Merve Tokaz depremin kamera arkasını, Kübra Doğru Ünlü’ye aktardı
CNN TÜRK haber kadrosunun en genç muhabirlerinden Merve Tokaz’ı, Türkiye depremin 4. gününde hafızasına kazıdı. Bağlandığı yayınlarda yüzyılın afetinde umutların yeşerdiği noktalarda bulundu. Birçok can kurtarma çalışmasında, elinde mikrofonu ile kamera karşına geçti. ‘Bekir Amca’ için döktüğü göz yaşları ile o gece Türkiye’de her evin evladı oldu. Ardından Şengül, ardın daha birçok isim…

Aradan geçen günler içerisinde umutlar yerini, enkaz kaldırma çalışmalarına dönüştürdü. Ancak Türkiye’nin gözü kulağı olan basın ekipleri hala bölgedeler. Onca acının arasında fiziki şartlar açısından vakit bulabilir miydi bilemeden, kendisi hakkında bir röportaj yazmak istediğimi söylediğim, uzunca bir telefon görüşmesi yaptık. Ölümün soğuk yüzünün, sesinin, kokusunun aktarıcısı olan CNN TÜRK haberin muhabiri, Merve Tokaz bölgeden gerçekleştirdiği yayınların kamera gerisini, anlattı.
ORADA OLMALIYIM!

Depremin ilk dakikalarında senin meşguliyetlerin nelerdi ve sonrasında yola çıkış sürecin nasıl başladı?
Depremi telefonuma gece yarısı gelen bir bildirim ile öğrendim. Hemen televizyonu açtım. Bizim kanalı. Gözlerime inanamadım. Ellerim ayaklarım bir anda buz kesti. Uyuyamadım. Hazırlanıp kanala gittim saat 05.00’te kanaldaydım. “Orada olmalıyım” dedim. Depremin ikinci günüydü, Gaziantep’in ilçelerinden sorumlu olacaktım, sahaya gidecektim. Eve uğradım elime ne geçtiyse sırt çantama doldurdum ve havalimanına doğru yola çıktık.
Haber devam ediyor
Haber devam ediyor

Bölgeye nasıl ulaştınız?
Askeri yardım uçağına bindik uçak hava muhalefeti nedeniyle saatlerce rötar yaptı. En sonunda uçak havalandı. Onlarca asker ile yardım uçağında yaklaşık bir buçuk saat sonra Adıyaman havalimanına iniş yaptık. Oradan Urfa’ya geçtik aracımızı kiraladık ve yola çıktık.
TÜM ŞEHİR GRİYE DÖNMÜŞTÜ!

Şehre girmeye başladınız ve o ilk an, görüntülere şahit olmakla birlikte neler yaşadınız, neler hissettin?
Ne ile karşılayacağımızı ne olduğunu hiçbir şey bilmiyorduk. Düşünün ki daha önce hiç bulunmadığınız bir şehirde böyle bir felaket sebebiyle gidiyorsunuz. İlk durağımız Gaziantep Nurdağı. Şehre girdiğimiz andan itibaren yıkık dökük binalar harabeye dönen evler, siren sesleri, her şey buz gibiydi. Capcanlı şehirler griye dönmüştü. Buz kestim.
Haber devam ediyor
Haber devam ediyor
KENDİME SÜREKLİ GÜÇLÜ DURMAK ZORUNDASIN, KENDİNİ BIRAKAMAZSIN DEDİM!

İlk canlı bağlantı senin için zor oldu mu?
Elbette gördüklerimden sonra çok zordu ama kendimi toparladım. İlk yayınıma girecektim. Ve ilk enkaz…6 katlı Nilüfer Apartmanı. Etrafında gözyaşları ile bekleyen insanlar, bina tamamen çökmüş, gözyaşı, acı, diğer taraftan hava koşulları soğuk, kar ve hüzün…Ailelere sarıldım. Önce onlara dokunmak, sarılmak istedim, boğazım düğüm düğüm…Duygularımı kontrol etmeye çalıştım, güçlü olmalıydım. Kendime durmadan bunu söyledim ‘sen güçlü durmak zorundasın, güçlü kalmak zorundasın’... Dakikalar geçiyor enkazdan battaniyelere sarılı insanlar çıkıyordu.

Sonrasında başka bir enkaza gittik…5 katlı bir apartman içeride 15 yaşındaki bir kız enkazdan sağ çıktı. İman, çıkarıldığı an göz göze geldik. Gözü yaşlı ama umut doluydu. Aynı gün 3 farklı apartmanda 3 ayrı kişi sağ kurtarıldı. Bende ise artık hüznün yerini mutluluk almıştı. Aynı gününün gecesiydi. Bir başka ilçeye doğru yola çıktık. İslâhiye… Yüreğimde bir sızı, hava kararmıştı. İlçeye ulaştık. Zifiri karanlık sokak lambaları yanmıyor. Sanki bir korku filminin setindeyiz. Her yer enkaz, sokaklarda insan yok. Yaşam yok, hiçbir şey yok. O binaların arasında arabayla ilerlerken ilk defa gözlerimden yaşlar gelmeye başladı...Güç bela demokrasi meydanı denilen ilçenin meydanına ulaştık. Her yer karanlık. Meydanda olan tek şey askerler, arama kurtarma ekibi, Akut ve bir ‘Umke’ çadırı.
Haber devam ediyor
Haber devam ediyor
BEKİR AMCA DEPREMİN SEMBOLÜ OLDU, UMUDUN SEMBOLÜ OLDU!

Sonrasında kurtuluş mucizelerine hem kendini hem bizi tanık ederken Türkiye seni, bir gece bir kurtarmada “Bekir Amca” için döktüğün göz yaşlarına, hıçkırıklarına şahit oldu. Öncesini ve sonrasını aktarmanı istesem;
Akut ekipleri ile temasa geçtik. Tekin Apartmanında çalışma yapıyorlardı. Dinleme yaptıklarını binadan ses alındığını söyledi. 7 katlı bir bina moloz yığını ve içinde yaşayan bir insan…Akut ekiplerine enkazın üzerine çıkmak istediğimi söyledim. Bunun güvenli olmadığını söylediler ki haklılardı; İlçe hala şiddetli şekilde sallanıyordu. Onları bir şekilde ikna ettim. Ve kameraman arkadaşım Caner Emre Kınacı ile birlikte 7 katlı bir apartmanın enkazına çıktık. Ekipler harıl harıl çalışıyor. Ses 4.üncü katta ve erkek çocuğu olduğu tahmin ediliyor. Bilgileri hızlıca topladım. Dakikalar geçiyor. Ekipler yaşam koridorundan, git gide ilerliyorlardı. Ve derken o ses Bekir amcanın sesi; “ben buradayım bana yardım edin” demiş…O an yayındayız ve bildiğim tek şey aşağıdaki kişinin isminin Bekir olduğu. Dakikalar içerisinde yaşının 75 olduğunu öğrendik… O an artık kurtarılan kişi benim için bir baba bir kardeşti…Kendimi bir anda o enkazda yüzünü bile görmediğim bir insanın kurtulması için dua ederken
buldum. Bir an, o enkazın altında kendi ailemin bir üyesinin olduğunu hayal ettim. Enkazın üzerindeyken defalarca deprem oluyordu. Tek isteğim ve umudum o yaşlı adamın bu enkazdan sağ çıkmasıydı. Ahmet Hakan’ın programına bağlıydık, saatlerce bağlantıda kaldık, ekiplerin tüm aşamalarını, görüntüledik.

Cihazlarımızın şarjı bitti, telefonlarla yayına devam ettik. Ve Ahmet Hakan’ın o çağrısı “Bekir Amca çıkmadan uyumayacağız” … O gece Türkiye ayakta, herkes bizimle birlikte Bekir Amca’yı bekledi. Ve derken, büyük depremin 71. saatinde, gece 03.30’a yaklaşıyor.75 yaşındaki bir adam, Bekir Amca, molozların arasından sağ çıktı. Sadece ben değil, o günden, geceye varıncaya kadar hepimiz ağladık, herkes ağladı o gece. Kendimden geçtim duygularım hislerim tarifsizdi. Bekir Amca depremin sembolü oldu, umudun sembolü oldu. Bekir Amca insanlara, “ben yaşıyorsam, ben kurtulduysam sizin için de umut var” dedi. Onlar artık benim ikinci ailem. Bekir Amca ile geçtiğimiz hafta, görüntülü konuştum. Yine ağladım, onu öyle görmek, nefes aldığını bilmek… Tarifsiz bir mutluluk… En kısa sürede iyileşecek ve beni çiftlik evinde ağırlayacak. Onlar artık benim ailem. O gece ben yeniden doğdum. Saatlerce, aralıksız yayın yaptık ama bir nebze olsun yorgun değildim. O gece Umke çadırında yerde sedyede uyudum. Şunu söyleyeyim. Plastik bir sedyede uyuduğum o uyku, benim hayatımın en güzel uykusu oldu.
Haber devam ediyor
Haber devam ediyor
CANLI YAYINDA CİĞERİM SÖKÜLÜRCESİNE AĞLAMAYA BAŞLADIM!

Hafızalara kazınan bir başka yayının ise küçük bir kız çocuğunun enkazdan kurtarıldığı anlardı ... Bu kurtarmada sahada kaçıncı günündeydin?
5 yaşındaki Şengül …O günü çok net hatırlıyorum. Depremin artık 5. Günü geride kalmış 134.saatlere yaklaşıyoruz. Arama kurtarma ekipleriyle nerede bir canlı sinyali alıyorsak biz de onlarla birlikte moloz yığını olmuş apartmanlar arasında mekik dokuyoruz.
O an zihninden neler geçti, çünkü sonrasında ağlamanı toparlaman imkansızlaştı?
Şunu ifade edeyim, ben onları, enkazın altındayken hayal ettim…Saçları ne renk, sesi nasıl, gözleri nasıl bakıyor, yüzünde nasıl bir ifade var? Ben o molozların altında kalan insanların resmini çizdim onlarla duygusal bir bağ kurdum yakınlarına dokundum onlara sarıldım onlara temas ettim. Anlatıyorum anlatıyorum ve bir anda sedyeler enkaza çıkmaya başladı, serumlar geliyor bir bir… İçimden sağ olduklarının en büyük kanıtı derken diğer taraftan yine canlı bağlantıdayım…Bir yandan da içimden mütemadiyen dua ediyorum. “Ne olur kurtulsun, daha çok küçük, ne olur kurtar Allahım” cümlesini kaç kere içimden geçirdim bilmiyorum. Ve işte o an ekipler minik Şengül’e ulaştı. Onu gördüğüm an her şeyi unuttum. Yok, orada güç falan kalmadı. Canlı yayında ciğerim sökülürcesine ağlamaya başladım.
YAYINLARIMDA PUSULAM KALBİMDİ!

Bölgeye ilk giden ekiplerdensiniz, ilk günlerden bugüne siz nasıl yaşıyorsunuz? Ne yediniz, içtiniz, nerede kaldınız, uyuyabildiniz mi, sarsıntılarda korkularınız oldu mu? Birbirinize o anlarda neler söylediniz?
İlk günler epey zorluydu…Arabanızın arkasını erzak ile dolduruyor ve bir bilinmeze doğru yola çıkıyorsunuz böyle düşünün. Düşünün ki her yer moloz ve o şehirde her anlamda ayakta kalmak zorundasınız hem psikolojik hem de bedensel olarak. En temel ihtiyacınız tuvalet ama düşünün ki yok. Kaç kez tuvalete girebilmek için kapalı benzin istasyonlarına yalvardım bilmiyorum. İlk günlerde iletişim zordu. Çünkü altyapı da zarar görmüştü belli noktalarda telefon dahi çekmiyordu. Yemek gıda gibi ürünler vardı yanımızda sıkıntı çekmedik. Zaten 4. Gün ile birlikte tüm yardımlar bölgeye ulaştı. Çoğu şey erişilebilir hale geldi. İlk günler arabada yaşadık. İki saat uykular tadınız yok acıkmıyor, susamıyorsunuz çünkü öyle bir ortamda o insanlar ateşin başında yakınlarını beklerken zaman ile siz de onlardan biri oluyorsunuz. O ateşlerin başında yayın için oturmadım. Önce insan olarak oturdum. Bir enkaza gittiğimde ilk yaptığım şey ailelere tek tek sarılmak onlara dokunmak oldu. Bana sarılıp hüngür hüngür ağladı tanımadığım insanlar kızı için, eşi için, babası için… İnsanların gözyaşlarıyla omuzlarım ıslandı. Benim yayınlarımda pusulam kalbimdi…kalbim ağrıdı…enkaz başında onları teselli edip, sonra karanlık yerlere geçip gizli gizli çok ağladım.
Haber devam ediyor
Haber devam ediyor
HEM BİR İNSAN HEM DE BİR GAZETECİ OLMAYI BAŞARDIM!

Kiminin kızı oldun, kiminin ablası, kardeşi… Senin için unutulmaz bir cümle, “bu cümle benim için bir hayat dersi” dediğin bir cümle var mı?
Ben de o ailelerle sabaha kadar ateş başlarında bekledim, yaşadıkları güzel günleri anlattılar, ağladılar onlar ağladıkça bende ağladım ama gizlice. Beni izleyenlere, hep umut aşılamaya çalıştım. Enkaz başında ateşler söndükçe içim sızladı. Hayatım boyunca burada yaşadıklarımı unutmayacağım. Günün sonunda bir sürü ailem oldu. Şimdi hepsi benim ailem. Şengül’üm, Sezai ağabey, Bekir amcam, Mahmut amcam ve ismini sayamayacağım kadar çok pek çok kişi hepsinin tek bir cümlesi var “sen artık bizim kızımızın” işte bu cümleleri duydukça, emin oldum ki ben elimden geleni yaptım. Hem bir insan hem de bir gazeteci olmayı başardım. Allah bu toprakları, vatanımızı bir daha böyle bir acı ile sınamasın…
ÖLÜMÜN DE HAYIRLISI VARMIŞ, ANLADIM!

6 Şubat öncesi ve sonrası şimdi bunca acı tanıklıktan sonra hayata baktığında neler söylersin?
Anneannem “yavrum Allah ölümün de hayırlısını versin” derdi. Bende ona “ölmenin hayırlısı mı olur, insan ölünce” derdim. Anneannemin o sözünün ne demek olduğunu anladım. İşte ölümün hayırlısı nasıl oluyormuş ben en çok bunu anladım. O insanların gözlerinde enkaza bakışları ömrüm boyunca unutmayacağım. O enkazların başından geçerken hala burnuma gelen o keskin kokuyu ölüm kokusunu unutmayacağım. Ben ölümü öyle derinden hissettim ki burada, yaşamak neymiş onu anladım. Hayat sıradanı olarak gördüğümüz şeyler ne kadar da kıymetliymiş ben her gün bunu anladım. Yaşamak nasıl paha biçilemez bir şeymiş onu anladım. Allah bu memleketi bir daha böyle bir acı ile sınamasın.