hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Ferhat Boratav Ferhat Boratav

    Bu seferlik biz misafirdik

    28.06.2016 Salı | 19:59Son Güncelleme:

    Akşam Açıkhava Tiyatrosu’na giderken hala, tam neyle karşılaşacağımdan emin değildim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Suriyeli Müzisyenler Orkestrası hakkında bulabildiklerimi okumuş, projeye hayat veren rockçu Damon Albarn’la Cüneyt Özdemir’in 5N1K’da yaptığı röportajı dinlemiştim.

    İssam Rafea önderliğindeki Suriyeli Müzisyenler Orkestrası’nın Damon Albarn ile ilk kez 2008’de Şam Opera Evi’nde birlikte çaldıklarını, Suriye ve Lübnan’da birlikte turneye çıktıklarını...

    Bu yaratıcı projenin, daha devam edecekken, Suriye’de patlayan iç savaşla kesintiye uğradığını, orkestra üyelerinin bir kısmının Suriye’de kaldıklarını, bir kısmının iltica yollarına düşüp Avrupa ve ABD’ne dağıldığını öğrenmiştim.

    Bu seferlik biz misafirdik

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ve nihayet, Damon Alborn, yaklaşık altı yıl aradan sonra ve büyük zorluklarla orkestrayı yeniden biraraya getirdiğinde Suriyeli müzisyenlerin nasıl buluştuklarını, hem ağlayarak hem gülerek nasıl kucaklaştıklarını için burkularak seyretmiştim.

    Ama müzik bu.İnsan, sesler kulağına değmeden, ne olduğunu hiç bir zaman tam anlayamıyor.Açıkhava Tiyatrosunda da böyle oldu...

    İlk güzellik, dinleyiciler arasında çok sayıda Suriyeli görmekti. Bir kısmı, IKSV’nin organizasyonuyla konsere gelen gençler ve çocuklardı. Diğerleri ise, belli ki, artık “İstanbullu” olmuş, biletlerini alıp, güzel giyinip konser izlemeye gelmiş yeni hemşehrilerimiz.

    Bu seferlik biz misafirdik

    Sonra 20 şarkıcısı ve otuzdan fazla müzisyeniyle Suriyeli Müzisyenler Orkestrası ve Korosu sahneye çıktı ve müzik başladı.Ama ne güzel başladı.

    Ben Damon Albarn gibi bir müzisyen/yapımcının adını duyunca, daha “proje” bir müzik olur, müziğe “Batılı eli değer” demiştim kendi kendime.Oysa duyduğumuz, yaylıların arabesk melodileriyle, darbuka ve defin ritmiyle, usta işi ney, kanun sololarıyla ve tabii yirmi kişilik koronun müthiş sesiyle buram buram Suriyeli bir müzik oldu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sonra Afrika’dan gelen dört seçkin müzisyen Seckou Keita, Noura Mint Seymali, Mounir Troudi, Bassekou Kouyate ile müzik daha da vites yükseltti.  Lübnan’dan Tunus’a, Senegal’den Moritanya’ya, Mali’den Suriye’ye, hergün önümüze açılan o acılı haritanın yanık seslerini; 3 telli “ngoni”, 9 telli “ardine”, ve 21 telli “kora”nın delice ritmlerini dinledik.

    Bu seferlik biz misafirdik

    Ve müziğin o müthiş dönüştürücü gücü bir kez daha etkisini gösterdi...Konser afişine bakarken, içimizden “Suriye’de orkestra mı varmış” diye geçirdiğimizi hatırlayıp, gizli gizli utandık.Her gün sokakta, trafik ışığında rastlayınca yüzümüzü çevirdiğimiz o sessiz gözlerin, aslında sesi, dili, müziği olduğunu duyduk.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Aramızdaki Suriyeli gençler, müziğe kaptırıp çoşkuyla oynarken, biz yapabildiğimiz kadar eşlik ettik.

    Ama en önemlisi: Bugüne kadar, hep biraz da mağrur, “biz evsahibiyiz, onlar da bizim misafirimiz” diyorduk ya...

    Bir akşamlığına, biz “onlar”ın ses dünyasına, kültür evrenine misafir olduk.

    Bir akşamlığına, Suriye, Lübnan, Afrika müziğinin hırçın dalgalı denizine iltica ettik.