O zincirin halkası çoğu zaman bir kadın eliyle tamamlanıyor.
Bu gerçeği objektifine taşıyan fotoğraf sanatçısı Dilek Yurdakul, “Toprağın Kadınları” sergisiyle hem emeği görünür kılıyor hem de sessiz bir dayanışma dili kuruyor.

Yurdakul, projenin çıkış noktasını şöyle anlatıyor:
“Bu kadınlar tarla bitince işi bırakmıyor. Tarlada çalışıyorlar, sonra eve dönüp yemek yapıyor, su taşıyor, çocuğuna bakıyorlar. Erkekler dinlenirken, kadınlar yeniden çalışmaya başlıyor. O yüzden onların mesaisi hiç bitmiyor.”
Yurdakul’a göre bu sergi, yalnızca bir belgeleme değil; aynı zamanda bir farkındalık çabası ve ekliyor:
“Kadrajıma giren her kadında bir hikâye, bir direniş, bir umut var.

Yorgunlukla onurun aynı yüzde buluştuğu o anları fotoğraflamak istedim.
Çünkü toprağa dokunan her el, aslında yaşamı taşıyor.”
Fotoğraflarında mevsimlik kadın işçilerin yalnız emeği değil, yaşam koşulları da yer alıyor. Çadır kentlerde geçen günler, çocukların eğitimden kopuşu, yoksulluğa rağmen sürdürülen mücadele… Yurdakul, şunları söylüyor: “Bu sergi, sadece kadınların hikâyesi değil; görünmeyen emeğin hikâyesi.

Onların sesini duyurmak, en az bir fotoğraf karesi kadar güçlü bir sorumluluk.”
Sergi, Çankaya Üniversitesi Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve ABB iş birliğiyle hazırlandı ve Şanlıurfalı kadınların mevsimlik tarım işçiliği deneyimlerini izleyiciyle buluşturuyor.
Yurdakul, “Amaç sadece anlatmak değil, hissettirmek,” diyor ve ekliyor:
“Toprağın bereketi suyla başlar ama kadın emeğiyle filizlenir. Bu emeğin görünür olması bir teşekkür değil, bir hak meselesi.”

15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nde, “Toprağın Kadınları” sergisiyle birlikte Yurdakul’un objektifinden görünen o sessiz güç yeniden karşımıza çıkıyor:
Tarladan eve, yaşamdan umuda uzanan kadınlar…
Toprağa can veren, hayata direnç katan kadınlar.
O zincirin halkası çoğu zaman bir kadın eliyle tamamlanıyor.
Bu gerçeği objektifine taşıyan fotoğraf sanatçısı Dilek Yurdakul, “Toprağın Kadınları” sergisiyle hem emeği görünür kılıyor hem de sessiz bir dayanışma dili kuruyor.

Yurdakul, projenin çıkış noktasını şöyle anlatıyor:
“Bu kadınlar tarla bitince işi bırakmıyor. Tarlada çalışıyorlar, sonra eve dönüp yemek yapıyor, su taşıyor, çocuğuna bakıyorlar. Erkekler dinlenirken, kadınlar yeniden çalışmaya başlıyor. O yüzden onların mesaisi hiç bitmiyor.”
Yurdakul’a göre bu sergi, yalnızca bir belgeleme değil; aynı zamanda bir farkındalık çabası ve ekliyor:
“Kadrajıma giren her kadında bir hikâye, bir direniş, bir umut var.

Yorgunlukla onurun aynı yüzde buluştuğu o anları fotoğraflamak istedim.
Çünkü toprağa dokunan her el, aslında yaşamı taşıyor.”
Fotoğraflarında mevsimlik kadın işçilerin yalnız emeği değil, yaşam koşulları da yer alıyor. Çadır kentlerde geçen günler, çocukların eğitimden kopuşu, yoksulluğa rağmen sürdürülen mücadele… Yurdakul, şunları söylüyor: “Bu sergi, sadece kadınların hikâyesi değil; görünmeyen emeğin hikâyesi.

Onların sesini duyurmak, en az bir fotoğraf karesi kadar güçlü bir sorumluluk.”
Sergi, Çankaya Üniversitesi Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve ABB iş birliğiyle hazırlandı ve Şanlıurfalı kadınların mevsimlik tarım işçiliği deneyimlerini izleyiciyle buluşturuyor.
Yurdakul, “Amaç sadece anlatmak değil, hissettirmek,” diyor ve ekliyor:
“Toprağın bereketi suyla başlar ama kadın emeğiyle filizlenir. Bu emeğin görünür olması bir teşekkür değil, bir hak meselesi.”

15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nde, “Toprağın Kadınları” sergisiyle birlikte Yurdakul’un objektifinden görünen o sessiz güç yeniden karşımıza çıkıyor:
Tarladan eve, yaşamdan umuda uzanan kadınlar…
Toprağa can veren, hayata direnç katan kadınlar.