OBAMA’NIN DİKKATİNE! (23.12.2008)

1980’lerde İran – Irak Savaşı, 1990’larda Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e saldırması ve Amerika’nın ilk Körfez Harekâtı, 10 yıl sonra 2000’li yılların başında Amerika’nın İkinci Irak Harekâtı...
Filistin–İsrail gerilimi, Lübnan Savaşı ya da Rusya’nın Güney Osetya’ya askeri müdahalesi.
Bu sıcak çatışmalar mutlaka ya çatışan taraflardan birinin ya da çevredeki öteki aktörlerden biri ya da birkaçının çıkarına hizmet etmiştir.
Bunun bu bölgede belki de tek istisnası Türkiye’dir.
Yakın çevresindeki hiçbir çatışma Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmediği gibi, çoğu zaman güvenlik risklerini artırıcı etki yaptı.
Öte yandan bu çatışmalar Türkiye içindeki demokratikleşme süreçlerini de olumsuz etkiliyor.
Bu sebeple, ‘barış ve istikrar’ Türk dış politikası için hiçbir zaman sadece bir ‘retorik’ten ibaret olmadı. ‘Barış ve istikrar’, Türkiye için hem ‘ihtiyaç’ hem de ‘stratejik öncelik’ oldu.
Hele Soğuk Savaş sonrası dönemde kendi bölgesine açılmaya başlayan Türkiye için bu politika tamamen alternatifsiz hale geldi.
Zira Türkiye bölgede iki özelliği ile yükseliyor: demokratik düzeni ve ekonomik gücü.
Bunlar da bu bölgede ancak barış ve istikrar varsa anlam kazanan değerler.
İran ile Batı arasındaki nükleer gerilimi yumuşatma çabaları, Irak’a yönelik denge ve istikrar arayışları, Suriye-İsrail diyalogunu yeniden sağlama girişimleri hep aynı amaca mâtuftu.
Bush ekibinin gözleri, Türkiye’nin bu özelliklerini göremedi, belki görmek de istemedi.
Ankara’nın bölgede oynamaya çalıştığı yapıcı rol heba edildi.
Obama’nın dış politikasını yöneteceklerin bu körlüğü artık sona erdirmeleri herkesin çıkarına olacaktır.