hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Prof. Dr. Murat Ferman Prof. Dr. Murat Ferman

    Merkez, enflasyon ve borsa üçlemesi...

    27.11.2022 Pazar | 12:01Son Güncelleme:

    Merkez Bankası, geçen ay deklare ettiği yön(indirim) ve miktar (yüzelli puan) ifadelerine harfiyen uygun bir kararla Kasım Para Politikası Kurul Toplantısını sonuçlandırdı. Hatırlanacağı üzere, en son yirmisekiz ay önce tek haneli rakamlara çekilip, bu düzeyde sadece üç ay kalan politika faizi; iki yılı aşkın bir süreden sonra yeniden tek haneye indirilmiş oldu. Açıklanan birbuçuk puanlık indirim ile birlikte, gösterge faizi; sadece onsekiz aylık bir sürede (18 Mart 2021 PPK’sından başlayarak) toplam manşette on puan (bin bips.) düzeyinde indirime uğratıldıktan sonra aşağı yönlü süreç ve tasarrufun şimdilik sonlandırıldığı deklare edildi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Teknik bir ifadeyle, “faiz indirim döngüsünün sona erdiği” ve 2023 yılına tek haneli gösterge faizi ile girileceği belirtilmelidir. Daha kapsamlı bir okuma çerçevesinde, Merkez Bankası’nın; “gösterge faiz – manşet enflasyon” arasında koparılmış illiyet ve irtibat anomalisini, indirim montanını belirlemede bir avantaj olarak kullandığı gözlemi gündeme gelebilir. Faiz arttırımında, merkez bankaları tarafından sıklıkla kullanılan “önden yükleme taktiği”, belki de bu kez, “indirim montanında saha açma” anlayışı ile TCMB kararında ortaya çıkmaktadır. Zira, matematik olarak “9.99 luk manşet” dahi tek hane sayılır iken, mesela, yetmişbeş bipslik bir indirimle 9.75 gibi bir rakamdan ziyade iki misli bir düzeyde karar kılınmış, adeta, önden bir konfor alanı açılmaya çalışılmıştır! Banka karar metninde yer alan en önemli ve yeni açılım, önümüzdeki ay açıklanacak 2023 Yılı Para ve Kur Politikası dokümanında paylaşılacağı açıklanan “ parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini destekleyecek ilave tedbirler” den ibarettir. Şimdiye kadar, yirmi sayfa civarında bir hacme ve rutin içeriğe sahip Para ve Kur Politikası metnine atfedilen önem ve ortaya çıkan beklentilerin çok daha özenle yönetilmesi/karşılanması gereken bir noktaya gelinmiştir. Herşeyden önce, piyasa reaksiyonu temelinde de açıkça görüldüğü üzere, koptuğu anlaşılan “gösterge faiz – enflasyon manşeti rabıtası” yeniden tesis edilecek midir; an itibarı ile kadük kalan “parasal aktarım mekanizması” yeniden çalışır/geçerli hale getirilecek midir; bu konulara vaziyet etme zarureti unutulmamalıdır! Tekraren ve önemle belirtilmesi gereken, enflasyon ile mücadelede Merkez’in; merkezde yer alması mecburiyet ve önceliğidir. (*)

    2023 yılına ait ekonomik öngörülere hakim arka planın; en son OECD Küresel Görünüm çalışmasında da teyit edildiği üzere, “büyüme dostu olmaktan ziyade ciddi riskler ile kırılgan bir iklim” şeklinde kristalleşmeye başladığını hatırlatmalıyız. Bu çalışmada, sene sonu itibarıyla Türkiye’deki enflasyonun %73.2 oranına gerilemesi ve devreye girecek “baz etkisi” ile genel düşüşün sürmesi yoluyla, yıl içinde %40’ ların üstünde seyir göstermesi öngörülüyor. Keza, 2023 için %44.6 ve 2024 sonunda %42.1’lik enflasyon tahminleri paylaşılıyor. Bu rakamların, Merkez Bankası’nın revize öngörülerinin üzerinde bulunduğunu herhalde hatırlatmaya gerek yoktur. İçinde bulunduğumuz yılın son ayında devreye girerek, 2023 senesinin ilk çeyreği boyunca etkin olup, Nisan ayında en yüksek “müspet manşet tesiri” gösterecek Baz Etkisi’ nin; “Yapısal ve Sürdürülebilir Düzelme” çerçevesinin içini doldurmaktan uzak kalacağını kabul etmek durumundayız. Neticede, 2021 yılı Ocak-Kasım aylarında ortalama 17.91’lik oranların; takibeden Aralık ayında iki katlık bir artış ile 36.8’e çıkmış olmasından kaynaklanan bir cebirsel gelişme ve “görece daha az bozulma” dan ibaret olan Baz Etkisi’ nin yapı ve çapı ortadadır. İlaveten, mesela, yıllık bazda %138’ lik artışa işaret eden Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi veya %104’lük artışı ortaya koyan Yurtdışı Üretici Fiyat Endeksi gibi göstergeleri de, ayrıca dikkate almak gereklidir. Bu bakımdan, enflasyonda, baz etkisi andacında yaşanılacak görece iyileşmeyi, bir soluklanma; ilgili politika ile tedbirlerde yeniden kurgulama imkanı olarak görme ve değerlendirme zaruretine dikkat çekilmelidir. Enflasyon ile mücadele, tereddüt ve erteleme gibi lükslere yer ve alan bulunmamaktadır!

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İstanbul Borsası’nın işlem hacim ile endekslerinde yaşanan yükselişler dikkat çekmeye devam ediyor. Senenin başlarında Şubat ayında 1,30 Dolar olan endeksin, içinde bulunduğumuz Kasım ayında %100 oranından fazla bir artışla 2,65 düzeyine ulaştığı görülüyor. Bir değerlendirmeye göre, son haftalarda, günde onbinlere ulaşan yeni katılımlarla borsada olan/ iştirakçiler sayısı üçbuçuk milyonu aşkın düzeylere ulaşıyor; ağırlıklı 50’ li yaşlardan oluşan profil ise son dönemde 30’ lu yaşlara düşüyor. Özellikle son dönemdeki “sıkıntılı” kripto piyasalarından çıkışların, borsadaki “gençleşmeye” yol verdiği konusunda bir ortak anlayış oluşuyor. Borsa iştirakçilerinin sayıca artması ve gençleşmesi, hiç şüphesiz olumlu bir gelişmedir. Ancak, enflasyonun hırpalayıcı ve ekonomi aktörlerinin karar mekanizmalarını bozucu etkileri kıskacında, borsanın; bir “anında yüksek ve kademeli kazanç kapısı” şeklinde görülmesi; değerlendirilmesi hususuna dikkat çekilmelidir. “Yatırımcı” kimlik ve duruşu, daha işin başından gözetilip öne çıkarılmaz ise, meydan; maalesef ,“Oyuncu” eğreti duruş ile zincirleme bozgunculuğuna terk edilmiş olur. Uzun soluklu/vadeli yatırım perspektif ile terbiye edilmemiş; Katma Değer ve Sürdürülebilirlik gibi değerler ile zenginleştirilmemiş yaklaşımlar ile güvenilir bir borsa ikliminin tesisi mümkün değildir. Bir zamanların daha popüler bir sloganı olan; “Türkiye, Sermaye Piyasalarından Yükselecektir!” gerçekliği bugün de ıskalanamaz ve sorumluluğu hepimize aittir.