Canlı Yayın
Reha Erus
‘La Lollo’ Gina Lollobigida’nın takma adlarından biriydi. Bir başka lakabı da oynadığı filmin isminden geliyordu ‘Dünyanın En Güzel Kadını.’
İtalyan sinemasının ‘Primadonna’sı 95 yaşında hayatını Roma’da özel bir klinikte kaybetti. Sanmayın ‘La Lollo’ sadece bir sinema oyuncusuydu. Film dünyasına veda ettikten sonra heykeltıraş, gezginlik ve fotoğrafçılık sanatına odaklandı ve çok başarılı oldu. Arka arkaya sergiler açtı. Dünyayı gezdi.
2. Dünya Savaşı sonrası fakirleşen ülkesinde sinema sanatında yeni akımın yönetmenlerinin aradığı kadın oyuncu oldu. 1947 İtalya Güzellik Yarışması’nda ancak üçüncü sırayı aldı ama birden tüm erkeklerin nişanlısı haline geldi. Resimli romanlarla başlayan mesleğinde şans yüzüne güldü. Vittorio De Sica, Luigi Comencini, Pietro Germi, Mario Zampi gibi güçlü yönetmenlerin gözdesiydi. Sonradan rakibi olacak Sofia Loren henüz ortalıkta yoktu.
Başarısı Hollywood yönetmenlerinin dikkatini çekti. Howard Hughes’un 6 yıllık sözleşmesini ceza alma pahasına kabul etmeyerek ülkesine döndü. Orson Welles kendisine öylesine aşık oldu ki sonunda bir belgeselini çekti. ‘La Lollo’ Hollywood’un gözde aktörleriyle de kamera karşısına geçti. Humphrey Bogart, Frank Sinatra, Burt Lancaster, Tyrone Power, David Niven, Yul Brynner, Alec Guiness, Anthony Quinn, Tony Curtis ve Rock Hudson’la başrolleri paylaştı. 1949’da evlendiği ve fırtınalı bir yaşama ortak olduğu Sloven Milko Skofiç’e bağlılığı nedeniyle hiçbirine yüz vermedi. Sadece ‘Come September’ filminde Rock Hudson’a ilgi duyduğunu sonradan itiraf edecekti. Ama Rock Hudson eşcinseldi.
Yetmişli yıllarda sinemadan kendi isteği ile uzaklaştı. Roma’da ki villasının bir bölümünü atölyeye çevirdi ve heykeltıraşlığa soyundu. Eserleri muhteşemdi. Sergileri arka arkaya geldi. Sonra fotoğrafçılığa merak sardı. Portre çalışmalarının ilki ABD Dışişleri Eski Bakanı Henry Kissinger’di. Ardından Audrey Hepburn, David Cassidy, Ella Fitzgerald, Fidel Castro ile siyah -beyaz kareleri ses getirdi. Bir derginin ret edilemeyecek önerisiyle gezginciliğe başladı. Röportajları ilgiyle okundu.
1999’da FAO (Dünya Gıda ve Tarım Örgütü) ya iyi niyet elçisi seçildi. Aynı yıl sol eğilimli Demokrat Parti’den Senatoya aday gösterildi ama başarılı olamadı. Geçen yıl yine seçimlerde İtalya Bağımsız Halk Partisi’nden bir kez daha hem de 95 yaşında siyaset şansını denedi yine olmadı.
Kendisiyle defalarca röportaj yaptım. Ezeli rakibi Sofia Loren için ‘Hep dosttuk ve dost kaldık’ demişti. Aşkı sormuştum ‘Bana uğramadı’ yanıtını vermişti. En sevdiği filmi için ‘Ekmek, Aşk ve Düşler’ (1953 - Luigi Comencini) i göstermişti.
‘La Lollo’ hiç mutlu olmadı. Oğlu ve torununun kendisini dolandırdığını iddia ediyordu. Ölürken mahkemesi hala sürüyordu.
O savaş sonrası İtalya’sında dişiliğin simgesi oldu. Erkeklerin de ‘Nişanlısı’ ydı. Toprağın bol olsun Gina.
‘La Lollo’ Gina Lollobigida’nın takma adlarından biriydi. Bir başka lakabı da oynadığı filmin isminden geliyordu ‘Dünyanın En Güzel Kadını.’
İtalyan sinemasının ‘Primadonna’sı 95 yaşında hayatını Roma’da özel bir klinikte kaybetti. Sanmayın ‘La Lollo’ sadece bir sinema oyuncusuydu. Film dünyasına veda ettikten sonra heykeltıraş, gezginlik ve fotoğrafçılık sanatına odaklandı ve çok başarılı oldu. Arka arkaya sergiler açtı. Dünyayı gezdi.
2. Dünya Savaşı sonrası fakirleşen ülkesinde sinema sanatında yeni akımın yönetmenlerinin aradığı kadın oyuncu oldu. 1947 İtalya Güzellik Yarışması’nda ancak üçüncü sırayı aldı ama birden tüm erkeklerin nişanlısı haline geldi. Resimli romanlarla başlayan mesleğinde şans yüzüne güldü. Vittorio De Sica, Luigi Comencini, Pietro Germi, Mario Zampi gibi güçlü yönetmenlerin gözdesiydi. Sonradan rakibi olacak Sofia Loren henüz ortalıkta yoktu.
Başarısı Hollywood yönetmenlerinin dikkatini çekti. Howard Hughes’un 6 yıllık sözleşmesini ceza alma pahasına kabul etmeyerek ülkesine döndü. Orson Welles kendisine öylesine aşık oldu ki sonunda bir belgeselini çekti. ‘La Lollo’ Hollywood’un gözde aktörleriyle de kamera karşısına geçti. Humphrey Bogart, Frank Sinatra, Burt Lancaster, Tyrone Power, David Niven, Yul Brynner, Alec Guiness, Anthony Quinn, Tony Curtis ve Rock Hudson’la başrolleri paylaştı. 1949’da evlendiği ve fırtınalı bir yaşama ortak olduğu Sloven Milko Skofiç’e bağlılığı nedeniyle hiçbirine yüz vermedi. Sadece ‘Come September’ filminde Rock Hudson’a ilgi duyduğunu sonradan itiraf edecekti. Ama Rock Hudson eşcinseldi.
Yetmişli yıllarda sinemadan kendi isteği ile uzaklaştı. Roma’da ki villasının bir bölümünü atölyeye çevirdi ve heykeltıraşlığa soyundu. Eserleri muhteşemdi. Sergileri arka arkaya geldi. Sonra fotoğrafçılığa merak sardı. Portre çalışmalarının ilki ABD Dışişleri Eski Bakanı Henry Kissinger’di. Ardından Audrey Hepburn, David Cassidy, Ella Fitzgerald, Fidel Castro ile siyah -beyaz kareleri ses getirdi. Bir derginin ret edilemeyecek önerisiyle gezginciliğe başladı. Röportajları ilgiyle okundu.
1999’da FAO (Dünya Gıda ve Tarım Örgütü) ya iyi niyet elçisi seçildi. Aynı yıl sol eğilimli Demokrat Parti’den Senatoya aday gösterildi ama başarılı olamadı. Geçen yıl yine seçimlerde İtalya Bağımsız Halk Partisi’nden bir kez daha hem de 95 yaşında siyaset şansını denedi yine olmadı.
Kendisiyle defalarca röportaj yaptım. Ezeli rakibi Sofia Loren için ‘Hep dosttuk ve dost kaldık’ demişti. Aşkı sormuştum ‘Bana uğramadı’ yanıtını vermişti. En sevdiği filmi için ‘Ekmek, Aşk ve Düşler’ (1953 - Luigi Comencini) i göstermişti.
‘La Lollo’ hiç mutlu olmadı. Oğlu ve torununun kendisini dolandırdığını iddia ediyordu. Ölürken mahkemesi hala sürüyordu.
O savaş sonrası İtalya’sında dişiliğin simgesi oldu. Erkeklerin de ‘Nişanlısı’ ydı. Toprağın bol olsun Gina.
SON DAKİKA
