hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Fatoş Karahasan Fatoş Karahasan

    Bir Müsibet Bin Nasihatten İyidir

    17.05.2021 Pazartesi | 10:36Son Güncelleme:

    Pandemide 14 ayı geride bıraktık. Tüm sektörlerde kurallar değişiyor. Bu değişim ekonomiye ve sosyal yaşama yansıyor. Stratejik analiz konusunda ülkemizin önde gelen isimlerinden ARGE Danışmanlık, Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden le bu değişim hakkında sohbet ettik.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Geçmişteki deneyim ve tüm uyarılara rağmen, insanlar kadar devletler ve şirketler de bu salgına hazırlıksız yakalandı.  Küresel sorunlarla baş edebilmek, küresel çaba gerektirir.” diyen Argüden, daha mutlu bir dünya için neler olması gerektiğini anlattı. İnsanlığın ‘Ümit’ ve ‘Güven’le bu felaketin de üstesinden geleceğini söyledi.   

    Küresel sorunlar neden çözülemiyor?

    Küresel sorunlarla baş edebilmek, küresel çaba gerektirir. Ancak, dünyadaki 200 kadar devletin egemenlik hakkı sadece kendi sınırları içerisinde geçerli.  Bu devletlerin liderlerinin, özellikle 4-5 senede bir seçimle bu pozisyona gelenlerin ortalama görev süresi 2-2,5 yıl.  Küresel şirketlerdeki CEO’ların da ortalama görev süreleri de 5 yılın altına indi.  Bu nedenle, kısa vadeli bakış açısı dünya kaynaklarına hükmeden yöneticilerin ufuklarını da sınırlandırıyor. 

    ‘Her koyun kendi bacağında asılır’ anlayışı dünyayı toplumsal optimizasyondan uzaklaştırıyor. 

    Virüs dolaşmıyor, ama insanlar dolaştıkça çok geniş kitlelere bulaşıyor. Bu nedenle, devletler farklı zamanlarda ve bölgelerde insanların hareketlerini sınırlandırma yönünde kararlar alıyorlar.  Ancak, ‘Hareket demek, bereket demektir’ ve hareket kısıtlanınca ekonomi durma noktasına geliyor. Ekonominin durma noktasına gelmesinin yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkileri olduğu da aşikâr. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ekonomide yaşanan sorunların temelinde neler var?

    1.Karşılıklı bağımlılık: Öncelikle ekonomideki değer zincirlerinin bölgeler ve ülkeler arasında bağlantılı olması, herhangi bir bölgedeki karantina başka bölgeleri de kaçınılmaz olarak etkiliyor.  (Çin’in Wuhan bölgesindeki karantinanın Japonya’da birçok fabrikanın durmasına yol açması gibi). 

    2.Momentum kaybı: Ayrıca, tıpkı dönen bir çark durduğunda tekrar dönmeye başlaması ve momentum kazanması için daha çok enerji gerektiği gibi, ekonomiyi bir süreliğine durdurduktan sonra ekonomi çarklarını tekrar çalıştırmanın da birçok ek maliyet getireceği yadsınamaz.                 

    3. Biriken yükümlülükler: Üstelik ekonomi durduğunda süregelen yükümlülüklerin nasıl karşılanacağı ve ilgili taraflarca nasıl paylaşılacağı da önemli bir konu olarak ortaya çıkıyor.             

    4.Güven kaybı ve potansiyel ihtilaflar: Belirsizliğin yüksek olduğu ortamda ekonomik aktörler kararlarında daha yüksek risk primi kullanıyorlar.  Bu durumda birçok denge bozluyor, işsizlik artıyor, bireyler ve kurumlar arası ihtilaf potansiyeli artıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Neler yapılabilirdi?

    Hep birlikte hareket ederek tüm insanların yaşamsal temel ihtiyaçların bir aylık dönem için karşılanması, bunun dışında herkesin tüm gelir ve giderlerinin bir aylık süre için dondurulması herkesi rahatlatacak bir çözüm olabilirdi. Sosyal ve ekonomik hayatı 1 ay ‘tatile’ çıkararak, sadece kritik altyapının (su, elektrik, enerji, iletişim, lojistik) çalışmasının sağlanması ve diğer faaliyetlerin bu dönemde uyutulması bireyler ve kurumlar arasındaki güven duygusunu güçlü kılacak ortak bir tavır olurdu. 

    Dünyada değer zincirinin küresel bir nitelikle karşılıklı bağımlılığı olduğu göz önüne alındığında kararların da küresel olarak alınması ve uygulanması gerekir. Burada en kritik nokta, işgücü ve iş paydaşları ile yaşanacak ihtilaf ve çatışmaların yol açacağı karışıklık ve kırılmalar ile oluşacak güven krizi ve ekonomik değer zincirinin bozulmasının ve birçok işletmenin bu krize dayanamamasıyla oluşacak kapasite kaybının önüne geçilmesi olarak özetlenebilir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     Elbette küresel boyutta uygulanacak bir kararın önce uzlaşı ile alınabilmesi, ardından da gözetilmesi için devletlerin ortak söz sahibi oldukları bir yapılanmaya ve birlikte yaşama kültürünün benimsendiği bir anlayışa ihtiyaç var. 

    Pandeminin sosyal yansımaları neler?

    Bu salgın yaşamsal tehdidi herkes için geçerli olması nedeniyle aynı zamanda birçok alanda bir uyanışa da neden oluyor.  Sosyal açıdan insanlar arasındaki dengesizliklerin gözler önüne serilmesi evrensel temel gelir fikrinin gündemde ön sıralara çıkmasına neden oluyor.  Çevresel sorunların kronikleşmesi, biyoçeşitliliğin azalması gibi konular sürdürülebilirlik kavramının öncelik algısını önemli ölçüde artırıyor.  Ekonomik faaliyetlerdeki yüksek dalgalanmalar aktörlerin sadece kâr odaklı olmaktan tüm paydaşları kapsayan amaç odaklı bir anlayışa yönelmelerine neden oluyor. 

    İnsan alışkanlıklarının eseridir.  Alışkanlıkların getirdiği momentumu değiştirmek için yaşamsal riskler tetikleyici bir etki oluşturabilir.  Covid-19 sayesinde ne tükettiğimizin, doğa üzerinde baskı oluşturarak devam ettiğimiz tüketim alışkanlıklarımızın belki çok da hayati olmadığını anladık.  Aşmamız gereken bir başka düşünsel eşik de aslında bu dünyayı başkalarıyla paylaştığımız ve bu nedenle küresel kaynakların yönetiminde ve küresel sorunların çözümünde birlikte karar alıp, birlikte uygulamamız gerektiğini anlayıp, ona göre davranmak.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Küresel sorunlara nasıl yaklaşılması gerekir?

    Aslında küreselleşmenin günlük hayatımıza olan etkileri sadece bu salgın ile sınırlı değil. Dünyanın bir bölgesindeki aşırı enerji kullanımı, küresel ısınma nedeniyle bir başka bölgesinde sellere yol açabiliyor. Afrika’da olduğu için önemsenmeyen AIDS hastalığı, dünyada korkulu bir salgın haline gelebiliyor.  “Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın” anlayışı ile desteklenen bir terörist, gün geliyor destekçisini vurabiliyor.  Farklı inanç ve düşüncede olanların ezilmesi ve dışlanması, küresel barışı tehdit eden tepkilere yol açabiliyor.  Ancak, küçülen dünyada çevremizdekilerin sorunlarının bizim de sorunlarımız olacağı bilinci maalesef yeterince oluşmadı.  Bu gibi sorunların çözümü; uzayın ve okyanusların zenginliklerinin insanlık için kullanılması, insanlığın uzlaşı içinde birlikte hareket etmesiyle sağlanabilir.

    Küresel bir sorun ile başa çıkabilmek için kararlarımız da küresel olmalı.  Salgın ile ilgili kararlar birlikte alınmadığında, herkes sadece kendisini düşünerek karar almaya başladığında sorunun çözümü güçleşmekle ve daha pahalı hale gelmekle kalmıyor, AB gibi adında birlik kelimesi olan bir kurum bile çatırdamaya başlıyor.  Dolayısıyla, günlük hayatımızı ilgilendiren konular küresel bir nitelik kazandıkça, yönetim sistemlerimiz ve bakış açımız da küresel bir boyut kazanmalı. Bu noktada iyi yönetişimin gerekliliği üzerinde daha fazla düşünmek mecburiyeti doğuyor.

    İyi yönetişim için nasıl bir ortam gerekiyor?

    İyi yönetişim, tutarlı davranışlarla karşılıklı güvenin oluşturulmasına dayanır. İyi yönetişim, gerçek adalet duygusunun yansıtıldığı bir bilgelik gerektirir.  Anadolu geleneğinde çok önemli bir yeri olan tasavvuf felsefesi bu konuda bize önemli ipuçları veriyor. Hoşgörü ve ahenge dayanan bu anlayışa göre iyi yönetişim aslında yönetim sistemlerimizi ‘birlikten güç doğar’ anlayışı ile kurgulamak ve kendimizi yönetmek demektir. 

    Esas olan, insanların kendi geleceklerini biçimlendirmede söz sahibi olması, küresel karar alma süreçlerine katılabilmesidir.  Modern çağın insan hakları ve demokrasi kavramlarının içeriği budur.   İyi yönetişim kendimizi korkularımızdan kurtarmak, gözlerimizi ve yüreklerimizi yeni perspektiflere açmak ve “kendimiz için ne istiyorsak, karşımızdaki için de onu isteyebilmek” demektir. 

    Bu nedenle, bilginin ve iletişim araçlarının eşitlikçi bir paylaşımını başaramazsak insanlığı ayırımcılıktan, önyargıdan ve saldırganlıktan arınmış bir dünya hedefine taşıyamayız. 

    Dünya olumsuz senaryodan nasıl çıkacak?

    Bu hedefe varabilmek için öncelikle çocuklarımıza neler öğreteceğimiz ve nasıl öğreteceğimiz konusunda bir reforma ihtiyacımız var. Bu da yetmez, küresel önceliklerimizi yeniden gözden geçirmeli ve geniş insan kitlelerin dünya vatandaşı olarak eğitimini küresel öncelikler listesinin başına koymalıyız.

    Eğer bu gerçekleşmezse, insanlık global ölçekte, eğitimlilerle cahiller arasındaki fay hattı tarafından sarsılacaktır.  Bu sözünü ettiğimiz fay hattının jeolojik olandan farkı, yerkürenin değil, insanoğlunun en değerli sermayesinin, yani insan beyninin içinde olması.  Bu nedenle de hem gözlenmesi hem de onarılması daha güç.

    İnsan hakları ve demokrasiye gerçekten inanıyorsak, bu dünya üzerinde yaşayan tüm insanların bir “dünya vatandaşlığı” bilinciyle eğitimini, yetişmesini ve karar süreçlerine katılımını sağlamak için çalışmalıyız.  Bilgi ve sevginin paylaşıldıkça arttığını unutmamalıyız.  Sürdürülebilir bir gelişme ve dünya barışı için küresel bir eğitim seferberliğinin önemini iyi anlamalı bu konu için yatırım yapmanın gelecek nesillerin yaşam kalitesini geliştirebilmede en önemli girişim olacağını anlamalıyız. Kaynaklarımızı bugünden küresel eğitim seferberliğine yönlendirecek bilgelik düzeyine erişmeliyiz.

    İnsanlık ‘Ümit’ ve ‘Güven’i kaybetmezse bu felaketin de üstesinden gelecek.  

    Bu krizden ders alarak şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik, tutarlılık, sorumluluk, katılımcılık ve etkililik ilkelerini kapsayan iyi yönetişimin hayata geçirilmesiyle kurumlarına güven duyulan daha iyi bir dünyaya adım atabiliriz….