“Tek bir şey hissediyoruz: Şanslıyız”

2 Mayıs’ta çıkacak “The Water’s Edge” albümünden taze şarkıları ve klasikleriyle Oi Va Voi, 7 Mayıs’ta 6:45 KK, Ankara’da; 8 Mayıs’ta F/Stop Salon, Eskişehir’de; 9 Mayıs’ta Babylon, İstanbul’da; 10 Mayıs’ta da SoldOut Performance Hall, İzmir’de.
“Bizi ayakta tutan şey; umut ve müziğin yaratıcı sesine olan inancımız. Pandemi sonrası dönem ve dünyadaki çalkantılar arka plandayken, bu şarkıları daha iyi zamanların umuduyla yazdık. Amacımız, içinde bulunduğumuz zorluklara saplanıp kalmak değil, aksine biraz teselli sunmak, daha fazla hüzün değil.”
2 Mayıs’ta raflarda yerini alacak yeni albümleri “The Water’s Edge” için böyle diyor 2000 menşeili, İngiliz müzik grubu (‘Aman Tanrım!’ anlamına gelen- Yidiş kökenli bir ünlem) Oi Va Voi… Yarattıkları müziği ve felsefelerini düşünürsek “kolektif” demek daha uygun olur; Londralı altı genç müzisyenin kimlik arayışlarının dahiyane sonucu olarak ortaya çıkan; The Independent’in “büyüleyici canlı performanslara sahip”, The Guardian’in ise “sofistike ve havalı” tarifleri boşuna değil; 2004’te ilk Türkiye- İstanbul konserine tanık olanlarınız hatırlayacaktır sahne/deki enerjilerini…
20 yılı aşkın süredir ilgi alanlarındaki dünya müziklerini kendi kültürlerinin kombinasyonunda harmanlayarak dinleyenlerini mest eden grubun, yeni albümüne özel, şükür ki Türkiye turnesinden payımıza düşeni alacağız. Ama öncesinde gruba ulaştık; şimdi söz Oi Va Voi’de. (Photo Credit: Andy Lopo)
“Okyanuslar gibi birbiriyle bağlı”
· İçinde 10 şarkının bulunduğu “The Water’s Edge”; adıyla da bir rota çiziyor; zamanın döngüsünde çok mevzular yaşanmış, demlenilmiş ve geçmişe baktığımız an- şimdi bir deniz-nehir kenarındayız, gibi! Eleştirmenlerin notları: “Acıdan gelen bir iyimserlik teması hâkim” ve ilk albüm “Laughter Through Tears”ı hatırlatıyor. Açılış şarkısı (2023’ün başlarında Türkiye ve Suriye’deki depremden sonra yazılan) “Sad Dance”. Hatta (gruptan) Sarah (Anderson) şöyle diyor: “Bu, insan bağlantısıyla ilgili- travma boyunca tutulan metaforik bir el ve kalıntılar aracılığıyla 'eski dünyaların' korunması, bize nereden geldiğimizi hatırlatıyor.” Şimdi sizden dinleyelim albümün yaratım sürecini?
Küçük fikirlerle, küçük seslerle, melodilerle ve en önemlisi hikayelerle başlıyoruz. Her fikre farklı bir bakış açısından yaklaşmaya çalışıyoruz. Bazen yavaş ilerliyoruz bazen de hızlı. “Sad Dance” şarkısında kendimizi hızlı hareket ederken bulduk, fikir adeta akıp gitti. Trajedinin ertesi günü stüdyodaydık ve o anda aklımıza gelen ilk fikirler, söylemek istediklerimizi ifade ediyor gibiydi. Bu albümde genel olarak bazı yeni sesler ve dokular eklemek istedik. Melodik anlamda, ilk defa piyano sesini müziğimizin ana bir parçası haline getirdik. Bu, şarkılara bir derinlik ve zenginlik kattı. Bununla birlikte ritim bölümüne bazı lo-fi (düşük kaliteli) sesler de dahil ettik.
· Mesela, “Shine A Light”, “Lay Your Head”, “Strangers”, “Dance Again”, “The Water's Edge” veya “Josephine”, “Oceans”, “Wave”, “Babylon Nights”… Kategorize etmek kolay olmuyor, her biri, bir hikâyenin başka bir öznesine yolculuğa çıkarıyor. Fakat bende uyandırdıkları his “umut” oldu ki ben nihilist ve pesimist bir faniyimdir! Bu şarkıların hikayelerini ve onları oluşturan ruhu anlatır mısınız?
Bizi ayakta tutan şey; umut ve müziğin yaratıcı sesine olan inancımız. Pandemi sonrası dönem ve dünyadaki çalkantılar arka plandayken, bu şarkıları daha iyi zamanların umuduyla yazdık. Amacımız, içinde bulunduğumuz zorluklara saplanıp kalmak değil, aksine biraz teselli sunmak, daha fazla hüzün değil. “Shine A Light”, birinin kaotik bir dünyaya çekilmesini anlatıyor. “Lay Your Head”, uçsuz bucaksız büyük bir şehrin hayata tanıklık etmesi ve sırlarını saklayışını konu alıyor. “Strangers”, birbirinden uzak düşmüş, yabancılaşmış iki insan arasında uzlaşma ihtiyacını işliyor. “Dance Again”, travmadan sonra yeniden umut bulmayı anlatıyor. “The Water’s Edge”, eski bir Yahudi geleneği olan su kenarına gidip geçmişin hatalarını ve endişelerini suya bırakma ritüelini anlatıyor. “Josephine”, bir arkadaşın kaybı üzerine yazılmış bir şarkı. “Oceans”, dünyadaki tüm şeylerin tıpkı okyanuslar gibi birbiriyle bağlı olduğunu vurguluyor. “Wave”, aşırı zenginliğin toplumu nasıl yaralayabileceğini konu alıyor.
“Kimliklerimizi keşfetmeye çalışarak”
· Bu albümün, Oi Va Voi’nin müzik yolculuğundaki yeri nedir? Nasıl bir albümdür bu, yaratıcıları olarak hissiyatınız ve düşünceleriniz nedir?
Bu albüm, grubun sound’undaki evrimin bir parçası aslında. Bu kez daha çok piyanonun sesine yöneldik ama önceki albümlerimizdeki enstrümantasyonu ve toplumsal duyarlılığı olan sözleri koruduk. Ve evet, bazı dinleyiciler, atmosfer olarak ilk albümümüz “Laughter Through Tears”e oldukça yakın bulduklarını söylediler.
· “The Water’s Edge” ile müziğin bir ses ve dayanışma aracı olması gerektiğini vurguluyor ve geçmişin acılarını unutmadan, birlikte iyileşmenin mümkün olduğunu hatırlatıyorsunuz. Peki, sizce artık bu çağda, bu mümkün olabilir mi?
Her bireysel eylem, daha büyük bir tablonun parçasıdır; bu anlamda her şey sürekli bir şekilde devam eder. Yahudi kültüründe bir söz vardır: “Bir hayatı kurtarmak, tüm dünyayı kurtarmaktır.” Küçük eylemler büyük farklar yaratır. Bunlar bir araya geldikçe, dünya değişir. Biz de müzisyenler ve söz yazarları olarak sadece kendi küçük katkımızı sunabiliriz.
· 1999’dan bugüne; 2002’de ilk albüm “Digital Folklore”; 2003’te “Laughter Through Tears”; ve sonrası yeni albümler, single’lar ve ödüller… Tabii bu sırada da dünyada çok şeyler oldu, bitti, dönüştü; hem politik hem de teknolojik ve ekonomik olarak. Oi Va Voi güzergâhında, bugünden geçmişe / tüm bu yaşanan maceraya bakınca, iç dünyanızı ve müzikal maceranızı nasıl tarif edersiniz?
Müziğimiz aracılığıyla kimliklerimizi keşfetmeye çalışarak yola çıktık. Aslında hâlâ bunu yapıyoruz, sadece keşif yolculuğunda / yolunda biraz daha ilerlemiş durumdayız. Bu süreç asla durmuyor. Gençken her şeyi bildiğini sanıyorsun, yaş aldıkça ne kadar az bildiğini fark ediyorsun. Bu yüzden yeni fikirleri keşfetmek her zaman heyecan verici kalıyor. Birbirimizden de en az çevremizdeki müzikler kadar etkileniyoruz.
“Sınırları zorlamaya devam et”
· Madem geçmişe döndük; bunca yılın, yaşanmışlıkların kısaca geçmişin; kelimelerle ifadesini ve izdüşümünü yapsanız, bu nasıl olurdu?
Tek bir şey hissediyoruz: Şanslıyız. Bu müziği alıp dünyayı dolaşabildiğimiz, bu sayede pek çok harika insanla tanışıp birçok farklı kültürü görebildiğimiz için kendimizi gerçekten çok ayrıcalıklı hissediyoruz.
· Bugün 2025’ten geçmişteki genç Oi Va Voi ekibine ne söylemek isterdiniz; yapmasını veya yapmamasını istediğiniz şey ne olurdu? Aslında bu cevap bir nevi genç müzisyenlere de ilham veya öneri olabilir!
Kendi yolunda yürümeye devam et; çünkü bu iyi bir yol ve sana ait. Benzersiz, eşsiz kal, hiçbir şeyi kovalamaya çalışma, peşinden koşma. Sınırları zorlamaya devam et. Eğer müzikal olarak her şey fazla güvenli geliyorsa, konfor alanının ya da alışık olduğun müzikal paletin dışına çıkmayı dene.
· Her sanatçının kendince ilham veya yaratıcılık yöntemleri var; sizin ilhamınız veya yönteminiz yıllar içinde nasıl evrildi, dönüştü?
Birbirimizi, başka her şey kadar etkiliyor ve birbirimize ilham veriyoruz. Başlarken başarılı olma ihtimali düşük bir şeyin peşinden gittik; bu da bize başkalarına benzemek zorunda olmadığımız hissini verdi. Bu, gerçekten özgürleştirici bir şey. Müzik ve sound’un farklı yönleriyle farklı kişiler ilgileniyor, bu da bize özgü bir tarif ortaya çıkarıyor.
“Kusurları kabullenmemiz gerek”
· Müzik endüstrisi de dünyadaki pek çok konu gibi değişiyor, dönüşüyor ve hatta fazlasıyla tüketim ticaretinden etkileniyor! Bunun yanı sıra müzik, teknolojiden fazlasıyla nasibini alanlardan. Müzik, kültürler arası bağ kurarken bu kadar hızlı döngüde sağlıklı yol alabiliyor mu sizce? Yani kültürün geçmişten gelen bu gömülmemiş materyal çığını özümseyebileceğini düşünüyor musunuz?
Geçmişten bir şeyler almakta hiçbir sakınca yok. Ama günümüzde gerçekten de çok fazla müzik var ve yeni sanatçıların duyulması zorlaştı. Bu da şunu gösteriyor: İnsanlar sadece kendi sevdikleri müziği yapmalı; başkalarının da beğenmesi adeta bir bonus olur. Şimdi yapay zekâ çağının eşiğindeyiz ve yakında müziğin bir insan mı yoksa bir yapay zekâ tarafından mı yapıldığını ayırt etmek mümkün olmayacak. Belki de bu yüzden, insan elinden çıkan müziğin daha “gerçek” olması gerekiyor. Hataları ve kusurları kabullenmemiz ve kucaklamamız gerek -çünkü bunlar insan olmanın izleri.
· Sizce, bugünün sanatçıları / müzisyenleri geçmişi referans almak ile onu kopyalamak arasındaki dengeyi nasıl kurabilir? Nostalji, yaratıcı bir ilham kaynağı mı, yoksa sanatın ilerlemesini engelleyen bir unsur mu?
Yaptığın müziğin sound’u senin için gerçek ve ruh dolu olduğu sürece -yani sadece doğru kabul edilen “saf” bir sound’un akademik bir takibi ya da bir taklit (pastiche) değilse- geçmişe yapılan referanslar her zaman iyidir.
“Farklı bir yanımızı bulmamız gerekiyor”
· Günlük rutininizde neler oluyor, son zamanlarda dikkatinizi neler çekiyor? Ve Türkiye konseriniz… “Türkiye, İstanbul bizim ikinci evimiz” diyorsunuz. Hatta, “Türkiye’de 50 konser vermişizdir” diye de ekliyorsunuz. Türkiye’deki müzikseverlerle başka bir -organik- bağ kurduğunuz aşikâr…
Stüdyoda çok zaman geçiriyoruz, kendi kafamızda, fikirler geliştirerek, bazılarını çöpe atarak, müzikte güzellik arayarak. Stüdyodan ayrılıp sahneye çıktığımızda ise farklı bir yanımızı bulmamız gerekiyor. Dışa dönmemiz, içe değil. Bu da farklı bir duygu yaratıyor. Seyirciyle olan bağ çok özel ve benzersiz bir şey çünkü kafamızdaki şeyi onlara gerçek zamanlı olarak göstermeye çalışıyorsunuz ve eğer iyi tepki alırsanız, bir müzisyen için daha iyi bir his olamaz. Türkiye’deki seyirciler o kadar tutkulu ki, işler yolunda gittiğinde gerçekten hissediyorsunuz.
· Ve klasik soruyla vedamızı verelim: Türkiye konseriniz öncesi hayranlarınıza mesajınız nedir?
Bizi daha önce görmüş olan hayranlar ne bekleyeceklerini biliyorlar. Daha önce gitmediyseniz, nerelerdeydiniz?!
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Bakan Ersoy: Kültürle büyümeye, tarihimizle geleceğe yürümeye devam ediyoruz
Tarih, doğa ve lezzetin buluştuğu Edirne, gezginlerin uğrak noktası oluyor
Bakan Ersoy: Sanatın gücüyle tiyatro sahnesinde tarih yazıyoruz
Edirne Gezi Rehberi | Tarih, doğa ve lezzetlerin şehri yeniden keşfedilmeyi bekliyor
Göbeklitepe Roma'da rekor kırdı