hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Ozan Onat Ozan Onat

    Türkiye’den dünya markası neden çıkmasın?

    26.10.2017 Perşembe | 11:19Son Güncelleme:

    Bugün sizleri Türkiye’den dünyaya açılan başarılı bir girişimcilik hikayesiyle tanıştırmak istiyorum. Onlarla iki yıl önce tesadüfen, seminer vermek için gittiğim bir ortak çalışma alanında tanıştım. O zamanlar henüz filizlenme aşamasında bir girişimdi. Aradan geçen zaman içinde Türkiye’de iş modellerini oturtup, girişimlerini sürdürülebilir bir noktaya getirdiler. Şimdiyse aldıkları yeni bir yatırımla ABD’ye uzanıp markayı büyütmeyi, global bir marka haline gelmeyi amaçlıyorlar.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Facebook, Twitter, Instagram gibi dünyaca ünlü sosyal platformlara kendi tarzlarıyla rakip olup Türkiye’den bir dünya markası çıkarma peşindeler. Hikayeleri bence genç Türk girişimcilere de ilham kaynağı olabilecek bir başarı hikayesi.

    Poltio bir sosyal anket platformu. Gündemde olan bir olayla ilgili, halkın nabzını tutan sorular sorabiliyorsunuz, soruları, testleri cevaplayabiliyorsunuz. Kullanıcıların istediği konuda içerik oluşturup paylaşabildiği bir platform.

    Poltio’nun kurucu ortaklarından Ahmet Tosun’la bir araya geldim ve hikayelerini, gelecek planlarını ve Türkiye’de girişimcilik ekosistemini konuştum.


    Röportajı buradan izleyebilirsiniz

    Türkiye’de girişimci olmak kolay bir şey değil, sizin de bildiğim kadarıyla ilginç bir girişimcilik öykünüz var. Nasıl yola çıktınız?

    Girişimcilik hiç bir yerde kolay değil. Türkiye’de de kendi özelinde bazı farklılıkları var, avantajları da var. Aktif bir internet kullanıcı kitlesi var Türkiye’de. Dolayısıyla ürününüzü test etmek için aslında iyi bir pazar Türkiye. Ama bir girişimi ayağa kaldıran en önemli unsur -ekip kadar da olmasa da- finansman. Türkiye’de ise girişimcilerin finansmana erişim sıkıntısı var.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Benim tecrübem aslında biraz karışık. Kendisi de startup olan bir şirkette çalışmaya başladım. 10 sene çalıştım. Çok genç yaşta insiyatif alma fırsatı buldum. Geniş bir bölgeden sorumluydum. Bu tecrübe beni kendi şirketimi kurma konusunda da heyecanlandırmıştı.

    En başta yatırım bulmak için nasıl bir yol izlediniz?

    Yaşıma göre iyi bir pozisyonda çalışma fırsatı buldum. Çalıştığım şirket de hızlı büyüdü. O dönemde iyi birikim yapmıştım. Bu sayede ürünümüzü hayata geçirirken en başta ben finanse ettim. Ama girişim konferanslarında hep duyduğumuz gibi; “fikirler milyonlarca dolar yatırım alıyorlar, dünyaya yayılıyorlar...” hep öyle bir startup dünyası tahmin ediyordum.

    İlk etapta ölçülebilir hedeflerle üç kişi başladık. Güney Can Gökoğlu, bizim CTO’muz. O işin teknik tarafını devraldı. Medya tarafından bir ortağımız olsun dedik, Vildan Ay ile tanıştık. O hem bizim ürünü, hem de yayıncı işbirliklerini devraldı. Türkiye’de belirli bir kullanım rakamına ulaşalım, sonrasında da bir yatırım alıp bunu yurt dışına açarız diye yola çıktık.

    Türkiye’de iyi gitti. Hedefimiz 1 senenin sonunda aylık 1 milyon oydu. Onu çok daha erken geçtik. Ama finansman olarak bizi yurtdışına taşıyacak yatırımı bulamadık. Bir karar vermemiz lazımdı. Ben evi sattım, bireysel emekliliği bozdurdum falan ve ikinci yatırım turunu da ben yapmış oldum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dedik ki hayatın gerçekleriyle yüzleşelim. Şirketin para kazanmaya ihtiyacı var, çünkü inandıramıyoruz yatırımcıları işin gelire dönebileceğine. Yurtdışında da birebir aynısı bir ürün yok. Kendimize ikinci sene hedefi koyduk. Ürünü başabaş noktasına getirmemiz lazım bu sene dedik, o hedefe odaklandık ve yaptık.

    Ondan sonra önce bir melek yatırım turu yaptık. Bu arada iki yeni ortak ile ekibimizi güçlendirdik. Pazarlama ve Satış alanında Banu Kantarcı, araştırma alanında Özge Akçizmeci katıldı ekibimize. Geçtiğimiz aylarda da şu an içinde bulunduğumuz Starters Hub’ın da öncü yatırımcı olduğu bir yatırım turu yaptık, şimdi de yurtdışına açılıyoruz.

    İki yıl önce bir seminerde tesadüfen tanışmıştık. Ben oradan ayrıldıktan kısa süre sonra Twitter anket özelliğini uygulamaya koydu. Yani bir anda karşınıza dünya devi bir rakip geldi. Ben o zaman dedim ki kendi kendime, “Poltio güzel bir girişimdi ama geçmiş olsun.” Siz belli ki benim gibi düşünmemişsiniz, iyi ki de öyle yapmışsınız. O dönemde siz ne düşündünüz, ne hissettiniz ve bu durum sizi nereye taşıdı?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Twitter’ın anket özelliğini çıkardığı dönem tam da bizim parlamaya başladığımız dönemdi ve ünlülerin bizde anket açmasını istiyorduk. Özellikle Cem Yılmaz bu listede ilk sıradaydı. Cem Yılmaz Twitter’ın anket özelliğini ilk kullandığında Türk girişimi olan Poltio’da açması için açık mektup yazarak viral bir kampanya yapmıştık.

    Geçen zamanı değerlendirirsek aksine; iyi yönde etkiledi diyebiliriz. Bizim anket modülümüz Twitter’a göre pek çok farklı özellik taşıyor, çok fazla avantajımız var. Şimdi yeni özellikler de ekleyip ürünümüzü tekrar lanse ediyoruz. Twitter ünlüler konusunda bizi biraz geciktirdi ama yeni ürünle bu hedeflerimizi gerçekleştireceğiz.

    Şimdi büyük bir yatırım aldınız ve bu yatırımın da yardımıyla yurtdışına açılıyorsunuz. Girişimciliğin merkezi olan ABD’ye adım atmak, o rekabetin içinde olmak nasıl bir his? Ne gibi adımlar atmayı planlıyorsunuz?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ABD’nin ana farkı finansmana erişim. Pek çok startup etkinliğine katıldık ve yeni insanlarla tanıştık. Yetenek seti olarak bence büyük bir fark yok. Onların yazılımcıları bizden daha iyi, girişimcileri daha yaratıcı diye bir şey yok. Bence bizim elimizdeki insan seti de girişimcilik dünyasında rekabetçi olmak için yeterli.

    Ben de aynı şeyi düşünüyorum. Türkiye’de yetişmiş bir insan gücü var. Fikir var. Ama girişim, üretim, sonuç çok sınırlı. Kore, İsrail gibi pek çok anlamda bize yakın olan ülkeler nasıl bu işleri ileri taşıyorlar? Fark nerede?

    Bu ekosistem diye tabir edilen konu ve o da finansmanla beraber oluyor. Türkiye’de özel sektör yeteri kadar iştahlı değil ama bu durum da başarı hikayeleriyle değişecek. Ufak ufak oldu geçtiğimiz dönemde.

    Bahsettiğiniz diğer ülkeler bunu nasıl çözüyorlar. Mesela geçtiğimiz çeyrek dünya çapında 40 milyar dolar yatırım yapılmış sırf startup ekosistemine. Bunun %44’ü ABD’de, %36’sı Çin’de.

    Çin kendisi “ben büyük bir pazarım, ABD ile rekabet edeceğim” diyor ve bu işe para ayırıyor. Ali Baba’ya dünyanın parasını veriyor, Uber’in Çinli rakibini çıkarıyor vs. Çin’i çıkarttığın zaman Dünyanın geri kalan teknoloji yatırımının nerdeyse %77’sini ABD yapıyor.

    İsrail ya da Nordik ülkeleri ise ellerinde yetenekler olduğunun, iyi bir ekosistem bulunduğunun da farkındalar fakat finansman güçleri dünyayla rekabet edemiyor. Dolayısıyla “biz girişimleri kendi ülkemizde kuluçka döneminden geçirelim, bellirli bir noktaya geldiğinde ise en hızlı şekilde ABD’ye yollayalım, sonraki yatırımlarını da orada alsınlar” diyorlar. Bence bu Türkiye’ye de uygun stratejilerden bir tanesi. En azından bizim kendi ölçeğimizde yapmaya çalıştığımız bu.

    Türkiye’den dünya markası neden çıkmasın

    Bu ekosistemi kim kuracak?

    Çevremizdeki en büyük yanılgı devletten beklenti olması. Bunu devlet yapmayacak. Kuralları devlet koyacak, oyunu özel sektör oynayacak. Örneğin ABD’li bir startup devletten kredi desteği alayım diye uğraşmaz. Özel sektör zaten finans ediyor fırsatı gördüğünde.

    Burada önemli olan özel sektörü motive etmek ve iştah kabartmak. Nasıl gayrimenkul yatırımcıları Alaçatı’da arazi bulunca heyecanlanıyor, aynı şekilde özel sektör de yeni bir startup gördüğünde heyecan duymalı.

    Bunun için hukuki zemin çok önemli. Aslında devlet desteklerinde hiç de fena değiliz, ABD’den fazla bile. Ama hukuki altyapı sorunlu.

    Bir düzenlemeye ihtiyaç var. Eğer bu hukuki yapıyı, bürokratik süreçleri kolaylaştırırsak hem süreçler hızlanacak, hem insanlar daha geniş bir oyun alanına sahip olacaklar. Ülkenin de yabancı yatırımcıya güven vermesi şart tabii.

    Türkiye’den dünya markaları çıkabilir mi?

    Burada iki tane görüş var. Bence ikisi de geçerli. Ekip olarak bizim heyecanımız, Türkiye’den sıfırdan bir dünya markası çıkartma amacı. Türkiye’de benzer heyecanı taşıyan başka girişimler 

    olduğunu da görüyoruz. Eğer burada bir başarı hikayesi olursa ki bence olacak, devamı gelir.

    İkinci görüş de şu; Türkiye’de daha önceki başarı hikayelerine bakarsanız, yurtdışında tutan modelleri bir de burada hayata geçirelim akımı var. Mesela eBay modeli. GittiGidiyor Türkiye’de çok iyi hayata geçirdi bu modeli. Sonrasında eBay tarafından satın alındı. Bu işin avantajı, yurtdışında tutan modelin muhtemelen burada da tutacak olması.

    Bir de burada şirketten çıkma (exit) ihtimali çok daha büyük. Sizin modelini uyguladığınız firma, globalde çok büyürse, daha sonrasında Türkiye’ye sıfırdan girmektense sizi satın almayı tercih edebiliyor.

    Bazıları diyorki Türkiye buna oynamalı. Yurtdışındaki modelleri burada hayata geçirelim, kendimiz sıfırdan marka yaratacağız gazına gelmeyelim düşüncesi mantıklı. Hatta bunu sadece Türkiye’de değil, İran’da, Balkanlar’da, rekabet gücümüz yüksek yerlerde de yapalım. Sonra büyük şirketlere satarız, belki biz de büyürüz. Bence bu seçeneklerden birini seçmek zorunda da değiliz. İkisi birden yapılabilir.

    Ben Türkiye’de genç bir girişimciyim ama param yok ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

    Bence bir girişim planınız varsa öncelikle bir girişimde çalışın. En samimi nasihatım bu. Facebook’un, Twitter’ın, Instagram’ın ilk stajyerlerine bakın hepsi şu an çok başarılı. Bazıları firma içinde çok büyüdüler, bazıları çıkıp kendi startuplarını kurdular.

    Bizim bazı stajyerlerimiz tam zamanlı çalışmaya başladılar. Bazıları kendi girişimlerini kurmak istiyorlar. En azından Türkiye’deki girişim dünyasını çok daha yakından görmüş oldular. Bence en önemli konulardan biri bu. Startup’ı startup da tecrübe etmek.

    İkincisi bir startup’ın başarısız olması için üç sebep var. Ya parası bitiyor. Ya yazılım konusunda sorun yaşıyor. Teknolojik bir iş yapıyorsanız yazılım kısmı çok çok önemli. Mümkünse bir ortağınızın ya da ekipten birinin yazılımcı olması gerekiyor. Yoksa da çok iyi planlanması gerekiyor. Çünkü genelde yanlış yazılımcı seçiminden başarısız olan girişimler oluyor. Üçüncüsü de kurucular strese dayanamıyorlar. Bu üçüne de hazırlıklı olmak lazım.

    Finansman konusunda da Amerika’da şunu öneriyorlar; “friends and family round” diye bir tabir var. İlk etapta baktınız yatırım bulamıyorsunuz, kendi finansman yeteneğiniz yoksa, arkadaşlarınızdan, ailenizden gelebilecek bir finansmanla küçük çapta bir başlangıç yapıp daha sonra yatırım almak doğru bir strateji olabilir.

    Çok teşekkür ediyorum bu keyifli sohbet için 

    Ben teşekkür ederim.