Moralimiz Bozulunca Neden Özellikle Çikolataya Sarılırız? İşte Sebebi
Yaşadığınız açlık fiziksel mi yoksa duygusal mı? Gerçek açlık midede başlar, duygusal açlık ise zihinde. Mide dolsa bile o boşluk hissi geçmez. Çoğu kişi morali bozuk olduğunda özellikle çikolataya yönelir. Diyetisyen Öykü Kaçar Sabah'taki köşesinde bu durumun nedenlerini anlattı.

Bazen bir çikolata, sadece bir çikolata değildir.
Onun içinden anılar akar. Güven duygusu taşar. Çocuklukta gizlice yediğimiz bir parça çikolatanın hatırası, yetişkinlikte bir duygunun yedeği olur.
Ve farkında bile olmadan, çikolatanın içine saklanmış bir boşluk hissine uzanırız. Modern yaşam, sadece bedeni değil, zihni de aç bırakıyor.
Ne zaman duygusal olarak köşeye sıkışsak, beynimizin içinde görünmeyen bir el, bizi mutfağa doğru iter. Bu davranış, zayıf bir iradenin değil, güçlü bir nörobiyolojik mekanizmanın sonucudur. Adı: ödül sistemi.

Beynin ödül sistemi, hayatta kalmamızı sağlayan temel davranışları pekiştirmek için evrimsel olarak gelişmiş bir yapıdır. Bu sistemin merkezinde dopamin bulunur; yeni, hoş ya da hayatta kalmaya katkı sağlayan deneyimler sırasında dopamin salınır.
Yeme davranışı da bu temel deneyimlerden biridir. Ancak sorun, bu sistemin modern dünyada doğal sınırlarının ötesinde tetiklenmesidir.
Yüksek kalorili yiyecekler—özellikle şeker ve yağ bakımından zengin olanlar—dopamin salımını en güçlü biçimde tetikleyen uyaranlardandır.
Functional MRI çalışmalarında, bu tür yiyeceklerin görüntüsünün bile nucleus accumbens gibi ödül bölgelerinde yoğun aktivasyona yol açtığı gösterilmiştir. İlginç olan, bu aktivitenin yalnızca fizyolojik açlık durumunda değil, duygusal zorlanma sırasında da ortaya çıkmasıdır.
Stresli ya da olumsuz ruh hali içinde olan bireylerde, prefrontal korteksin kontrol edici etkisi zayıflar; bu da duyguların dürtülere dönüşmesini kolaylaştırır.
Aynı anda, amigdala gibi duygusal işlem merkezleri aktiftir ve kişi, rahatlatıcı bir uyarana yönelme eğilimindedir. İşte burada çikolata devreye girer.

Çikolata, yalnızca lezzetiyle değil, kimyasal bileşenleriyle de bir "duygusal ilaç" gibidir:
Feniletilamin, beyinde mutluluk ve aşk ile ilişkilendirilen kimyasallardan biridir. Teobromin, kafeine benzer şekilde uyarıcı etki göstererek zihinsel canlılık sağlar.
Triptofan, serotonin sentezine katkıda bulunur; bu da ruh halini düzenleyen en önemli nörotransmitterlerden biridir.
Çikolatanın bu etkileri, beyindeki mezolimbik dopaminerjik yolaklar üzerinden haz duygusunu güçlendirir.
Kişi, kendini anlık olarak iyi hissettiği için bu davranışı tekrar eder.
Ancak dopamin salımı, doyuma ulaşınca hızla düşer ve yerini pişmanlık, suçluluk gibi hisler alabilir. Bu da duygusal yeme döngüsünü başlatan bir başka tetikleyiciye dönüşebilir.

Gerçek açlık midede başlar, duygusal açlık ise zihinde.
Mide dolsa bile o boşluk hissi geçmez. Çünkü aslında aradığımız bir tat değil; bir anlamdır.
Duygusal yeme, çoğu zaman bastırılmış hislerin sesidir: yalnızlık, değersizlik, yetersizlik… Ve biz o sesi kısmak için yemeği bir susturucu gibi kullanırız.

Bu döngüden çıkmak irade savaşı değildir. Aksine, kendine şefkatle yaklaşmakla başlar.
Yediğiniz şeyin ne olduğunu fark edin, neden yediğinizi sorgulayın. Duygularınızı yemekle değil, kelimelerle tanımlamayı deneyin.
Yemek yerine yürüyüş, meditasyon veya bir dost sohbetini seçin.
Bunlar, dopamin sistemini yeniden kalibre etmenin nazik ama güçlü yollarıdır. Çikolatadan vazgeçmek zorunda değilsiniz.
Ama onunla kurduğunuz ilişkiyi dönüştürebilirsiniz. Çünkü çikolatanın içinde saklanan şey, aslında bir tat değil; sizin görmezden geldiğiniz bir duygudur.