“1930 tarihli Hıfzıssıhha Kanunu temel kanun”
Dr. Paksoy, Türkiye’de salgınlarda mücadele için çıkarılmış olan temel kanunun 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu olduğunu hatırlatarak açıklamalarına şunları ekledi:“Bu Kanunda, kolera, veba, sarihümma, lekelihümma, çiçek ve ilan edilecek tehlikeli hastalıklara ilişkin salgınlar mevcut olduğunda kara sınırlarında gelen yolculara aşı ve serum uygulanabileceği belirtilmiştir (m. 54 ve m. 37). Benzer şekilde aynı Kanun, kolera ve veba gibi sınırlı olarak sayılan hastalıkların baş göstermesi halinde hastalara ve hastalığa maruz kalanlara aşı ve serum tatbik edilebileceğini düzenlemiştir (m. 72 ve m. 57).”“Göçmenlerin durumu kritik, çoğu aşılamanın olmadığı riskli bölgelerden geliyor”Göçmenlerin durumuna da değinen Dr. Paksoy, söz konusu oranlara ülkedeki kayıt dışı yaşayanların dahil edilmediğine ayrıca dikkati çekti. Türkiye’deki çok sayıdaki kayıt dışı göçmenin, Dünya Sağlık Örgütü’nün ve UNICEF’in açıklamasında da yer aldığı üzere Afganistan gibi çocukluk dönemi aşılamaların yaygın olarak yapılamadığı risk bölgelerinden geldiğini vurguladı.
“Gelecek salgınlara hazırlıklı olunmalı”
Dr. Paksoy son olarak da “Pandemi sürecinde salgının hızla ve birçok insan hayatına mal olacak şekilde yayılması karşısında ülkeler aynı hızda tedbir alamadılar. Hazırlıklı olmadıkları ortaya çıktı. 27 Nisan 2022’de Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF tarafından yapılan ortak açıklamada, 2021’e kıyasla 2022’nin aynı döneminde dünya çapında kızamık vakaları yüzde 79 arttı. Bu da hem kızamık hem de diğer bulaşıcı hastalıklara ilişkin muhtemel bir salgının ön işareti olabilir. Maymun çiçeği virüsünün yayılışına dair haberlerin de konunun güncelliğini koruduğunu gösteriyor” diyerek sözlerini sonlandırdı.