“Arka Plandaki Enstrümanların Salınımlı İntikamı”

“Rock ve klasik müziği hiç böyle dinlemediniz!” tarif bu rotada; üç klasik müzisyen ve bir soul/blues/rock sanatçısından oluşan “The Oscillating Revenge of the Background Instrument” bize düşen hemhaliyle (Hollanda menşeili) ORBI, 13 Haziran Cuma akşamı, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda…
ORBI, klasik müziğin kalıplarını yıkan, sıradışı bir oda müziği grubu. Adını “arka plandaki enstrümanların salınımlı intikamı” anlamına gelen ifadenin kısaltmasından alan grup, genellikle orkestra içinde geri planda kalan enstrümanları sahnenin tam ortasına taşıyor ve bu enstrümanların gizli gücünü tüm enerjisiyle ortaya koyuyor. Fagotta Bram van Sambeek, kontrbasta Rick Stotijn, Hammond orgda Sven Figee ve perküsyonda Marijn Korff de Gidts’ten oluşan ORBI, klasik müzik ile rock’n roll’un kesiştiği yerde kendine özgü bir ses evreni kuruyor. Repertuvarlarında Bach ve Ravel gibi klasik bestecilerin izlerini taşırken, Metallica ve Aphex Twin gibi modern ve popüler isimlere de kendi müzikal dilleriyle yaklaşıyorlar.
ORBI projesinin kökleri, Bram van Sambeek’in 90’larda hazırladığı mixtape’lere kadar uzanıyor. (Meraklısına not: 2009’da klasik müzik alanında Hollanda’nın en prestijli ödülü olan Dutch Music Prize’a layık görülen ilk ve tek fagotçusu; 2011’de Borletti-Buitoni Trust Ödülü’nü; 2018’de ise BBC Music Magazine Concerto Ödülü’nü kazanarak uluslararası başarılarını pekiştiren) 13 Haziran, İstanbul, CRR konseri öncesi ulaştığımız Bram van Sambeek: “Bir anlamda, bu program çocukluk hayalimizi sahnede gerçekleştirmek gibi oldu!” diyor ve ekliyor: “Solistler olarak, hepimiz enstrümanlarımızı ilişkilendirildikleri sınırlamalardan kurtarmak için mücadele ediyoruz ve bir grup olarak bu devam eden savaşta –süreçte daha da güçlendiğimizi hissediyoruz. Progresif rock/metalin performans pratiklerine çok zaman harcadık ve bu şekilde enstrümanlarımızın ufuklarını genişletmeyi başardık...” Şimdi gelin, Mahler’den Metallica’ya uzanan bu sıradışı müzikal yolculuğu kendi kelamlarından dinleyelim.
“Mizahi bir ton, ciddi bir manifesto”
İngiliz romancı Tim Parks, “Hayat tehlikelerle ve çatışmalarla doluysa bile sanat onu hiç utanıp sıkılmadan çekici hatta büyüleyici bir şeye dönüştürür. Nasıl yaşamamız gerektiğini bilmiyor olabiliriz, ama ondan nasıl söz edeceğimizi bildiğimiz kesin” der ve ekler: “Gerçekler yoktur, sadece yorumlar vardır.” Parks üstadın tarifinden yola çıkarak sizin hem kişisel hem de müzik hayatınızın kadrajından 2024 yılı “Z Raporu”ndan ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar? Ve yakın ve uzak geleceğe dair öngörünüz ne olur?
Parks’ın sanatın -özellikle de müziğin tehlike ve çatışmaları cazip hale getirme gücüyle ilgili söylediklerine katılıyorum. Biz de oldukça karanlık temalı bir program sunuyoruz / sunacağız; içinde birçok parça minör tonlarda, hatta hüzünlü olarak nitelendirilebilir. Ancak kendi (ve pek çok dinleyenlerimizin) deneyimlerinden biliyorum ki, bu müziği dinlerken aslında olumlu duygular hissetmek mümkün. Programımıza “Açgözlülük Çağı” adını verdik. Bu başlık, insanlığın doğaya karşı gösterdiği hoyrat tavırla ilgili kaygımızı yansıtıyor. 2024 yılı genel anlamda pek umut verici değildi ve korkarım ki, insanlar gerçekten uyanıp kirletici alışkanlıklarını değiştirmeden önce daha büyük felaketlerin yaşanması gerekecek. Seçtiğimiz müzikler, özellikle söz içermeyen enstrümantal yapılarına rağmen, dinleyicilerin kendilerini bu melodilere kaptırmasını sağlıyor. Alarmları çalan sözler yer almasa da bu müziğin çatışmayı ve belki de bir tür aktivizmi sözcüklere ihtiyaç duymadan ifade ettiğini düşünüyorum.
“The Oscillating Revenge of the Background Instruments” namı diğer ORBI; “Arka Plan Enstrümanlarının Salınımlı İntikamı”. Adınız adeta mizah ve manifestoya göz kırpıyor! Seslerin ve cümlelerin havada uçuştuğu, kimsenin anlamaya, dinlemeye tahammülü olmadığı bir çağda, dört müzisyen “başrolde olmayan” enstrümanları çalıyor ve birdenbire ORBI ile muazzam bir “başrol / özne” oluyor. ORBI için bu yolculuk nasıl başladı?
Kesinlikle katılıyorum; grubun ismi mizahi bir ton taşısa da altında ciddi bir manifesto barındırıyor. Grup, Rick ve benim (Bram van Sambeek) uzun süredir geri planda kalan enstrümanlarımızı solo enstrümanlar olarak öne çıkarmaya çalışmamızla başladı. Bu amaçla, Danny Gatton’un (Earle Hagen -müzik- ve Dick Rogers -sözler- tarafından 1939’da Ray Noble orkestrası için yazılmış bir caz standardı) “Harlem Nocturne” adlı parçasındaki elektrik gitar blues solosunu çalmayı denedik. Bu solo, enstrümanlarımızda çok yüksek notalar içeriyordu ve klasik müzikte genellikle tabu olan glissando (kaydırarak veya sürükleme olarak geçiş) ve çatlamalı geçişler gibi teknikleri kullanmamızı gerektirdi. Hâlâ dinleyicilerden şu yorumu sıkça duyuyorum: “Kayıtta ne kadar harika bir caz kemancısı var!” Oysa, o sesi biz çıkardık -ve tüm bu yorumlar, doğru yolda olduğumuzun bir teyidiydi. Solo icra denince akla genelde elektrik gitar, insan sesi, keman ya da piyano gelir. Ancak solo potansiyeline sahip daha pek çok enstrüman var. Biz de bu fikri paylaşan programcılar, besteciler ve müzisyenlerle çalışıyoruz. Başta harika bir yaylı çalgılar dörtlüsüyle birlikte çalmaya başladık ama bu sound, ulaşmak istediğimiz rock tarzı için fazla yumuşak kalıyordu. İşte bu noktada, sese ihtiyaç duyduğu sertlik ve enerjiyi katmak için Sven ve Marijn’le tanıştık. Böylece, çoğunlukla geleneksel olarak arka planda kalan enstrümanlardan oluşan bir grup olduk -ama bu, eşlik eden müzisyenlik deneyimimizi reddettiğimiz anlamına gelmiyor. Çoğu zaman sadece bir ya da iki ses öne çıkıyor, bu da diğerlerini doğal olarak hepimizin tanıdığı ve değer verdiği destekleyici role yerleştiriyor.
Bu projenin ilham kaynağı neydi, kimlerdi? ORBI projesinin daha çok başında kafanızı kurcalayan şeyler nelerdi ve sonrasında evrilmesi nasıl oldu? Oluşum öncesi süreçte yaşadığınız, şu an için aklınıza gelen “zor veya kolay zamanlardı” diyebileceğiniz veya tebessüm ettiren neler oldu?
Konservatuvardaki eğitimimden çok sonra fark ettim ki, aslında hep dinlediğim türlerde çalmak bana büyük keyif veriyormuş. Bu yüzden bakış açımı genişletmeye karar verdim ve Piazzolla’nın tangolarıyla başladım ama yolculuk kısa sürede progresif rock, metal, çağdaş caz ya da geleneksel Kore ve Arap müziklerine kadar uzandı. Klasik müzikte nota kullanmak genellikle bir sınırlama olarak görülür, ama aslında büyük bir özgürlük de sunabilir. Çünkü belli bir tarzın icra pratiğine dair çok ince nüanslar yazılı olarak aktarılabilir ve okunabilir. Biz klasik müzisyenler olarak sürekli Mozart, Vivaldi ya da Wagner’in müziğini hayal ederek çalıyoruz, o zaman neden aynı yaklaşımı Dream Theater, Pink Floyd ya da The Doors için de kullanmayalım? Bu süreç bana birçok yeni şey de öğretti. Örneğin, Metallica’nın “Fight Fire with Fire” şarkısını çalarken aslında yıllardır yanlış vuruşta headbang (heavy metal kültürünün dans biçimi) yaptığımı fark ettim. Thrash metal gibi bir tarzda ritim algısı bambaşka çalışıyor -ama bu tarzı öğrenmek, çağdaş klasik müzik eserlerinde (hatta bir polkada bile) inanılmaz faydalı olabiliyor.
“Tereddüt etmeden derin suya atlamayı”
Müzik eleştirmenleri sizin için, “Crossover terimi ORBI’yi anlatmakta yetersiz kalabilir” diyor. Kendi türünü yaratmış bir grup olarak siz, yaptığınız müziği nasıl tarif ediyorsunuz? (İç ses: Mesela, “Fight Fire with Fire” şarkınızın klibi dikkat çekici ve aynı zamanda ‘eğlenceli’ bir eleştiri de!)
Her zaman yaptığımız şeyin samimi bir türler arası geçiş olarak hissedilmesini umuyorum -ne klasik müziğin üstüne eklenmiş bir rock katmanı, ne de rock müziğin klasik bir yorumla icrası. Bazen enstrümanlarımızla belli bir efekti taklit etmeye çalışıyoruz ve ortaya çıkan şey tamamen farklı bir ses oluyor, ama ilham kaynağı net bir şekilde hissediliyor. Örneğin, Rick, Muse’un “Unsustainable” parçasında kullandığı kırık robot efektini kontrbasta tamamen akustik olarak taklit ediyor; yaptığı glissandolar (müzikte ‘kayarak’ anlamına gelen terim), Muse’un iPad ile yarattığı sesteki sertlik ve etkileyicilikle yarışacak düzeyde. Sven, bir orkestra ve koro etkisini tek başına yaratırken neredeyse kıyametvari akorlar çalıyor. Marijn, Metallica’nın “Fight Fire with Fire” şarkısını daha da endüstriyel ve sert bir hava katmak için (adeta) bir yağ kazanı kullanıyor. Ben de Robert Plant’in o hırıltılı sesine biraz daha yaklaşabilmek için, çalarken aynı anda growl (hırıltılı vokal) yapma üzerine çalışıyorum…
İçerik varlığının tartışıldığı tek sanat türü “müzik”. Müziği bu tartışmalara iten şey plastik sanatlardan farklı olarak nesnel bir varolan olmaması, diyor müzikologlar... Ancak metafizikçiler içeriğe ilişkin farklı bir yaklaşımı benimsemekte. Örneğin, metafizikçi yaklaşımları ile bilinen filozof Arthur Schopenhauer, “Müziğin olaylar dünyası ile bir ilgisi yoktur; müzik iradenin bir kopyasıdır” diyor. Peki, sizin için müzik ne anlam ifade ediyor? Ve bu melodilerle derdiniz nedir?
Sevgiyle, sanata duyulan gerçek bir bağlılıkla icra edilen harika bir müziği dinlerken, müziğin daha derin, hatta belki metafizik bir gerçekliği yansıttığını hissettiğim anlar sıkça oluyor. Aslında müzikle ilgili temel bir sorunum yok; prensipte mükemmel bir şey! Ancak, en muhteşem müziklerin bile bazen defalarca dinlenmeye, derinlemesine anlaşılmaya ihtiyaç duyması zorlayıcı olabiliyor. Üstelik bu anlayış her zaman rasyonel bir kavrayış değil, daha çok bedensel ve sezgisel bir anlayış gerekiyor.
Müzikolog Ivan Moody tarafından, “Müziğinde çağdaş insanın ahlaki ve manevi mücadelelerini derinlemesine ve ayrıntılı bir şekilde tasvir etmeye odaklanan bir besteci” olarak tanımlanan Sovyet-Alman besteci Alfred Garrievich Schnittke’den ilham aldığınızı okudum bir röportajınızda… Buradan hareketle sorum, hem kişisel hem de grup olarak geriye dönüp baktığınızda, hayatınızdaki kırılma noktası hangi zamana ve kişiye denk düşüyor? Ve tabii bu müzik macerasında ilhamınız ne ve kimler oluyor?
Hangi bağlamda söylediğimi hatırlamıyorum ama şunu söyleyebilirim ki, Hollanda’da beni en çok etkileyen isimlerden biri, Hollanda Nefesli Çalgılar Topluluğu’nun lideri Bart Schneemann oldu. Farklı tarzlarda ve heyecan verici iş birliklerinde tereddüt etmeden “derin suya atlamayı” ondan öğrendim diyebilirim. Hollanda müzik dünyasında genel olarak da böyle bir maceracı ruh var. Bu, barok icra pratiği konusunda Frans Brüggen gibi müzisyenlerin tarihsel öncülüğünden de açıkça görülebilir.
“Arka plan enstrümanlarının salınan neşesi”
Hammond org, fagot, kontrbas ve perküsyon; dört farklı dil ve dört farklı hikâye… Ve ortaya da Bach’tan Metallica’ya, Aphex Twin’den Ravel’e müziğin derin anlatıcı enerjisi çıkıyor. Geçmiş ile şimdi arasında, klasik ile rock ve çokça deneysel olanın birbirini beslediği, dokunduğu bir buluşma diyebiliriz ORBI için. Repertuvarınızda tarzlar arası gezinen, ama hep bir “karanlık neşe” barındıran bir anlatım var. Eskiden bir orkestra içinde çalmak ve şimdi, dört kişilik bir ekibin öznesi olmak arasında tecrübelerinizden ortaya çıkan nasıl bir tarif olur?
Aphex Twin, müzikal anlamdan benim için hâlâ keşfedilmemiş bir alan! ORBI ile çalışmak ise gerçekten büyük bir özgürlük duygusu veriyor. Bir senfoni orkestrası, belli bir yönde ilerletilmesi zor, oldukça ağır bir yapı olabilir ve çoğu zaman harika bir şefe bağlıdır. Oysa grubumuzla birlikte, müzikal olarak çok daha uç noktaları keşfetme konusunda çok daha esnek ve özgürüz.
Son zamanlarda dünyada ilginizi çeken veya hikayesini sevdiğiniz müzikler, müzisyenler, performanslar kimlere ait? Ve gördükleriniz/duyduklarınız size ne hissettiriyor?
Geçen hafta öğrencilerimden biri, Kübalı nefesli beşlisiyle (Aires Tropicales adlı grup) bir sınavda çaldı ve bu beni çok etkiledi! Paquito d’Rivera’nın “Afro” adlı parçasını çalıyorlardı ve her şey mükemmeldi; müzik, performans, adanmışlıkları, müzisyenlerin etkileşimi ve coşkulu ruhları... Son zamanlarda pek çok büyük müzisyenin performansını dinlemiş olmama rağmen, o anda, son dönem dinlediklerim arasında en derinden etkilendiğim anlardan birini yaşadım. Bu da bana müzik öğrencilerinin mevcut kuşağı için umut veriyor.
Gelecek hedefleriniz ve hayallerinizde planlarınız nedir? Mesela, bugünden 10 yıl sonra ORBI’ye, herhangi bir konser öncesi, kuliste bir cümle söylemek isteseniz, bu ne olur?
Durum o kadar çok ve köklü değişti ki mesela, programımızın adını “Arka Plan Enstrümanlarının Salınan Neşesi” olarak değiştirebiliriz... Böyle bir durumu ortaya koymak için en az on yıl boyunca yoğun bir şekilde dalgalanacağız!
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Mert Demir’den Yeni İmaj ve “Bi Gece Gidebilirim” Sürprizi!
Selin'i sanatçı dostları yalnız bırakmadı! Mabel Matiz ve Buray'dan büyük destek!
Hz. İsa’nın olduğu değerlendirilen figür ilk kez sergide
Justin Timberlake İstanbul Konser Biletleri Ne Kadar? Justin Timberlake İstanbul Konseri Ne Zaman, Nerede?
Eurovision 2025 ne zaman, nerede olacak? Eurovision katılımcıları...