GÜL- ERDOĞAN İLİŞKİSİ (01.12.2008)

Türkiye, Cumhurbaşkanı-Başbakan kavgalarından çok çekti.
Özal –Yılmaz, Özal-Akbulut, Demirel-Çiller ve en son Sezer-Ecevit kavgaları hâlâ akıllarda.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına çıkması yeni dönemde bu çekişmelerin önüne geçmek açısından da isabetli oldu.
Gül ile Erdoğan arasındaki güven ilişkisini kamuoyu 14 Mayıs 2000 tarihindeki Fazilet Partisi kongresinden bu yana çok yakından izliyor.
Orada Gül Erdoğan adına eski lideri Erbakan’a bayrak açabilmiş, Erbakan’ın adayı Recai Kutan’a karşı aday olabilmişti.
Tayyip Erdoğan’ın siyaset yasağı devam ederken Erdoğan adına başbakanlığı üstlenmiş Erdoğan’ın Meclis’e girmesiyle de Başbakanlığı sahibine devretmişti.
Belki de çok daha büyük bir fedakârlığı da Erdoğan Gül için yaptı. Onu Çankaya’ya çıkardı.
Türk siyasetinde Cumhurbaşkanlığına çıkabilecekken bundan feragat etmek her siyasetçinin yapabileceği bir şey değil.
Özal yapamamıştı. Demirel yapamadı. Mesut Yılmaz Çankaya’ya çıkmayı çok ama çok istedi, fakat koalisyon ortakları buna sıcak bakmadığı için çıkamadı.
Erdoğan Cumhurbaşkanlığı gibi bir koltuğu Abdullah Gül’e bırakabildi.
27 Nisan bildirisinden sonra bu kararının arkasında çok kuvvetli duramadıysa da sonuç değişmedi. Gül’ü Çankaya’ya O aday gösterdi.
Gül de Erdoğan’da yekdiğeri için ‘nankör’ diyemez!
Şimdilik her ikisi de bu güven ilişkini sürdürebiliyor.
Erdoğan ile Gül’ün arasına ‘eşlerden kaynaklandığı söylenen’ bir soğukluk girmiş olabilir. Ancak her ikisi de bunu kamuoyuna yansıtmadı.
En azından şimdilik.
Emine Erdoğan’ın Çankaya’daki davetlere katılmıyor olması Türkiye’de siyasetin akışını olumlu ya da olumsuz etkilemez.
Yeter ki Gül de Erdoğan da bunu daha ileri götürmesinler.