hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Neden bu kadar çok estetik yaptırılıyor?

    Neden bu kadar çok estetik yaptırılıyor
    expand

    Nesillerdir, güzellik anlayışı değişikliğe uğrasa da toplumun, güncel güzellik/yakışıklılık algılayışına uyumlu olmak ve beğenilmek insanın iç güdülerindendir. Beğenilme üzerinden toplumda kabul görme ihtiyacında olduğumuzu söyleyebilirim. Uzman Psikolog Özlem Nur Tulum yazdı... (Milliyet)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İnsan, sosyal bir varlık olduğu için sadece fiziksel sağlığını gözetmekle kalmayıp kabul görme, sevilme ve değerli bulunma ihtiyaçlarıyla buluşma arzusundadır. Sosyal medyanın, hayatımızın çoğunluğunu kapladığı bir dönemde yaşadığımız da yadsınamaz bir gerçek. Herkes, dijital hayattan aynı ölçüde etkilenmese de orada yönetilen güzellik algısı ile kendimizi karşılaştırmaya, kusur bulmaya veya fazla beğeni almaya yatkın olabiliriz. Elbette, estetik işlemlerin sağlık açısından gerekli olduğu durumlarda, estetik uygulamalara başvurmak son derece doğaldır. Psikolojik boyutunu konuşmak için medikal sağlık ve fonksiyonel ihtiyaç harici yapılan estetikleri ele almalıyız. Çünkü, medikal gereksinim harici uygulanan estetik işlemlerde, bireyin psikolojik ve sosyal olarak karşılayamadığı ihtiyaçlarından söz edilebilir. Jung’a göre, insanlar toplumun beklentilerini karşılamak için kendilerini maskelerin altına saklıyor. Kendimizi; mesleki unvanlarla, sosyal ve ekonomik statülerle ve dış görüntülerimiz üzerinden tanımlamaya çalışıyoruz. Aslında, dış görüntü üzerinden kendimizi öne çıkarmaya çalışarak anlam ve değer kaybı yaşayabiliyoruz. En derindeki ihtiyaç; kendimizi değerli görmek. Ötekilerin bize biçtiği değerden önce, kendimizi değerli bulma arzusundayız. Böylelikle, dışarıdan müdahalelerle benlik imajı oluşturmaya çalışıyoruz. Kendisini değerli görmeyen bireyler, sevildiklerini ve değer verildiklerini içselleştirmekte zorlandığı için ilişkilerinde de tatmin olamıyorlar. Bu noktada yaptırılan estetik işlemler, bireyin öz güveninin kazanımında ve geliştirilmesinde büyük rol oynuyor.

    İlk izlenimlerin nerdeyse tamamı dış görünüş üzerinden oluşturuluyor ve karşılaştığımız yeni birine yönelik ilk 30 saniye içinde yargılar geliştiriyoruz. Duruşu, kıyafet seçimleri, saç şekli, makyajı ve fiziki özellikleri üzerinden değerlendirme yapıyoruz. Elbette, bu durum otomatik gelişse de farkındalığı yüksek bireyler, dış görünüş üzerinden yapılan değerlendirmenin yanıltıcı olacağının bilincinde olarak, kişiyi tanımak için alan oluşturup yargılarını belli bir ölçüde bir kenara bırakabiliyor.

    Bireyin, kendisini aynaya baktığında ve fotoğraflarda gördüğü imgesi ile ilgili iyi hissetmesi, öz güvenini ve benlik saygısını da arttırıyor. Böylelikle, sosyal ilişkilerde girişken olabiliyor ve kendisine verilen değeri daha çok hissedebiliyor. Bir diğer önemli nokta, kişinin uygulanmasını talep ettiği işlemlerin doğallıktan uzak olup olmaması ve başkasına benzemeyi içerip içermemesidir. Bu noktada birey, kendisinde öz güven problemi oluşturan bir durumu revize etmesinden ziyade; kendisine yabancılaşmasını beraberinde getirebilir. Kendisine yabancılaşan biri depresyona yatkınlık gösterir ve geliştirmek istediği öz güveni çok daha olumsuz etkilenebilir. Yaptırmayı düşündüğünüz cerrahi müdahaleler öncesi, ‘Benim aslında neye ihtiyacım var? Bu hayattan ne istiyorum? ‘Hayatımda hangi değerlere sahip kişilerin olmasını tercih ediyorum? ‘Gibi soruları kendinize sormanızı önerebilirim. Kendimize karşı bakış açımızı belirleyen faktörler arasında hayatımızdaki insanların olduğunu hatırlatmak isterim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kendimizi algıladığımız ve tanımladığımız benlik ve beden algısının objektif olduğunu söylemek doğru olmaz. Psikolojik doğumumuzun gerçekleştiği aile ortamında, kendimize dair inançlarımız da şekillenir. Ebeveynleri başta olmak üzere çevresi tarafından, güzel/yakışıklı, değerli ve yetenekli olarak değerlendirilen ve öyle sevilen çocuklar, kendilerine dair olumlu ruh ve beden imajı oluşturur. Hayatımızda olan insanların yaklaşımları, kendimizi değerlendirmede büyük rol oynar. Çocuk psikanalizi üzerine ömrünü adamış Winnicott der ki; bebeğin, ilk gördüğü yüz; annesinin yüzüdür ve anneye baktığında annesinin de ona baktığını görür. Kendisinin, dünyada ne ifade ettiğini, annesinin bakışlarından ve yüzündeki ifadeden öğrenir. Bebeğin, psikolojik doğumu böylelikle gerçekleşir; yani, annesinin onu fark edip gördüğünü anladığında ya da tam tersi annesinin bakışlarında şefkatten yoksunluk, kindarlık veya iğrenme gibi ifadelere maruz kalırsa var olmaya layık olmadığına inanır. Bebek, yeterince iyi olan ebeveynlerin bakımında, var olduğunu kavrar. İhmal edilmiş ve sevgisiz büyütülmüş çocukların ‘benlik algısı’ gelişmez. Ruhen ve bedensel olarak var olmaya layık olmadığını düşünerek büyüyen çocuklar, bu yoğun kaygı ve zor duygular neticesinde kusurlu olduklarına dair inanca sahip olurlar ve bedenlerinin belli bölgelerine takıntı geliştirebilirler.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Estetik müdahaleler öncesi, bu durumun psikolojik olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve bir klinik psikologla görüşmenin fayda sağlayacağı hatırlanmalıdır. Çünkü, travmatik yaşantıların etkisiyle veya kendilik imajının olumsuz olması neticesinde yaptırılmak istenen cerrahi işlem sonrası; hala kendini iyi hissedememe, sonuçtan memnun olamama ve iyi geçen bir ameliyat sonrası dahi cerrahı suçlama veya sağlığı tehlikeye sokacak şekilde üst üste müdahaleler yaptırmak mümkündür.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sorunların kaynağını bulmak, üstünü örtmekten daha zor olsa da asıl kabul görme ve iyileşme bu şekilde mümkündür.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow