hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Melis Danişmend Melis Danişmend

    Yol sorana detaylı tarifle yardımcı olma deneyi

    09.08.2017 Çarşamba | 17:06Son Güncelleme:

    "Bilmiyorum’un adeta yasaklı kelime olması sebebiyle tariflere güvenerek hedef noktaya varmanız zor. Yol sorana açık, net şekilde açıklama yaparsanız neler olur?"

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hepimizin hayatımızda en az bir kere yol sormuşluğu ve karşılığında da hiçbir şey bilmeyen ama bilmediğini itiraf ederse dünyanın sonunun geleceğine inandığı için, “Şuradan sola oradan sağa, ileride köşede…” diye cevap veren "fonksiyonsuz yardımsever" bir vatandaşımızla karşılaşmışlığı vardır. (Bunun bir de bilerek yanlış tarif verip müthiş eğlenen versiyonu varmış ki, ilk duyduğumda inanmamıştım, gerçekmiş). İşte milletimizin bu yolu bilmediğini itiraf edememe huyu yüzünden hedef noktamla hiç alakası olmayan tuhaf yerlere ulaşmışlığım çoktur.

    Yol sorana detaylı tarifle yardımcı olma deneyi

    -Bir keresinde tarif sorduğum bir adam hiç cevap vermeden uzaklara daldığında, “Ee beyefendi… Hatırlamaya mı çalışıyorsunuz, ne yapıyorsunuz?” diye sormuş, yine cevap alamamış, en nihayetinde, “Yaa… Eee… Hmmm” gibi bir şeyler duyarken uzaklaşmıştım. Adamın gururu ağzından "bilmiyorum" kelimesinin çıkmasına izin vermemişti. Şimdilerde akıllı telefonlarımızdaki haritalar sayesinde birilerine muhtaç olmaktan kurtulsak da arada markete, manava, sokaktaki insana yol sormaya devam ediyoruz. Deneylerim kapsamında yol sorana son derece yardımsever şekilde yaklaşıp detaylı tarifler verdim (aslında bunu deneyler söz konusu olmadığı zaman da yapıyorum). İşte olanlar:

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    -Geçenlerde dolmuşta bir adam, şoföre Şaşkınbakkal ışıklarda ineceğini söyleyip yaklaşınca haber vermesini rica etti. Yolcu bir klasik olarak yol boyunca alakasız yerlerde, “Kaptan Şaşkınbakkal ışıklar… Şaşkınbakkal ışıklar!” diye feryat edip durdu. Şoför de klasik olarak haber vermeyi unutacağını belli eden bir hızda gazlayıp durdu. “Şu duruma bir el koyayım,” diyerek ışıklara yaklaşırken, “Ben size haber vereceğim, ben de orada ineceğim zaten” dedim, rahatladı. İnince teşekkür etti, hemen ardından da, “Pardon buralarda bir şeyler içilebilecek pub gibi bir yer var mı?” dedi. O an bu konuşmanın iyi yerlere gitmeyebileceğine dair bir his geldi bana ama baktım ciddi ciddi biraz sonra buluşacağı arkadaşıyla oturup sohbet edebileceği bir mekan arıyor. Bildiğim bir-iki barı tarif ettim. Fakat adam ısrarla, “Pub yok mu pub?” diyor. (Bir önceki yazımı okuyanlar poşet deneyi ile ilgili, “Sanırsın Dublin’de yaşıyoruz!” yakınmamı hatırlayacaklardır. Git gide farkında olmadan mini bir Dublin’de yaşadığıma inanmaya başlayacağım). Bildiğim bir pub’ı tarif ettim; müzikleri, yemekleri, sigara içilip içilmediğini sordu. Ben de ayaklı TripAdvisor gibi bildiğim her şeyi anlattım. Hizmetimden memnun kaldı, teşekkür edip uzaklaştı.

    -Bana bir tarif sorulduğunda aynı şeyi karşımdakinden beklediğim için olabildiğince net ve detaylı şekilde istikameti anlatmaya çalışırım. Mesela kaç ışık sonra durması gerektiğini. Gideceği yerin tam olarak bulunduğumuz noktadan sonraki üçüncü ışıklarda olduğunu söylediğim adam sevinçle yanımdan ayrılırken, ben de gerek sorumlu vatandaş gerek deney emekçisi olarak görevimi başarıyla tamamlamanın iç huzuruyla yoluma devam ettim. Fakat sonra birden hatırladım ki, belediye o ışıkların arasına sonradan bir ışık daha ekledi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Burayı okuyorsanız, sizden özür dilerim beyefendi. Dördüncü ışıklar olacaktı.

    -Bunları yazarken hatırladım, seneler önce İstanbul-Bodrum uçağında kalkış sırasında çılgınlar gibi hızlanmış tam havalanacakken yanımdaki kadın panik içinde kıpkırmızı bir suratla bana dönmüş ve, “Ayy Bodrum değil mi?” diye bağırmıştı. Hayır yani, “Değil, Adana!” desem o an ne yapacaktı bilmiyorum.

    - Geçenlerde metrobüse giderken çok yaşlı, tonton bir kadına bavulunu taşıması için yardım ettim. O sıcakta kafasında hasır şapkasıyla Söğütlüçeşme’den taa Beylikdüzü’ne gitmeye çalışıyordu. Nasıl gideceğini, nerede aktarma yapacağını sordu. Toplu taşımalarda duraklara neden büyük, herkesin anlayabileceği, dikkat çekici renk ve puntolarla yazılmış levhalar yerleştirmiyorlar hiçbir zaman anlayamayacağım. Herkes her şeyi el yordamıyla bulmaya çalışıyor, kafası kopmuş tavuklar gibi oradan oraya koşuyoruz. Kadına aktarma yapacağı yerde hangi turnikelerden geçeceğini, ineceği durağı anlattım. Artık gençlerin bu devirde pek yardımcı olmadığından dert yandı. Dert yanması bile kibarcaydı. Zincirlikuyu’da vedalaşıp ayrıldık.

    -Milletimizde yol tarifi verememenin ötesinde verilen tarifi anlamadığı halde sonuna kadar dinlemek gibi bir özellik de var. Siz anlatıyorsunuz, o boş gözlerle kafasını sallaya sallaya size bakıyor. Tıpkı sene sonunda 11 kırık getireceği belli olan bir lise öğrencisi gibi. Dünyanın en büyük zaman kayıplarından biri ama iki taraf da bu kibarlık seremonisini baltalamamak için üç dakika boyunca havanda su dövmeye devam ediyor. Bence farklı bir seviyede ilginç bir bağ kurulmasına imkan verdiği için bunda kızılacak bir şey yok. Misafirliklerde konuşulan çoğu şeyin koca bir zırva olması, herkesin bunun farkında olup yine de, “Evet efendim sepet efendim…” diye konuşmaya devam etmesi gibi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    -Bu deneyi sonlandırırken birilerine yol sormak yerine navigasyonlara yüklenmenizi üzülerek tavsiye ediyorum. Bir arkadaşım yurtdışında yol tarifi sordukları bir adamın işi gücü bırakıp onlarla varacakları yere kadar yürüdüğünü anlatmıştı. Bu lüks hizmet’in ülkemizde gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını biliyorum (belki köylerde mümkündür). Yine de yol sorana olabildiğince açık, net, kestirme yolları falan da içeren tarifler vermeye devam edelim. İnsanların ulaşmak istedikleri yerlere varmasına yardımcı olalım. İyilik-güzellik kazansın.