Şimon Peres röportajının tam metni...

İsrail'den 3 yıl sonra gelen özrün ardında, bölgesel dinamikler ve Suriye'nin kimyasal silahları mı var? İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, CNN TÜRK ve Hürriyet'e konuştu, Türkiye-İsrail ilişkilerine dair, "dost olmamız için binlerce neden sayabilirim" dedi.
İşte Peres röportajının tamamı:
CÇ: Sayın Cumhurbaşkanı röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Çok uzun zamandır bekliyorduk. Ama verdiğiniz olumlu yanıt artık sizin Türk halkıyla konuşma zamanının geldiğinin bir göstergesi. Cuma günü gelen sıcak haberle başlayalım. Herkes için sürpriz oldu bu. İki taraf arasında gizli görüşmelerin olduğunu biliyorduk. Bizse Kürt sorunununa odaklanmıştık. Nevruz kutlamalarında herkesin gözü Diyarbakırdaydı. Haber Washingtondan Beyaz Saraydan geldi. İsrail ve Türkiye arasında bu yakınlaşma sürecinin ve özür meselesinin nasıl geliştiğini anlatır mısınız bize?
ŞP: Bir süredir bu konu aslında gündemdeydi. Her iki ülke de bu yanlış anlaşılmaya bir son vermek ve uzun yıllardır Türkiye ile aramızda var olan iyi lişkilere dönme arzusu vardı. Türkiye müslüman dünyasında 1950'de İsraili ilk tanıyan ülkeler arasındaydı. 15. yüzyılda Türkiye İspanyayı terk etmek zorunda bırakılan Yahudilerin sığındığı toprak oldu. Türkiye ve İsrail'in iki iyi dost olması için binlerce sebep sayabilirim, ama olmamaları için tek bir tane sebep gösteremem.
CÇ: Sayın cumhurbaşkanı, İsrail ve Türkiye'nin iyi ilişkilere sahip olması için binlerce neden gösterebilirim dediniz. Peki bu binlerce sebep son 3 yıldır neredeydi? Neden her iki tarafın da ilişkileri onarması için gereken formülü bulmak bu kadar uzun zaman aldı?
ŞP: Biliyorsunuz artık yaşım ilerledi, geçmişe dönüp bakacak kadar vaktim yok. Geçmişe önem vermem ben. Sebebi de çok basit. Geçmiş artık ölmüştür. Geçmişi değiştiremezsiniz. Vaktinizi gelecekle ilgili bir şeyler öğrenmeye ve araştırmaya ayırmanız gerekir.
CÇ: Söyledikleriniz çok ilginç. Çünkü Mavi Marmara olayı öncesinde siz ve Başbakan Erdoğan Davos'ta bir gerginlik yaşamıştınız. O anlar herkesin hala zihninde. Herkes çok net hatırlıyor o anları. Ama siz söz etmiyorsunuz bile. O anlar da geçmişte mi kaldı sizin için?
ŞP: Geçmişte kaldı çünkü yaşananları değiştiremezsiniz.
CÇ: Peki o güne dair aklınızda hafızanızda neler kaldı?
ŞP: Ben geçmişe değil geleceğe bakarım. Hayal gücünü anılara ve geçmişe tercih ederim. Düşünmek yerine geçmişi hatırlamayı seçmek bence bir hatadır. Elbette bazı anılarım var. Onlar bana ait. Zihnimde yerlerini alırlar. Ama artık bu andan itibaren geleceğe yelken açalım derim.
CÇ: Bu yakınlaşma süreci kapsamında Başbakan Erdoğan ile bir araya geldiğinizde ilerde, yeni bir sayfa mı açmış olacaksınız?
ŞP: Bu aslında yakınlaşma sürecinden de fazlası. Bizler birlikte çocuklarımız için daha iyi bir gelecek yaratmak zorundayız. Bunu unutmayın. Ortadoğu'da esen büyük bir fırtına var şu an. Pek çok sorunla karşı karşıya. Pek çok ülke açlık sınırında. Terör var. İç savaş var ve kan dökülüyor. Böyle bir ortamda neye zaman ayırmak lazım? Türkiye ve İsrail, Ortadoğuda bu insanların daha adil ve özgür yaşadığı, daha iyi bir geleceğe sahip olmalarına çalışmalı. Anılarıma ve geçmişe sadece zihnimde bir yer açarım, ama hepsi bu.
CÇ: İlişkilerin normalleşmesi için Türkiye'nin başından bu yana üç şartı vardı. Her iki taraftan da yapılan açıklamalarda bu üç koşulun yerine geldiği belirtildi. Peki bu anlaşmada İsrail'in beklentileri neydi? o son uzlaşının sağlanması için size göre hangi unsur hayatiydi?
ŞP: Gazze'den İsrail'e açılan ateşin durdurulması. İsrail'in bu konudaki pozisyonunu sordunuz. İsrail Gazze'deki tüm yerleşimlerini kendi insiyatifiyle boşalttı. Oradaki yerleşimcileri geri getirmek İsrail için kolay olmadı. 75 bin güvenlik gücünü seferber etmek zorunda kaldık. 2 milyar dolar para harcadık. Filistinlilere özgür bir Gazze Şeridi teslim ettik. Neden bize saldırdıklarını bana açıklayın lütfen. Sebebi nedir, amacı nedir bunun? Ne manası var? İsrail'e 7 bin roket fırlatmalarının sebebi nedir? Ne için? Gazze'den tamamen çekildik. Eğer Gazze barış içinde yaşamak istiyorsa bu onların elinde. Saldırıları durdurmak onların elinde. Gazze'yi dış dünyaya da kapatmıyoruz. Biz Gazzeye silah sevkiyatının yapılmasını engelliyoruz. Gazze silah kaçakçılığını bırakırsa neden arama yapalım ki?
CÇ: Söylediklerinizden İsrail'in beklentisinin Gazze'nin güvenli hale getirilmesi ve saldırıların durdurulmasının olduğunu anlıyorum. Türkiye bu süreçte garantör mü oldu?
ŞP: Türkiye Filistinlilere yardımcı olmak istiyor, biz de bundan yanayız.
CÇ: Bu konu tartışıldı mı peki?
ŞP: Bence bu konuda tartışmaya gerek olmadığı son derece açık. Sadece Filistinlilerle bizim aramızda da geçerli değil bu. Tüm dünya için geçerli. Saldıran taraf karşılık verileceğini bilmeli. Bir ulusa ateş açılıyorsa güvenlik gücü cevabını verir. Bir grup terörist Newyorka gelip 3 bin kişiyi öldürdüğünde Amerika'nın ne yapmasını beklerdiniz? Bu teröristleri durdurmak için insansız hava araçlarını gönderdiler. Tüm dünyada böyledir bu iş. Filistinlilere gelince. Biz onlarla barış içinde yaşamak istiyoruz. Düşmanımız değiller. Araplar da müslümanlar da düşmanımız değiller. Din ve bilim arasında hiçbir şekilde bir tezat görmüyorum. Bugün demokrasinin anlamlarından biri, sadece eşit olma hakkı değildir. Farklı olabilmek için eşit hakka sahip olmaktır. Müslüman olun, yahudi olun, siyah olun beyaz olun hiç fark etmez. Hepimiz insanız. Evrensel bazı ilkeler vardır. Şu bir kere çok açık. Türkiye ve İsrail Ortadoğuda barış olsun istiyor. Yoksul ülkelerin artık yoksulluktan kurtulmasını istiyoruz. Birilerinin acı çektiğini, açlık çektiğini, çocukların öldüğünü, kan döküldüğünü görmekten zevk almıyoruz. Biz ahlaki varsayımlara sırtını dayamış bir ülkeyiz. Türkiye bizi 1950 yılında tanıdı. O zamandan bu yana yedi savaş yaşadık. Bu savaşları biz başlatmadık. Bizi yok etme girişimi vardı. Biz de kendimizi savunmak zorunda kaldık. Bu bizim tercihimiz değildi. Biz savaş kazanmaktansa barış içinde yaşamayı yeğleriz.
CÇ: Sayın cumhurbaşkanı Gazze'den söz açılmışken şunu sormak isterim. Başbakan Erdoğan en son yaptığı açıklamada Gazze'ye yakın zamanda gideceğini duyurdu. Sizce bu süreci karmaşıklaştıran bir unsur mu yoksa İsrail'in anlayışla karşılayacağı bir şey mi?
ŞP: Bir sorun olacağını sanmıyorum. Daha önce başka liderler de gitti Gazzeye. Katar emiri de gitmişti. Karşı çıkacak bir şey yok.
CÇ: Karşı çıkmayız diyorsunuz?
ŞP: Hayır çıkmayız.
CÇ: Başbakan amerikan başkanı obamanın bölgeye yaptığı ziyaret sonrası bir çözüm olasılığını da gündeme getirmişti. Hamas'ın masada olmadığı görüşmelerde barış mümkün olmaz dedi. Hamas'ın masada olması gerektiğini ve terör örgütü olarak nitelenmemesi gerektiğini söyledi. Bu aslında Ak Parti hükümetinin uzun bir süredir dile getirdiği bir şey. Özürden bir gün sonra gelen bu açıklamaya yanıtınız nedir?
ŞP: Bence bu soruyu Hamas'a sormalısınız. Barışa karşı olan Hamas. Müzakerelere karşı, İsrail'i tanımaya da karşı. Brleşmiş Milletler, avrupa ve amerikalılar tarafından kabul edilen yol haritasında da bu üç koşul vardı. Eğer birisi sizle konuşmak istemiyorsa onla nasıl konuşabilirsiniz ki? Karşınızdaki sizle barış istemiyoruz diyorsa nasıl barışı onlarla tesis edebilirsiniz ki? Bu tamamen Hamas'ın elinde.
CÇ: Türkiye özrün gelmesinin ardından başlayan süreçte oyuna geri dönüp süreci kolaylaştırıcı bir rol üstlenebilir mi bu konuda?
ŞP: Türkiye barışa katkıda bulunabilir. Bu bizi de memnun eder.
CÇ: Nasıl peki?
ŞP: Türkiye ilişkiler kesilmeden önce Gazzede inşaat sektörüne ilgisinin olduğunu gösterdi. Biz de yardımcı olduk. Ben bizzat sanayiciler heyetinin başkanıyla görüştüm. Memnun oluruz dedik. Batı Şeria'da okul, üniversite yaptırmak istiyoruz dediler, buyrun dedik. Kimse şu konuda yanılmasın. Biz barışa değil, savaşa karşıyız. Araplara ortağımız ve gelecekteki komşularımız olarak bakıyoruz. Yanlış bir algı var bu konuda. Hakikatler de bunu gösteriyor. Gazze'den kendi irademizle ayrıldık. Kimse bizi buna zorlamadı. Gazze'yi barış dolu bir yer haline getirme şansları vardı.
CÇ: Başbakan Netanyahu özrün gelmesinin ardından Suriyede kimyasal silah kullanılması olasılığının hem Türkiye hem de İsrail açısından durumu daha da karmaşıklaştırabileceğini söylemiş ve bu durumun ilişkileri onarma sürecinde bir rolü olduğunu ima etmişti. Suriye krizinin bir rolü oldu mu sizce bu süreçte?
ŞP: Suriyede yaşananlar Suriye için büyük bir trajedi, dünya için de büyük bir sorun. Suriye cumhurbaşkanı Beşar Esad Londra'dan döndüğünde içimizden "Şimdi göz doktoru, modern bir genç" geliyor diye geçirdik içimizden. Ne güzel dedik. Ama bunun aslında bir göz boyamadan ibaret olduğunu gördük. Nükleer bomba yapmaya çalışıyordu ve kimyasal bir silah deposu oluşturdu. Neyse ki nükleer tesis imha edildi, ama maalesef kimyasal depo hala duruyor. Bu Suriye halkı için de tehdit, Lübnan için de. Herkes için tehdit. Bütün dünya rahatsız. Çok basit bir mesele değil. Ortadoğuda önde gelen güçlerden biri olarak Türkiye de sanırız bizim gibi kaygılı.
CÇ: Suriye konusunda Türkiye ile aynı tarafta mısnıız? Türkiye muhalif gruplara siyasi olarak destek oluyor. Onların davasına arka çıkıyor. Siz de Esad rejimi karşısında muhaliflere destek konusunda Türkiye ile aynı çizgide misiniz?
ŞP: 70 bin vatandaşını ve kendi çocuklarını öldüren bir adam iktidarda kalamaz. Esad bir suçlu. Esad'a bir alternatif olması şart. İnsani olarak, bireysel olarak ve ulusal olarak alternatif gerekli. Bana soracak olursanız kan dökülmesini önlemenin en iyi yolu arap liginin devreye girerek bir geçiş hükümeti kurulması ve arap gücü oluşturulması. Belki de mavi berelilerle, yani Birleşmiş Milletler'in yardımıyla yapılmalı. Suriye bir arap ülkesi, birlik de arap birliği, Suriye arap birliği üyesi. Oradaki durumu yabancılardan daha iyi biliyorlar. Birleşmiş Milletlerden gelecek yetkiyle böyle bir şey yaparlarsa hepimizin destek vermesi lazım.
CÇ: Bu anlaşmanın uygulanmasında bazı aşamalar olacak. Peki sizce sizi ne zaman Cumhurbaşkanı ile burada ya da Ankarada tokalaşırken göreceğiz?
ŞP: Bilmem, yakın zamanda olabilir. Biz Türkiye ile ilişkilerimizi hiçbir zaman kesmedik. Anılardan söz ettik az önce. Benim de güzel anılarım var. Filistin lideri dostum Mahmud Abbas ile birlikte türk meclisine hitap etmek üzere davet edildik. Bu onur herkese nasip olmaz. İbranice yaptım konuşmamı. Geçmişe dönüp bakmak istemem. Güzel anılarım da var orada.
CŞ: Başbakan Erdoğanın siyonizmle ilgili sizlerine dair bir soru sormak istiyorum. Yanılmıyorsam üç kafta önce bu sözleri sert şekilde eleştirmiş ve cahillik diye nitelemiştiniz. Başbakan Erdoğan geçen hafta da Danimarka basınına bir röportaj verdi. Başbakan Netanyahunun sözlerinden bu açıklamanın İsraili tatmin ettiği anlaşılıyordu. Başbakan'ın siyonizmi tarihin diğer ırkçı hareketleriyle kıyaslayan sözleri sonrası yaptığınız açıklamayla şimdiki algınız arasında bir fark var mı?
ŞP: Bakın, eğri oturup doğru konuşalım. Yahudiler bir soykırım yaşadı. 6 milyon yahudi öldürüldü. 1. 5 milyonu çocuktu. Başka ülkelerde yaşayamayacağımızı anladık. Mağdurduk. Bu yüzden eski topraklarımıza döndük. Savaş değil, dostluk istedik. Siyonizm hümanist bir harekettir. Bizim öğretilerimize göre biz köleliğe, efendiliğe karşıyız. Bizim öğretimize göre, tanrının suretinde her insan eşit doğmuştur. Arap olsun, yahudi olsun hiç kimse birbirinden üstün değildir. Yahudilik ve siyonizm ahlaki, demokratik ve hümanist bir yaşam tarzıdır. Saldıran taraf biz olmadık, saldırıya maruz kaldık. Bu nedenle ifade doğru bir şekilde düzeltildi, çünkü kimse realiteyi değiştiremez diye düşünüyorum.
CŞ: Yani bunu bir düzeltme olarak alıyorsunuz?
ŞP: Düzeltmeyse, düzeltme olarak alıyorum evet.
CŞ: Ortadoğudaki en zorlu konulardan biri de iranın nükleer programı. Uluslararası toplumdan tepki var ama o tepkiye rağmen, iran pek ilerleme kaydetmiyor. Arap isyanlarıyla varoluşsal hareketlerle bölgenin çalkalandığı bir dönemde bu konu ortadoğudaki gelişmeleri nasıl etkiler?
ŞP: İran bütün dünya için büyük tehdit. Özellikle Ortadoğu ve İsrail için. Dünyanın nükleer bir iranı kabul edeceğini sanmıyorum. İranın lideri Hamaney dinimiz nükleer bomba yapımını ve kullanımını yasaklıyor diyor. Ama nükleer bomba yapıyorlar ve bunu inkar ediyorlar. Nükleer savaş başlıklı füze yapıyorlar. Neden? Bölgede İranı tehdit eden bir ülke yok. İran bizi yok etmekle tehdit ediyor. Biz onlara ne yaptık ki? Soykırımı inkar ediyorlar ve bizi yeni bir soykırımla tehdit ediyorlar. İran terör odağı haline geldi. İnsanları asıyorlar. Bulgaristandan Kıbrısa teröristleri dünyanın her yerine ihraç ediyorlar. Daha dün biri tutuklandı. Buna kim dayanabilir ki? Nereye varmaya çalışıyorlar? Eğer amaçları bölgede bir hegemon olmaksa, bütün arap ülkelerin pozisyonlarının üstesinden gelmek zorunda. Bölgede kimse başkasının hegemonyasına girmek istemiyor. Hepsi bağımsız ülkeler. Amerika bölgenin iran etkisine ve iran terörünün etkisi altına girmesine izin vermez. Bu açıdan bakarsak Türkiye ve İran gece ve gündüz gibi.
CÇ: Önümüzdeki günlerde İran ve Türkiye arasındaki rekabetin daha da artmasını bekliyor musunuz?
ŞP: Bence kaybeden İran olur. Hiç şansları yok. Verdikleri tek bir olumlu mesaj yok. İrandaki mevcut rejim kaybetmeye mahkum. Dünyanın görüşü de böyle. Hatta iran halkının görüşü de böyle. İran halkı düşmanımız değil. İrandaki gaddar, zalim, sorumsuz, şiddete başvuran, terör, savaş ve işgal isteyen rejim düşmanımız. Ne kendi halklarına ne de dünyadaki diğer ülkelere olumlu mesajları var.
CÇ: Türkiye bir yandan İran'ı nükleer silah konusunda uyarırken diğer yandan da İran ile iyi komşuluk ilişkilerine sahip olmaya çalışıyor. Ama nükleer silah konusunda türk hükümeti hep İsrail'in de nükleer silahları olduğuna vurgu yapıyor. Ortadoğu nükleer silahlardan tamamen arındırılmalı diyor.
ŞP: Ortadoğu tahribat ve yok olma tehdidinden kendini kurtardığı zaman nükleer silaha gerek olmayacak. İsrail yok edilme tehdidiyle karşı karşıya olan bir ülke. Türkiye ise tehdit edilmeyen bir ülke. Biz İsrail olarak Ortadoğuyu nükleer silahla tanıştıran ilk ülke olmayacağımızı söyledik. Bu pozisyonumuz hala geçerli.
CŞ. Çok teşekkürler sayın cumhurbaşkanı.
ŞP: Ben teşekkür ederim ve sakın kötümser olmayın. siz genç bir hanımsınız ben de yaşlı bir beyim. geleceğe güveniyorum diyecek tecrübedeyim. gelecek sadece geçmişin uzantısı değildir. Geçmişi aynı zamanda iyileştirir.