hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Uğur Hakan Hacıoğlu Uğur Hakan Hacıoğlu

    Keder Hapishanesinde Bir Ses – Bergen

    04.03.2022 Cuma | 13:24Son Güncelleme:

    Bir duvarı meydana getiren onu ören tuğlalar değil sebeplerdir. Bazı hadiseler insan yaşamında gözyaşlarıyla örülü korku duvarlarının oluşmasına neden olur. Üstelik bu duvarlar kişiyi sıkıştırır, nefes alamayıp boğuluncaya dek…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bergen; gözyaşlarından örülü korku duvarlarıyla keder hapishanesinde kalmış bir sesti. Bir yandan hayalleriyle Norveç’in ikinci büyük şehri Bergen’in ismini alan ve uçsuz bucaksız bir keşfetme duygusuyla yaşayan genç bir kadın, diğer bir yandan da duygularının esiri olup acılarını içine atan kederli bir kadın. Bergen aynı bedende bu iki kadının var olma savaşının arasında sıkışıp kalmıştı.

    Belgin Sarılmışer, Mersin’de dünyaya gelmişti. Altı yaşında annesi ve babası boşanınca annesiyle birlikte Ankara’ya taşındılar. Başkentin Yenimahallesi’nde kendi ayakları üstünde durup hayata atılan iki kadındı onlar. Bergen bu mücadelenin içinde ilkokul yıllarında ilk kez müzikle tanıştı. Müzik öğretmeninin yeteneğini keşfetmesi ve sonrasında Devlet Konservatuarı’na hazırlanmasını teşvik etmesiyle müzikal kariyeri de başlamış oldu. Maddi zorluklar kendi ayakları üzerinde durmak isteyen anne ve kızını oldukça zor bir duruma sokmuştu. Bu sebeple konservatuar eğitimi yalnızca iki yılla sınırlı kalmıştı.

    Yaşanan maddi zorluk sebebiyle o yıllarda sık karşılaşılan bir durumla yaşı büyültülerek PTT bünyesinde memur olarak çalışmaya başlamıştı. Bir gün buradaki iş arkadaşlarıyla birlikte Feyman Kulüp’e gidip oranın sahibi İlhan Feyman’ın teklifiyle sahneye çıktı ve sonrasında da o sahneden inmedi. Gündüzleri memuriyet hayatı devam ederken geceleri de Feyman Kulüp’te sahne almaya başlamıştı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Müzik onu şehir ve mekanların arasından uçsuz bucaksız bir yolculuğun içerisinde birçok yere sürükledi. Bahar rüzgarlarına karışmış bir yaprak gibi bu yolculuklarda kendini rüzgara kaptıran Bergen’in yolu Adana’ya düştü. Her gece odasında yüzlerce gülle karşılaşmaya başlaması da Adana’da oldu.

    Gül aşkın en büyük temsilcilerinden biridir. Fakat dikenler de gül sınıfına aittir. Tutulan her diken gülün güzelliğinin büyüsünü bozmasa da tutanın elini kanatmaktadır. Bergen, güllerin içerisinde yavaş yavaş dikenlerin arasında kalmaya da bu şekilde başlamıştı.

    Evlilik, keskin duygular, alınan kararlar, vazgeçilmiş hayaller ve yeniden sahnelere dönüş… Yanan, küllerinden doğan bir anka kuşu misali her acıya, her dikene rağmen ruh gözüyle şarkılarını söylemesi… Acılar, yaralar kayıplar… Bazı duygular fedakarlık ister. Bergen’den acıları fedakarlık istiyordu. Güzelliğini elinden aldılar. “Acıların Kadını” da bu acıların arasında doğmuştu. “Onu da Yak Tanrım”, “Benim İçin Üzülme” şarkıları geldi devamında. Uğur Yücel’in tabiriyle sahnelerde “Operadaki hayaletler kadar ürkütücü ve güzel” idi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yaşadığı acılar arasında dikenlerle dolu bir bahçede son nefesini verdi. Şimdilerde beyaz perdede gösterime başlayan filmiyle birlikte hayatına dair kesitleri daha da yakından görmek mümkün… Birinin acılarını hissetmek için onu tanımak gerekir.

    Sesi, yaşamı ve geride bıraktıklarıyla müzik tarihimizde önemli bir yeri bulunan Bergen’in hayatının anlatıldığı filmin beyaz perdede yer alması ona dair ilgi ve merakın daha da artmasına olanak sağlayacaktır.

    Acıların dindiği, müziğin susmadığı günlere…