Takvim yaklaşımı; birbirinden farklı versiyonlarıyla (miladi, hicri, Çin, vb.) olsa, tarih boyunca uygarlığın önemli düzenleyicisi olmuş; insanın kendi yaşamına “anlam” kazandırması bakımından kritik katkı sağlayan bir kazanıma işaret etmiştir. Bu süreçte; “mekanik saatin keşfi” gibi tarihin akışını değiştirerek, toplu üretim başta olmak üzere içinde yaşadığımız sosyo-ekonomik sistemi kurgulayan dev adımları da not etmeliyiz.
Anlaşılıyor ki, bizlerin insiyatif ve dizaynı ile kurgulanmış bir süreçte, bir miladi seneyi tamamlayarak, yeni bir yıla adım atıyoruz, ama bu durum, başta ekonomi olmak üzere, akış ve gelişmeleri otomatik olarak sıfırlamıyor; fabrika ayarlarına dönüşü sağlamıyor. Hem, zaten “bugün; dün’ ün dönüştürülmüş hali ve yarın da, bugün’ ün transformasyon geçirmiş versiyonu olacağına göre” belki de; yarın, artık, bugün’ dür!
Her yeni yılla birlikte, yeni ümitlerin yeşermesi; bir önceki seneye kıyasla daha parlak yarınların hayal edilmesi insan fıtratındandır ve elbette doğrudur. Üstelik, ekonomi sevk ve idaresi bakımından en yarayışlı yaklaşım olan İHTİYATLI İYİMSERLİK dostu bir duruşu ifade etmektedir.
Geride bıraktığımız 2020 yılının tarihe bir “büyük kriz yılı” olarak geçeceği şimdiden bellidir; senenin bitimiyle birlikte kriz sona ermemiştir. Nitekim, ciddi değerlendirme ve projeksiyonlar, normalleşme süreci göstergelerinin, ancak yeni yılın ilk yarısından sonra oluşacağına işaret etmektedir. Global ekonomi için 2021’in de hiç kolay geçmeyeceği; tamamen toparlanma sürecinin bariz işaretlerinin ancak 2022 ile birlikte ortaya çıkacağı yönünde tespitler ağırlık kazanmaktadır.
Pandemi sürecinin seyri ve özellikle “normalleşmeye geçişte gösterge-sinyal çıpası” olarak görülen AŞI konusunda karışık sinyaller ile yeni yıla girilmektedir. Bir seneden kısa sürede, birden fazla/alternatif sunan aşının geliştirilmesi büyük başarı ve kazanımdır. Olağanüstü durum çerçevesinde hızlandırılmış onay ve izinler, dünya çapında aşıların dağıtım sürecini fiilen başlamasına imkan sağlamıştır. Bununla birlikte, başta lojistik olmak üzere ortaya çıkan sorunlar, üstesinden gelinmesi zor bir tabloyu önümüze getirmiştir. İlk tespitler, aşılama işinin, daha uzun zaman gerektiren ve daha yüksek “maddi ve manevi maliyet getiren” bir problemler setini adeta dayattığına işaret etmektedir.
Aşıya erişim konusunda; “gemisini kurtaran kaptan” ben-merkezci yaklaşımı, maalesef, gelişmiş ülkelerin hoyrat politika ve yaklaşımlarıyla ağırlık kazanmış, WHO ‘nun başlattığı ortak aşı insiyatifi COVAX baltalanmış, kadük bırakılmıştır. 2021 yılında, ülkelerin aşıya erişim ve dağıtım performansları üzerinden hesaplanan Ülke Güvenirlik ve Risk Endeks’lerini izlemeye devam edeceğimiz anlaşılıyor.
Bu sene içerisinde, tüm dünyanın üstünden gelmesi gereken bir numaralı problem, ehemmiyetini koruyacak; hastalığın kontrol altına alınması ve can kaybının azaltılması yolundaki mücadele devam edecektir. Ekonomi cephesinde hızlı bir iyileşme kaydedilmesi ihtimali düşük düzeyde görülmektedir. Temel çözüm; krize müdahalede zorunlu olarak benimsenen destekleyici-reflasyonist politikaların, hangi zamanlama ve kademelendirme çerçevesinde sürdürüleceği ve sıkılaştırma temelli yaklaşımlar ile nasıl dengeleneceğine dair doğru formüllerin çatılıp, ustalıkla uygulanmasından geçmektedir.
Genişletici-destekleyici politikaların “enflasyonu azdırıcı etkileri “ göz önüne alındığında, Türkiye ekonomisi için daha özenli ve kararlı bir duruşu gerektiren çetin bir dönemin bizleri beklediği açıktır. Enflasyonu makul düzeye çekmek; 2021 yılı için ekonominin öncelikli ve ertelenemez hedefi olmalıdır.
Esasen, değişen yıllar ile birlikte, Türkiye ekonomisinin öncelikleri; vazgeçilmez yönelişi hep aynı kalmalı, ısrarla gereği yerine getirme uğraşları sürdürülmelidir :
Enflasyonun yanıltıcı-kof irileştirici tuzak ve tasallutundan arındırılmış, sürdürülebilir ; kalkınma ile terbiye edilmiş; yaşam kalitesine tercüme edilmiş bir büyüme formülünün (yeniden) oluşturulması.
“Katma Değeri Yüksek ve Yüksek Katma Değerli” bir 2021 geçirmemiz temennisiyle yeni yılınızı kutlarız.
Takvim yaklaşımı; birbirinden farklı versiyonlarıyla (miladi, hicri, Çin, vb.) olsa, tarih boyunca uygarlığın önemli düzenleyicisi olmuş; insanın kendi yaşamına “anlam” kazandırması bakımından kritik katkı sağlayan bir kazanıma işaret etmiştir. Bu süreçte; “mekanik saatin keşfi” gibi tarihin akışını değiştirerek, toplu üretim başta olmak üzere içinde yaşadığımız sosyo-ekonomik sistemi kurgulayan dev adımları da not etmeliyiz.
Anlaşılıyor ki, bizlerin insiyatif ve dizaynı ile kurgulanmış bir süreçte, bir miladi seneyi tamamlayarak, yeni bir yıla adım atıyoruz, ama bu durum, başta ekonomi olmak üzere, akış ve gelişmeleri otomatik olarak sıfırlamıyor; fabrika ayarlarına dönüşü sağlamıyor. Hem, zaten “bugün; dün’ ün dönüştürülmüş hali ve yarın da, bugün’ ün transformasyon geçirmiş versiyonu olacağına göre” belki de; yarın, artık, bugün’ dür!
Her yeni yılla birlikte, yeni ümitlerin yeşermesi; bir önceki seneye kıyasla daha parlak yarınların hayal edilmesi insan fıtratındandır ve elbette doğrudur. Üstelik, ekonomi sevk ve idaresi bakımından en yarayışlı yaklaşım olan İHTİYATLI İYİMSERLİK dostu bir duruşu ifade etmektedir.
Geride bıraktığımız 2020 yılının tarihe bir “büyük kriz yılı” olarak geçeceği şimdiden bellidir; senenin bitimiyle birlikte kriz sona ermemiştir. Nitekim, ciddi değerlendirme ve projeksiyonlar, normalleşme süreci göstergelerinin, ancak yeni yılın ilk yarısından sonra oluşacağına işaret etmektedir. Global ekonomi için 2021’in de hiç kolay geçmeyeceği; tamamen toparlanma sürecinin bariz işaretlerinin ancak 2022 ile birlikte ortaya çıkacağı yönünde tespitler ağırlık kazanmaktadır.
Pandemi sürecinin seyri ve özellikle “normalleşmeye geçişte gösterge-sinyal çıpası” olarak görülen AŞI konusunda karışık sinyaller ile yeni yıla girilmektedir. Bir seneden kısa sürede, birden fazla/alternatif sunan aşının geliştirilmesi büyük başarı ve kazanımdır. Olağanüstü durum çerçevesinde hızlandırılmış onay ve izinler, dünya çapında aşıların dağıtım sürecini fiilen başlamasına imkan sağlamıştır. Bununla birlikte, başta lojistik olmak üzere ortaya çıkan sorunlar, üstesinden gelinmesi zor bir tabloyu önümüze getirmiştir. İlk tespitler, aşılama işinin, daha uzun zaman gerektiren ve daha yüksek “maddi ve manevi maliyet getiren” bir problemler setini adeta dayattığına işaret etmektedir.
Aşıya erişim konusunda; “gemisini kurtaran kaptan” ben-merkezci yaklaşımı, maalesef, gelişmiş ülkelerin hoyrat politika ve yaklaşımlarıyla ağırlık kazanmış, WHO ‘nun başlattığı ortak aşı insiyatifi COVAX baltalanmış, kadük bırakılmıştır. 2021 yılında, ülkelerin aşıya erişim ve dağıtım performansları üzerinden hesaplanan Ülke Güvenirlik ve Risk Endeks’lerini izlemeye devam edeceğimiz anlaşılıyor.
Bu sene içerisinde, tüm dünyanın üstünden gelmesi gereken bir numaralı problem, ehemmiyetini koruyacak; hastalığın kontrol altına alınması ve can kaybının azaltılması yolundaki mücadele devam edecektir. Ekonomi cephesinde hızlı bir iyileşme kaydedilmesi ihtimali düşük düzeyde görülmektedir. Temel çözüm; krize müdahalede zorunlu olarak benimsenen destekleyici-reflasyonist politikaların, hangi zamanlama ve kademelendirme çerçevesinde sürdürüleceği ve sıkılaştırma temelli yaklaşımlar ile nasıl dengeleneceğine dair doğru formüllerin çatılıp, ustalıkla uygulanmasından geçmektedir.
Genişletici-destekleyici politikaların “enflasyonu azdırıcı etkileri “ göz önüne alındığında, Türkiye ekonomisi için daha özenli ve kararlı bir duruşu gerektiren çetin bir dönemin bizleri beklediği açıktır. Enflasyonu makul düzeye çekmek; 2021 yılı için ekonominin öncelikli ve ertelenemez hedefi olmalıdır.
Esasen, değişen yıllar ile birlikte, Türkiye ekonomisinin öncelikleri; vazgeçilmez yönelişi hep aynı kalmalı, ısrarla gereği yerine getirme uğraşları sürdürülmelidir :
Enflasyonun yanıltıcı-kof irileştirici tuzak ve tasallutundan arındırılmış, sürdürülebilir ; kalkınma ile terbiye edilmiş; yaşam kalitesine tercüme edilmiş bir büyüme formülünün (yeniden) oluşturulması.
“Katma Değeri Yüksek ve Yüksek Katma Değerli” bir 2021 geçirmemiz temennisiyle yeni yılınızı kutlarız.