Baykal: "Cumhuriyet'e karşı iktidar tertibi!.."

Baykal: Cumhuriyete karşı iktidar tertibi..
expand

Atatürk'ün ölüm yıldönümünde Kürt açılımının Meclis'e getirilmesini eleştiren CHP lideri Deniz Baykal, "Şimdi ilk kez cumhuriyete karşı bir tertibin iktidar tarafından planlanarak yürürlüğe konulduğuna tanık oluyoruz" dedi.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Milletvekillerinin öngörüşmenin bugün yapılmasını protesto için kollarına siyah bant, 10 Kasım dolayısıyla da yakalarına Atatürk resmi taktığı CHP grup toplantısında Baykal da kürsüye yakasında Atatürk resmi ile çıktı. Baykal'ın konuşması sırasında dinleyicilerden bir kişi üzerinde Atatürk'ün resmi bulunan bayrak açtı.

Atatürk'ün anısına saygı duruşu ile başlayan toplantıda konuşan Baykal, "Belki ilk kez Türkiye'de gerçekleştirmiş olduğumuz ve bütün dünyanın saygısını kazanan bu çok başarılı cumhuriyet tablosuna karşı, geride bıraktığımız dönemde ülkenin içinden engellerin ortaya çıktığını görmüştük. İçerden birilerinin Cumhuriyete karşı mücadelede kullanıldığını biliyorduk ama şimdiye kadar hiç bir zaman Cumhuriyete karşı bir tertibin, iktidarın himayesinde ortaya çıktığına tanık olmamıştık. Bu anlamda en güç sınavı veriyoruz" diye konuştu.

"İktidar hep Cumhuriyeti himaye etmiştir, daima Cumhuriyet düşüncesinin, anlayışının yanında yer almıştır. Atatürk yaşarken de öyle olmuştur, Atatürk ayrıldıktan sonra da öyle olmuştur. İnönü zamanında da Menderes zamanında da Demirel zamanında da öyle olmuştur, daha sonraki zamanlarda da öyle olmuştur" diyen CHP lideri, "Ama şimdi ilk kez Cumhuriyete karşı bir tertibin iktidar tarafından planlanarak yürürlüğe konulduğuna tanık oluyoruz. Bu gerçeği unutmamalıyız. Eğer bu gerçeği milletçe teşhis edersek tedbirini en etkili şekilde alırız" ifadesini kullandı.

En büyük acıların din, demokrasi ve barış gibi ortak değerler gerekçe gösterilerek yaşatıldığını ileri süren Baykal, Cumhuriyete yönelik tehditlerin de "demokrasi" adı altında yapılmaya çalışıldığını kaydetti.

Baykal, "Bunlar demokrat değil, basını sindirenler, 70 bin kişinin telefonunu dinleyenler, internetlerini izleyenler, yargıyı baskı altına alanlar, medya kuruluşlarını konuşamaz hale dönüştürenler, demokrat... Niye? Çünkü Cumhuriyete karşı mücadeleye öncülük yapıyor... Bu tuzaklara düşmeyeceğiz. Bunlar gün olacak demokrasiden söz edecekler, gün olacak diyecekler ki 'demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz zaman bineriz, istediğimiz zaman ineriz'. 'İnançlarım için gerekirse papaz elbisesi de giyerim' derler. Böyle diyenlerin bu laflarını ciddiye alacağız, onların hesaplarına, çıkarlarına göre devletimizin düzenini kurumlarımızı, ilişkilerimizi hukukumuzu tanzim edeceğiz, bunların gözüne gireceğiz, bunlara yaranacağız, bunlara teslim olacağız. Bununla da Türkiye özgür olacak... Var mı böyle bir şey?" dedi.

"Bu bir meydan okuma mı?"

Baykal, "Bir tesadüf müdür? Bilmiyorum. Ama bilinçli bir karar ise Türk milletinin duyarlılığına karşı sergilenmiş çok büyük bir saygısızlıktır. Eğer birileri bir özgüven içinde, bir meydan okuma anlayışı içinde bunu ortaya koyuyorlarsa bunu hiçbir zaman unutmamalıyız" diye konuştu.

Baykal, "Bayrakların yarıya indiği bir günde cumhuriyetin boynunu bükmeye yönelik, onun derinden yaralamaya yönelik bir planın yürürlüğe konuluyor olması, o bayrağın yarıya inmiş olmasını daha da anlamlı kılıyor. Ama bilsinler ki o bayrak sadece bugün yarıya inmiş olacaktır" " ifadesini kullandı.

Cumhuriyet'in değeri

"Cumhuriyet öyle bir şeydir ki ona sahip olduğunuz zaman onun değerini anlamınız için fazla ihtiyaç ortaya çıkmaz" diyen CHP lideri, "Ama ne zaman ki onu kaybetme tehlikesi başgöstermiştir, işte o zaman bir cumhuriyet oluşturmuş olmanın, bir millet oluşturmuş olmanın ne kadar büyük değer taşıdığını anlamak durumunda kalırız. Ne yazık ki o zaman da pek çok şey için zaman geçmiş olur. Türkiye'yi böyle tuzağa kimsenin düşürmesine izin vermemeliyiz" dedi.

Atatürk'ün modernleşme modeli

Baykal, "Elbette böylesine büyük bir şahsiyetin ortaya koyduğu eser bütün dünyanın ilgisini çekmeye devam etmektedir. Mustafa Kemal'in ortaya koyduğu model bugün Türk modeli diye bütün dünyada saygıyla karşılanmaktadır. Bu, bir modernleşme modelidir. Az gelişmiş bir ülkenin kalkınmış bir ülke haline dönüşmesi için, henüz daha millet aşamasına gelmemiş bir cemaatler topluluğunun bir milli bilince kavuşturulması için ve çağdaş medeniyetin daima bir temel hedef olarak kabul edilmesini sağlamak için çok büyük bir mücadeleyi başarıyla uygulamış bir insandır" dedi.

Domuz gribi aşısı

Baykal, konuşmasında domuz gribi aşısı tartışmalarına işaret etti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, aşı olmayacağını açıkladığını anımsatan Baykal, "Herkesin aşılanması bir devlet politikasıysa, ona sen öncülük yapacaksın. Kişisel mazeretin varsa, ifade edeceksin. Herkes kendi kararını alacaksa, sana niye ihtiyaç var bu ülkede? Başındaki domuz lafı senin mideni bulandırıyorsa, milletin de midesini bulandırıyor. Millete niye tuzak kuruyorsun o zaman?" diye sordu.

GDO üzerinden kimlerin para kazandığı sorusunu yönelten Baykal, "Milletin sağlığını, Türkiye'nin tarımını tehlikeye atmak pahasına, kendi dünyalıklarını geliştirenler kimlerdir? Bu aşı ithalatı kimleri zengin etti?" dedi.

El Beşir tartışması

Baykal, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in Türkiye'ye geleceğine yönelik tartışmaları da değerlendirerek, Uluslararası Ceza Mahkemesinin hakkında tutuklama kararı verdiği, insanlığa karşı suç işleme iddiasıyla yargılamak istediği bu kişinin, Türkiye'deki yöneticilerin yakın dostu olduğunu savundu.

Ziyarete yönelik tepkiler karşısında Hükümetin de zihniyetinin ortaya çıktığını kaydeden Baykal, Başbakan Erdoğan'ın, "Darfur'a gittim, katliam yok" dediğini ifade etti.

Baykal,  "Sanki katliamı tespit etme komisyonu başkanı olarak gitmiş. Gittiği tarih, katliamın yapılmakta olduğu tarihmiş gibi, anlaşılan sokaklarda ceset aradı; 'hiçbir şey yok' diye, Adli Tıp Raporu gibi temiz raporu verdi. Başbakan'ın, Darfur için temiz tıp raporu... Sonra bununla yetinmedi, 'Müslüman katliam yapar mı?' dedi. El Beşir olayındaki dış politika, devlet yönetme anlayışı Türkiye'ye ne kazandırdı, Türkiye'ye itibar mı getirdi? Bunlar, birbiri ardına ortaya çıkan yönetim zafiyetleri. Bunları Hükümet yönetemiyor ama başka şeyleri yönetiyor" dedi.

Erdoğan'a Ayamama deresi suçlaması

Baykal, Hükümetin basını, muhalefet basınını sindirdiğini, Hükümetin, "devletin parası, imkanlar sağladığı yakın işadamlarının desteğiyle" medyanın yarısından fazlasını satın alarak bunu başardığını iddia etti.

Medyanın, "yazamaz, söyleyemez, olayların üzerine yürüyemez halde olduğunu" savunan Baykal, medyada yer almadığını söylediği olaylardan bazı örnekler verdi.

İstanbul'da Ayamama Deresi'nin taşması sonucu vatandaşların hayatını kaybetmesinin altında ne yattığını soran Baykal, bu bölgenin, 6 Aralık 1996'ya kadar çöp toplama ve imha alanı ile atıksu arıtma tesisinin yapılacağı yer olarak ayrıldığını söyledi.

Baykal, bu tarihteki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, imar değişikliğiyle bu alanı, ticaret ve hizmet alanı olarak onayladığını savundu.

Baykal, bu alanın sahiplerinden ikisinin; Erdoğan'ın oğlunun ortağı ve yakın arkadaşı Kamer ailesi üyesi olduğunu öne sürdü.

Baykal, telefon kayıtlarına göre, Erdoğan'ın, işadamı arkadaşı Remzi Gür'e kızına para göndermesini söylediğini, başka bir telefon kaydına göre, "dönemin KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat ile Rauf Denktaş'a karşı tezgah kurduğunu" iddia etti.

Baykal, "Rumlar, Yunanlılar kurmuyor Denktaş'a karşı tezgahı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan'ı kuruyor, 'Onu bitiriyoruz' diyor" görüşünü savundu.

Yargıyı sindirme

CHP Genel Başkanı Baykal, Hükümetin yargıyı sindirme işini henüz tamamlayamasa bile çok büyük mesafe aldığını öne sürdü.

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Bakanı Osman Kaçmaz ve YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun meslekten ihraç istemlerini de değerlendiren Baykal, bunları; rastlantı, sıradan siyasi olaylar olarak düşünmeleri halinde yanılacaklarını belirtti.

Baykal, Türkiye'de anayasal çatışma yaşandığını ifade ederek, "Türkiye'de var olan olay; YARSAV Başkanı, İstanbul'daki bayan hakim, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, Ergekon davasını yürütmekteyken davadan çekilme kararı alan hakimin şahsi olayı değildir. Sistematik, düzenli, planlı olay var. Bu olay anayasal çatışma olayıdır. Bu olayın temelinde; Hükümet'in, AKP'nin, laikliğe karşı eylemlerin odak noktasında olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesinin aldığı karar var. Böyle bir karardan sonra ne olurdu, öyle bir müeyyide koyarsınız ki laikliğe karşı odak olan bir parti, ülkenin siyasetini yönlendiremez" dedi.

Deniz Baykal, "Bu olmadı. Bunun olmaması halinde, olması gereken şey; hakkında hüküm verilen siyasi parti, bu hükmü saygıyla karşılar, bu hükmün altındaki anlayışı kabul eder, içine sindirir ve tutumunu, davranışını bu karardan etkilenmiş olarak, yeniden yönlendirir. Bu olsaydı, bir kriz olmazdı. Ama iktidar, bu kararı kabul etmediğini söyledi, kesinlikle benimsemedi, içşelleştirmedi, gereğini yapmadı. 'Hesaplaşırız sizinle' dedi, hesaplaşmaya başladı. Ergenekon, basının, yargının sindirilmesi bu hesaplaşmanın bir parçasıdır, Silahlı Kuvvetlerle yaşanan çatışma bunun bir parçasıdır" diye konuştu.

İrtica belgesi

Baykal, konuşmasında "İrticayla Mücadele Eylem Planı"na ilişkin tartışmalara da yer verdi.

Genelkurmay adına açıklama yapıldığını, 3 kez orijinal belgeyi istedikleri halde belgenin verilmediğinin söylendiğini anımsatan Baykal, ciddi bir devlet düzeninde böyle bir şeyin olamayacağını kaydetti.

Davayı yürütmekle görevli yargı organının, devletin mercinden talep etmesine rağmen, belgenin verilmediğini, böyle bir şeyin olamayacağını belirten Baykal, "Erdoğan, 'Bunu uzatmayın, Adli Tıp Kurumu rapor verdi. Rapor, benim de kafamı karıştırdı. El imzasıdır yerine, eli ürünü kanaatına varılmasını sordum, litaratürde böyle olduğunu söylediler. Adli Tıp Kurumu raporuyla, Ankara'daki mahkemeye hüküm vermesini söylüyor. Ankara'daki bir mahkeme, bu davayı götürüyor, 'bu belgeyi ben de inceleyeceğim' diyor, başka mahkeme, 'Senin incelemene gerek yok, ben incelettim" diyemez. Hele Başbakan, 'Canım uzatma, sen de onunla hüküm ver' diyemez. Diyorsa, demokrasinin, hukukun yeri yok demektir" diye konuştu.

Konuyu İstanbul'daki Adli Tıp Kurumu'nun karara bağladığını anımsatan Baykal, raporun altındaki 3 imzadan 2'sinin, Adli Tıp Kurumu Fizik Dairesinde belge gelmeden 1 hafta önce görevlendirilmesinin, olağan olmadığını iddia etti.

Baykal, heyetin oluşturulmasının, rutin uygulamadaki gibi kura veya sıra gibi yöntemlerle belirlenmemesinin manidar olduğunu ifade etti.

Baykal, herkesin vicdanının rahatlaması gerektiğini, daha ciddi çalışmaya ihtiyaç bulunduğunu kaydederek, bunun, hukuka yakışan adalet arayışı yöntemi olmadığını söyledi. Baykal, bunun siyasi kararla iş tutma anlayışının yansıması olduğunu öne sürdü.

Sıradaki Haberadv-arrow
Sıradaki Haberadv-arrow