hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Veda Mektubu’nda “Fuzuli” beyti dördüncü bölüme damga vurdu! “Aşık-ı Sadık Menem, Mecnun’un Ancak Adı Var”

    Veda Mektubu’nda “Fuzuli” beyti dördüncü bölüme damga vurdu “Aşık-ı Sadık Menem, Mecnun’un Ancak Adı Var”
    expand

    Dün gece Kanal D’nin yen dizisi Veda Mektubunun dördüncü bölümünü izledik. Bomba gibi bir bölümdü. Dizinin ilk bölümünden itibaren izleyenler ne demek istediğimi çok iyi anlamıştır. Hala izlemediyseniz, kendinize sükunetli bir vakit ayırın ya da anılarınıza savrulmak istediğinizden emin olduğunuz da ilk bölümden itibaren izlemeye başlayın.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Uzunca yıllar medya sektörünün ekran yüzü olarak çalışmış ve eş zamanlı gazete, dergi ve bilumum yayıncılık ve yayımcılıkta deneyimler kazanmış bir yazarım. Dizinin tanıtım fragmanları dönmeye başladığında, tecrübelerim dizinin beğeni kazanacak uzun yıllar sonra etkili, sinematografik unsurlar bakımından kalitelidir iş olacağıydı. Kaldı ki dizi yayına girmeden Kanal D yönetimiyle düşüncelerimi paylaşmış ilk bölümüyle de diziyi enine boyuna kaleme almıştım.

    Tanıtım fragmanından itibaren dizinin izleyici beğenilerinin zamanla yükseleceğine inandığım Veda Mektubu, tüm kadrosuyla, edindiği konusuyla, emeği geçen her biriminde var olan her bir insanıyla dün gece, söylediklerimi doğrular bir bölümle karşımıza çıktı.
    Entelektüel kibirleriyle homur homur yaşayıp, emek emek yapılan televizyon işlerine olumsuz anlamda dil uzatanlar ise aynı demden devam edebilirler. Şu da mümkün; Kendi üstün akıl dünyalarınızda kararmaya devam edin, işinize gelince yanaşırsınız. Veya küçük akılların, pragmatik zekalarına yeşil ışık yandığında, diziye dair olumsuz cümlelerinizi yeşerteceğinize inancım tam: )

    Dizinin geleceğine dair düşüncelerimin, yayınlandığı ilk bölümden itibaren beni haklı çıkarmasına oldukça mutlu olduğumu ifade etmem lazım. Herkesin her şey hakkında söyleyeceği sözünün olduğu herkesin her şeyi bildiği şu dönemde: ) kendi küçük köşemde, emek verdiğim yerden gelen soruya doğru cevap vermenin mutluluğu bu …

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Baharın müjde gecesine, damga vuran dördüncü bölüm birçok açıdan değerlendirildiğinde birbiri ile örtüşen bütünlüklü bir bölümdü.
    Nevruz sabahına uyandığımız bu sabah çiçek çiçek bir Veda Mektubu yazısı okuyacaksınız. Dizinin dördüncü bölümünde gözden kaçmayan bu detay muhteşemdi.

    Bırakın dizleri, ekranlarda böylesi ince ayrıntıları 90’larda bıraktığımızı düşünüyordum... Memleket gündeminin ateş topuna döndüğü şu günlerdeki zarifliğiniz ne kıymetli. İncelikler üzerine temellendirilmiş bir hikâyeden de bu beklenir. Tebrik ediyorum, kutluyorum.

    Ayrıca yönetime geldiği günden beri yaptığı atılımlarla “Türk Televizyon Yayıncılığında, artı değer oluşturmaya devam eden; Demirören Medya Tv Grup Başkanı Sayın Murat Yancı ve ekip arkadaşlarına teşekkür ediyorum.

    Peki, o ince detay neydi?

    Aslı’nın artık kocası olan, güzel gönüllü, yakışıklı Mehmet; Evliliklerinin ilk günü olan 21 Mart sabahına uyanırlar. Balayına gidemeyen çift küçük bir İstanbul turu yapar. Mihrimah Sultan Camiinin önünde bir bankta soluklanan taze evli, genç aşıklar başlarına geleceklerden habersiz, hem 21 Mart’a hem sevdalığa dair sevgili sözler ettiler.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bugünden bir gözle, bugünün yaşam biçimine giydirilerek kaç ekran yüzü ya da kaç dizi slogansız, mesaj kaygısız, pankartsız, çeşitli tarafgirliklere maruz bırakılmadan, Bırakmadan muhabbet dilini böylesine güzel kurguluyor bilmiyorum. Ya da kaç dizide, bugünden bugünün ilişkilerinde, bugünün diliyle, “Fuzuli” gönlü ile gönül buluşturmayı başarabiliyor…

    Genç çift bir bankta oturmuş İstanbul seyri yaparlarken yakışıklı damat, aynı hayat tecrübelerinden geçmedi karışına şu sözlerle seslendi.
    Türk Halk Müziğinde, ustaların ustası, rahmetli Muzaffer Sarı Sözen’in, Erzurumlu Faruk Kaleli’den derlediği, notaya aldığı; Repertuardaki adı ile “Bende Mecnun’dan Füzun” adlı türküde geçen o cümle ‘Sende Leyladan fazla aşıklık istidadı var, Aşık – ı sadık benim Mecnunun ancak adı var’ dedi.

    Yani sevgili okur diziye dair daha ilk yazımda ‘Veda Mektubu, bir ince sevda hikayesidir’ diye boşuna dememişim.

    Yakışıklı damadımız Mehmet’e; Aslı Fuzuli’ye ait olan “MENDE MECNUN’DAN FÜZUN AŞIKLIK İSTİ’DADI VAR; AŞIK’I SADIK MENEM MECNUN’UN ANCAK ADI VAR “beyitlerini her kim ettiriyorsa, birebir tebrik üzere en kısa zamanda tanışmak istediğimi buradan iletmiş olayım.
    Dizinin dördüncü bölümünün, ilk dakikaları böyle zarif sözlerle, gönlü katran karası olmuşları bile yakaladı. Dahası sosyal medyada gençler bu sözleri birbirlerine aktarmaya başladı. E bundan daha güzel ne olabilir…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir gönül terbiyesinden geçmiş Ziya Bey, oğluna yaşadığı sıkıntılı zamanlar için, “Dün Dünde Kaldı can cazım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyerek; Olmaz denilenlerin, olabilme ihtimali için güç verdi.

    Böylesi önemli ince ayrıntıların dışında oyunculukları ile dizinin oyuncu kadrosu ise yine diziyi ayrıcalıklı kıldı.Nurgül Yeşilçay, Selim Bayraktar, Bennu Yıldırımlar’ın, hayat demini almış ustalıkla sergiledikleri rollerinin yanı sıra genç oyuncuların sergiledikleri oyunculukları ise başarılı.
    Emre Kıvılcım, Rabia Soytürk, hazar Motan ve şirinler şirini, sevgili Deniz Altan…Her birinin Veda Mektubu karakterleri üzerinden, dizinin henüz dördüncü bölümü olmasına karşın sosyal medya platformlarında hayran kitleleri oluşmuş durumda.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Daha ilk bölüm itibariyle özellikle genç izleyici kitlesinin beğenisini kazanan dizinin aşık çifti üzerinden bir tanımlama dili bile oluşturuldu.
    Twitter’ da #AsMeh etiketi altında oldukça ilginç yazışmalar olduğunu söyleyebilirim. Diğer taraftan bu dizi ile tanıdığım dizinin şirinesi Deniz Altan ise hikâyenin gülen, güldürüren yüzü olarak çok başarılı. Umut vadeden oyunculuk performansı gözlerden kaçmamış olacak ki böyle güzel bir kadroda yer bulmuş.
    Duygu dünyasının inceliklerini yaşatırken diğer taraftan, aile dediğimiz kurumun içerisinde, zaman zaman dillenen bazen dillendirmeden, girift ve çözülemez sıkıntıların birebir yansımasını da görmeniz mümkün.

    Toplumun hangi sınıfından hangi kesiminden olursa olsun, ailenin kendi içerisindeki soğuk savaşları, olmaz denilen olurları, yapmaz dediklerimizin yaptıklarının deşifresini izlettiriyor.

    İzleyiciyi yakalayan başka bir detay ise ‘kadın’ olgularını, kavramsal olarak tartıştırıyor olması. Toplumumuzun sosyolojik ve psikolojik detaylarının, kalıtımsal geçişler ile yer bulmuş hallerini hayat sıradanı bir dil içerisinde sunuyor.

    Dördüncü bölümün ana çatışması tamda burada gizliydi. Kadın çekişmelerinde saklı ve birbiri ardına sıralı oldukça eğlenceli, güçler dengesi …
    Hasılı sayın okuyucu, anne – kız ilişkilerinde yaralı olanlar; kaynana – gelin çatışmalarında hiçbir yere varamamışlar, toplumsal statüsü ne olursa olsun, var ettiği değerin, ederi ile karşılaşmamış kadınlar, hadi oradan kadın kadının yurdu değil, kurdudur diyen kadınlar ve dahası ve dahası olan ve yaşayan tüm kadınların; izleyeceğinden eminim.

    Son bir not; Dördüncü bölüme imza atan o son sahneye, vallahi roman yazar, adına da “Alanaur’un Öpücüğü” derim.
    Haydi size iyi seyirler!

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow