hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Melis Danişmend Melis Danişmend

    Çağrı merkezinden gelen izinsiz aramayı güzellikle cevaplama deneyi

    13.07.2017 Perşembe | 11:37Son Güncelleme:

    Check-up kampanyası, dijital TV platformu aboneliği, İstanbul’un ayak basmadığınız semtlerindeki hizmetler için arayanlara en güzel ses tonunuz, en yapıcı cümlelerinizle yanıt verirseniz neler olur?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hani ülkemizde zaman zaman (sonuçların neye göre belirlendiğini hiç anlamadığım) ‘Türkiye’nin En Sevilen Kişisi’ anketleri yayınlanır. İşte o anketi tam tersine (‘en sevilmeyen’) çevirip bir de ‘kişi’yle sınırlı tutmazsanız, iddia ediyorum ilk 10’a girecek ‘şey’lerden biri çağrı merkezlerinden gelen izinsiz aramalar olacaktır. Telefon numaralarımız zavallı köleler gibi oraya buraya satıldığı günden beri sabırlar tükendi. Bahis sitelerinden müşterisi olmadığımız bankalara kadar aramayan, mesaj atmayan kalmadı. En son, “Yapacağınız casino yatırımınıza %40 nakit maksimum 1000 TL hesabınıza ekliyoruz” diye mesaj aldım ben. Kavrayamadığım şey sadece nadide Türkçeleri değil, hangi casino’ya hangi yatırımı yapacağımdı. 

    Genellikle ilgilenmediğimi belirterek kapattığım bu telefonları (iş-güç ya da acil olabilecek durumlar yüzünden hiç açmama alışkanlığım olamadı) deneylerim kapsamında sabırla yanıtlayıp güzellikle aranmak istemediğimi anlatmaya çalıştım. Bakalım neler oldu? 

    Çağrı merkezinden gelen izinsiz aramayı güzellikle cevaplama deneyi

    Benim gibi insanlarla vakit kaybetmeseniz hiç?

    Geçen hafta anlaşmalı olmadığım cep telefonu operatörlerinden biri aradı. Hali hazırda bağlı olduğunuz bir operatör ya da banka varsa, rakip firmalardan gelen aramalar yani talebiniz olmadığı halde sizi müşterileri yapmaya çalışan şirketler benim en tahammül edemediklerim. O gün bu düşüncelerimi hemen kenara fırlatıp, “İyi günler, xxx’dan arıyorum…” diyen kıza, “İyi günler, buyrun buyrun” diye cevap verdim gülümsemeye çalışarak (gülümsüyorum ki, sesim daha yumuşak çıksın). Görüşmelerin kayıt altında olduğunu da içeren bir takım standart bilgileri paylaştı. Hepsini dinledim. “Size özel bir teklifimiz olacak,” dediği anda sabah kuşağı kadın programı ses tonumla sazı elime aldım: “Teklifiniz için çok teşekkürler ama ben yıllardır aynı operatördeyim, üstelik bir de taahhütüm var. Siz mesainize günün çok erken saatlerinde başlıyorsunuz değil mi?” Karşıda, bir çağrı merkezinde rastlanmayacak uzunlukta bir sessizlik oldu, şaşkınlıkla, “E-evet?” dedi kız. “Tahmin ediyorum, sabah erkenden mesaiye başlıyor, gece geç saatlere kadar çalışıyorsunuz, günde onlarca kişiyi arıyorsunuz. Benim gibi insanlarla vakit kaybetmeseniz hiç?” dedim. Yine bir sessizlik oldu, “Nasıl yani?” dedi. “Yani ben sizin için kayıp müşteriyim. Önünüzdeki listede aranacak onca insan varken benimle uğraşmayın isterseniz, daha önce de defalarca ilettim bunu çağrı merkezinize, kayda alınmış olması lazım. Siz de yorulmuyor musunuz tekrar tekrar aynı kişileri aramaktan?” dedim. Dünyası şaşmış şekilde, “Hı hı, öyle oluyor bazen” dedi usulca. Ezberlemiş olduğu cümleleri kenara bıraktığı, yani ilk kez bir çağrı merkeziyle iki normal insan gibi konuştuğumuz için sevinerek ve iyi dileklerimi sunarak kapattım. Bu operatörden bir daha aranmadım. Henüz! 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Tabii efendim, bir daha aranmayacaksınız” dedi ama...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir başka gün Sağlık Bakanlığı’ndan aradılar. Biliyorsunuz onu değil mi? Çıngır çıngır bir makine-kadın, siz telefonu açtıktan iki saniye kadar sonra, “SAĞLIKLI GÜNLEEEER!” diye bağırmaya başlıyor. Ben artık o ‘sağlıklı günler’i duyar duymaz çat diye kapatıyordum. Fakat deneyim sebebiyle hemen iyilik-güzellik kostümümü giyip 1’e bastım. Çünkü check-up’la ilgileniyorsam 1’e basmam gerektiği söyleniyordu. Yine aynı makine-kadın kaydımın yapıldığını ve kısa süre içerisinde müşteri temsilcisi tarafından aranacağımı bildirdi. Ertesi gün telefonum çalmaya başladı, artık Rain Man misali sadece numaralardan kimin aradığını ezbere bilecek noktaya geldiğimden anladım ki Sağlık Bakanlığı hattın öbür ucunda. Açtım, çok neşeli bir kadın. Çok sevinerek check-up kampanyasıyla ilgilendiğim haberini aldıklarını söyledi. Ben söze, “Nasılsınız?” diyerek girdim. O yine çok neşeliydi. Bense üzgündüm. Çünkü az sonra check-up kampanyasıyla hiç ilgilenmediğimi, zaten daha önceden de hiç ilgilenmediğimi ama ciddiye alınmadığımı, 1’e basıp ona bunu yüz yüze söylemek zorunda kaldığımı anlatacaktım. Yani aslında ondan ‘ayrılacaktım.’ Üstelik bunu, “Sorun sende değil, bende” diyerek de yapamayacaktım çünkü sorun maalesef onlardaydı. Fakat deneylerimin değişmez kanunları gereği bunu en tatlı, en dostane şekilde yapmak durumundaydım. Konuyu makul şekilde anlattım, telefonumu sistemlerinden silmelerini rica ettim. “Tabii efendim, bir daha aranmayacaksınız,” dedi gayet ciddi şekilde. Sonra ertesi gün oldu, telefon çaldı, ekran parlıyordu numarayı göremedim, “Alo?” dedim, iki saniye sessizliğin ardından… “SAĞLIKLI GÜNLEEEER!” 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir de "ilgilenmiyorum" diyemeyenler var

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu tip aramaları genelde, “Telefon numaramı nasıl buldunuz? / Sisteminizden silmenizi rica ediyorum / İlgilenmiyorum / Teşekkürler” gibi cümlelerle bertaraf etmeyi tercih etsem de, net yanıtlarıma rağmen, “Bi dakka ama, neden ilgilenmiyorsunuz? Vaktinizi fazla almadan şunları şunları da anlatayım,” diyen ‘belalı sevgili’ operatörler karşısında zıvanadan çıktığım oluyor, yalan değil. Bir yandan o operatör de kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışıyor diye empati kurmaya gayret ediyor, fakat asla almayacağım ürün, yararlanmayacağım hizmet, müşterisi olmayacağım şirket için neden hem benim hem onun zamanı çöpe gidiyor kesinlikle kavrayamıyorum. Bu arada dikkatimi çeken bir şey var, bazı erkekler -hele bir de operatör kadınsa- kesinlikle net şekilde, “İlgilenmiyorum,” diyemiyor. O kadar çok arkadaşımda tanık oldum ki buna. Mesela Kadıköy’de ikamet ettiği halde, Beylikdüzü’ndeki üç kuruşa sınırsız spor salonu üyeliği teklifine, “Şimdi biraz meşgulüm, daha sonra konuşabilir miyiz? Hı hı tabii, yarın arayabilirsiniz,” diye yanıt veriyorlar. Ertesi gün tekrar aranınca tekrar aynı cümleleri kuruyorlar. Her iki tarafa da sabırlar. 

    Eskiler hoşlanmadıkları birinden/bir şeyden bahsederken başına, “Allah selamet versin”i iliştirip arkasından dolu dizgin saydırır ya, ben de öyle başlayayım… Allah selamet versin bir dijital TV platformu var, yıllardır gerek aramaları, gerek mesajları, gerek mail’leriyle çektirmediğini bırakmadı bize. Çıkışın mümkün olmadığı bir İtalyan mafyası gibiydi bu platform. Hayatımda hiç abonesi olmadığım halde çağrı merkezi tarafından haftada beş, günde dört kere arandığım bir vakit dayanamayıp Twitter’a, “Markalarına ne ölçüde zarar verdiklerini ne zaman anlayacaklar acaba?” diye yazdığımda resmi hesaplarından, “Sizi arayabilmemiz için iletişim bilgilerinizi bizimle paylaşır mısınız?” yanıtı gelmişti. Filmin sonundaki ölemeyen katil gibiydi bu marka. (Şimdi biraz duruldular.) 

    En sevdiklerimden biri de, “Tabii efendim aranmak istemiyorsanız talebinizi faks yoluyla şu numaraya iletebilirsiniz” diyenler. Faks? Biz? Talepte bulunmadığımız halde? Neden? Niye? Niçin? Ömür biter, sorular bitmez.  

    Bu deneyi sonlandırırken, izinsiz mesaj gönderenlere/arama yapanlara ciddi cezalar uygulanacağı açıklandığında yaşadığımız o bir-iki aylık saadeti hatırlatmak istedim. Huzur dolu ne güzel günlerdi. Sonra telefonlarımız yine panayır yerine dönmüştü. Öğrendiğim kadarıyla yetkili adreslere şikayet etmek de bir işe yaramıyor, şikayetler aylarca olduğu yerde bekliyor, hatta kimi zaman şirketin lehine sonuçlar veriliyormuş. Zaten bu şikayet işine bir girmeye kalksanız tüm işinizi gücünüzü bırakmanız, yeni bir mesaiye başlamanız lazım. Yani diyeceğim o ki, “İlgilenmiyorum / Teşekkürler”e mecburen devam.

    Not: Yazıyı bitirdim, son noktayı koydum. Telefonumun ekranında (0212) 986… ile başlayan bir numara belirdi. Saat akşam 20:00! Rain Man hafızamla hemen kim olduğunu anlayıp, “Buyur Don Vito Corleone, bugünkü yoklamada eksik kalmıştın!” diyerek telefona uzandım. Açtım, malum TV platformu. Ama artık adlarını söylemiyorlar, “Uydu sistemi alışkanlıklarınızla ilgili sorular sormak istiyorum,” diye söze giriyorlar. Ömer Bey’le sohbete başladık. Hiç abone olmamama rağmen 10 yıldır niye ısrarla arandığımı merak ettiğimi sordum, düşüncelerini paylaştı. “Bu saatte hala çalışıyor musunuz?” dedim. Mesai saatlerinin (12 saat) uzunluğuna dair biraz dertleştik. Sonunda, “Artık akşam oldu, ben yemeğimi yiyeyim müsaadenizle,” dedim. “İyi akşamlar,” dedi, kapattık.