Ahu Özyurt'la "Gece Görüşü"

Ahu Özyurtla Gece Görüşü
expand

"Dönemin Genelkurmay Başkanı, Çiğdem Anad'ın ekrana çıkmasını istemiyordu. Çiğdem, bir yerde mikrofon mu tutuyor, tüm gazeteciler detay olarak onu çeker ve haberimizde de o görüntüyü kullanırdık. "Biliyoruz siz, Çiğdem'in orada olmasından hoşlanmadınız ama biz arkadaşımızın yanındayız" demek için...." CNN TÜRK'ten Ahu Özyurt, yeni çıkan kitabı "Gece Görüşü"nde gazeteciler arasındaki bir dönem yaşanan dayanışmayı bu sözlerle anlatıyor....

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Hem gazetecilikte ustam, hem de bana uğur getiren insandır Ahu Özyurt.

Üniversite yıllarımda yaptığımız röportaj, yüksek lisans için burs alma sebebimdir mesela. Habercilikle ilgili söyledikleri beni olduğu kadar, başvuru dosyamdaki mesleki deneyimleri inceleyen akademisyen heyeti de etkilemiştir.
 
Zaman içinde, haber için okur, düşünür, koşar, üzülürken de, sektörün evlatlarına reva gördüğü türbülansları şaşkınlıkla, Ahu Abla'yı da hep uzaktan hayranlıkla takip ettim.
 
Yollarımız yıllar sonra gazetecilikle ilgili ilk soruları sorduğum yerde yani CNN Türk'te kesişti. Bugünlerde yine haberle, hayatla ilgili bir sürü soru soruyorum. Hep, ilk cevabı verir gibi sabırla ve içtenlikle yanıtlıyor.
 
Ben bu yazıyı yazarken o, masasında tüm dikkatiyle yazdığı haberi revize ediyor. En büyük kavgasını hala "haber" yazmak için veriyor. Hayran oluyorum.
 
"Gece Görüşü" bir dönem CNN Türk'te yaptığı programın, aynı zamanda da son kitabının adı.

Karanlıkta yol alacak olan haberciler için rehber, ömürlük muhabir heyecanına bir selam...

Zifiri karanlıkta ya da gözleri kamaştıran ışıkta dahi görüşünü berrak tutmayı başarmış bir gazeteciden habere ve insana temiz bakabilmenin tarifi...
 
"GECE GÖRÜŞÜ"...  Bu dönem için en doğru isim belki de. Son 20 yılda, karanlıkta iz sürdüğünüz anlar çok olduğu için mi adı böyle? Neler anlatıyor kitap?
 
Farklı kentlerden gazetecilik maceralarımı anlatma fikriyle yola çıktık. Sonunda, Washington'a, Tahran'a, Diyarbakır'a ayrı dönemlerde 3 kere gittiğimi ve 20 yıllık gazetecilik hayatımın büyük bir kısmında, farklı şehirlerde çalışsam da, büyük haberlerin hepsinde birkaç ana temanın aktığını gördüm. Örneğin,  Kürt sorunu.  Beni Roma'da bulmuş, Tahran, Erbil ve Washington'da da... Son dönemde içerideki kavgaları, iktidar-yönetim mücadelelerini anlatan yani mutfaktan bildiren gazetecilik kitapları çok sık yayınlanıyor. Bu öyle bir kitap değil. Bizim bu işi neden yaptığımızı anlatan bir kitap. Bu iş hakikaten tozun toprağın içinde, bütün gün bekleyerek, bazen haberi çıkaramayarak, yani muhabirlerle yapılıyor. Mesleğimizin güvenilirliği açısından yazmam gerektiğini hissettim bu kitabı. Enteresan bir zamana da denk geldi...

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Ahu Özyurtla Gece Görüşü

 
Kitabın sonuna nokta değil virgül koydunuz kabul ediyorum. Daha anlatacak çok hikaye olmalı...
 
Washington konusunda bir kitaplık malzeme var henüz yazmadığım. Türk Amerikan ilişkileri ve Türkiye'nin Balyoz, Ergenekon gibi davalarla meşgul olduğu süreçte bizim orada yaptığımız gazetecilik apayrı bir kitap olabilir. Depremlerde sen de görev yaptın, Van ve Gölcük depremleri hayatımda dönüm noktası kabul ettiğim işlerdir. Bunları yazamadım mesela. Öcalan'ın peşinden Roma'ya gidişimiz... Hepimizin severek anlattığı bir meslek anısıdır. Bir gece aniden bir sırt çantası ve diş fırçasıyla gittim ve 2,5 ay haber takibi yaptım. Şimdi böyle anlatacak hikayelerimiz pek yok.
 
Neden yok böyle hikayelerimiz?
 
Haber var ama bunların böyle anlatılmasını isteyen haber merkezi var mı, emin değilim. Rahmetli Birand, Ufuk Güldemir hayatta olsaydı herhalde hepimizi bir yerlere dikerlerdi şimdi ve "Haberi koparana kadar gelmeyin." derlerdi. Şimdi böyle bir kaygı yok. Siyaset, gündemi çok fazla belirliyor. İnsan hikayeleri konusunda geri kalmış durumdayız. Siz bazı şeyleri görmemeye karar verirseniz, görenler ve gösterenler çıkar. Vatandaş bizim kadar iyi gazeteci olabilir ve bunun farkında. Genç kuşak, gazete haberi için para vermek istemiyor. Bu yüzden mesleğimizin bir değeri olduğunu ve daha iyi, derinlikli haber üretmek gerektiğini fark etmeliyiz.
 
Yıllar önce yaptığımız röportajın, "yeni başlayanlara tavsiyeler"  bölümünde; "Çalıştığınız meslektaşlarınızla fikir birliği içinde olmasanız bile haber için ortak zeminde buluşmak gerekir." demiştiniz. Bugünün koşullarında, haber için o zeminde buluşmak kolay mı?
 
Bizim haber merkezimiz, şanslıyız, hala haber tartışmasının yapılabildiği bir yer. İyi ki kendi aramızda haberde geçen iki kelime için kavga edebiliyoruz. Şu an pek çok haber merkezinde bu fikir ve dil birliği yok. Sokakta, siyasette, haber merkezlerinde, o kadar kutuplaşmış halde ki her şey... Bizim yapmamız gereken kendi içimizde ortak dili bulmak yaratmak. Bir dönem birlikte çalıştığım Gürkan Zengin ve Çiğdem Anad, zaman zaman fikir ayrılığına düştüğüm meslektaşlarımdı. Ama bugün bakıyorum da iyi gazeteciymişiz ve gazetecilik kavgası vermişiz. Şimdi haber merkezlerinde daha çok bir kabulleniş ve "mecburuz" havası var. Ama hala gencecik insanlar bu işi yapmak istiyorsa, onlara karşı bir sorumluluğumuz var. Bizim içerideki kavgamızdan ya da hükümetle olan mücadeleden daha büyük bir mücadele bu.
 
Mesleğin onurunu kaybetmemek için gazetecilikle ilgili bir duruşu da kaybetmemek gerek. Siz, dik durmanın tarifini nasıl yaparsınız?
 
Mesleğe sadakat, izleyicimize sadakat. İç düşünceleri bu işi katmamak, haberi nötr vermek. Birbirimizle dayanışma içinde olmak. Gazeteci zaman zaman hata da yapabilir. Kabataş meselesini çok tartışıyoruz bu aralar örneğin. Meselenin, hata olup olmadığı da tartışılır elbette. Yapılan açıklama gazeteciyi de belirli ölçüde bağlar, söyleyeni de. Bizim yapmamız gereken resme mümkün oldukça geniş ölçüde bakmak. Bir de, ne zaman sektör olarak içimize dönsek, birbirimizi konuşmaya başlasak o dönem kaybediyoruz. İşimizi konuştuğumuz zaman kazanırız. Bu sektör, 20 yıl boyunca 3 tane büyük medya kavgası yaşadı ve hiçbirinden hiçbir taraf karlı çıkmadı. Birbirimizi hırpalayarak devam edemeyiz. Mesleğin onuru için dayanışma içinde olmalıyız.
 
"Dönemin Genelkurmay Başkanı, Çiğdem Anad'ın ekrana çıkmasını istemiyordu. Çiğdem, bir yerde mikrofon mu tutuyor, tüm gazeteciler detay olarak onu çeker ve haberimizde de o görüntüyü kullanırdık. "Biliyoruz siz, Çiğdem'in orada olmasından hoşlanmadınız ama biz arkadaşımızın yanındayız" demek için...."
 
İşinizi kaybettiğiniz dönemde medya okuyan bir yüksek lisans öğrencisiydim. Ezberim bozuldu. "Meslekte var olmak için, habere değer vermek, meslek ahlakı, deneyim, donanım yetmiyor mu?" diye düşünmüştüm. Bugün de çok farklı değil. İşlerini kaybedenler neredeyse sektörü de kaybediyorlar. Yetmiyor mu sahiden tüm bunlar?
 
Yöneticilerimizin üzerindeki sorumluluğu anlıyorum. İlginç bir süreçten geçiyoruz ama asıl işimizin gazetecilik olduğunu anlaması gerekiyor herkesin. Eleştiri ve kısmen de olsa muhalefet, yanlışı göstermek basının görevidir. Pek çok gazeteci arkadaşımız sadece bundan korkan yöneticiler yüzünden işlerini kaybettiler.
 
Biraz birbirimize dayanak olmamız gerekiyor. Her zaman sevgili Çiğdem Anad'ın örneğini veririm. 90'larda, o dönemki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, Çiğdem'in ekrana çıkmasını istemiyordu. Hakikaten ekran yasağı gelmişti. Görünmeyecek, sesi çıkmayacak, hatta tahminimiz o ki kovulacak. Ama haber merkezi muhabirine sahip çıktı. Farklı kanallarda çalışıyorduk ve şöyle formüller ürettiğimizi hatırlıyorum. Çiğdem bir yerde mikrofon mu tutuyor, hepimiz detay olarak onu çeker ve haberimizde de o görüntüyü kullanırdık. Çiğdem'in haberde olduğunu, hala bu işi yaptığını göstermek için. Refleks olarak yaptık. "Biliyoruz siz, Çiğdem'in orada olmasından hoşlanmadınız ama biz arkadaşımızın yanındayız" diyorduk. Meslekte yapmamız gereken bu. Tam tersine patrona gidip, "Onu kov, beni işe al" diyen insanlar olduğunu duyuyoruz. Yazıktır. Bu iş böyle yapılmaz.
 
Televizyon gazeteciliğine, CNN Türk'te devam etmeseydiniz ne olurdu?
 
Benim işsiz kaldığım dönemde sosyal medya bu kadar faal değildi. Şimdi alternatif internet siteleri, yeni çıkan gazeteler var. Görünür olmak 3-4 yıl öncesine göre daha kolay ama yine zor. Biz, grubumuz ve CNN markası yüzünden şanslıyız. Sorumluluklarımız var. Uzun uzun anlatmayabiliriz, hiç yorum yapmayabiliriz ama göstermekle yükümlüyüz. Dik durmaktan beklentim bu; bir şeyi hak ettiği ölçüde ekrana yansıtmak. Bir izleyici "neden bu haberi vermediniz?" diye bize telefon ediyor. Demek ki izleyici okuduğu şeyi görmek istiyor ve bunun adresinin biz olduğumuzu düşünüyor. Çok büyük bir sorumluluk, aynı zamanda güzel bir şey.
 
Hem meslekle hem gündemle ilgili soruyorum:  Hala şaşırıyor musunuz?
 
Bizim doğamıza ters şu anda yaşadıklarımız. İyi ustalarla yetiştik, bizim kuşak, Cüneyt Özdemir, Mirgün Cabas ve pek çok arkadaşımız, bugün olanları şaşırarak izliyoruz. Yaşanan bir toplumsal bozulmaysa, doğal olarak, bundan bizim sektör de payını alır. Ama tersine döndürülebilir. Bunun siyasi iktidarla da alakası yok. Sosyolojik bir durum. İyileşmeyi isteme hareketi. Bunu siyaset her zaman istemeyebilir ama gazeteciler olarak biz ister ve direnirsek bir noktada iyiler görünür olmaya başlar. Gazetecilik bana göre dünyanın en güzel mesleği. Yine dünyaya gelsem, yine bu işi yaparım.
 
 
O zaman, yıllar sonra bir kez daha soruyorum:  Heveskar gazeteci adaylarına tavsiyeler neler?
 
Bir dönem yurt dışı tecrübesi yaşamalarını isterim. Meslek içinde veya dışında. Bu kuşağın tamamının o 'rahatlık alanı'ndan çıkmasını isterim. Hiç yapamayacağınızı bildiğiniz bir şeyi yapmanız ve denemeniz lazım. "İçimizde bizi engelleyen kaplanlar var." demişti bana bir yönetici. "Taming the Tiger" dedikleri mesela. Her gün yapmaya korkacağınız bir şeyi yapmak gibi. Kendini ufak ufak test etmektir bu. Yabancı dil öğrenin. Bilmediğiniz konularla ilgilenin. Hukuk, ekonomi, sağlık, teknoloji giderek daha büyük birer haber konusu haline geliyor.
 
Sırada hangi projeler var?
 
Cnn Türk'ü evim gibi görüyorum ve devam etmek istiyorum. Televizyonun önünde olmakla, arkasında olmak arasında bir fark yok. Artık kayıtsızım o konuda, olsa güzel olur ama olmasa da onun dışında bir hayat var. Yine de ekrana çıkan insanların bir sözü olması, insanların sesi olabilmeleri önemli. Galiba yazmayı daha çok sevdim. İki kitap projem var. Obama dönemi ve Bush dönemi arasındaki yavaş ve kuvvetli değişimi yazacağım. Bir arkadaşımla ortaklaşa hazırladığım bir araştırma projem de var. Radyoculuk ve belki televizyon programı yapmak isterim.
 
Var olduğunu bildiğim ama henüz kanıtlayamadığım gerçek şudur ki...
 
İnsan ruhunun derinliklerinde, çok ince bir yerde, kırılgan, yalnız ve sevilmeyi isteyen bir çocuk var...

Sıradaki Haberadv-arrow
Sıradaki Haberadv-arrow