Yazın dinamizmini hissettiren festival

“Aslında 4 yıl önce bu seriye başlarken amacımız, İstanbullu müzikseverleri yaz boyunca dünya sahnelerinin öncü isimleriyle buluşturan uzun soluklu bir uluslararası müzik festivaline dönüştürmekti. Yıllar içinde PSM Loves Summer tam da varmak istediğimiz yere geldi” diyor Zorlu PSM Genel Müdürü Filiz Ova… Gelin, festival rotasında aslında Türkiye müzik fonunun kimlere nasıl tezahür ettiğini işin mutfağındaki Ova’dan öğrenelim…
12 yıldır “ilham verici sanat deneyimlerini sanatseverlerle paylaşan” ve biz kültür sanat fanilerine “dünyan değişsin” mottosuyla seslenen Zorlu PSM’nin her yaz düzenlediği ve uluslararası sanatçıları ağırladığı PSM Loves Summer by %100 Müzik konser serisi, bu yıl dördüncü kez müzikseverlerle buluşuyor. Bu yılın ilk merhabasını 10 Haziran’da (2005’te “I Am a Bird Now” albümüyle Mercury Ödülü’nü kazanan ve 2016’da “Hopelessness” ile elektronik deneyselliğe yönelen) Anohni & The Johnsons konseriyle veren PSM Loves Summuer’ı ve detaylarını Zorlu PSM Genel Müdürü (‘sanata adanmış bir hayat’ tarifinin tam karşılığı hemhaliyle) Filiz Ova ile konuştuk… (İç ses: Röportajın seyrine düşmeden evvel, konserler öncesi ısındırma olur niyetine, PSM Loves Summer müzik seçkisini fona düşürmekte fayda var!)
“Dijital yoğunluğa karşı gerçek anların peşinde”
Fransız düşünür, sosyolog Jean Baudrillard bugünkü “modern dünya insanları” mevzusunda şöyle diyor: “Dünyamız artık yabancılaşma dünyası değil, dolayısıyla kendi sefaletinden, kendi sahteliğinden, kendi mutsuzluğundan ve pişmanlığından sav çıkarmak artık mümkün değil. Varoluşa başkasının bakışında ve bakışı dolayımıyla ermeyi umut etmek de mümkün değil, çünkü artık bir kimlik diyalektiği yok. Dolayısıyla artık herkes için geçerli tek bir ihtarname var: Olmak hakkında fazla kaygılanmadan, görünmek ve yalnızca görünmek.” Üstadın tarifinden yola çıkarak -bugüne değin mesleki tecrübelerinizin de ışığında- hem kişisel hem de kültür sanat hayatınızın kadrajından 2024 yılı “Z Raporu”ndan ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar? Ve bugünün perspektifinden bakınca uzun ve kısa vadede kültür sanatın yaratıcılarına ve takipçilerine karşı öngörünüz ne olur?
Baudrillard’ın tespiti dijital çağın yarattığı performans toplumunu çarpıcı şekilde özetliyor. Kültür sanat üretiminin de bu temsiliyet kriziyle sınandığı bir dönemden geçiyoruz. 2024, tam da bu anlamda, içerik ile biçim, özgünlük ile popülerlik arasında sıkışan bir yılı temsil etti. Zorlu PSM olarak inandığımız şey, sanatın hâlâ bir anlam arayışı olduğu. Ancak 2024’ün ‘Z Raporu’na başka bir açıdan baktığımızda izleyicinin artık yalnızca bir izleyici değil, deneyimin aktif bir parçası olmak istediğini görüyoruz. Özellikle genç nesil, dijital yoğunluğa karşı gerçek anların peşinde. 2025’i yarılarken bu bağın daha da derinleştiğini şimdiden görebiliyoruz. Bu yüzden sanatın, insanın kendini ve dünyayı anlama çabasında bir liman olma gücüne daha da inanıyoruz.
Gelelim, “şehri uzun soluklu bir festival alanına dönüştüren” PSM Loves Summer by %100 Müzik’e… Dördüncü yılını kutlayan edisyonun sahne arkasından bahseder misiniz? Bu yıla özel nasıl bir konsept ve tema belirlediniz; bu bağlamda müzik rotanızı ayarlarken dikkat kesildiğiniz detaylar nelerdi?
Aslında 4 yıl önce bu seriye başlarken amacımız, İstanbullu müzikseverleri yaz boyunca dünya sahnelerinin öncü isimleriyle buluşturan uzun soluklu bir uluslararası müzik festivaline dönüştürmekti. Yıllar içinde PSM Loves Summer tam da varmak istediğimiz yere geldi... Farklı müzik janralarını sahneye taşıyan, yazın dinamizmini sanatseverlere hissettiren bir festival oldu. Bu yıl sahne alacak isimleri belirlerken önceliğimiz her performansın kendine özgü bir hikayesinin olmasıydı. Anohni’nin şiirsel duruşunu, Jessica Pratt’in minimalist folk evreniyle aynı programda buluşturmamız da bu yaklaşımın bir yansıması. Elektronikten indie’ye, soul’dan alternatif müziğe, cazdan R&B ve trap house jazz’a kadar uzanan seçkimizle, farklı müzik türlerini bir araya getirip, yazın sıcak titreşimleriyle harmanlayarak dinleyicilere unutulmaz deneyimler sunmayı hedefleyerek programımızı oluşturduk.
“Türkiye’de ilk kez sahne alacak”
Açılışını, 10 Haziran’da Anohni & The Johnsons konseriyle yapan ve -finalinde de- 26 Eylül’de müzikseverleri sonbahara bağlayacak olan festivalin konuklarından bahsedelim; zira isimleri gördük, heyecan yaratan sesler / müzikler!
Bu yıl, PSM Loves Summer’da sahne alacak sanatçılar hikayeleri, müzik türleri, hayatın içindeki duruşlarıyla çok özel isimlerden oluşuyor... Mesela, programımızda yer alan Luvcat ve Barry Can’t Swim, Türkiye’de ilk kez sahne alacak. Luvcat’in karanlık rock tiyatrosu ile Barry Can’t Swim’in caz elektronik füzyonu dinleyicilerimize yeni müzik evrenleri keşfettirecek. Duygu yüklü vokaliyle çağdaş ruhani müziğin en özgün temsilcilerinden, iklim aktivisti ve Mercury Ödüllü Anohni & The Johnsons merakla beklenen konserini gerçekleştirerek dördüncü edisyonumuzun açılışını gerçekleştirdik. Atmosferik müziğiyle breathe., dinleyicilere dizi müziklerinden aşina olunan çağdaş bir müzik deneyimi sunacak. 1970’lerin folk geleneğini minimalist bir yaklaşımla günümüze taşıyan, akustik dokunuşlarıyla zamansız bir evren yaratan Amerikalı şarkıcı-söz yazarı Jessica Pratt, temmuz ayı için şimdiden sabırsızlanmamızı sağlıyor. “Wonderful Life” ve “Stay” adlı single’larıyla küresel çapta büyük bir çıkış yakalayarak aynı yılın en hızlı satan grubu unvanını kazanan İngiliz synth-pop ikilisi Hurts, melankoliyi zarafetle harmanladıkları müzikleriyle müzikseverlerin oldukça ilgisini çekip dans pistini ele geçirecek. Trap house jazz türünün öncülerinden olan ve “Tadow” parçasıyla 200 milyondan fazla izlemeyle büyük ses getiren Masego, açıklandığı günden beri ilgiyle karşılanan isimlerimizden bir diğeri oldu. Elektronikten indie’ye, soul’dan alternatif müziğe, cazdan R&B ve trap house jazz’a kadar farklı müzik türlerinin öne çıkan sanatçılarını bir araya getirdik. Bu yılki edisyonumuzda, müziğin farklı notalarıyla buluşmak isteyenler için büyülü bir sahne deneyimi sunuyoruz. Bu yarattığımız müzikal dünyaya adım atmak, yaz aylarının enerjisini müzikle karşılamak isteyenler için PSM Loves Summer kaçırılmaması gereken bir deneyim olacak.
Yaşadığımız dijital ve kaygı çağını düşününce, dünyadaki pek çok müzik eleştirmenin şu analizi manidar: Artık sadece iyi konser değil, “neden oradayım?” sorusuna anlamlı bir yanıt arayan sanatseverler söz konusu. Bu sorunun peşine düşersek, bu yıl PSM Loves güzergâhında bu soruyu size yönelttiğimde, cevabınız ne olur? Zira, naçizane kanaatim konserler; bir toplanma veya müzik dinleme / keşfetme alanından daha çok bambaşka bir paralellikte, bir nevi o gün-gece içinde başka bir evrene ışınlanma hali! Hatta tüm fanilik şartlarından azade, bir sanatçının duruşu / düşüncesi veya o akşam sahnede, orada, o anda, bir şarkının heyecanında -o dakikalarda- fark etmesek de notalarla fikirlerin çarpışmasına / büyüsüne tanık olma ahvalimiz, diye tarifleyebileceğim bir mevzudan bahsediyoruz.
Biz sezon programlarımızı oluştururken tam da bu söylediklerinizi amaçlıyoruz aslında... Sanatseverlerin, Zorlu PSM’ye girdikleri andan itibaren bir deneyimin parçası olmalarını, onların dünyalarını değiştirmeyi istiyoruz. Müzik sahnesinin dünyaca ünlü ve özel isimlerini ağırladığmız PSM Loves Summer konser serimiz de sadece konserler serisi değil, müzikle varolduğunuz bir kaçış ve keşif alanı... Jessica Pratt’in sahnesinde 60 ve 70’lerin kayıp bir plak şarkısını dinlerken bir sonrakinde Masego’nun trombonuyla Trap-jazz ritimlerine kapılabiliyorsunuz. Bu deneyim, dijital dünyanın hepimizi alıştırdığı ve günden güne uzayan ekran sürelerimizden kopararak hayatımıza gerçek bir temas sunuyor. Bizim çabamızsa her detayıyla bu teması güçlendirmek. Öte yandan kısa zamanda bir yaz klasiği haline gelmiş olan seri, müzikal çeşitliliği ve yarattığı atmosferle, İstanbul’un farklı seslere ev sahipliği yapmasını da sağlıyor. PSM Loves Summer, her yıl dünyanın dört bir yanından uluslararası ve yenilikçi sanatçıyı İstanbul’da ağırlayarak aslında İstanbul’un kültür-sanat alanında bir buluşma noktası haline gelmesine büyük katkı sunuyor.
“Farklı kültürel anlatıları İstanbul’a taşıyoruz”
Bu yılki PSM Loves Summer’ı önceki yıllardan farklı kılan şey nedir; sorusunu bir cümle ile tanımla(r)sanız veya sizin için ifade eden fotoğrafı nasıl anlatırsınız?
PSM Loves Summer konser serimiz benim için “çok sesli, çok özel ve sürprizli bir yolculuk... Tıpkı yaz gibi ve tıpkı serinin adı gibi...”
Festivallerin sadece bir mekânı veya markayı değil, bulunduğu kenti ve dolayısıyla yaşayanlarını da dönüştürme gücü yadsınamaz. Ezcümle, kültürel bir deneyim hali! Tüm alt notlarının ışığında üçüncü edisyonun Z raporu nasıldı; buradan hararetle dördüncü edisyondan beklentiniz / öngörünüz nedir?
Her edisyonumuzun ardından elimizde oldukça kuvvetli bir Z raporu olduğunu söyleyebilirim. Farklı disiplinlerin, uluslararası sanatçıların ve geniş bir dinleyici yelpazesinin bir araya geldiği edisyonlarımız, yalnızca Zorlu PSM çatısı altındaki bir etkinlik değil, aynı zamanda İstanbul’un kültürel dinamizmini besleyen bir buluşma anına dönüştü. Festival boyunca izleyicilerle kurulan etkileşim, şehrin ruhunu dönüştüren ve kamusal hafızada kalıcı izler bırakan deneyimlerin ortaya çıkmasını sağladı. Aynı zamanda dünyaca ünlü isimleri ağırlarken, yerli müzisyenlere de sahnemizde yer vererek etki alanımızı büyüttük. Bu birliktelik hem kültürel çeşitliliği besledi hem de yerli sahnemizi uluslararası standartlara daha da yaklaştırdı. Bu yıl ise çıtayı daha da yükselterek dördüncü edisyonda müzikseverlere çok daha bütüncül ve sinematik bir deneyim sunmayı hedefliyoruz. Programlamada türler arası geçişkenlik, sanatçılar arası tematik diyaloglar ve izleyicide duygusal rezonans yaratacak bir akış kurgulamaya özen gösterdik. Elektronikten folk’a, cazdan deneysel projelere uzanan yelpazede hem farklı sahne dillerini hem de farklı kültürel anlatıları İstanbul’a taşıyoruz. Beklentimiz, yalnızca yüksek katılımlı bir etkinlik gerçekleştirmek değil, katılımcılarda yeni seslere, anlatılara ve düşünce biçimlerine dair kalıcı izler bırakmak. Dördüncü edisyonun sonunda, İstanbul’un yaz takvimine sadece bir etkinlik veya konser değil, bir kültürel hafıza katmanı daha eklemiş olmayı umuyoruz.
Festivalde ‘şimdilik’ yedi isim açıkladınız; bu isimleri düşününce sizin kadrajınızda sırasıyla- tek kelimeyle- sıfatlandırırsanız: Bu festivalin, “en muzip sesi”; “en çılgını”; “en tanımlanamaz/öngörülemezi”; “en hikâye anlatıcısı”; “en dans pistini boş tutmayacak olanı” kim/ler olurdu?
En Muzip: Masego / En Çılgın: Luvcat / En Öngörülemez: Barry Can’t Swim / En Hikâye Anlatıcısı: Anohni & The Johnsons ile Jessica Pratt ve breathe. / Dans Pistini Boş Bırakmayacak Olan: Hurts ve Berry Can’t Swim.
Dünya şartlarında kültür sanat güzergâhında bir festivali ve onun yarattığı ruhu yıllara yayma yolculuğu / emeği veya sürdürülebilir kılma hevesi, çabası eminim, çok zor şartlarda gerçekleşiyordur. Bu festival özelinde veya genel anlamda bir etkinliği, kent yaşamına entegre ederken karşılaştığınız, yaşadığınız öncelikli zorluk(lar) nedir? Mesela, operasyonel zorlukları neler oluyor ya da hangi unsurları dengelemeye çalışıyorsunuz? (Sanat, ekonomi, seyirci, marka iş birlikleri vb.) Ve Türkiye’de bir festivali sürdürülebilir kılmak için sizce, en önemli 3 unsur nedir? (İç ses: “Sanat ve Kültür Yönetimi” bölümünde öğretim görevlisi olarak sağlıklı ve sürdürülebilir kültür kurumlarının yönetimini ele alan “Mekân ve Lojistik” dersi veriyorsunuz; sizin yolunuzda ilerlemek isteyen bir genç arkadaş bu röportajı okuyorken coğrafya şartlarına rağmen- ilham alsın çok isterim!)
Bir festivali veya festival kültürünü yıllara yaymak ve kültürel bellekte sağlam bir yer edinmesini sağlamak her coğrafyanın her toplumun dinamikleriyle örülü bir süreç. Tüm dünyada olduğu gibi ekonomik dalgalanmaların, kültürel politikaların ve toplumsal dinamiklerin sık değiştiği günümüzde bu zorluklar daha da katmanlı hale geliyor ve tüm bu süreçler çok detaylı düşünmeyi, planlamayı gerektiriyor. Zorlu PSM çatısı altında gerçekleştirdiğimiz PSM Loves Summer gibi büyük ölçekli etkinliklerde karşılaştığımız öncelikli mesele, sanatsal özgünlük ile finansal sürdürülebilirlik arasında bir denge kurma ihtiyacı. Bir yandan izleyiciye nitelikli ve yaratıcı içerik sunmak isterken, diğer yandan sanatseverlere bu isteğimizi istikrarlı bir şekilde sunmak için güçlü marka iş birliklerine, doğru zamanlamaya ve etkili iletişim stratejilerine de ihtiyaç duyuyoruz. İzleyici profilinin çeşitliliği doğrultusunda hem programı hem de deneyimi kapsayıcı ve erişilebilir kılmak için sürekli analizler ve güncellemeler yapıyoruz. Operasyonel anlamda ise özellikle yaz aylarında İstanbul’un değişken şehir ritmi, mekânsal planlama süreçlerini oldukça etkiliyor. Teknik alt yapı, ekip koordinasyonu, sanatçıların lojistik ihtiyaçları ve sahne kurulumları gibi detaylar, her bir etkinliğin arkasında çok yoğun bir hazırlık süreci gerektiriyor. Eğer bir öğrenci ya da genç bir kültür profesyoneli bu röportajı okuyorsa şunu özellikle vurgulamak isterim. Festival ya da etkinlik yönetimi sadece sahne arkasında yoğun bir efor harcama hali değildir. Aynı zamanda toplumsal duyarlılığı olan, çağın ruhunu yakalayan, ekonomik gerçeklerle uyumlu ve estetik değerleri yüksek bir deneyim inşa etmektir. Bu çok yönlü sorumluluğu üstlenmeye gönüllü öğrencilerimizle de sık sık paylaştığım bir konu bu.
“Sahada ve sahne arkasında birebir gözlem yapıyor”
Dört yıllık süreçte, PSM Loves Summer rotasında (sahne arkası ve önünde), sizin için ilginç olan veya çok keyif aldığınız veyahut teyit ettiğiniz, hatta şu an aklınıza gelip de tebessüm ettiren neler oldu? Ayrıca müziksever kitleyi nasıl görüyorsunuz, dünya şartları ekseninde dönüşüm ve evrilme nasıl; artı ve eksileri yönünde bir harita çıkarırsak ortaya nasıl bir tablo çıkar?
PSM Loves Summer’ın ilk edisyonunda, Arctic Monkeys ve Placebo’yu duyurduğumuz yıl hem sektörümüzün profesyonellerinden hem de müzikseverlerden gördüğümüz ilgiyi hayatım boyunca unutmayacağım. Biletler dakikalar içinde tükenmişti. Pandeminin hemen ardından, herkesin yeniden bir araya gelmeye ve sahne heyecanını paylaşmaya ihtiyaç duyduğu bir dönemde bu konserleri gerçekleştirmek, sadece bizim için değil, Türkiye’deki sanat üretimi ve izleyicisi için de büyük bir umut kaynağı oldu. Söyleşinin başında da konuştuğumuz gibi sanatla kurulan bağ daha samimi, katılım daha bilinçli, geri bildirimler çok daha güçlü. Hepimiz gibi teknolojinin ve ekranların etkisiyle daha farklı bakış açılarına sahip, sahnede görmek / dinlemek istediğini iyi bilen bir izleyici kitlesiyle karşı karşıyayız. Hem içerik üreticileri hem de izleyiciler olarak birlikte evriliyoruz.
Zorlu PSM olarak ya da Loves Summer özelinde izleyici / katılımcı deneyimini geliştirmek için ne gibi geri bildirim mekanizmaları kullanıyorsunuz?
Zorlu PSM, izleyici ve katılımcı deneyimini sürekli olarak geliştirme hedefiyle hareket eden, bu doğrultuda çok yönlü geri bildirim mekanizmaları kullanan bir kurum. PSM Loves Summer özelinde de bu yaklaşımı benimsiyoruz. Katılımcılardan hem etkinlik öncesi hem de sonrası alınan dijital ve yüz yüze geri bildirimler, deneyimin tüm bileşenlerine dair sürekli iyileştirme imkânı sunuyor. Ziyaretçilerin etkinlik mekanına erişim süreçlerinden sahne öncesi beklentilerine, sahne tasarımı, ses kalitesi, yeme-içme alanları, güvenlik ve hijyen koşullarına kadar birçok başlıkta görüşleri toplanıyor. Sosyal medya etkileşimleri, dijital anketler ve etkinlik sonrası yapılan değerlendirme formları bu anlamda önemli veri kaynaklarını oluşturuyor. Aynı zamanda ekip arkadaşlarım da hem sahada hem de sahne arkasında birebir gözlem yapıyor. PSM Loves Summer gibi büyük çaplı organizasyonlarda uluslararası standartları yakalama hedefi, ancak bu şeffaf ve katılımcı geri bildirim döngüsü sayesinde mümkün olabiliyor.
Gelecek günlerde, öncelikle Zorlu PSM, sonrası da Loves Summer kapsamında; masanızda veya kafanızda gelecek proje ve programınızdan bahseder misiniz?
Zorlu PSM olarak müzik festivalleri markalarımızla ve yapımcı kimliğimizde tamamen özgün projelerimizi uygulamaya koymak için yoğun bir çaba ve heyecan içindeyiz. Türk sanatının devleşmiş isimlerine ve aynı şekilde yeni çıkış yapan genç sanatçılarına kucak açıyoruz. Dünyaca ünlü isimlerle müzik sahnesinde ilkleri yaşatıyor ve Türkiye tiyatro sahnesine klasik haline gelecek oyunlarımızı sanatseverlerle buluşturmak için keyifle çalışmaya devam ediyoruz.
Son zamanlarda sizi etkileyen veyahut iyi gelen performans, konser, oyun, film, albüm / şarkı, sergi, kitap veyahut bir fotoğraf karesinden neler var; paylaşırsanız, bizler de nasiplenelim niyetine?
Kendi prodüksiyonlarımızdan “Afife” ve “İnsanlar Mekanlar Nesneler” bu yıl beni çok etkileyen yapımlarımızdan oldu. Gelecek sezon da sahnelerimizde olacaklar... “Afife” bir kadın hikayesi, üstelik çok zor bir dönemde sanatla var olmaya çalışan Afife Jale’nin hayatını kurmaca bir şekilde anlatan bir hikâye... Elbette güçlü oyuncu kadrosu ve prodüksiyon gücümüzle yarattığımız dünya da sahneyi çok etkileyici yapıyor. Aynı şekilde “İnsanlar Mekanlar Nesneler” de bağımlılıklar üzerine kurgulanmış çok farklı bir yapım oldu. Keza Merve Dizdar’ın ve tüm oyuncuların performansı, oyundaki görsel efektler ve dekor da eklenince izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığınız çok özel bir oyun ortaya çıktı.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Ali Sunal'dan 'Ferdi Zeyrek' paylaşımı! Babasına duygusal bir mesajla veda eden Nehir Zeyrek'e destek verdi: 'Gözyaşları içinde okudum'
Cazın Nabzı Antalya’da Atıyor: Rus Efsane Butman Sahnedeydi
Mert Demir’den Yeni İmaj ve “Bi Gece Gidebilirim” Sürprizi!
Selin'i sanatçı dostları yalnız bırakmadı! Mabel Matiz ve Buray'dan büyük destek!
Hz. İsa’nın olduğu değerlendirilen figür ilk kez sergide