur. Hatta günümüz dizilerinde bol bol entrika çevirmeyi de meslek haline getiren evde oturan kadınlar var. Tabii kadınların makale yayınlaması yasak değil, bu mücadele etmesi gerekmediği anlamına gelmiyor.
Bu kadınların ellerindeki en önemli aletler yaratıcılık, direnme gücü ve keşfetme sevgisiydi
Kitaba dönecek olursak, daha çok kadın yüksek eğitim kurumlarına girebilmeyi başladığında ise, karşılarına başka sorunlar çıktı. Kadınlara genellikle çalışabilecekleri bir yer verilmedi. Maddi kaynak sağlanmadı ve görünmez muamelesi yapıldı. Sırf kadın olduğu için üniversite binasına girmesine izin verilmeyen Fizikçi Lise Meitner, radyokimya deneylerini izbe bir bodrum katında yaptı. Laboratuvarı olmayan Marie Curie, küçücük ve tozlu bir kulübenin içinde tehlikeli radyoaktif elementlerle uğraştı. Cecilia Payne-Gaposchkin ,gök bilimi alanındaki en önemli keşiflerinden birini yapmasına rağmen onlarca yıl boyunca sadece bir teknik asistan olarak çalışmak zorunda kaldı. Bu kadınların ellerindeki en önemli aletler yaratıcılık, direnme gücü ve keşfetme sevgisiydi.
Bu başarılar hep gizli kalmış
Marie Curie, ismi artık herkes tarafından biliniyor ama tarih boyunca bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında birçok önemli kadın birçok başarıya imza attı. Çoğu hak ettiği değeri yaşadıkları dönemde göremedi ve unutuldu. Kitaptan bilmediğim ve öğrendiğimde çok şaşırdığım bazı örnekler şöyle:
Fizik deyince aklımıza sadece Albert Einstein değil, dahi matematikçi Emmy Noether gelmeli.
DNA’nın çift sarmal yapısını James Watson ve Francis Crick değil, Rosalind Franklin’in keşfettiğini hepimiz bilmeliyiz.
Bilgisayar teknolojisindeki gelişmeleri överken sadece Steve Jobs veya Bill Gates’i değil modern programlama dilini yaratıcısı Grace Hopper’ı da almalıyız.
Tarih boyunca kadınlar bilim uğruna her şeylerini riske attı. Kitapta bilim, tıp, astronomi ve matematik alanlarında çalışan kadın oranları, laboratuvar ekipmanları ve resimli bir bilim sözlüğü gibi, görsellerle de içeriğini zenginleştiriyor.
Alanında öncü bilimciler arasındaki primatolog Jane Goodall gibi tanınan figürlerin yanında, 1969’da Ay’a gönderilen Apollo 11’in yörüngesini hesaplayan Afro-Amerikalı fizikçi ve matematikçi Katherine Johnson gibi daha az tanınan çığır açmış kadınlar da yer alıyor. Bilim Kadınları kadın mühendislerin, biyologların, matematikçilerin, doktorların, astronotların, fizikçilerin ve çok daha fazlasının önünü açmış korkusuz kadınların başarılarının nişanesi. Bu kitabı hayat enerjinizin artmasını istediğiniz her an okuyarak, mücadeleye kaldığınız yerden devam edecek gücü sağlayabilirsiniz.