Duygu Asena belki ilk kez ülkemizde ulu orta kadınların çilekeş sorunlarına eğilen, kadın – erkek eşitsizliği ile ilgili ciddi konulara değinerek dikkatleri üzerine çekmişti. Duygu’nun eseri müstehcen bulunarak önce mahkeme kararı ile toplatıldı sonra bu yasak kaldırıldı.
Kadın konusunda o yıllarda fazla duyarlı değildik. Hele cinsellik konusunda ve erkeğin egemenliği olağandı. Rahmetli yönetmen Atıf Yılmaz, aynı yıl Duygu Asena’nın kitabını beyaz perdeye aktarmıştı.
Oysa ülkemizde kadınlara saygı ve önemi 1921’de ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kutlanmaya başlamıştı ama ilerleyen yıllarda adı bile zor anılıyordu. Hatta 1980 darbesinde 4 yıllığına kaldırılarak unutulmaya yüz tuttu. Kadın adına yaklaşım sanki bir tabuydu.
Yazımın başına dönersek İtalya’da 8 Mart Kadınlar Günü'nü gerçek anlamda bu ülkede ki ilk yılımda yaşadım.
Anlatayım.
8 Mart 1982’de sabah gazeteleri almak için bayiye gittim. Bayinin önü henüz ağcından kopartıldığı belli mimoza çiçekleri ile doluydu. Nazikçe istif edilmişti. Bayi Cesare kadın müşterilerine gazete veya derginin yanında bir de mimoza çiçeği veriyordu. Etkilenmiştim. O an ülkemi düşündüm. Aklıma Duygu Asena geldi. Hüzünlendim. Öğlen eşimle süpermarkete uğradık. Bütün kasalarına önüne mimoza çiçekleri yığılmıştı. Kasiyer Romina eşimin kadınlar gününü kutladıktan sonra ‘Bu da benden’ diyerek iki mimoza dalı uzattı. Hoş bir görüntüydü. Akşam gittiğimiz lokantada masamızda artık tazeliğini yitirmeye yüz tutmuş mimoza demeti vardı.
8 Mart Kadınlar Günü'nün simgesinin Mimoza çiçeği olduğunu öğrendim. İnanılmaz bir uyumdu. İlkbahar müjdecisi sarı mimoza minik çiçekleri ve kadının önemi adeta kenetlenmişti. Ondan sonraki bütün yıllar 8 Mart’ı hep mimoza çiçeği ile kutladık.
Onca yıl geçti ülkemizde hala ‘kadının adını, haklarını, önemini hatta eşliğini, anneliğini tartışıyoruz. Cinayetlerin önü bir türlü kesilemiyor. İsviçre’de gibi medeni bir ülkede yokken, kadının oy verme hakkını yasallaştıran, seçmen kütüğüne gönderen ulu önder Atatürk’ün bu yüce ve örnek kararı ile övünüyoruz ama kadınların uğradıkları şiddeti maalesef engelleyemiyoruz.
Fotoğraf: iStock
Yarın 8 Mart. Birkaç gündür kadınların önemiyle ilgili belki dünya çapında olağanüstü mesaj veren bir reklamı hayranlıkla izliyorum.
Bir evin mutfağında genç bir çift bir kutu ton balığı konservesini açıp nefis bir salata yapıyorlar. Ardından koca eşine dönerek ve kutuyu göstererek "Yaaa gerçekten çok güzel... Adamlar yapmışlar..." diyor. O sırada kameralar modern bir konserve fabrikasına gidiyor. Burada yüzlerce insan çalışıyor. Her birinin yüzünü pleksiglas ve COVID– 19 maskesi kaplıyor. Kamera yakın çekimdeyken içlerinden biri pleksiglası kaldırıp ve maskesini indirip yüzünü açıyor. Hemen kadın olduğunu görüyoruz. Kadın kameraya bakarak "Adamlar mı yapmış" diyor hayretler içerisinde ve tekzip edercesine.
Kamera bu kez genel görünüme geçiyor ve o konserveyi yapan çalışanlarının tümünün kadın olduğunu izliyoruz ekran önünde. Fondan gururlu bir ses fabrikada çalışan 2.217 kişiden 1.485’inin kadın olduğunu hatırlatıyor. O kadınların yaptığı konservelerin tam 35 ülkeye ihraç edildiği bilgisi de ekleniyor.
8 Mart Kadınlar Günü için hazırlanan bu olağanüstü konserve reklamı kadınlarımızın sevgiyi, saygıyı ve övgüyü fazlasıyla hak etmesi gerektiğinin açıkta üzerine basıyor
Kimler tasarlamışsa ellerine sağlık. Kadın hakları ve önemi konusunda bu kadar etkileyici bir mesajı doğrusu yıllardır duymamış ve algılamamıştım. 8 Mart ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ tüm kadınlarımıza kutlu olsun.
Duygu Asena belki ilk kez ülkemizde ulu orta kadınların çilekeş sorunlarına eğilen, kadın – erkek eşitsizliği ile ilgili ciddi konulara değinerek dikkatleri üzerine çekmişti. Duygu’nun eseri müstehcen bulunarak önce mahkeme kararı ile toplatıldı sonra bu yasak kaldırıldı.
Kadın konusunda o yıllarda fazla duyarlı değildik. Hele cinsellik konusunda ve erkeğin egemenliği olağandı. Rahmetli yönetmen Atıf Yılmaz, aynı yıl Duygu Asena’nın kitabını beyaz perdeye aktarmıştı.
Oysa ülkemizde kadınlara saygı ve önemi 1921’de ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kutlanmaya başlamıştı ama ilerleyen yıllarda adı bile zor anılıyordu. Hatta 1980 darbesinde 4 yıllığına kaldırılarak unutulmaya yüz tuttu. Kadın adına yaklaşım sanki bir tabuydu.
Yazımın başına dönersek İtalya’da 8 Mart Kadınlar Günü'nü gerçek anlamda bu ülkede ki ilk yılımda yaşadım.
Anlatayım.
8 Mart 1982’de sabah gazeteleri almak için bayiye gittim. Bayinin önü henüz ağcından kopartıldığı belli mimoza çiçekleri ile doluydu. Nazikçe istif edilmişti. Bayi Cesare kadın müşterilerine gazete veya derginin yanında bir de mimoza çiçeği veriyordu. Etkilenmiştim. O an ülkemi düşündüm. Aklıma Duygu Asena geldi. Hüzünlendim. Öğlen eşimle süpermarkete uğradık. Bütün kasalarına önüne mimoza çiçekleri yığılmıştı. Kasiyer Romina eşimin kadınlar gününü kutladıktan sonra ‘Bu da benden’ diyerek iki mimoza dalı uzattı. Hoş bir görüntüydü. Akşam gittiğimiz lokantada masamızda artık tazeliğini yitirmeye yüz tutmuş mimoza demeti vardı.
8 Mart Kadınlar Günü'nün simgesinin Mimoza çiçeği olduğunu öğrendim. İnanılmaz bir uyumdu. İlkbahar müjdecisi sarı mimoza minik çiçekleri ve kadının önemi adeta kenetlenmişti. Ondan sonraki bütün yıllar 8 Mart’ı hep mimoza çiçeği ile kutladık.
Onca yıl geçti ülkemizde hala ‘kadının adını, haklarını, önemini hatta eşliğini, anneliğini tartışıyoruz. Cinayetlerin önü bir türlü kesilemiyor. İsviçre’de gibi medeni bir ülkede yokken, kadının oy verme hakkını yasallaştıran, seçmen kütüğüne gönderen ulu önder Atatürk’ün bu yüce ve örnek kararı ile övünüyoruz ama kadınların uğradıkları şiddeti maalesef engelleyemiyoruz.
Fotoğraf: iStock
Yarın 8 Mart. Birkaç gündür kadınların önemiyle ilgili belki dünya çapında olağanüstü mesaj veren bir reklamı hayranlıkla izliyorum.
Bir evin mutfağında genç bir çift bir kutu ton balığı konservesini açıp nefis bir salata yapıyorlar. Ardından koca eşine dönerek ve kutuyu göstererek "Yaaa gerçekten çok güzel... Adamlar yapmışlar..." diyor. O sırada kameralar modern bir konserve fabrikasına gidiyor. Burada yüzlerce insan çalışıyor. Her birinin yüzünü pleksiglas ve COVID– 19 maskesi kaplıyor. Kamera yakın çekimdeyken içlerinden biri pleksiglası kaldırıp ve maskesini indirip yüzünü açıyor. Hemen kadın olduğunu görüyoruz. Kadın kameraya bakarak "Adamlar mı yapmış" diyor hayretler içerisinde ve tekzip edercesine.
Kamera bu kez genel görünüme geçiyor ve o konserveyi yapan çalışanlarının tümünün kadın olduğunu izliyoruz ekran önünde. Fondan gururlu bir ses fabrikada çalışan 2.217 kişiden 1.485’inin kadın olduğunu hatırlatıyor. O kadınların yaptığı konservelerin tam 35 ülkeye ihraç edildiği bilgisi de ekleniyor.
8 Mart Kadınlar Günü için hazırlanan bu olağanüstü konserve reklamı kadınlarımızın sevgiyi, saygıyı ve övgüyü fazlasıyla hak etmesi gerektiğinin açıkta üzerine basıyor
Kimler tasarlamışsa ellerine sağlık. Kadın hakları ve önemi konusunda bu kadar etkileyici bir mesajı doğrusu yıllardır duymamış ve algılamamıştım. 8 Mart ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ tüm kadınlarımıza kutlu olsun.