İşte güçlü bağışıklığın kaynağı
Dünya Sağlık Örgütü’nün özellikle kadınların günde en az 14 bardak su içmelerini önerdiğine dikkat çeken Nefroloji Uzmanı Dr. R. Can Kinalp, yeterli ve düzenli miktarda su tüketiminin bağışıklık, böbrekler, kalp ve karaciğer başta olmak üzere bütün organlar için hayati önem taşıdığını belirterek, “Vücudumuzun yaklaşık yüzde 60'ını oluşturan su; canlılığın devamı, sağlığın korunması ve metabolizmanın düzenlenmesinde başrol oynar“ dedi.




Uzm. Dr. Kinalp sözlerine şöyle devam etti: “Hayati fonksiyonların sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için yeterli miktarda yani, günde 2-2,5 litre su tüketmek vücudun su ihtiyacını karşılar. Suyun tadını sevmeyenler ya da mide bulantısı yaşayanlar; dilimlenmiş meyve dilimleri, salatalık, elma, tarçın veya havuç, kereviz gibi sebzelerle suyu tatlandırabilirler. Ayrıca çay, kahve gibi içecekler vücuttan su atımını artırdığı için suyun yerine konulmamalı. Susama hissi yanında, idrar rengi de su dengemiz hakkında bilgi verir. İdrar miktarı azalıp, rengi koyulaştıkça su içmek gerektiğini, susama hissi beklenmeden su tüketmeli, uyanınca bir bardak, her idrar sonrası bir bardak su içmeli, egzersiz yaparken, sıcakta çalışırken, uzun-hareketsiz yolculuklarda su tüketimi arttırılmalıdır.”

Yeterli su tüketmemenin en önemli etkisinin böbrekler üzerinde görüldüğünü ifade eden Uzm. Dr. Kinalp, vücutta oluşan üre, kreatinin, ürik asit gibi zararlı maddelerin seyreltilip vücuttan atılabilmesi için su tüketiminin hayati önem taşıdığını, ayrıca yeterli su miktarının olmamasının idrar akımını yavaşlattığı için idrar yolu iltihapları ve böbrek taşlarının ilerleyen durumlarda böbrek yetmezlikleri oluşturabildiğini vurguladı.
“Kalp hastalıklarına karşı su kalkanı”
Kalp hastalıklarının, özellikle de kalp krizlerinin su ile yakından ilişkisi bulunduğunu belirten Dr. R. Can Kinalp, yapılan araştırmalarda günlük su tüketimine dikkat edenler ile etmeyenler arasında kalp krizi bakımından belirgin bir fark olduğunun ortaya çıktığını ifade etti. Susuz kalan vücutta kanın koyulaştığı ve pıhtılaşma eğiliminin arttığı, buna bağlı olarak tansiyon dengesizlikleri, çarpıntı, ritim bozukluğu ve kalp yetersizlikleri görülebildiğini belirten Dr. Kinalp, kalbin fonksiyonlarını yeterince yerine getirememesinin karaciğer ve akciğerde de olumsuz sonuçlar doğurabildiğinin altını çizdi.