hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Krizin esas sebebi aşırı harcamalar"

    Krizin esas sebebi aşırı harcamalar
    expand

    Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, vatandaşı kredi kartı kullanımı konusunda uyardı, krizin esas sebebinin aşırı harcamalar olduğunu söyledi.

    Bilgin'in bankalara da bir mesajı vardı. BDDK Başkanı, çok tartışılan Japon yeni ile kredi verme konusunda bankalara, "Kendinizin kullanmadığı enstrümanları halka kullandırmayın" uyarısı yaptı.

    Bilgin, "Türk Bankacılık Sistemi 2008 Sonuçları ve 2009 Beklentileri" konulu basın toplantısı düzenledi.

    BDDK Başkanı Bilgin, toplantıda yaptığı konuşmada, literatürde geleneksel görüş olarak bilinen "fiyat istikrarı sağlanmadan, finansal istikrar sağlanamaz" görüşünün son krizde yerle bir olduğunu ifade ederek, diğer ülkelerden ve Türkiye örneğinden de anlaşıldığı üzere, finansal istikrarın sağlanmasının ve bankacılık sektörünün sağlıklılığının, para ve maliye politikalarındaki başarının ön koşulu olduğunu kaydetti.

    Global krizde diğer ülkelerin farklı dozlarda, ilaç, antibiyotik, serum tedavisi veya yoğun bakım tedavilerinin hep beraber izlendiğini anlatan Bilgin, "Türkiye olarak bazı ağrı kesicilerle bugüne kadar geldik. Dünyadaki global depremde en azından bu güne kadar ülkemizin ağrı kesicilerle idare etmesinin en önemli sebebi bankacılık sisteminin sıhhati ve ayaklarının yere sağlam basmasıdır" dedi.

    Bilgin, bugün ülkelerin uyguladıkları her tedavinin, şiddetine bağlı olarak, gelecekte yan etkilerini de aynı şiddette göstereceğini belirterek, bu bakımdan, krizden çıkışta Türk bankacılık sisteminin Türkiye'ye avantaj kazandıracağını bildirdi.

    Küresel kriz

    BDDK Başkanı Bilgin, global ekonomilerde yaşanan krizin ilk boyutunun reel ekonomi olduğunu kaydederek, ABD, Avro Bölgesi, İngiltere ve Japonya gibi büyük gelişmiş ülkelerde bozulma sürecinin devam ettiğini anlattı.

    Bu durumun doğal bir sonucu olarak uluslararası otoritelerin ekonomik büyüme konusundaki olumsuz beklentilerinin de had safhalara ulaştığına işaret eden Bilgin, 2009 yılı için söz konusu ülke ve birliklerde negatif ekonomik büyüme olasılığının kesinleştiğini söyledi.

    Bilgin, reel ekonomi için oldukça önemli olan enflasyon baskısının, bu dönemde uygulanan para politikaları sonucu değil, petrol ve emtia fiyatlarındaki ani ve hızlı düşüş nedeniyle yerini dezenflasyonist sürece terk ettiğini de kaydetti.

    Krizin ikinci ve Türkiye'yi de ilgilendiren boyutunun finansal boyut olduğunu belirten Bilgin, finansal boyut ile ilgili olarak son likidite verme merci olan Merkez Bankalarının ellerini, gerek politika faizlerini düşürme kabiliyeti, gerekse yüksek likidite enjeksiyonu yapabilme yönüyle kuvvetlendirdiğini anlattı.

    Bilgin, "Örneğin, ABD, Almanya, Avustralya, Güney Kore, Kanada gibi ülkelerin, krizin başladığı günden bugüne kadar muhtelif programlar çerçevesinde piyasaya verdikleri toplam fon miktarı, Merkez Bankaları aracılığıyla 3.8 trilyon dolardır. Buna limitsiz olarak açılan kredi imkanlarını ve kredi linelarını dahil etmiyoruz. Ancak, bütün bunlara rağmen halihazırda dünya finans sektöründe, bankacılıkta 803 milyar dolar, sigortacılıkta 151 milyar dolar, mortgage finans şirketlerinde 114 milyar dolar olmak üzere, toplam 1 trilyon 68 milyon dolarlık zarar yazılması önlenememiştir. Söz konusu zarara karşı yapılan sermaye artırımları ise 982 milyar dolardır. Bu noktada gösterilen tüm gayretler, tüm çabalar, kredi piyasalarına etki göstermemekte ve piyasada bir türlü hareket başlamamaktadır. Gerek büyük bankaların CDS'leri, gerekse kurumsal CDS seviyeleri (CDS-Credit Default Swaps- bir ülkenin borçlarını ödememe olasılığına karşı alınan sigortaya ödenen prim) ile ülkelerin Hazine getirileri arasındaki farklar hala rekor seviyelerdedir. Bir anlamda tansiyonun boyutu hala yüksektir" dedi.

    Bilgin, yeni bir Varlık Fiyat Balonu oluşturulduğunu da belirterek, bu balondaki ana oyuncunun ise devlet kağıtları olduğunu, özellikle ABD'de oluşan bu yeni balonun yapılması planlanan mali teşhis ve kurtarma planları sonrasında daha da şişeceğini ve bundan sonraki en büyük finansal kırılganlığın şirket batmaları değil, ülke hazinelerine olan güvenin sarsılması şeklinde kendini göstereceğini sözlerine ekledi.

    Bilgin, küresel ekonomik krizin, Lehman Brothers'ın 15 Ağustos 2008 tarihindeki iflasıyla gerçek anlamda kendini hissettirmeye başladığını, bu olaydan sonra dünyada tedirginlik, korku, inanç kırılması ve "sıra kimde endişesi"nin hakim olduğunu kaydetti.

    Türkiye'nin de bu süreçten etkilendiğini, veriler açısından 2008 Eylül sonundaki trendin büyük önem taşıdığını ifade eden Bilgin, 2008 Ekim-Kasım-Aralık döneminde Türkiye'de 268 yeni şube açıldığını, personel sayısının bin 140 arttığını bildirdi ve Türk bankalarının batı muadillerinin aksine planlanan şube açılması ve personel alımını kesmediğine dikkati çekti.

    Bilgin'in, 2007 ve 2008 yıl sonu itibarıyla sektöre yönelik karşılaştırmalı açıkladığı verilere göre, 2007 yılı sonunda yüzde 3,5 olan kredilerin takibe dönüşüm oranı, 2008 sonunda yüzde 3,6 oldu.

    Sektörün ortalama sermaye yeterlilik oranı 2007 sonunda yüzde 18,9, 2008'de yüzde 18 olarak gerçekleşti. 2007 sonunda yüzde 83,2 olan mevduatın krediye dönüşüm oranı da 2008 sonunda yüzde 84,1'e yükseldi.

    "Bankacılık sisteminde karlılık bir miktar düştü"

    Bir önceki yılla karşılaştırıldığında 2008'de bankaların karlılığında bir miktar düşüş meydana geldiğini ifade eden Bilgin, aynı dönemde aktif karlılığın yüzde 2,8'den yüzde 2'ye gerilediğini bildirdi.

    Bilgin, 2008 sonunda Türk bankacılık sistemi aktif toplamının 733 milyar TL olduğunu, GSMH içindeki payının yüzde 75'i bulduğunu söyledi.

    Bilgin, "Türk bankacılık sistemi ve BDDK olarak dünyadaki muadillerimizle karşılaştırıldığında şeffaflığımızın gerçekten çok farklı bir noktada olduğunu görmekteyiz. Bize göre şeffaflık, bankacılığa güvenin de birinci gereğidir" dedi.

    "Krizin temel sebebi aşırı borçluluk"

    İngiltere, ABD, Güney Kore gibi diğer ülkelerde, bireysel kredilerin GSMH içindeki payının, Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar yüksek olduğuna dikkati çeken Bilgin, "Aslında krizin ve kurtarma paketlerinin temel sebebi de bu aşırı borçluluk oranıdır. Halkımızın borçluluk düzeyi diğer ülkelerle karşılaştırıldığında dengeli düzeydedir" dedi.

    Bilgin, bugün 71 milyon kişi içinde konut kredisi kullanan kişi sayısının sadece 785 bin olduğuna işaret etti.

    Bireysel kredilerin sabit faizli olduğunu ve kredi kullanan müşterilerin önemli bir bölümünün oldukça uygun faizlerle borçlandığını belirten Bilgin, "en riskli alanın kredi kartları olduğunu" vurguladı ve "Geçmişte hem bankalar hem de tüketicilerin kredi kartındaki yanlışlıklarını saymak istemiyorum. Krizin en şiddetli dönemlerinde kredi kartlarındaki takibe dönüşüm oranı yüzde 7'ler düzeyine ulaşmıştır. Önümüzdeki aylarda özellikle kredi kartlarındaki takibe dönüşüm oranının bir miktar daha yükselmesi beklenebilir" dedi.

    "Japon yeni ile kredi vermeye çalışan bankalar şimdi ne düşünüyorlar?"

    Bilgin, 2008 Ağustos ayında bile Japon yeni ile bireysel kredi pazarlaması yapan bankalar bulunduğuna dikkati çekerek, "Hayatında Japon yeni görmemiş kişilere, faiz oranı düşük/yıllardır yükselmedi diyerek yen kredi vermeye çalışan bankalarımız, şimdi Japon yeni yaklaşık yüzde 70 yükseldiğinde ne düşünüyorlar acaba?" sözleriyle tepkisini dile getirdi.

    Bankacılara seslenen Bilgin, "Toplumdaki kredi ahlakının yerleşmesinde sizin de rolünüz var. Kendinizin kullanmadığı, riskli gördüğü enstrümanları bu halka pazarlamayın. Bu bakımdan kriz dönemi, hem kredi kartı hem de sair krediler bakımından önemli derslerin çıkarıldığı bir dönem. İnşallah hafızamız bunları kalıcı olarak muhafaza eder" dedi.

    "Uzun vadeli mevduata neden stopaj teşviki vermeyelim?"

    BDDK Başkanı Bilgin, kriz döneminde yurtdışı fonlamanın da zayıflamasıyla temel fonlama aracı olan mevduatın tekrar öne çıktığını belirterek, 2008 sonunda bankalardaki mevduat toplamının 455 milyar TL olduğunu bildirdi.

    "Türk Bankacılık Sektörünün en önemli sorunu belki de mevduat vadesinin kısalığıdır" diyen Bilgin, vadesiz ve 3 aya kadar vadeli mevduatın, toplam mevduat içindeki payının yüzde 91,2 olduğuna dikkati çekti ve kalan vadeye göre ortalama vadenin ise 31 gün olduğunu söyledi.

    Bilgin, "Bize göre, bankacılıktaki pek çok sorunun ve reel sektörün bankalarla ilişkilerinin rahatlamasının en basit ve etkin yolu sistemdeki mevduatın vadesinin uzatılabilmesidir. Bu bağlamda uzun vadeli mevduata neden stopaj teşviki vermeyelim? Neden uzun vadeli mevduatta munzam karşılık oranını düşürmeyelim? İnanınız bu aksiyonların getirisi ilk aşamada görülen vergi kaybının kat ve kat üstünde olacaktır. Bankacılık sisteminde pasifin vadesi uzamadan, bankalarımız reel sektörü istenen ölçüde destekleyemez. Çünkü bu çözülemediğinde bizim ve bankacılarımızın aklı hep vade uyumsuzluğunda olacaktır" dedi.

    "2009'da yurtdışı ödemelerde sorun beklemiyorum"

    Türk bankacılık sisteminin dış borçlarının da çok tartışılan bir konu olduğunu kaydeden Bilgin, bankaların Eylül 2008 sonunda toplam yurtdışı borcunun 60 milyar dolar olduğunu, bunun 14 milyar dolarını, Ekim, Kasım, Aralık 2008 yükümlülüğün oluşturduğunu belirtti.

    Bu dönemin geride kaldığına vurgu yapan Bilgin, "Krizin en şiddetli günlerinde bankacılığımızın ödeme taahhüdü hiç de az bir tutar değildi. 2009'da ödenecek 21 milyar dolar ve kalan ise diğer yıllara sarkmaktadır. Türk Bankacılık Sistemi, 2009'da yurtdışı ödemelerde 2008'e göre çok daha rahattır ve ben bir sorun beklemiyorum" dedi.

    Bankalara yönelik eleştiriler

    Özellikle 2008 Eylül ayından sonra bankalara yönelik eleştirilerin arttığını dile getiren Bilgin, analizlerde her bir oyuncunun ayrı değerlendirilmesi ve her bir bankanın kas gücüne göre aldığı aksiyonların ayrı analiz edilmesi gerektiğini söyledi.

    Bilgin, "Bunu da ancak biz yapabiliriz. Çünkü banka bazında bilgilere biz sahibiz" dedi.

    Genel olarak bakıldığında ise "vadesi gelmemiş çekleri vadesinden önce işleme koymayı ve kredileri vadesi gelmeden çağırmayı etik bulmadıklarını kaydeden Bilgin, "Bunlar yaygın örnekler değil, münferit olaylardır. Ama bu aksiyonlar bankanın kendi özel koşulları nedeniyle yapılmıyor ve sırf hızlı davranmak gibi bir güdü ile yapılıyorsa bu bankaları biz de savunmayız. Hiç kimsenin yılların birikimi firmaları ve sermaye birikimini kısa vadeli amaçlarla yok etmeye hakkı yoktur" diye konuştu.

    BDDK Başkanı, özellikle 2008 sonunda bu örneklerin arttığını ancak son haftalarda şikayetlerin azaldığını belirterek, "Banka isimlerine giremem ama hangi bankanın aşırı ürkek davrandığını da gayet iyi bildiğimizi ifade etmek isterim" dedi.

    Öte yandan, piyasalarda bir güven, kredibilite, haberlerden etkilenme ve beklenti sorunu olduğunu da belirten Bilgin, "Bir anlamda, parasal aktarım sorunu mevcut. Parasal aktarım sorunu; bankalarla reel sektör arasında olduğu kadar, güven sorunu sebebiyle, üretim ve dağıtım zincirindeki oyuncuların arasında da mevcuttur. Acaba bankalar bol-bol reel sektöre kredi verse sorun çözülür mü? Parasal aktarım mekanizması işler mi?" diye konuştu.

    Bilgin, finansal aracılık sürecini aksatmadan devam ettirmek için paydaşlar yani mevduat sahipleri, kredi kullananlar ve hissedarlar arasındaki dengenin kritik önem taşıdığını, dolayısıyla yapılan eleştiriler ve alınan kararlarda bu üçlü saç ayağının dengesinin göz ardı edilemeyeceğini dile getirdi.

    Faiz oranlarına da değinen Bilgin, geçtiğimiz 5 aylık dönemde diğer bir değişkenin ise faiz oranları olduğunu, TCMB faiz oranlarındaki indirime rağmen TL mevduat faiz ortalaması yüzde 15'ler düzeyine, dolar, euro mevduat faiz ortalaması yüzde 3-4'ler düzeyine gerilerken; kredi faiz oranlarının aynı oranda aşağı yönlü salınım gösteremediğini anlattı.

    "Kredi faizlerinde gerileme eğilimi kuvvetle muhtemel"

    Tüm dünyada da görüldüğü üzere piyasanın faiz indirimlerine tepkisinin, geleceğe olan beklentisini ve tansiyonun yüksekliğini gösterdiğini ifade eden Bilgin, "İnancımız tansiyonun yavaş yavaş düşeceği yönündedir. Nitekim bankalarımız son birkaç haftadır tekrar reklamlara başladılar. A grubu firmalara kredi pazarlamaya çalışıyorlar ve özellikle beyaz yakalı çalışanlara yönelik pazarlama girişimlerinde bulunuyorlar. Mevcut koşulların devam etmesi halinde; kredi faizlerinde gerileme eğilimi kuvvetle muhtemeldir. Bilindiği üzere likit kalmak güvenliği sağlar, aşırı likidite de bir süre sonra zarar yazmaya sebep olur" diye konuştu.

    Globalleşen dünyada gelişmelerden bağışık olmadıklarına, talebin düştüğü, ihracatın daraldığı, büyümenin düştüğü ortamda bankaların etkilenmemesinin imkansız olduğuna işaret eden Bilgin, "Ama bu sefer, krize yığınakla girdik ve bizde toksit ürünler yok. Bankacılığımız konvansiyonel, yaygın, mevduat ağırlıklı, yaygın müşteri ağının hakim olduğu bir bankacılık. Bireysel kredilerin GSMH içindeki payı çok yüksek değil. Konut kredilerine geç başladık ve faizler sabit. 2007'den itibaren bazı politik ve ekonomik gelişmeler sebebiyle bankacılık olarak hafif fren yaparak geldik ve bankacılarımızda kriz tecrübesi mevcut" dedi.

    Bilgin'den 2009 yılı öngörüleri...


    Bilgin, basın toplantısında, 2009 yılı öngörülerini de anlattı. İlk olarak: sektör olarak birçok riskle birlikte yaşadıklarına işaret eden Bilgin, bankacılığı aslında bir "risk alma sanatı" olarak tanımladı.

    Kur riski, likidite riski, faiz riski, ülke riski, ana merkez riski, kredi riski, mevzuat riski vs gibi pek çok riskle beraber yaşadıklarını belirten Bilgin, bu risklerin hiçbir zaman yok olmadığını, esasında bunların hepsinin birbirleriyle az ya da çok etkileşim içinde olduğunu söyledi.

    Ancak önümüzdeki dönemde belirgin olarak ortaya çıkacak riskin kredi riski olacağını bildiklerini ifade eden Bilgin, "Bu alanın üzerinde dikkatle duruyoruz. Bankaların aktif kalitesi tek tek izlenmelidir. Tahminlerimiz bankaların takipteki kredilerinin artacağı yönündedir. Artışın şiddeti mevcut krizin ne kadar süreceği, pazarın ne zaman hareketleneceği ve bankaların kredi portföylerinin kalitesi ile doğrudan orantılıdır. En önemli risk, riskin farkında olmamaktır. Bankalarımızın gerçek resmi, muhtemelen 2009'un 6. ay sonuçlarıyla ortaya çıkacaktır" diye konuştu.

    Bilgin, 2009 yılına ilişkin diğer öngörülerini şöyle sıraladı:
    "Gelecek aylar dünya finansal mimarisinde değişikliklere gebedir. Bu değişimde kesin olan denetimin şiddetinin artacağıdır. Ancak aşırı denetim, bankacılığı ve yeni enstrümanları öldürmemelidir.

    Önümüzdeki aylarda bazı bankalarımız konumlarını tekrar değerlendirebilirler. Bankaların münferiden sorunlarını en iyi o bankanın yöneticileri ve sahipleri bilir. Sorun varsa, sermaye koyacak güç de yoksa, yol haritasını hızla değiştirmek en güvenli çözümdür.

    Sistemin genel sağlığını koruyacak her çözümü önce biz destekleriz. Ülkenin daha tam anlamıyla değerlendirilememiş potansiyeli ile Türk bankacılığı yeni yüzlerle tanışabilir. Bu konudaki şartımız ise yeni yüzlerin sisteme bir şeyler katabilecek güçte ve itibarda olmalarıdır.

    Nitekim lisans konusundaki hassasiyetimizin doğruluğu bu dönemde test edilmiştir. Türkiye'deki krizin bu sefer nedeni bankalar değildi. Çözümde elbette ki katkıları olacak ve olmalı ama nihai çözümü bankalarda aramak çözümü göz ardı etmek anlamına gelebilir."

    "Ekonominin canlı döneminde yığınak biriktirmeli"

    Tevfik Bilgin, kurumların ekonomilerin canlı dönemlerinde yığınak biriktirmesi ve düzenlemeleri aştırması, kriz günlerinde ise yavaş yavaş yığınakları boşaltması ve mevzuatın gevşetilmesi gerektiğini kaydetti.

    Bunun en güzel örneğinin; iki hafta önce yayınladıkları karşılılıklar yönetmeliğindeki değişiklikler olduğunu belirten Bilgin, gerektiğinde iyi niyetli firmaların yaşatılması için yeni imkanlar sunan yönetmelik değişikliklerinin bu dönemde yararlı olacağına inandıklarını söyledi.

    Bilgin, konuşmasını, "ABD, Avrupa... Doğudan batından pek çok ülkeyle karşılaştırıldığında bankalarına para enjekte etmeyen tek ülkenin Türkiye olduğunu, bankacılığımızın geldiği noktanın en önemli sebebinin; 2001 krizindeki yüklü maliyeti ödedikleri vergilerle karşılayan ve şu anda faaliyette bulunan bankaları da bu anlamda destekleyen halkımız ve halkımızın özverisi olduğunu, bankacılarımızın bu dönemdeki esas görevinin halkımızın bu fedakarlığına layık olmaya çalışmak ve bunun bilincinde olmak olduğunu belirtmek istiyorum" sözleriyle tamamladı.

    "Faiz indirimlerinin saçlarıma etkisi çok daha az"


    Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Bilgin, bankaların yabancı parayla kredi verebilmesi ve mevduat vadesinin uzatılması yönündeki önerilerini hükümete iletip iletmediği sorusuna, "Ankara çok küçük bir yer, birbirimize de yakınız. Devamlı görüşüyoruz ve görüşlerimizi de iletiyoruz, bundan emin olunuz" karşılığını verdi.

    Bilgin başka soru üzerine, içinden geçilmekte olan dönemin her bir bankanın kendini tartıp, projeksiyonlarını yeniden değerlendirmesi için çok önemli bir dönem olduğunu, bundan 1 yıl önceki projeksiyonlar ve analizler ile şu andaki analizlerin tamamen değişmiş olabileceğini kaydetti.

    Bilgin, "Biz şunu söylüyoruz, konumunuza dikkat edin, eğer gücünüz ya da potansiyeliniz yoksa, farklı sorunlarınız varsa bunları büyümeden, biz araya girmeden çözün ve kendinize yeni yol haritaları çizin" dedi.

    Yol haritası ile ilgili kastının sorulması üzerine de Bilgin, "Gerekiyorsa birleşme, gerekiyorsa satma, yeni ortak bulma. Bunlar bu dönemde düşünülmesi gereken opsiyonlardır. Tabii ki ihtiyacı varsa ya da biz ihtiyacı olduğunu söylemeden önce" yanıtını verdi.

    IMF ile ilişkilere yönelik soru üzerine Bilgin, IMF ile ilgili görüşlerinin bilindiğini ancak, Türkiye'nin çıkarı ve yararının, Türk ekonomisinin gerekliliklerinin her şeyin üzerinde olduğunu kaydetti.

    Bunlar, BDDK dahil ilgili kurumlarca analiz edilmekte olduğunu dile getiren Bilgin, "Bence belirleyici olacak olan bu analizlerdir. Bankacılık olarak IMF'nin bize bu noktadan sonra verebileceği çok şeyi olduğunu zannetmiyorum. Ancak, IMF daima bir şeyler bulur biliyorsunuz, bazı sürprizlerle de karşılaşabiliriz. Şu tespiti de yapmak istiyorum; G20 ülkeleri arasında IMF ile anlaşma imzalayan ülke şu an itibariyle yok" dedi.

    Bilgin, bir gazetecinin geçmişte "Merkez Bankası faiz artırdığında saçım beyazlıyor" şeklinde ifade kullandığını hatırlatarak, faiz indirimleri konusundaki yorumunu sorması üzerine "Faiz indirimlerinin saçlarıma etkisi, faiz artırımlarından çok daha az" dedi.

    "Vadeyi teşvik edecek yollar bulunmalı"

    Mevduat vadesinin uzatılmasına yönelik soruya karşılık, bu konunun on yıllardır gündemde olduğunu, bankacıların bunu "en önemli sorun olarak gördüğünü" kaydederek, son dönemde ağırlık kazanmasının nedeninin yurtdışı fonlamadaki zayıflama olduğunu söyledi.

    Yurtdışı fonlamayla ortalama 4 yıl vadeli kredi bulunabildiğini ancak, son 5-6 aydır burada bir sıkışma meydana geldiğini, maliyetlerin arttığını anlatan Bilgin, çok kısa vadeli mevduatla uzun vadeli işlem yapmanın zor olduğunu vurguladı.

    Bilgin, "Bankalarımız geçmişte de kısa vadeli mevduatla kredi verebiliyorlardı, bu dönemde de verebilirler ama sistemin daha rahat çalışabilmesi, kendini daha rahat ifade edebilmesi, yeni enstrümanları piyasaya verebilmesi için mevduatın vadesiyle oynamamız lazım, bunu oynayabilmenin tek yolu da vadeyi teşvik edecek yollar bulmak" diye konuştu.

    Takipteki kredilerde beklenen artışa ilişkin soru üzerine Bilgin, takipteki kredilerin artmasının gerçekten kuvvetle muhtemel olduğunu söyledi.

    Bilgin, "Takipteki kredilerin oranı ortalamada sene sonunda 3,6 iken ocak sonunda 3,8'e çıkmış. İçinden geçtiğimiz dönemde bunun artmayacağını söylemek bence çok iyimserlik olur. Ama bunun ne kadar artacağı nerelere varacağı, tamamen bankaların kredi portföyüyle, piyasanın canlılığıyla, global piyasalarla ilgili bir değişken. Benim söyleyeceğim hiçbir oran mantıklı olmayabilir. Ama şu kesin, bunu söyleyebilirim; 2001 kadar olmayacaktır" diye konuştu.

    "Sisteme yeni girebilecek oyuncular Körfez mi?" sorusu üzerine ise Bilgin, sisteme girecek yeni oyuncuların dünyanın neresinden olduğunun çok önem taşımadığını, önemli olanın sisteme bir şeyler katabilecek güçte ve sisteme layık olma kapasitesini göstermesi olduğunu söyledi.

    Bilgin, "Ancak burada bir ön şartımız var. Özellikle benim çok üzerinde durduğum bir şart. Fonlara, sahibi belli olmayan ortaklık yapılarına sıcak bakmıyoruz" dedi.

    Bir gazetecinin, zimmet maddesine ilişkin sorusu üzerine Bilgin, zimmet maddesinin 3 yıl önceki kanunda yer alan bir madde olmadığını, çok daha önce geldiğini söyledi.

    Bankalar Kanunu'nda kredi hatalarının zimmet gibi algılanmasına yönelik madde ile ilgili soruya karşılık Bilgin, Meclis'e gönderilen yasa tasarısında böyle bir düzenlemenin bulunmadığını söyledi.

    Bilgin, Meclis'te Plan Bütçe Komisyonu'nda konunun gündeme gelebileceğini kaydederek, "Ama buradaki önemli husus, bu maddenin getirilişindeki amaç, bu maddenin caydırıcılık rolü olup olmadığı, bu madde nedeniyle acaba kaç kişinin ceza aldığı... Çok bir örnek sayamayacaksınız bana. Acaba bu madde nedeniyle bazı bankacılarımız isteksizliklerine bir bahane mi buluyorlar? Yoksa bu madde değiştirilip onları rahatlatmak daha mı iyi olur? Bunları Meclis'te hep beraber değerlendiririz. Değerlendirecek makam Yüce Meclistir" diye konuştu.

    "Kredi kartı borcunun yeniden yapılandırılmasında takdir Meclis'in"

    Kredi kartı pazarlaması ile ilgili soru üzerine bankalara seslenerek, pazarlama hatası yapmamalarını isteyen BDDK Başkanı, "Artık kredi kartları istenen ölçüde büyümüyor. Eskiden rakamlar büyürken sorunlar da o ölçüde küçük kalıyordu. Şimdi rakamlar az büyüyor, ama sorunlar giderek yükseliyor. Yanlış kredi kartı pazarlamaları, bankaların önlerine başka sorunlar şeklinde konabilir" dedi.

    Bilgin bir soruya karşılık, kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda kişisel olarak affa karşı olduğunu ancak, yeniden yapılandırma konusunda ihtiyaç bulunuyorsa takdir yetkisinin Meclis'te bulunduğunu söyledi.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow