ÖZEL HABER | G20’nin şifreleri - Küresel ekonomi ve siyasette yeni denge: Uzmanlar yorumladı…
(CNNTURK.COM/ Hasan Selçuk Turan – Şeyda Aydın) Diplomasiden finansa dünyanın gözü Yeni Delhi’de gerçekleşen G20 Zirvesi’ndeydi. Küresel ekonomik üretimin yüzde 85'ini temsil eden G20 ülkeleri, toplantılarını tamamladı. Oturumlarda Rusya-Ukrayna savaşından gıda gündemine, küresel mali konulardan doların durumuna geniş yelpazede birçok başlık masaya yatırıldı. Bu yıl gruba Afrika Birliği’nin de dahil edilmesi kararlaştırıldı. Peki alınan kararlardan deklarasyondaki vurgulara, kritik zirvede dikkat çeken noktalar neler oldu? İşte uzmanların zirvenin çıktılarına ilişkin cnnturk.com’a özel yaptıkları değerlendirmeler…
Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de, dünyanın en büyük 19 ekonomisiyle Avrupa Birliği'ni (ABD) bir araya getiren G20 zirvesi 9-10 Eylül tarihleri arasında gerçekleşti.
55 üye devletten oluşan Afrika Birliği'nin (AfB) daimî üye olması kararı ise uluslararası basında ‘G20 artık G21 oldu” notuyla başlıklara yansıdı.
Bu yılki ‘Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek’ ana temasıyla düzenlenen zirvede küresel ekonomi ve siyaset penceresinden verilen mesajları uzmanlara sorduk.
Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seriye Sezen ve Ekonomist Erkan Öz, 2023 Yeni Delhi G20 Zirvesi’ni cnnturk.com’a değerlendirdi.
----------------
Prof. Dr. Seriye Sezen
Bu yılki G20 Zirvesi’ne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seriye Sezen, 2 gün süren zirvenin sonuçlarına yönelik 4 ana başlığın üzerinde durdu:
*Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nun (IMEC) ilanı
*Afrika Birliği’nin G20’ye dahil edilmesi
*Uluslarararası ekonomik ve finans örgütlerinde gelişmekte olanlar lehine reform
*Ukrayna savaşı konusunda Batı’nın kullandığı keskin dilin törpülenmesi.
Prof. Dr. Sezen, “Bu sonuçlar, ABD-AB Blokunun, kaybettiklerini düşündükleri, gelişen dünyayla, yaygın söylemle Küresel Güney’le ilişkilerini gözden geçirme, yeniden biçimlendirme ihtiyacının ve çabasının göstergesidir.” yorumunu yaptı.
ÇİN’İN KUŞAK VE YOL GİRİŞİMİ’NE ALTERNATİF Mİ GELİYOR?
2023 G20’de gündeme getirilen "Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru" duyurusunun ardından, “Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) alternatif mi geliyor?” sorusu hem ulusal hem de dış basında yankılandı.
Konuya ilişkin Prof. Dr. Seriye Sezen, görüşlerini şu sözlerle paylaştı:
“ABD-AB bir süredir Kuşak ve Yol Girişimine (KYG) karşı önlemler alma çabasındaydı.
2021 Zirvesi’nden, 2035’e kadar gelişen ülkelere 40 trilyon dolar altyapı yardımı öngören Build Back Better World (B3W) planı çıkmıştı. Hedeflenen, KYG’den farklı olarak şeffaf ve ‘kendi değerlerini, standartlarını ve iş yapma biçimlerini yansıtan olumlu bir alternatif’ sunmaktı.
Ölü doğan B3W girişiminden sonra bu kez 2022 G7 Zirvesi’nde Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı (PGII) başlatıldı. Yeni bir küresel altyapı ortaklığı olarak ilan edilen ve G7 ülkelerinden 600 milyar dolarlık yatırım öngören bu girişimden yararlanmanın koşulu demokratik değerler sistemine bağlılık idi.”
“Öncekilerden farkı, bir G7 projesi olmaması”
“2023’te gündeme getirilen Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nun (IMEC), öncekilerden farkı, bir G7 projesi olmaması; ABD, AB, Fransa, Almanya, İtalya’nın yanı sıra Hindistan, BAE ve S. Arabistan’ı da içermesi. Bir başka ifadeyle yalnızca Batı’nın, gelişmişlerin değil, Küresel Güney ülkelerini de içine alan bir ortaklık. Bu son üç ülke aynı zamanda BRICS üyeleri. Ama bu üç ülkenin konumları farklı. Hindistan, Çin’in yükselişinden rahatsız; ABD-Çin rekabetini azami yarara çevirme çabasında. Batı ise Hindistan’ın rahatsızlığını Çin’e karşı fırsata çevirme amacında. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ise, Çin’in son dönemde yakınlaştığı iki Körfez ülkesi. IMEC henüz detaylandırılmış, finansman sorunu vb. hususlar açıklığa kavuşturulmuş değil. Bu nedenle geleceğini değerlendirmek için erken. Ama bu girişimin, KYG’ye alternatif oluşturma, Orta-Doğu’da varlığını artıran Çin’e karşı, ABD’nin bölgeyi boş bırakmadığı mesajını vermek gibi ikincil amaçlarının dışında asıl hedefi Çin’i zayıflatmak, etkisini kırmaktır. “
AFRİKA BİRLİĞİ’NE DAİMÎ ÜYE STATÜSÜ VERİLMESİ
“ABD ve Batılı sömürgeci güçler Çin, Rusya, Hindistan, Türkiye ve Japonya gibi Batı dışı ülkelerin Afrika’da giderek artan varlığından rahatsız. Kıtada yakın dönemde yaşanan ve Batılı sömürgeci ülkelere karşıtlık içeren askeri darbeleri de düşündüğümüzde, Afrika Birliği’nin G20’ya tam üyeliğini de Afrika’nın Batı blokunun elinden kaymasını önlemenin bir girişimi olarak görmek mümkün.
BM ve Bretton Woods kurumlarında, gelişmekte olanlara daha fazla söz/temsil hakkı veren reform çağrıları hem Çin’in hem de BRICS’in gündemindeydi. G20 Bildirgesi’nde bu konunun daha ılımlı bir dille vurgulanması, Küresel Güney’e yönelik yatıştırıcı bir vaattir.”
KİEV’İN TEPKİSİNİ ÇEKEN SONUÇ BİLDİRGESİ
“Bildiride, Ukrayna savaşı, Rusya’nın adını anmadan, işgal, geri çekilme, yaptırım sözleri kullanmadan, BM Şartına atıfla, “tüm devletler herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne, egemenliğine veya siyasi bağımsızlığına karşı toprak edinimi amacıyla güç kullanma tehdidinden veya güç kullanımından kaçınmalıdır” gibi diplomatik bir dille yer buldu. Bu, Batı’nın şimdiye kadar kullandığı kesin ve keskin söylemden uzaklaşma olarak görülebilirse de bunu bir politika değişikliği olarak görmek yerine, Rusya’nın G20 ülkesi olması, hem G20’ye ev sahipliği yapan Hindistan’ın hem de birçok gelişmekte olan ülkenin savaşta saf tutmaktan kaçınması gibi etmenlerle ilişkilendirmek daha gerçekçi olur.”
-----------------
Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu
Hindistan-Orta Doğu-Avrupa ‘ekonomik koridoru’ duyurusu hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Kuşak ve Yol girişimine karşı bir hamle olarak değerlendirilebilir mi?
“Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2013 yılında Kazakistan'ın başkenti Astana'da resmen duyurduğu "Kuşak-Yol Projesi" (One Belt One Road Project), tarihi "İpek Yolu"nun günümüzde Pekin'den Londra'ya uzanan yeni bir versiyonu. 3 kıtaya ve 60'a yakın ülkeye yönelik yaklaşık 12 trilyon dolarlık bir proje. Bilindiği üzere; Kuşak-Yol Projesi iki ana bölümden ve beş güzergahtan oluşuyor. Birincisi kara ile demiryolundan müteşekkil İpek Yolu Ekonomik Kuşağı; diğeri se 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu.
Türkiye, Orta Koridor Girişimi ile birlikte bu projenin vazgeçilmez bir parçası olma tarafını seçti. Orta Koridor, Türkiye’den demiryolu ile Gürcistan ve Azerbaycan’a, bu taraftan da Hazar denizini aşıp Türkmenistan ve Kazakistan’ı geçip Çin’e uzanıyor. Türkiye, bu projenin alt yapısını hazırlama konusunda önemli yol aldı. Şöyle ki; Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, Türkiye içerisinde yapılan bölünmüş yollar, Yavuz Sultan Selim ile Osman Gazi köprüleri, hızlı tren hatları, otobanlar, Marmaray ile Avrasya tünelleri, 1915 Çanakkale Köprüsü, lojistik üsleri ve iletişim altyapıları Orta Koridor Projesi kapsamı içerisinde gerçekleşen alt yapı yatırımlarını oluşturdu. Bu projeye doğuda Japonya ve batıda Hindistan ve özellikle de ABD çok da sıcak bakmadı; Rusya ise gürültü çıkarmadan desteğini ortaya koydu. Zaten Çin, kendi amacı doğrultusunda yol almaya devam etti.
Şimdi G20 Zirvesi’nde gündeme getirilen "Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru" bu inisiyatife bir "çelme" niteliğini taşıyor. Yani Kuşak-Yol Projesine karşı bir alternatif, daha doğrusu bir deneme olarak ortaya çıkıyor. Bu inisiyatifin içindeki ülkelere ve coğrafyalarıyla ekonomik ve siyasi yapılarına bakınca çok da gerçekçi görünmüyor.
Ekonomi ve küresel ticaret açısından sonuç bildirgesinde yer alan mesajlarda dikkatinizi çeken ve üzerinde durulması gerektiğini düşündüğünüz başlıklar nelerdir?
G20 Zirvesi, özellikle Çin ve Rusya'nın eksikliğiyle yapıldığı için fotoğraf tam oluşmadı. Bu eksikliğin yanı sıra, pandemi sonrası halen toparlanamayan küresel ekonomi ve Rusya-Ukrayna savaşı gölgesi de varlığını korudu. Dolayısıyla ekonomi ve küresel ticaret açısından sonuç bildirgesinde yer alan mesajları da ihtiyatlı olarak değerlendirmek gerekiyor. Yani bu zirvenin bekleneni vermesi çok kolay görünmüyor.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in zirveye katılmaması G20’nin en çok konuşulan başlıkları arasındaydı. Bu hamlenin ardında bir mesaj aranmalı mı?
Vladimir Putin ve Şi Cinping’in zirvede yer almaması ve daha alt düzeyde temsili tercih etmesi, zirve için, geleceğe dönük yapılacak analizlerde hep bir boşluk olarak görülecektir. Özellikle ABD'nin Trump döneminde Çin'e karşı başlattığı ticaret savaşları Biden döneminde daha yumuşak ama daha geniş cephe kazanmış durumda. Öte yandan Ukrayna-Rusya savaşı ile Rusya zaten hem diplomatik olarak ve hem de finansal açıdan köşeye sıkıştırılmış durumda. Bu zirve ile her iki ülkenin de önemini azaltma veya gizleme çabaları öne çıktı.
Afrika Birliği’ne daimî üye statüsü verilmesi yönündeki onay ne anlama geliyor?
Afrika’da politik, sosyal ve ekonomik bütünleşmenin sağlanması, kalkınmanın hızlandırılması, barış ve istikrarın korunması ve demokrasi ile iyi yönetim ilkelerinin benimsenmesi amacıyla 2002 yılında resmen kurulmuş ve üye sayısı 55'e ulaşmış bir uluslararası örgüt olarak Afrika Birliği’ne G20 Zirvesi’nde daimî üye statüsü verilmesi zirvenin önemli çıktılarından biridir. Şöyle ki; her şeyden önce iki veya tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçiş çabaları ortadadır. Nüfusu ve ekonomik gücü ile Çin ve Hindistan gibi ülkelerin öne çıktığı açıktır. Öte yandan hem Rusya ve Çin'in yokluğunu fırsat bilerek ve hem de Rusya ve Çin'in görünürde eksikliğini gizleyerek bu hamlenin gerçekleştirildiği gün gibi ortadadır. Öte yandan Afrika'nın da dünyanın ilgisini çeken yeni bir ekonomi ve ticaret destinasyonu olduğu gerçeği de bilinmektedir. Dolayısıyla bu hamle diplomatik ve siyasi açıdan da önemlidir.
-------
Ekonomist Erkan Öz
DOLARA RAKİP GELİR Mİ?
G20 ile kesişim kümesi bulunan ve başlıca iddiası doların hegemonyasını kırma olan BRICS, 2 hafta önce gerçekleşti. Ve şimdi de G20… İki oluşumun ortaya koyduğu dünyanın nasıl bir görünümü var?
Bu yıl Ağustos sonunda düzenlenen BRICS Zirvesi’nde, üye ülkeler için bir ortak para birimi oluşturulması konusunun görüşülmesi bekleniyordu. Hatta ortak para biriminin altına dayalı olacağı çok konuşuldu.
Ortak para birimini en çok isteyen Rusya. Ukrayna Savaşı’nın ardından batı ile ilişkileri kesilen Moskova, Çin ile ticaretini arttırmak zorunda kaldı. Çin’in Rusya’ya ihracatı önemli ölçüde yükseldi. İki ülke aralarında dolar değil kendi para birimlerini kullandığında, Çin Rusya’ya daha fazla mal sattığı için Moskova’nın Çin para birimi ‘yuan’ biriktirmesi gerekiyor. Aksi halde ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bu durumda Rusya için doların yerini adeta yuan alıyor. Elbette Putin için hoş olmayan bir tablo. Putin dolar ya da yuana bağlı olmaktansa altının tüm taraflar için ortak para birimi haline gelmesini tercih ediyor.
Ancak BRICS Zirvesi’nde ortak para birimi konusu gündeme alınmadı. Çünkü Pekin yönetimi de dolar ya da altın yerine kendi ürettiği yuanı küresel rezerv para haline getirmek istiyor.
G20’nin önünde birkaç problematik bulunuyor. Bunlar; küresel borç krizi, gelişmekte olan ülkelerin kaynak sıkıntısı, tedarik ve lojistik alanındaki belirsizlikler, kripto para ve dijitalleşme… Yellen bu noktada mesajlarını her zamanki gibi önceden verdi. Bu mesajlar ve toplantı sonrası ortam hakkında ne dersiniz?
G20 Zirvesi’nde de küresel para sisteminde değişime dair herhangi bir görüşme yapılmadı. G20, aslında 1970’lerde Petrol Krizi’nin batılı ülkeleri sarsmaması için kurulan G7’ye dayanıyor. 1997 Asya Krizi ile üye sayısı artırılarak G20’ye dönüştürüldü. Eskiden sadece batı ülkelerinin çıkarlarını korumak üzere oluşturulan teşkilat böylece küresel finansal istikrarı sağlama hedefine yöneldi. Ancak çekirdeğinde G7 olduğu için küresel finansal istikrar aynı zamanda mevcut dolara dayalı küresel para düzeninin de sarsıntı geçirmeden devam ettirilmesi anlamına geliyor. Bu durumda G20’den dolar hegemonyasına karşı bir tavır beklemek doğru olmaz.
REZERV PARA BİRİMİ SORUNSALI
Öte yandan ne BRICS ne de G20’de konunun gündeme getirilmemesi, dünyanın rezerv para konusunda ciddi bir sıkıntı içinde olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Tarih boyunca yüksek üretim kapasitesine ulaşan ülkeler, bu üretimi dünyaya satmalarını sağlayacak ticaret yollarını ele geçirir. Bu amaçla büyük donanmalar inşa ederler. Böylece diğer ülkeler merkez ülkenin üretimine muhtaç duruma düşer ve merkez ülkenin para birimi rezerv para haline gelir.
ABD de 20. yy’da bu şablonu takip etti. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Amerika, dünyanın en büyük üretim gücü ve en büyük ihracatçısı olarak ortaya çıktı. Güçlü donanması ile küresel ticaret yollarını denetlemeye başladı. Böylece İngiliz Sterlin’i yerine Amerikan Dolar’ı küresel rezerv para oldu.
Fakat yine tarihi örneklerde bolca gördüğümüz gibi merkez ülke zamanla üretim gücünü kaybeder ve masraflarını rezerv parayı normalden daha fazla üreterek karşılamaya başlar. Merkez ülke üretimini arttırırken para birimini genelde altın ile sınırlar. Üretimi düşmeye başladığında ise bu sınırı kademe kademe ortadan kaldırır ve nihayet hiçbir varlık ile sınırlandırılmayan ve bedavaya üretilen para sistemine geçer.
BRETTON WOODS’UN SONU KÜRESEL ENFLASYON OLDU
1944’te Bretton Woods Konferansı ile küresel rezerv para birimi haline getirilen dolar, o dönemde altın karşılığı basılan bir para birimiydi. Amerika’ya gidip dolarınızı verdiğinizde değeri kadar altını bankalar size ödemek zorundaydı. Ancak üretimi hızla gerileyen ABD o kadar çok dolar üretti ki 1945’lerde 20 bin tona kadar yükselen altın rezervleri 1970’te 8 bin tona düştü. Böylece 1971’de ABD dolar ile altın bağını kopartarak tamamen sınırsız ve masrafsız üretilen küresel bir rezerv para birimine geçti.
Zamanla her şeyi sınırsız dolar ile satın almaya alışan Amerika, maddi üretimden iyice uzaklaştı. Bugün ABD tasarım ve yazılım üretebiliyor ancak özellikle işgücü çok pahalı. Bu nedenle mesela bir ‘iPhone’un dış kapak gibi basit maddi parçalarını bile genelde yurtdışında ürettirmek zorunda kalıyor. Böylece ABD dünyanın her yerinden en kaliteli mal ve hizmetleri hatta insan gücünü ülkesine toplarken karşılığında sadece üzerinde yeşil ve siyah mürekkep bulunan kağıt parçaları veriyor.
Uzun yıllar batı ülkeleri bu düzeni sürdürmeyi başardı. Fakat 2008 Krizi’ne geldiğimizde maddi üretimin hızla batıyı terk etmesi sonucu finansal sistem tamamen çöktü. ABD, 2008’e kadar 200 yıllık tarihinde 1 trilyon dolar merkez bankası parası üretmişti. Krizi aşabilmek için 200 yılda ürettiğinin 3,5 katını 4-5 yılda piyasaya sürdü. 2020 Krizi’nde ise bu sefer 3 katını sadece 3 ayda piyasalara boca etti. Devam eden operasyonlarla toplamda basılan para 200 yılda üretilenin 8 katını aştı. ABD deli gibi dolar üretince sonunda enflasyon patladı.
ÇİN RAHATSIZ
Dolar hegemonyasına gelelim. Bir yandan hâlâ dolar en kuvvetli para birimi ve alternatifi gelişirken muhtemelen birkaç on yıl daha böyle olacak. Bu sizce nasıl bir süreç?
Çin, Japonya vb ülkeler Amerika’ya mal sattıkça karşılığında elde ettikleri trilyonlarca doları biriktiriyordu. Oysa enflasyon ile bu birikimler müthiş şekilde değer kaybediyor. Bu durumda özellikle Amerika’nın yerine adeta dünyanın fabrikası haline gelen Çin’in durumdan rahatsız olduğu aşikar.
Pekin hem Bir Kuşak Bir Yol Projesi ile karasal ticaret yollarını kontrol altına almaya çalışıyor hem de en az Amerika’nınki kadar kuvvetli bir donanma inşa etmek için seferber olmuş durumda. Ayrıca Pekin 2018 yılında petrol ticaretini dolar yerine yuan ile yapmak için yuan cinsi türev kontratlar çıkardı. Petrol satıcısı ülkelere de biriktirdikleri yuanı istedikleri anda Şanghay Borsası’nda altına dönüştürme garantisi verdi. Yani 1971 öncesinde ABD’nin yaptığı gibi para birimini aslında altına bağladı. Geriye yuanı küresel rezerv para haline getirmek hedefi kaldı.
YUAN REZERV KONUMA YÜKSELİR Mİ?
Fakat Çin’in önündeki yolda da büyük engeller var. Çin finansal piyasaları ve döviz kuru rejimi serbest değil. Derin bir yuan bono piyasası yok. Otoriter ve zaman zaman hukuk dışı bir rejim söz konusu olduğu için ülkeye yatırım yapacak ekonomik aktörlerin can ve mal güvenliği garanti altında değil. Bu sorunlar ortadan kaldırılmadan yuanın doların yerini alması pek mümkün görünmüyor. Çin’in bugünkü durumu 20 yy. başlarında ABD’den çok Almanya’nın haline benziyor. O dönemde merkez ülke İngiltere ile Almanya çarpışmış fakat galip gelen ABD olmuştu.
HİPER-STAGFLASYON RİSKİ KAPIDA
Çin, doların meydana getirdiği ana sorunu düzeltemeyince birçok farklı çözüm önerisi ortaya atılıyor. Altını blokzinciri ile kayıt altına alarak küresel bir para birimi haline getirmek, Bitcoin, IMF’nin para birimi SDR vb. alternatifler doların meydana getirdiği boşluğu doldurmak için adaylar arasında.
Böyle giderse dünya ticari ve parasal bloklara bölünebilir. ABD-Rusya ve Çin gerginliği daha da arttığında dünya ticari bloklara bölünürse, zaten zor durumda olan küresel ekonomi depresyona girebilir. Böylece merkezinde doların yer aldığı küresel rezerv para sorunu daha da ağırlaşarak dünyayı çok yüksek enflasyonlara sürükleyebilir. Aynı anda hem büyük ekonomik durgunluk, hem de yüksek enflasyon ile karşılaşan dünya, hiper-stagflasyon ile tanışabilir.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Rusya'nın 'Kızıl Ajanı' Anna Chapman itiraflarını yazdı: Cazibemi kullandım!
SON DAKİKA! İsrail tankları Şam sınırında, Netanyahu hakim karşısında! Ülke tarihinde bir ilk...
Münbiç terörden temizlendi! İşte Suriye'deki muhaliflerin yeni hedefi
Suriye’deki 61 yıllık Baas rejimi çöktü! Esadların milyonluk otoparkı böyle görüntülendi
Son dakika haberi: Güney Kore Devlet Başkanı Yoon'a bir şok daha! Seyahat yasağı getirildi