hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Melis Danişmend Melis Danişmend

    Yol verme deneyi - Bölüm II

    25.04.2017 Salı | 16:34Son Güncelleme:

    Arap saçı İstanbul trafiğinde araba kullanırken mümkün olan her noktada yol verirseniz neler olur?

    Yol verme deneyi - Bölüm II

    İşin doğrusu bu deneye karar veren kişinin evden koca bir nazarlıkla, inancına göre duayla, ne bileyim sağ ayakla falan çıkması gerekiyor. Çünkü İstanbul gibi bir yerde, trafikte herkese (herkes iddialı, çoğu kişiye diyelim) yol vermek demek, ölüm fermanını hızla imzalatmak demek. Hani farz edelim her şey yolunda gitti, sarının yeşile dönmesini diken üstünde bekleyen panter bir taksicinin elinde kalmanız an meselesi olduğundan, ya çelik gibi sinirlere ya da çelik bir yeleğe sahip olmanız lazım. İki haftaya yayacağım bu ‘Yol Verme Deneyi’nde ilk hafta izlenimlerim şöyle: 

    • Yol vermek tuhaf bir iş. Yani sanki kimse tam anlamıyla bu işten mutlu olmuyor gibi. Yol veren içten içe ‘değerli zamanından’ çalındığını düşündüğü için bu işe kerhen, “E hadi geç bakalım!” diyerek girişiyor. Yol verilen zaten çoğunlukla dili dışarıda köpecik gibi beklediğinden, geçiş izni verildiği anda eli ayağı birbirine dolanarak sebep olduğu bu ‘geçici rahatsızlık’ için özür dileye dileye koşturuyor. (Bunun diğer versiyonu da yolun zaten kendisinin hakkı olduğunu düşündüğü için ortaya atılıp küfür kıyamet bağırması.) Ve tabii yol verenin arkasındaki de -dediğim gibi özellikle taksici, minibüsçü ise- trafik canavarı logosundaki o elektrik çarpmış adam gibi yüzü gözü birbirine girmiş şekilde tepiniyor. Çoklu travma ortamı.
    • Yol verilen yayaların farklı davranış özellikleri var. Bunları dört temel gruba ayırmak mümkün.

      1- Tatlı Yaşlı: Sanki torunu birincilikle üniversiteden mezun olmuş, hayırlı bir kısmet bulmuş ya da kendisine sayısaldan orta karar bir ikramiye çıkmış gibi aşırı mutlu olarak, vücut dilinde bir ‘ay ay ay’la karşı kaldırıma koşanlar. 

      2- Nazlı Kız: Gözünün kenarıyla sana, “Sen tabii yol verecektin banaaa,” bakışı atıp nazlı nazlı yürüyenler. Neye olduğunu bilmediğim bir şeye de tripliler, kesinlikle memnun olmuyorlar.

      3- Centilmen Erkek: Önceliğin yayalarda değil, arabayı kullanan kadınlarda olduğunu düşünen kibar erkek. Tam sokağa sapacaksın mesela, duruyorsun, adam da duruyor. Gülümseyerek, “Buyrun buyrun,” diyorsun, o da, “Benim arabam tamirde olduğu için yayayım!” suratıyla, “Sen buyur lütfen,” yapıyor. İnat edip geçmezsen (ki deney sebebiyle geçmedim) “Yani… Madem… Peki…” gibi bir havayla hızlı hızlı geçiyor. 

      4- Donmuş Surat: Sanki çölün, ne bileyim uzayın ortasında kalakalmış gibi, suratında en ufak bir mimik belirmeden (ama sana bakarak) karşıya geçenler.

      • Yol verdiğinizde teşekkür almanız nadiren mümkün. Eskiden arabalar arası ‘dat-dat’ teşekkürü vardı, o artık yok olmaya yüz tuttu. Bayağı siz bu dünyada hiç var olmamışsınız gibi önünüzden / yanınızdan geçiyorlar. Çok azı gülümseyerek, kafasını hafifçe eğerek ya da elini kaldırarak teşekkür ediyor. 

       

      • Bu işin bir de suçluya yardım etmekle bağlantısı var ki o en sinir bozucu olanı. Ters yönden gelen arabaya yol vermek zorunda kalmak. Girilmezlere girmek artık İstanbul’da bahsi edilmeyecek sıradan bir mesele. Kadıköy bu konuda son bir yıldır rekorlara koşuyor. Geçenlerde böyle bir arabayla burun buruna kaldım. Karşılıklı duruyoruz. Ellerimi çaprazlaya çaprazlaya, “Buraya giriş yok!” yapıyorum, uçuş kurallarını hatırlatan hostesler gibi. Adam omuzlarını silkip, “E biliyoruum?!” yapıyor sıfır mahcubiyetle. Anlamadı herhalde beni diye düşünerek bir daha, “Burası tek yöön!” diye hostesliyorum. O da karşımda çıldırmış bir steward gibi, “Ee biliyoruuumm??!!!” yapıyor. Sonuç ne oluyor? “Bıktım sizden bıktııııııım!” diyerek sağa yanaşıyorum, solumdan hızla gazlayıp geçiyor. Ne suratıma bakıyor, ne bir şey diyor. 

       

      • Dört yol ağızları bu konuda en karambol yerler. Normal şartlarda sağdaki aracın geçiş önceliğinin olması lazım ama şimdilerde kim atikse kazanan (ya da kaza yapan) o oluyor. Aslında dört yol ağızlarını haber kanallarındaki tartışma programlarına benzetiyorum. Nedenlerini hemen kavramışsınızdır. Ben bu deney boyunca bir kenarda sessizce oturan, laf ona geldiğinde hep reklam arasına gidilen, reklam arasından dönüldüğünde de kaldığı yerden asla devam edemeyen, hakkında sosyal medyada ya “Bi konuşturmadılar kadını!” ya da “Ezik!” yorumu yapılacak insandım.