80’li yılların sonunda TRT’de belirli saatlerde yayınlanan Dikkat! diye bir program vardı. Jenerik müziğini hala ezbere hatırlarım. (“Bu dünya bizim / Kirletmeyelim / Birbirimize zehretmeyelim…”) Günümüz tabiriyle bu ‘kamu spotu’nda toplum içinde düşüncesizce (günümüz tabiriyle ‘ayıca’) davrananlara verilen dersler yer alırdı. Ders verenler, duyarlı vatandaşlar oluyordu. Parktaki banka çakıyla ismini kazıyan gençten tutun, sarhoş sarhoş arabasına binip gazlamaya çalışan adama kadar tüm kendini bilmezler bu uyarılar karşısında kuzu kuzu yola geliyor ve yaptıklarından fena halde utanıyorlardı.
Benim bu seri içerisinde en unutamadığım bölüm, park etmiş kırmızı bir arabanın içinde hapur hupur portakal yiyen ve kabukları (ve hatta bütün bütün ısırdığı ama tadını beğenmediği portakalları) camdan fırlatan bıyıklı bir adamdı. Aslında tek tek yazmama gerek yok, teknoloji gelişti, şu link’e tıklayanlar rahatlıkla her şeyi izleyebilecekler ama tıklamaya üşenenler için anlatmaya devam edeyim. İleriden arabaya doğru yaklaşmakta olan bir kadın durumu görünce, “Olacak iş mi bu?!?” bakışlarıyla kalakalıyor, sonra da portakal kabuklarını yerden topladığı gibi adamın üzerine geri fırlatıyordu. Günümüzde olsa dağarcığındaki en nadide küfürleri sallaya sallaya arabadan fırlayacak olan adam pek de tehlike arz etmeyen bir tonla, “N’oluyo yaa? Burası çöplük mü?” diye bağırıyor, duyarlı kadın ise, “Ya burası? Bu güzel cadde çöplük mü? Bakın, ileride çöp bidonu var!” diye cevabı yapıştırıyor, adam başını öne eğerek, “Affedersiniz!” diyor ve arabasından çıkıp kabukları topluyordu. Kadın bu esnada kameraya dönüp robot gibi, “Çevremizden sorumluyuz. Birbirimizi uyarmalıyız!” diyerek finali yapıyordu.
Dediğim gibi bugün gerçekleşse, küfür kıyamet arabadan fırlama, çığlık çığlığa bağırma, araya girenler ve muhtemel fiziksel nahoş çarpışmalarla anında ‘Gerçek Kesit’e dönüşebilecek bu sahne, Heidi’nin dağlardan aşağı ellerini açarak koşması gibi sona eriyordu. Hey gidi günler. Neyse… Nereden bilecektim, aklımdan hiç çıkaramadığım bu kamu spotu yeni deneyimde bana ilham kaynağı olacak. O adam gibi haldur huldur yere çöp atan insanlara oldum olası, ‘Aman Allah’ım!’ gözleriyle baktığım için, yeni deneyi vesile bilip sokakta böyle çevre karşıtı bir eylemi gerçekleştirene yanaşıp o duyarlı 80’ler kadınınkine benzer kararlı bir ifadeyle, “Ama farkında mısınız, dünyanın 100 yıllık ömrü kaldı!” demeye karar verdim. O da nereden mi çıktı? Şöyle…
Bir süre önce sevgili Kanat Atkaya’nın Hürriyet’te yayımlanan ‘Ya O Uzaya Gidilecek Ya O Uzaya Gidilecek!’ başlıklı yazısını okuduğumda gördüm ki, İngiliz fizikçi Stephen Hawking 100 yıl içinde insanın dünyadaki işinin bitmiş olacağını, insanoğlunun neslini devam ettirebilmek için başka gezegenlerde koloniler oluşturması gerektiğini söylüyordu. Yani durum, 100 yıl sonra ‘finito’ydu. Bu can alıcı bilgiyle insanlara yaklaştım. İşte yaşananlar…
80’li yılların sonunda TRT’de belirli saatlerde yayınlanan Dikkat! diye bir program vardı. Jenerik müziğini hala ezbere hatırlarım. (“Bu dünya bizim / Kirletmeyelim / Birbirimize zehretmeyelim…”) Günümüz tabiriyle bu ‘kamu spotu’nda toplum içinde düşüncesizce (günümüz tabiriyle ‘ayıca’) davrananlara verilen dersler yer alırdı. Ders verenler, duyarlı vatandaşlar oluyordu. Parktaki banka çakıyla ismini kazıyan gençten tutun, sarhoş sarhoş arabasına binip gazlamaya çalışan adama kadar tüm kendini bilmezler bu uyarılar karşısında kuzu kuzu yola geliyor ve yaptıklarından fena halde utanıyorlardı.
Benim bu seri içerisinde en unutamadığım bölüm, park etmiş kırmızı bir arabanın içinde hapur hupur portakal yiyen ve kabukları (ve hatta bütün bütün ısırdığı ama tadını beğenmediği portakalları) camdan fırlatan bıyıklı bir adamdı. Aslında tek tek yazmama gerek yok, teknoloji gelişti, şu link’e tıklayanlar rahatlıkla her şeyi izleyebilecekler ama tıklamaya üşenenler için anlatmaya devam edeyim. İleriden arabaya doğru yaklaşmakta olan bir kadın durumu görünce, “Olacak iş mi bu?!?” bakışlarıyla kalakalıyor, sonra da portakal kabuklarını yerden topladığı gibi adamın üzerine geri fırlatıyordu. Günümüzde olsa dağarcığındaki en nadide küfürleri sallaya sallaya arabadan fırlayacak olan adam pek de tehlike arz etmeyen bir tonla, “N’oluyo yaa? Burası çöplük mü?” diye bağırıyor, duyarlı kadın ise, “Ya burası? Bu güzel cadde çöplük mü? Bakın, ileride çöp bidonu var!” diye cevabı yapıştırıyor, adam başını öne eğerek, “Affedersiniz!” diyor ve arabasından çıkıp kabukları topluyordu. Kadın bu esnada kameraya dönüp robot gibi, “Çevremizden sorumluyuz. Birbirimizi uyarmalıyız!” diyerek finali yapıyordu.
Dediğim gibi bugün gerçekleşse, küfür kıyamet arabadan fırlama, çığlık çığlığa bağırma, araya girenler ve muhtemel fiziksel nahoş çarpışmalarla anında ‘Gerçek Kesit’e dönüşebilecek bu sahne, Heidi’nin dağlardan aşağı ellerini açarak koşması gibi sona eriyordu. Hey gidi günler. Neyse… Nereden bilecektim, aklımdan hiç çıkaramadığım bu kamu spotu yeni deneyimde bana ilham kaynağı olacak. O adam gibi haldur huldur yere çöp atan insanlara oldum olası, ‘Aman Allah’ım!’ gözleriyle baktığım için, yeni deneyi vesile bilip sokakta böyle çevre karşıtı bir eylemi gerçekleştirene yanaşıp o duyarlı 80’ler kadınınkine benzer kararlı bir ifadeyle, “Ama farkında mısınız, dünyanın 100 yıllık ömrü kaldı!” demeye karar verdim. O da nereden mi çıktı? Şöyle…
Bir süre önce sevgili Kanat Atkaya’nın Hürriyet’te yayımlanan ‘Ya O Uzaya Gidilecek Ya O Uzaya Gidilecek!’ başlıklı yazısını okuduğumda gördüm ki, İngiliz fizikçi Stephen Hawking 100 yıl içinde insanın dünyadaki işinin bitmiş olacağını, insanoğlunun neslini devam ettirebilmek için başka gezegenlerde koloniler oluşturması gerektiğini söylüyordu. Yani durum, 100 yıl sonra ‘finito’ydu. Bu can alıcı bilgiyle insanlara yaklaştım. İşte yaşananlar…