Yoğurt; bağırsaklarda kısa zincirli yağ asitleri gibi bağışıklığı destekleyen metabolitler üretmesi, patojenlerin bağırsak epiteline girmesinin önlenmesindeki etkin rolü, antimikrobiyal bileşiklerin üretilmesi, kanser öncüsü maddeleri kanser yapan bileşenlere dönüştüren azoredüktaz, nitroredüktaz ve B-glukoronidaz gibi enzimlerin aktivitesi azaltarak başta kolon kanseri olmak üzere meme, mide, yumurtalık, endometriyoz kanserlerine karşı koruduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.
EV YOĞURDUNU SOFRADAN EKSİK ETMEYİN
Probiyotikler sindirim sistemini olumlu etkileyen bakteri grubudur. Bir besinin probiyotik olarak adlandırılabilmesi için ise sağlık üzerine yarar sağlayan canlı mikroorganizmaları yeterli miktarda içermesi gerekir. Marketlerde satılan pastörize / uzun ömürlü yoğurtlar üretim aşamasında fermantasyonun ardından ısıl işleme maruz bırakılır. Böylece raf ömürleri 6-8 hafta ile 6-12 aya kadar uzatılır. Ancak ısıl işlem sonucunda yararlı bakterilerin enzimleri inaktive olur, canlı bakterilerin sayısı azalır ve probiyotik olarak adlandırılmak için yetersiz kalır. Ev yapımı yoğurtlarda ise probiyotik bakteriler olsa bile, bu bakteriler mide asitleri, safra ve sindirim enzimlerine karşı dayanıksızdır ve canlı kalamaz. Bu nedenle ev yapımı yoğurtlar da probiyotik olarak adlandırılamaz. Ancak yoğurt fermente bir besin olduğu için mayalanma sırasında bakteriler sayesinde vücuda yararlı maddeler oluşur ve bu yararlı maddeler bağırsak sağlığını olumlu etkiler. Ayrıca yoğurdun probiyotik sınıfına girmemesi onu tüketmemiz gerektiği anlamına gelmez. Aksine makro ve mikro besin öğelerinden zengin, böylesine değerli bir besini her gün sofralarımızda bulundurmalıyız.