hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Uğur Hakan Hacıoğlu Uğur Hakan Hacıoğlu

    Güç Başar Gülle; “Yaşadığımız dönem bizi yokluğumuzla yüzleştiriyor.”

    14.01.2021 Perşembe | 11:49Son Güncelleme:

    Güç Başar Gülle, pandemi sürecinde Live albümlerinden ikincisi olan ‘Reverse Perspective Live’ ile geçtiğimiz Cuma günü dinleyiciyi buluşturdu. Konserlerin sürdürülebilir varlığını yitirdiği, müziğin mesafelere sığındığı bu süreçte dinleyicilerin konser hissiyatını canlı tutmak isteyen Güç Başar Gülle ile Ben ve Bensizlik algısını, Ortaçağ müziğini, müziğimizde batılılaşma sürecini ve son çalışmalarını konuştuk.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Pandemi sürecinin içerisinde Borusan Müzik Evi’ndeki canlı konser kayıtlarınızdan oluşan ‘Bensiz Live’ yayınlandı. Sosyal yaşamların giderek mesafelere sığındığı günlerde “Ben” algısının “Bensiz” ile giderek birbirine yakınlaştıklarını düşünüyor musunuz?

    Kadim geleneklerde âdem yokluk demek. Yokluğunu bilmeyenin varlığını bilmesi çok zor şeklinde bir algı var. Yaşadığımız dönem bizi yokluğumuzla yüzleştiriyor. Modern ve geleneksel dünya görüşlerinin çaresizliğini izliyoruz. Bireysel dönüşümün zorunluluğu hepimizi köşeye sıkıştırdı. Yokluğumuzla yüzleşirken tecrübe ettiğimiz acılar “ben” algısını yenilememize sebep oluyor. Bu sürecin “ben”lik  ve “bensiz”lik  arasındaki  ilişkiyi güçlendirdiğini hissediyorum.

    Üretim kariyerinizde Orta Çağ sanatçılarının, müziğinin etkisinin çok önemli olduğunu biliyorum. Bu konuya örnek olarak 2019 yılında ‘Reverse Perspective’ albümü gösterilebilir. O çağın sanat ve müzikal dünyasına olan ilginiz nasıl başladı?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Batı müziğini anlama derdimin yoğun olduğu dönemlerde teorik kitapların tarihsel açıklamalarındaki yetersizlik beni başka alanlarda araştırma yapmaya itiyordu. O dönem elime geçen Pavel Florensky’nin “Tersten Perspektif” ve Erwin Panofsky’nin “Perspektif” kitapları görselliğin batı dünyasındaki yerini anlamamda ve diğer disiplinler için nasıl bir alt yapı kurduğunu görmemde çok önemli yerleri oldu. Ben de master çalışmamda batı müziği armonisinin gelişimi ve görsel sanatlar arasındaki ilişkide lineer perspektif algısının nasıl form aldığını göstermeye çalıştım. Hem Orta Çağ hem de Rönesans sonrası batı dünyasının algısını anlamam sayesinde batı müziği ile ilişkim ezbere bir formun ötesine geçti.

    Sizce Haçlı Seferleri, Rönesans ve ilerleyen süreçte Sanayi Devrimi klasik anlamda Avrupa’da müziği nasıl değiştirdi?

    Kısaca özetlemek gerekirse; Klasik Batı Müziği, Rönesans sonrası Orta Çağ çok merkezli algılayış formundan tek merkezli lineer perspektif üzerine konumlandı. Felsefeden fiziğe, müzikten resme her alan bu anlayışla gelişti. Bu anlayış endüstri devriminden sonra fonksiyonunu yitirmeye başladı ve modern dönemde sadece taklidi bir düzenek olarak kaldı. Yüzeysel olarak bu dönemlerde ne kadar fazla değişim var gibi gözükse de yapısal olarak lineer dünya görüşünün yaratmış olduğu hayat formunun Rönesans ile doğuşunu aydınlanma döneminde geliştiğini sanayi devrimi ile ömrünü tamamladığını söyleyebiliriz. Bunun müzikteki özeti; Bach ile Rönesans dönemindeki lineer bakış somutlandı, klasik dönemde Mozart, Beethoven ve Haydn ile form kazandı, Romantik dönemde Wagner ile sarsılmaya başladı ve Modern dönemde Schoenberg ile ömrünü tamamladı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Osmanlı-Türk müziğinin caz müzikle harmanlayarak yurt içi ve yurt dışında çalışmalar, semineler ve atölyeler gerçekleştirdiniz. Osmanlı’da da özellikle mehteran müzikal anlamda klasik dönemin en büyük temsilcisi olurken sonrasında Darülelhan’ın kurulması, Giuseppe Donizetti’nin Mızıka-ı Hümayun’u kurmasıyla müzikal Batılılaşmanın ilk önemli adımları atılmıştı. Çalışmalarınıza istinaden soracak olursam Osmanlı-Türk müziğinin geçirdiği yenileşme sürecini nasıl değerlendirirsiniz?

    Osmanlı-Türk müziği Orta Çağ dünyasına ait bir müzik türüdür. Bu bağlamda yenileşmeden çok batılılaşma surecimiz daha baskın bir form almıştır. Orta Çağ kimliğini belli oranlarda sürdürürken teknik ve entelektüel boyuttaki dönüşüm taklidi bir boyutun ötesine geçememiştir. Bu gayet normal bir durumdur çünkü hayat formunu yapısal olarak değiştirmek çok sancılı bir süreç ve arada kalmış toplumların en temel hayatta kalma içgüdüsüdür taklit ile hareket etmek. Önce taklit sonra anlama daha sonra ise kendi dilini oluşturma. Batılılaşma sureci önce taklit ile başladı, Cumhuriyet dönemi sonrası yavaş yavaş anlama sürecine girdiğimizi düşünüyorum bunun en güzel örneği Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur” romanıdır. Şu anda ise kendi dilimizi oluşturmaya çalışmanın doğum sancısı içerisinde olduğumuzu düşünüyorum.  

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Osmanlı-Türk müziği ile Batılı anlamda müziği bir arada değerlendiriyorsunuz. Özellikle de caz türüyle… Her iki türü bir araya getirerek oluşturduğunuz çalışmalarınızda disiplin ve ölçüleriniz nelerdir?

    Caz müziği şu anda dünyada popüler kaygılar taşımadan seyirciye ulaşma katsayısı en yüksek müzik. Çağdaş batı müziği akademik ortam içerisinde yaşam mücadelesi veriyor. Osmanlı-Türk müziğinin tarihsel performans pratiğinden dolayı müziğin teknik özelliklerinden çok bakış açısı beni daha çok besliyor. Bu çerçeve içinde kendimi ifade ederken batı müziği disiplini içerisinde, Osmanlı müziğinin bakış açısını caz dili ile ortaya koymaya çalışıyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tekrardan günümüze gelirsek… Sizce günümüz dünyasında –pandemi süreci de dahil- müziğin geçirdiği bir dönüşüm var mı?

    Yaşayacağımız en büyük dönüşümün küçülmek olacağını hissediyorum. Müzikte nasıl olur hiçbir fikrim yok ama yaşadığımız her günü daha farkında, daha yavaş ve daha samimi yaşamak zorunda olacağımız günlere doğru ilerliyoruz. Müzik de bundan payını alacak.

    Az önce konuştuğumuz ‘Reverse Perspective’ albümü Pera Müzesi’nde gerçekleşen lansman konserinin canlı kayıtlarıyla yayınlandı. ‘Reverse Perspective Live’ dinleyicilerle buluşan son çalışmanız oldu. Pera Müzesi’nde gerçekleşen konserin sizin açınızdan önemi nedir?

    Bu konser albümün lansman konseri oldu ve en önemlisi konser günü sergilenen tablolardan bazılarının tersten perspektif tekniğiyle çizilmiş olması benim için unutulmaz bir tesadüf oldu. Albüm görsellik ve işitselliğin birlikteliği üzerine kurulmuşken lansman için olabilecek en uygun yer Pera Müzesi’ydi. Çok keyifli bir gece yaşamıştık. Pandemi sürecinde dinleyiciler ile bu keyfi paylaşmak istedim.

    Son bir yıllık süreçte ikinci kez canlı performans albümü ile dinleyicilerin karşısındaydınız. Konserlerin gerçekleşemediği bir süreçte canlı performans albümlerine ilginin arttığını söyleyebilir miyiz?

    Aslında hepimiz pandemi öncesi dönemde de hayatlarımızdaki yapay unsurlardan giderek bunalmıştık. Hayatlarımız her yönü ile fast food tüketimine indirgenmişti. Pandemi ile bu süreç bambaşka bir form aldı. Artık birbirimize dokunamaz hale geldik. Organik olmaya olan açlığımız doruk noktasına ulaştı. Tabii ki ölümler ve sağlık problemleri ile bambaşka korkular ile yüzleşmek zorunda kaldık ama hayatın gözden kaçırdığımız güzelliklerinin ne kadar değerli olduğunu hissetmeye başladık. Konser albümlerine ilgi arttı mı bilmiyorum ama canlı ve hakiki şeylere ilginin arttığını söyleyebilirim.

    Gelecekten bahsetmek gerekirse… Yakın dönemde dinleyicilerle buluşacak yeni çalışmalarınız var mı?

    Biraz uzun vadeli planlarım ve çalışmalarım var, netleşince tabii paylaşacağım.

    Son olarak röportajımızın okurlarına ne söylemek istersiniz?

    Kendilerine iyi baksınlar! Bu zamanda en önemli şey; akıl ve vücut sağlığı.