hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Görkem Şarkan: "İnsan kendi ürettiği sistemin tutsağı"

    Görkem Şarkan: İnsan kendi ürettiği sistemin tutsağı
    expand
    KAYNAKHande Sönmez / Cnnturk.com

    Görkem Şarkan'la tanışmam, Görkem'in arkadaşlarıyla beraber kurduğu Serbest Bölge'nin sahnelediği ikinci oyun olan "Yok Oğlum Biz Evdeyiz"le oldu. O sezon izlediğim en çarpıcı işler arasında yer alan oyunla ilgili röportaj yapmak için buluştuğumuzda bir sonraki oyunu da sormuştum ona. Bir sonraki oyunu konuşmuştuk konuşmasına ama söz uçtu yazı kaldı ve Görkem'in kaleme aldığı "Nergis Hanım", tiyatro sahnesinde değil, beyaz perdede buluştu seyircisiyle.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yalın ve sade diliyle izleyenin boğazını düğümleyen "Nergis Hanım", 33. İstanbul Film Festivali'nden Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü'yle döndü.

    33. İstanbul Film Festivali'nde ödüller sahiplerini buldu

    Biz de Görkem'e filmi, sinemaya bakışını ve hep devam etmesini dilediğim(iz) tiyatro planlarını sorduk.   

    Sinema filmi yapmak düşüncesi "Nergis Hanım"ın ortaya çıkmasıyla birlikte mi doğdu? Öncesinde ne kadar yakındın sinema fikrine?

    Aslında her şey dramayı tartışırken başladı. Dramatik olan nedir? Gündelik yaşam dramatik midir? Fotoğraftan sonra gerçekçiliğin önlenemez ve yaralayıcı yükselişi dramatik olanı nasıl etkiledi? Bunları konservatuvardayken düşünmeye başladım. "Nasıl bir dramaya ihtiyaç duyuyorum, gerçekçilik bunun neresinde" diye soruyordum kendime.

    Bu soruya cevabım "gerçekliğin tam da merkezde olduğu ve illüzyon faktörlerini minimize eden" bir drama oldu. Yani belgesel gerçekliğine mümkün olan en yakın mesafede duran kurgusal bir gerçekçi drama. Gayretim bunun peşine düşmek oldu.

    Seyircinin dramanın geçtiği mekanın içine gözetleyici olarak dahil olduğu iki tiyatro oyunu yaptım. Bu yapı aslında şunu sunuyordu; dramanın oynandığı alana bir kamera koyup kaydederseniz bu tek plan bir film, seyirci koyarsanız bir performans oluyordu. Çünkü benim peşinde olduğum gerçeklik duygusu buna imkan tanıyordu.

    Nergis Hanım'da da buna ulaşmayı denedim. Belgesel gerçekliğe mümkün oldukça yaklaşan bir kurgusal dramayı kameraya kaydettim. Böyle anlatınca fark ettim ki ben "sinema" fikrine hala pek yakın değilim. Yani kastettiğim "film icabı" sinema.

    Bir de söylemeden geçmek istemediğim bir şey var. Denediğim gibi bir film üretme fikrinin içime ilk ekildiği zamanları düşündüğümde aklıma Dagur Kari'nin "Noi Albinoi" filmi geliyor. Nedense o film beni, hayal ettiğim gibi bir sinema üretmenin önünde bir engel olmadığına ikna etmişti.

    "Nergis Hanım"ın hikayesinin çıkış noktasından biraz bahsetmeni isteyebilir miyiz?

    Gündelik hayatın, her gün her yerde etrafımızda olup bitenlerin izlenmeyi hak ettiğini düşünüyorum. Gündelik hayat doğru gözlendiğinde hem izlenesi hem de itirafçıdır. İnsanın özüne, özündeki eksikliğe, çelişkilerine dair sonsuz ve çok kıymetli izler taşır.

    Bence Nergis Hanım'ın hikayesi de böyle. 80 yaşındaki Alzheimer hastası annesi ve ona bakarak yaşayan 60 yaşındaki Ekrem'in herhangi günlerinden birinin içinden bir 87 dakika. Bu yaşadıkları 87 dakikaya tanık oluyoruz. Onlar için rutinlerle örülü, eylemin tekrarının eylemin kendisinin anlamını öğüttüğü bir hal içinde bir 87 dakika, ama bizim için yeni ve ilk kez karşılaştığımız bir hayat, onların hayatı.

    "Nergis Hanım" bittiğinde seyirci- en azından ben- ortada kaldım. Kimseyi şuçlayamıyorsun, sevinemiyorsun, durumun gerçekliğine üzülebiliyorsun sadece. Hayat zaten tam da böyle bir şey aslında. Bu bilerek gözettiğin, göstermek istediğin bir şey miydi?

    İşte bu gündelik hayat içinde toplumsal dayatmalar, cinsiyet ve kimlik rolleri arasında sıkışıyoruz. Kendi sesimizi, isteklerimizi duyamaz oluyoruz. Bir anlamda kayboluyoruz. Ben bununla yüzleşmeye, bunun izlerini araştırmaya çabalıyorum.

    Aslında çok tanıdık olduğumuz bu baskılamalarla ve sonuçlarıyla yalın bir şekilde karşı karşıya kalınca taraf olmak zorlaşıyor sanırım. Çünkü bu hikaye bir projeksiyon, olup biteni taraf tutmadan, mümkün olan en yalın biçimde aktarmaya çalışıyor ve seyirci bu durumu dışarıdan güvenli bir mesafeden sessizce izleyince bence bir anlamda kendiyle de yüzleşiyor.

    Bir parçası olduğu yapının nasıl bir şey olduğuyla ilgili kimi sezgiler geliştiriyor. (Daha doğrusu benim umudum geliştirmesi yönünde...) Nergis Hanım'da yaşananlar öğrenilmiş, içselleştirilmiş rollerin tartışılmaz görevleri ya da tabular gibi insanın kendi ürettiği sisteme tutsak olmasının bir sonucu. Belki de taraf tutamaman, birine kızamaman suçun Ekrem ve Nergis'in çok üstünde bir yerlerde aranması gerektiğini fark etmendendir.   

    Filmi "Nergis Hanım"ı, Nergis Hanım üzerinden oğlu Ekrem'i izlerken; Ekrem'in de Nergis Hanım'ın da nasıl bu hale geldiklerini, geçmişlerini merak ediyoruz. Sen geçmişlerini biliyorsun, Settar Tanrıöğen ve Zerrin Sümer de biliyor muydu oynarken?

    Evet, biliyorlardı. Ben karkaterlerin geçmişlerini hikaye formunda yazmıştım. Provalara başlamadan oyuncularla paylaştım bunları.

    "Nergis Hanım", 33. İstanbul Film Festivali'nde Seyfi Teoman İlk Film Ödülü'nü aldı. Bir gün Twitter'a, "Hakkıyla bir şey becerebiliyorsam; o da hayal etmek, fazlası değil" demiştin. Bu kadarını hayal ediyor muydun?

    Tabii kast ettiğim böyle bir hayal etme eylemi değildi. (Gülüyor) Ama hayal etmemiştim tabii ki. Daha doğrusu işin bu tarafının var olduğunu fark etmem geç oluyor. O filmi ya da oyunu yapmakla ilgili oluyorum. "Hayal ettiğim" dünyayı var etmek için çok zaman, enerji ve emek harcıyorum.

    Sonucunda ortaya bir şey çıkıyor ve o zaman onunla işim bitmiş oluyor. Onun kendi hayatı başlıyor, o zaman bir mesafeden onu izleyebiliyorum. Filmim ya da oyunum ödül almış ya da takdir edilmiş oluyor yani, benden bağımsız olarak. Tabii ki bu çok güzel bir his. İnsanı iyimser yapıyor.

    "Nergis Hanım" başka festivallerde yarışacak mı, takvim belli midir?

    Umarım. Bunun için çalışmaya devam ediyoruz. Daha doğrusu benim işin bu kısmında pek bir dahlim olmuyor. Filmimizin yürütücü yapımcısı Müge Özen ve yapımcısı Caner Özyurtlu filmin bu yöndeki akıbetiyle ilgili çalışıyor. Ama görünen o ki, film bir süre daha görünür olmayı başaracak.

    Önümüzdeki sezon için yeni bir tiyatro oyunu fikrin var mı?

    Olmaz olur mu... Fikir hep var. Bir taraftan da yoğun bir biçimde böyle bir isteğim var. Sezona "Serbest Bölge"nin yeni bir oyun yapmasını istiyorum. Üzerinde çalıştığım iki hikaye var, belki birini sezona oyun olarak görebiliriz. Belki de göremeyiz, bilemiyorum ama dediğim gibi içimde oyun yapma isteği oldukça baskın.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow