hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Ergenekon davası olaylı başladı

    Ergenekon davası olaylı başladı
    expand

    Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk ve eski İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü Kemal Yalçın Alemdaroğlu'nun da aralarında bulunduğu 46'sı tutuklu 86 sanıklı "Ergenekon" davası başladı. İzdiham nedeniyle olaylı başlayan ve iki kez ara verilen duruşma, 23 Ekim'e ertelendi.

    Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki adliyede gerçekleştirilen duruşmada, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklar ve avukatlarının, üye hakim ve mahkemenin tamamının reddedilmesiyle ilgili taleplerinin incelenmesini, diğer taleplerin de bu inceleme tamamlandıktan sonra değerlendirilmesini kararlaştırarak, duruşmanın 23 Ekim Perşembe gününe ertelenmesine karar verdi.

    Mahkeme heyeti, 46 sanığı tutukluluk hallerinin devamına hükmetti.

    Silivri'de sürecek

    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, verilen aranın ardından, davanın Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki adliyede sürdürülmesine karar verdi.

    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Köksal Şengün, dosyadaki sanık sayısının çokluğu ve güvenlik açısından bu yerleşkedeki adliyede bulunan duruşma salonun seçildiğini hatırlatarak, duruşmadaki mevcut şartları anlatarak, insan haklarına saygılı bir yargılama yapılabilmesi açısından bazı kararlar alındığını söyledi.

    Yargılamanın yapıldığı duruşma salonunun tadilattan sonra 66 avukat ve 88 sanığın oturabileceği şekilde düzenlendiğini, ayrıca teknik imkanlar sağlandığını belirten Başkan Şengün, İstanbul'da bu şartları sağlayabilecek başka bir duruşma salonu bulunmadığını kaydetti.

    Şengün, duruşmanın başka bir alanda yapılması halinde, yerleşkedeki cezaevinde bulunan tutuklu sanıkların nakillerinde sorunlar yaşanabileceğini, bu sanıkların yorulabileceklerini ve sağlıklarının bozulabileceğini kaydederek, duruşmanın mevcut salonda yapılmasının devamının kararlaştırıldığını bildirdi.

    Önce tutuklu sanıkların ifadesi alınacak


    Tutuklu ve tutuksuz sanıkların ifadelerinin ayrı oturumlarda alınmasına karar verdiğini anlatan Başkan Şengün, ilk oturumlarda tutuklu sanıkların ifadelerinin alınacağını açıkladı.

    Her sanığın 3 avukatla temsil edilmesine karar verildiğini belirten Şengün, duruşma salonunun bitişiğindeki alanın duruşma salonundan sayılmasına, duruşma salonuna giremeyen basın mensupları ve sanık yakınlarının duruşmayı buradan takip etmesine, şu anki duruşma salonundaki LCD ekranlarından birinin bu alana çıkartılmasına ve bir diğerinin de duruşma salonundaki izleyicilerin bulunduğu alanın önündeki kolona takılmasına karar verdi.

    Şengün, bu kararlarını açıkladıktan sonra tutuksuz sanıklar ile avukatlardan salon dışına çıkmalarını istedi. Bunun üzerine tutuksuz sanıklar ile avukatlardan bir bölümü dışarı çıktı.

    İzleyiciler dışarı çıkarıldı

    Davanın ilk duruşmasında yaşanan yoğunluk yüzünden avukatlara yer ayrılması için salonundaki izleyiciler dışarı çıkarıldı. Davanın öğleden sonraki oturumunda, tutuksuz sanıklar ile avukatlarının dışarı çıkarılmasının ardından salonda tartışma yaşandı.

    Tartışmalar üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Köksal Şengün, "Burası kavga salonu değil. Buraya, kavga etmeye gelmedik. Buraya, açılan bir davayı sonuçlandırmaya geldik. Buna herkesin katkıda bulunması gerekir" dedi.

    Duruşmada söz alan avukat Özkan Yüce, müdahil vekilleri olarak duruşma salonunda 20-30 kişi olduklarını belirterek, bazı sanık avukatlarının kendilerine müdahalesi olması halinde bu durumun tutanağa geçirilmesini ve önlenmesini isteyerek, kendilerine yönelik hakarette bulunulduğunu ileri sürdü.

    Bu arada, tutuksuz yargılanan sanıklardan Fuat Ermiş, duruşmaya Ankara'dan geldiğini ifade ederek, salondan çıkıp çıkmayacağını sordu.

    Mahkeme Heyeti Başkanı Şengün de adresine gerekli tebligatın yapılacağını söyleyerek, gidebileceğini bildirdi. Ermiş, bunun üzerine salondan ayrıldı. Ayrıca duruşma salonunda yaşanan yoğunluk yüzünden avukatların oturması için yer açılması için izleyicilerin bulunduğu bölümdekiler de salondan çıkarıldı.

    Jandarma görevlileri de üzerlerinde duruşma salonunda bulunmalarını sağlayacak giriş kartı olmadığı halde salona giren bazı basın mensuplarını dışarıya çıkarmak istedi. Bu sırada jandarma görevlileri ile gazeteciler arasında tartışma yaşanması üzerine mahkeme heyeti başkanı Şengün, gazeteciye bağırmaması yönünde uyarıda bulundu.

    Başkan Şengün, daha sonra "Şu ortamda bu kadar saygısızlık olursa dışarıda ne olur?" diye konuştu.

    Ardından giriş kartı olmayan basın mensupları da salondan çıkarıldı.



    Duruşmanın başlangıcı

    Yerleşkede bulunan adliyedeki salonunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce yapılan duruşmaya 46 tutuklu sanık ile 28 tutuksuz sanık ve avukatları katıldı. Duruşmada DTP milletvekilleri Sebahat Tuncel, Hasip Kaplan, Sırrı Sakık ve Pervin Buldan izleyici olarak yer aldı.

    Katılımcıların çokluğu nedeniyle yoğunluk oluşması üzerine tutuklu sanıklardan bazıları, ayağa kalkıp çektikleri güçlüklerden bahsederek salondaki fiziki şartları eleştirdi.

    Sanıklardan Muzaffer Tekin'in avukatı da ayağa kalkarak, adil yargılama haklarını istediklerini belirterek, duruşma salonda kimin konuştuğunun bile anlaşılamadığını iddia etti.

    Bu sırada tutuklu sanıklardan biri ayağa kalkarak "Ben canımla uğraşıyorum. Sen ne konuşuyorsun" diyerek avukata tepki gösterdi. Bu sanık, yanındaki diğer tutuklu sanıklarca yatıştırıldı.

    Daha sonra bazı avukatlar fiziki şartları eleştirerek, bu şartlarda yargılama yapılamayacağını savundu.

    Bunun üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, arka sıradaki bir sanık avukatının, "Ben buradan  müvekkilimin savunmasını nasıl yapabilirim?" sorusu üzerine Şengün "Buraya gelip savunma yapabileceksiniz" dedi.

    Şengün daha sonra, üye hakimler Hasan Hüseyin Özese, Sedat Sami Haşıloğlu tarafından Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki adliyedeki duruşmanın başladığını, tutuklu sanıkların tamamının, tutuksuz sanıklardan ise 12'si hariç diğerlerinin duruşmaya geldiğini söyledi.

    Mahkeme başkanı: "Sıkıyönetim hakimi değiliz"

    Söz alan sanık avukatlarından biri 35 yıllık avukat olduğunu ifade ererek, bu tür duruşma salonlarının "sıkıyönetim" mahkemelerinde olduğunu ileri sürdü.

    Mahkeme Heyeti Başkanı Köksül Şengün bu sözler üzerine "Sıkıyönetim hakimi değiliz, fiili şartlar değişik, görüntü değişik olabilir. Yargılamayı yapacak mahkemenin o tarafından asla kuşku duymayınız" diye konuştu.

    Duruşmadaki avukatlar da Şengün'ün sözleri üzerine, bu şartların savunma haklarının engellenmesi için yapıldığını öne sürdü. Bazı avukatlar da duruşmanın bir spor salonunda yapılması önerisinde bulundu.

    Söz alan sanık avukatlarından Uğur Alacakaptan da bu şartlar altında sağlıklı duruşma yapılamayacağını ileri sürdü. Alacakaptan, "Bu miting havası içinde duruşma olanağı yoktur. Daha uygun şartlar altında hem sorgu hem savunma yapabilecek bir ortamda yapmak üzere duruşmanın ertelenmesini istiyoruz" dedi.

    Perinçek'in avukatı: "Hitler Almanyası"

    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki adliyede görülen davanın duruşmasında müdahillik talepleri konusunda söz alan doğu Perinçek ve İP'li sanıkların avukatı Mehmet Cengiz, müvekkillerinin yasal bir muhalefet partisinin üst düzey yetkilileri olduğunu ve haklarındaki iddiaların da parti çalışmalarından ibaret bulunduğunu söyledi.

    Suç faaliyeti olarak sözü edilen eylemlerin parti faaliyetleri olduğunu ifade eden Cengiz, bu nedenle mahkemenin dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmek ve göndermekle görevli olduğunu savundu.

    Görülmekte olan davanın konusunun Anayasa Mahkemesi'nin yetkisinde olduğunu öne süren Cengiz, müvekkilleri hakkındaki davanın ayrılmasını istedi.

    Cengiz, "Bu talebimiz kabul edilmediği takdirde ortada bir iddia var. (Hükümet devrilecekti) deniyor. Hükümet Ankara'dadır. Bazı gizli belgelerden bahsediliyor. Genelkurmay Ankara'dadır. MİT'in merkezi Ankara'dadır. İddianamede 4 mağdur var. Eylem Ankara'dadır. Bunlar dikkate alındığında, son hareketin yapıldığı yerin Ankara olması nedeniyle dosyanın Ankara'ya gönderilmesini istiyoruz" diye konuştu.

    Sabahki oturumda salonun fiziki şartlarının tartışıldığını, ancak bunun dışında cezaevi duvarlarıyla çevrili bir yerde yargılama  yapılmasının tartışılması gerektiğini savunan Cengiz, "Cezaevinde yargılama yapılması ancak Hitler Almanyası'nda görülebilir. Bu, sanıklara karşı psikolojik bir savaşın parçasıdır" dedi.

    Doğu Perinçek söz aldı

    Avukatının ardından ekleyecekleri olduğunu söyleyerek söz alan Doğu Perinçek, parti kapatma davasına konu olabilecek suçlar ile ceza hukuku alanına giren suçların birbirinden ayrılması gerektiğini ifade etti.

    Bir parti üyesinin "yankesicilik" ve "adam öldürme" gibi suçlar işlemesi halinde ceza hukuku açısından yargılanacağını kaydeden Perinçek, ancak partinin programı, Merkez Yürütme Kurulu'nun aldığı kararlarla ilgili yapılacak bir yargılamanın ancak Anayasa Mahkemesi'nde olacağını söyledi.

    İşçi Partisi'nin bir suç örgütüne dönüştüğü yönünde iddialarda bulunulduğunu belirten Perinçek, "Bir parti suç örgütüne dönüşünce kapatılır. Öyleyse bu bir kapatma davasıdır. Siz buna bakamazsınız. Sizin yetkinizde değildir. Anayasa Mahkemesine emir veremezsiniz. Ben bu konunun 40 senelik uzmanıyım. Bu konuda kitap yazan tek kişiyim. İşçi Partisi yöneticileri suç örgütü kurdu diye karar vereceksiniz. Buna karar veremezsiniz" diye konuştu.

    Partileri ancak Anayasa Mahkemesi'nin kapatabileceğini belirten Perinçek, bu uygulamanın neden böyle olduğu konusunda örnekler verdi.

    Dosyalarının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesini isteyen Perinçek, Mayıs ayından önce birtakım dosyaların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiğini hatırlatarak, bundan sonra elde edilen delillerin de gönderilmesini istedi.

    Perinçek, "Kanunsuz dinlemeleri de gönderin. Biz hepsinin hesabını veririz" dedi.

    İşçi Partisi'ne yönelik bu konudaki talepleri zaten Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın umursamadığını öne süren Perinçek, "Çünkü suç yok" diye konuştu.

    Mahkemenin bu talebi ciddiyetle incelemesini istediğini kaydeden Perinçek, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yetkilerini İstanbul Cumhuriyet Savcılığı gasp edemez" dedi.

    Perinçek, "Bizim hakkımızda Anayasa Mahkemesi (bir suç örgütüdür) diye izin verirse, o zaman siz bireysel suçlar açısından ele alırsınız. Kapatma kararı olmadan kesinlikle karar alamazsınız" şeklinde konuştu. Perinçek'in konuşması sırasında zaman zaman sesini yükselterek sert bir üslupla hitap etmesi dikkat çekti.

    Sanık avukatlarından Kadir Kartal da siyasetin hukukun önüne geçtiğini öne sürerek, iddianameyi eleştirdi. Kartal, "İddianame değil, vesika. Kağıt parçası" diye konuştu.

    Kemal Kerinçsiz: "Cumhuriyet'in bombalanmasından üzgünüm"

    Tutuklu sanıklardan Kemal Kerinçsiz de iddianamede Danıştay baskını ve Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması suçlarının bulunduğunu hatırlattı.

    Kerinçsiz, "Cumhuriyet Gazetesinin bombalanmasına son derece üzgünüm. Onun failleri burada değil. Onlar yargılandılar. Müdahillik taleplerinin reddedilmesini istiyorum, ama acılarını paylaştığımı burada teyit ediyorum" dedi.

    Kerinsiz, Cumhuriyet Gazetesi de dahil olmak üzere hiçbir müdahillik talebinin kabul edilmemesini isteyerek, "Ben mesleki çalışmalarımdan dolayı buradayım" diye konuştu.

    Kerinsiz ayrıca, mahkeme üyelerinden Sedat Sami Haşıloğlu'nun da davaya devam etmesinin hem kendisi, hem de diğer sanıklar açısından sorun olacağını, bu yüzden bu üyenin reddedilmesini istedi.

    Kerinçsiz, reddi hakim taleplerinin kabul edilerek, Hakim Haşıloğlu'nun davadan çekilmesi gerektiğini savundu.

    Kerinçsiz, mahkeme heyeti başkanı ve diğer üyenin tarafsızlığa gölge düşürecek bir eylemleri olmadığını da ifade ederek, Haşıloğlu'nun yerine, siyasi fiillerden arınarak dosyaya bakacak bir hakimin görevlendirilmesini istedi.

    Soruşturmanın siyasallaştırıldığını iddia eden Kerinçsiz, üye hakim Haşıloğlu'nun heyette yer alması suretiyle yargılamaya devam edilmesinin yargılamaya gölge düşüreceğini ileri sürdü. Kerinsiz, Haşıloğlu'nun davadan çekilmesi ya da reddine ilişkin taleplerinin kabulünü istedi.

    Semih Tufan Gülaltay: "Kendimi savunmak istiyorum"

    Tutuklu sanıklardan Semih Tufan Gülaltay da, Ankara 1 No'lu DGM'nin "TİT" isimli bir örgütün olmadığını gerekçeli kararında yazdığını söyleyerek, Akın Birdal'ın vurulmasıyla ilgili dosyanın ise Yargıtay 1. Ceza Dairesince bozulduğunu ve 26 Aralık'ta duruşmasının görüleceğini söyledi.

    Sorgulanmak üzere cezaevinden 20 Mart'ta İstanbul Adliyesi'ne götürüldüğünü, soruşturmayı yürüten 3 Cumhuriyet Savcısı tarafından saat 15.00'den 01.30'a kadar sorgulandığını anlatan Gülaltay, hiç tanımadığını söylediği İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek'le ilgili operasyon hazırlıklarının o sırada sürdüğünü belirtti.

    Sanık Behiç Gürcihan da "Boynumuza asılan terörist yaftasıyla yargılanmayı bekliyoruz" şeklinde konuşarak, salonun değiştirilmesi ya da mahkemenin yetkisizlik kararı vermesi yönündeki taleplere katılmadığını söyleyerek, "Bir an önce kendimi savunmak istiyorum" dedi.

    Sanık Hayrettin Ertekin de üye hakim Haşıloğlu'nun reddine ilişkin dilekçesini avukatının mahkemeye sunacağını belirtti. Ertekin'in söz alan avukatı Taner Uzun da üye hakim Haşıloğlu'nun çekilmesini talep ettiklerini söyleyerek, tutuklama yapan hakimin ceza yargılaması yapamayacağını, bu nedenle çekilmesini talep ettiklerini, dolayısıyla reddi hakim talebinde bulunduklarını ifade etti.

    Sevgi Erenerol'un avukatı Nevzat Erdemir de davanın politik bir dava olduğunu ileri sürerek, müvekkili hakkında suç olacak hiçbir fiil bulunmadığını iddia etti.

    Davanın görüldüğü yerin duruşma salonu değil, cezaevi olduğunu dile getiren Erdemir, yargılamanın aleniliği kuralının da ihlal edildiğini savunarak, "Adil yargılanma hakkı ayaklar altına alınıyor. Hak aramak için buraya gelen insanlara ateş ediliyorsa, adil yargılama koşullarından bahsetmek olanaksızdır" şeklinde konuştu.

    Muzaffer Tekin: "Cinayet işlemedik"

    Sanık Muzaffer Tekin de 17 aydır tutuklu olduğunu söyleyerek, "Sanal bir örgüt yaratıldı. Ben bu örgütün yöneticisi olarak suçlanıyorum, ama örgütümü bilmiyorum. (Siyasi komplo) diyorum" dedi. Bu sırada heyet başkanı Muzaffer Tekin'i "konuyu dağıtmaması, toparlaması" konusunda uyardı. Tekin, daha sonra "O basında yansıtılan Muzaffer Tekin ben değilim" şeklinde konuştu.

    Danıştay saldırısıyla ilgisi olmadığını söyleyen Tekin, "Ben o davadan hem (muzaffer) hem (tekin) çıktım" dedi.

    Tekin, Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması olayıyla da ilgisinin bulunmadığını savunarak, "Bizler terör örgütü değiliz. Cinayet de işlemedik" diye konuştu.

    Duruşmaya ara verildi

    Köksal Şengün, tahkikat aşamasındayken böyle bir salonun gündeme getirildiğini ve dosyanın büyüklüğü açısından da bu şartlara uygun İstanbul'da başka bir yer bulunamadığını söyledi.

    Şengün, "avukatların duruşma salonuna ve kendilerine ayrılan bölüme sığmadıklarının, salonun çok kalabalık ve yoğun olduğunun gözlendiğini ve bu şekilde yargılama yapılamayacağını" belirterek, salondakilerden dışarıya çıkmalarını istedi.

    Mahkeme heyeti, daha sonra bu şekilde yargılama yapılıp yapılmayacağı hususunda bir karar verilmesi için duruşmaya ara verdi. Duruşmaya gelenlerin dışarı çıkmasının ardından salonun kapısı da kapatıldı.

    Duruşma salonunda iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcıları Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın bulunuyor. Son olarak mahkeme, tutuksuz sanık ve avukatlarından duruşma salonundan çıkmalarını istedi.



    İlhan Selçuk ve Ferit İlsever ilk duruşmada yok

    Davanın tutuksuz sanıklarından Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ile İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever'in ilk duruşmaya katılmayacakları bildirildi.

    Amerikan Hastanesi kalp ve damar cerrahi uzmanı Doç. Dr. Atıf Akçevin ve kardiyoloji uzmanı Genco Yücel'in, Selçuk'un sağlık durumuna ilişkin hazırladıkları rapor, avukatlarca basın mensuplarına dağıtıldı.

    Raporda, "İlhan Selçuk'a, iskemik kalp hastalığı, iskemik mitral yetmezliği, ileri sol ventrikül disfonsiyonu tanılarıyla 14 Nisan 2008'de açık kalp ameliyatına alınarak aorta kroner by-pass ve mitral kapak plastiği yapılmıştır. Halen kalbinin enjeksiyon fonksiyonunun (kasılma gücü) yüzde 30 (orta-ileri disfonksiyon) civarında olup tıbbi yönden kontrollerine devam edilmektedir. Bu nedenle aşırı fiziksel ve emosyonel stresten kaçınmasında yarar vardır" denildi.

    Bu arada Ferit İlsever'e ilişkin Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden verilen Doç. Dr. Altan Kır imzalı raporda ise İlsever'in 12 Ekim 2008'de 3. Göğüs Cerrahisi Servisi'ne yatırıldığı, ertesi gün akciğer rahatsızlığı nedeniyle operasyon geçirdiği ve halen tedavisinin sürdüğü belirtildi.

    Kemal Alemdaroğlu

    Davanın tutuksuz sanıklarından eski İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü Prof. Dr. Kemal Yalçın Alemdaroğlu, "Anayasaya, yasalara ve yüksek yargı organlarının kararlarına uygun uygulamalar yaptık. Rektörlük dönemimde  yaptığım budur. Bundan ötürü suçlanıyorsam, ülke yöneticileri bunu düşünsün" dedi.

    Yerleşkeye gelişinde fotoğraf ve görüntü almak isteyen basın mensupları arasında izdiham yaşanması üzerine Alemdaroğlu, "Bana gösterilen bu ilgi, dünya savaşı katiliyim gibi görünüyor. Öyle miyim yoksa?" diye konuştu.

    Alemdaroğlu, "dünya tarihinde ilk defa böyle bir komedinin yaşandığını" ileri sürerek, yapacağı savunmanın 800 sayfa olduğunu belirtti.

    Şule Perinçek: "Örgütsüz bir duruşma"

    Davanın tutuklu sanıklarından İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek'in eşi Şule Perinçek de davayı izlemek için yerleşkeye girdi.

    Perinçek, basın mensuplarının soruları üzerine "Siyasi bir davaya giriyorum. Ne göreceğimizi bilmiyoruz daha... Girdikten sonra netleşir" dedi.

    Şule Perinçek, ilk duruşmanın tamamlanmasının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, son derece örgütsüz bir duruşma yaşandığını, oğlu ile içeri girip davayı izleme şansı bulamadığını söyledi.

    Duruşmada İP ile ilgili iki önemli konuşma olduğunu, bunları Doğu Perinçek ve avukat Mehmet Cengiz'in yaptığını dile getiren Şule Perinçek, şöyle konuştu: "Avukat Cengiz, konuşmasında 'İşçi Partisi'nin liderinin ve yöneticilerin işledikleri herhangi bir suç varsa partiye ilişkin suçlamalar olması gerektiği' söyledi. Eğer bu böyleyse dava Yargıtay Başsavcılığına gitmeli. Eğer gerekli görülürse yargılama Anayasa Mahkemesi'nde yapılmalı.

    Biliyorsunuz ki Doğu Perinçek kamu hukuku hocasıdır. Bu işin uzmanıdır. Duruşma sırasında hukuki bakımdan son derece yerine oturan bir konuşma yaptı; 'mahkemenin yetkisiz olduğunu' söyledi. 'Yargılamaya yetkili olacak mercinin, bir ceza davası olmadığı için Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi olduğunu' ifade etti."

    Perinçek, duruşmanın 23 Ekim'e ertelendiğini hatırlatarak, "Hakimlere bir anlamda çok hak veriyorum. Dava, içinden çıkılması çok zor bir dava. Siyaseti hukukun içine uydurmaya çalışıyorlar. Bunun da başarılı olmayacağı ilk duruşmadan itibaren görüldü. Davanın ilk gününün karar günü olduğu anlaşıldı. Siyaset hukuka sığmayacak. Bu mahkeme bir anlamda ölü doğdu" şeklinde konuştu.

    "Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli davası" diye bilinen bir davanın böyle görülmeyeceğini" savunan Şule Perinçek, "Bu dava hukuk ve siyaset tarihimize kara bir leke olarak geçecektir" iddiasında bulundu.

    Şule Perinçek, bir gazetecinin, "Eşinizi duruşma salonunda göremediniz mi?" sorusu üzerine de "Duruşmaya müdahil olarak katılmak isteyen DTP'liler salona girerek oturdu. O kadar ağırıma gitti ki orada cezaevinden çıkartılıp terör suçundan yargılanan bir kişi, benim yerime oturdu ve duruşmayı izledi. Böyle bir hukuki dava olmaz" yanıtını verdi.

    Bu arada, yerleşke karşısında ellerinde "Atam izindeyiz" yazılı kaşkol ve şapka ile Türk bayrağı ve su satan seyyar satıcılar bulunması dikkat çekti.

    Güvenlik

    Silivi Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ne alınan basın mensupları, avukatlar ve sanık yakınları 2'si detaylı olmak üzere 3 arama noktasından geçerek adliye binasına giriş yaptı.

    Cezaevi nizamiyesinden girişte, jandarma görevlileri içeriye girenlere dizüstü bilgisayar, cep telefonu gibi elektronik cihazların alınmayacağı uyarısında bulundu. Daha sonra detektörlerle çanta ve üst araması yapılan basın mensupları, avukatlar ve sanık yakınları, ziyaretçilerin beklediği bölüme alındı.

    Burada "Ergenekon" davasının ilk duruşmasını izleyecek olanlar ile diğer başka suçlardan tutuklu bulananlar ayrı noktalarda işlem yaptırdı. Burada öncelikle başta Anadolu Ajansı olmak üzere 6 haber ajansı muhabirlerinin kayıtları yapıldı.

    Ajanslardan sadece 2'şer muhabirin cezaevine girişine izin verilirken, jandarmanın elinde bulunan bilgiler  doğrultusunda duruşmayı izleyecek ve salonun dışında bekleyecek muhabirlere iki ayrı kart verildi.

    Buradaki kayıt işlemi sırasında basın mensuplarının cep telefonları,kayıt cihazları teslim alındı. Kayıt işleminin ardından X-Ray cihazlarından çantalar geçirildi.

    Basın mensupları, üzerlerinde cihazın sinyal vereceği herhangi bir eşya olmaması konusunda uyarılarak detaylı bir arama sonrası güvenlik kapısından geçişleri sağlandı. Bu işlemler, avukatlar ve sanık yakınları için de ayrı ayrı gerçekleştirildi.

    CHP heyeti adliyede

    CHP'nin davayı izlemek için oluşturduğu komisyon üyeleri Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Genel Sekreter Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat, Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve PartiMeclisi üyesi Ayça Betül Mete, davanın görüleceği Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ne geldi.

    Hukukçulardan oluşan bu heyet dışında İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu ile baro üyesi 4 avukat duruşmayı izlemek üzere cezaevine ulaştı. Adliyeye gelenler arasında tutuksuz sanıklardan Ali Yasak'ın da olduğu görüldü.

    İlk duruşma

    Duruşma görüntülerinin, salon yakınına kurulan bir LCD ekrandan basın mensupları ve izleyicilere canlı olarak aktarılacak davanın ilk oturumunda, 2455 sayfadan oluşan iddianame ya da bu iddianame yerine geçen belgeler okunacak.

    Toplam 86 sanığın yargılanacağı davanın ilk oturumu, sanıkların ifadeleri bitene kadar her gün yapılacak. Kimlik tespitlerinin ardından ilk olarak tutuklular olmak üzere sanıkların ifadesi alınacak duruşmalarda, sanık sayısının çokluğu nedeniyle mağdurlar ve tanıklar daha sonra dinlenilecek.

    Salona kurulan sistem sayesinde ses ve görüntü kaydı yapılacak olan duruşmada yaşananlar, daha sonra kağıda dökülecek.

    Gizli tanıklar

    Duruşmada dinlenilecek "gizli tanıklar", salon bitişiğinde oluşturulan ve ses ile görüntülü kayıt sistemi de kurulan bir bölümde, kendisini sorgulayacak hakim ile bulunacak.

    Salondaki diğer kişilerce tanınmaması için görüntüsü mozaiklenerek, sesi de değiştirilerek salona aktarılacak tanığa, mahkeme heyeti ve avukatlar da doğrudan soru yöneltebilecek.



    İddianameden...

    İstanbul Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz, Nihat Taşkın ve Mehmet Ali Pekgüzel'in hazırladığı 450 klasörden oluşan 2455 sayfalık iddianamede, Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin "maktul", Özbilgin dışında dönemin daire başkanı, şimdiki Danıştay Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir ve Danıştay Tetkik Hakimi Ahmet Çobanoğlu da "mağdurlar" olarak sıralanıyor.

    "İhbar eden" olarak da Şevki Yiğit'in adı geçen iddianamede, soruşturmanın 12 Haziran 2007'de Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'nın 156 hattını gizli numaradan arayarak, isim ve kimliğini belirtmeyen bir kişinin telefon ihbarıyla başladığı, ihbardan yola çıkılarak Ümraniye'de bir gecekonduda 27 adetel bombası ele geçirildiği ve bazı kişilerin yakalandığı belirtiliyor.

     Bu kişilerden bazılarının, başta Cumhuriyet gazetesine el bombasıatılması ve Danıştay saldırısı olarak bilinen eylemler olmak üzere, daha önce meydana gelen bazı adli olay ve olay failleriyle bağlantılarının kurulması üzerine soruşturmanın genişletildiği ifade edilen iddianamede, soruşturmada, daha önce bir ceza davasına konu olmamış "Ergenekon" isimli terör örgütüne ulaşıldığı kaydediliyor.

    "Derin devlet"

    İddianamede, "Türk tarihine ait önemli bir kavram ve bilinen Türk destanının da adı olan Ergenekon ile terör örgütü kelimelerinin iddianamede yanyana getirilmesinin savcılığın tercihi olmadığı" vurgulanarak, ele geçen  'İstanbul 29 Ekim 1999 Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi" isimli dokümandan ve soruşturma evrakı genelinden 'Ergenekon' terör örgütünün bu dokümanın yazım tarihi olan 1999'dan da öncesine dayanan, gizli örgütlü faaliyet içerisinde bulunduğunun, yönetici ve üyelerinin örgütü 'derin devlet' kabul edip dışa karşı da bu şekilde gösterdiklerinin anlaşıldığı ifade ediliyor.

    Tuncay Güney'den ele geçirilen belgelere yer verilen iddianamede,gerçekleştirdiği eylemlere rağmen, örgütün deşifre edilmesinin daima engellendiği anlatılarak, Susurluk'taki trafik kazasının, örgütün kapılarını kısmen de olsa araladığı belirtiliyor.

    İddianamede, "Örgütün yakın amacının, ülkede yönetim zafiyeti oluşturacak derecede eylemler yapıp, kamu düzenini bozacak kargaşa ortamı meydana getirmek, nihai amacının da oluşacak kargaşa ortamı ile yönetime karşı yapılacak hukuk dışı bir müdahalenin kamuoyunda kabulü ve haklılığını temin edip, hukukdışı bir müdahale ile yönetimi ele geçirmek olduğu tespit edilmiştir" deniliyor.

    Devletin resmi kurumlarından alınan cevaplara göre yapılan değerlendirmede de "kendilerini 'derin devlet' olarak niteleyen 'Ergenekon' yapılanmasının, devletin hiçbir resmi kurumuyla irtibat ve alakasının bulunmadığı dile getiriliyor.

    Örgütün yapısı

    İddianamede, sanıklar Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, eski İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü Kemal Yalçın Alemdaroğlu ve Kuvayı Milliye Derneği Başkanı emekli Kurmay Albay Fikri Karadağ'ın "örgütün üst düzey sorumluları ve yöneticileri" oldukları belirtiliyor.

    Ele geçirilen dokümandan örgütün, "Ergenekon Başkanlığı"na bağlı yurtiçi ve yurt dışı olmak üzere yapılandığı anlatılan iddianamede, dokümandan örgütünün yurt içi yapılanmasının "askeri yapılanma", "devlet kurumlarında yapılanma", "sivil yapılanma", "mafya yapılanması" ve "terör örgütü yapılanması" şeklinde beş ana bölümden oluştuğu, kurulan sivil toplum örgütlerindeki kişilere darbeden sonra çeşitli makam ve mevkiler vadedildiği kaydediliyor.

    İddianamede, örgüt üyelerinin Ulusal Kanal, Cumhuriyet gazetesi, Aydınlık  Dergisi ve bağlı birleşik kuruluşlar ile diğer medya organları içerisinesızdırıldığı, mafyanın örgüt tarafından yönetilip kontrol altına alınması ve yurtdışındaki mafya örgütleriyle de entegrasyonunun sağlanmasının benimsendiği ifade ediliyor.

    İddianamede, bu doğrultuda mevcut yapılanma içinde yer alan Sami Hoştan, Sedat Peker, Semih Tufan Gülaltay ve Osman Yıldırım gibi kişiler vasıtasıyla örgüte gelir temin edildiği anlatılarak, örgütün yurt dışı yapılanması konusunda örgüt dokümanında açık hükümler bulunduğu, sanıklar Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz, Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Doğu Perinçek, Sedat Peker, Sami Hoştan ve Ferit İlsever'in yurt dışında örgütsel süreklilik arz edecek şekilde toplantılara katıldıklarının tespit edildiği ifade ediliyor.

    TSK'yı darbeye teşvik

    İlhan Selçuk'un, "Ergenekon" üst yapılanmasında yer alan "Teori Tasarımı ve Planlama Dairesi Başkanlığı"na bağlı sivil bölümün başında olduğu, bu bölümü yönettiği ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) darbeye teşvik ettiğibelirtilen iddianamede, Kemal Alemdaroğlu'nun da Selçuk'un yardımcılığını yaptığı, aynı zamanda örgütün üniversite yapılanması içerisinde görev aldığı kaydediliyor.

    İddianamede, aynı bölümde faaliyet gösteren ve Selçuk ile örgütsel faaliyetleri yürüttüğü anlatılan Perinçek'in de bunun yanında askeri yapılanma ile de irtibatlı bulunduğunun anlaşıldığı bildiriliyor.

    "Ergenekon" ve lobi dokümanında ayrıca "köprü personelden" bahsedildiği anlatılan iddianamede, "Delillerden, Ergenekon gizli yapılanmasıile sivil unsurları oluşturan lobi yapılanması arasındaki ilişkiyi 'köprü personel' olarak şüpheliler Veli Küçük ve Muzaffer Tekin'in sağladığı anlaşılmıştır" ifadelerine yer veriliyor.

    Küçük'ün, örgütün deşifre edilen tüm sivil uzantılarıyla ilişkili olduğu vurgulanan iddianamede, şunlar kaydediliyor:

    "Küçük'ün zaman zaman örgütün karargahı konumunda olan Türk Ortodoks Kilisesi'nde açık ve gizli toplantılar düzenlediği, örgütün gerçekleştirdiğibirçok toplumsal gösteri ve basın açıklamalarına katıldığı, alınan gizli tanık beyanlarından yakın tarihimizde ülkemizde ciddi kaos ve gerginlik oluşmasına neden olan birçok faili meçhul olayların planlayıcısı ve azmettiricisi olduğu, tüm bu eylem ve faaliyetlerini, etrafındaki mafya gruplarına ya da suikasttimlerine yaptırdığı, bu ilişkilerini de halen sürdürdüğü anlaşılmaktadır."

    Muzaffer Tekin

    İddianamede, Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olayını bizzat emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in yaptırdığı ifade edilerek, dosyadaki tüm delillere birlikte bakıldığında, Tekin'in bu eylem kararı ve talimatlarını tek başına verebilmesinin mümkün olmadığı, diğer ilişkilerine bakıldığında Ergenekon terör örgütünün gizli yapılanması içerisinden gelen emir ve talimatları uyguladığının anlaşıldığı belirtiliyor.

    İddianamede, "Ergenekon" örgütünün, terör örgütlerinin yok edilmesini değil, kontrol altına alınıp örgüt adına kullanılmasını benimsediği savunuluyor.

    "Bu konuda Veli Küçük ve Ümit Oğuztan'tan çıkan 'Panzehir' isimli dokümanda, PKK'nın tamamen tasfiye edilmesi yerine, Abdullah Öcalan ile işbirliği yapılıp bizzat Ergenekon terör örgütü içerisinde bulunan kendilerince genç subay olarak tabir ettikleri, muhtemelen örgüt adına çeşitli askeri kurumlara sızmış örgüt üyelerinin PKK'nın üst düzey yönetici kadrolarının yerlerine getirilmesinin öngörüldüğü ifade edilen iddianamede, dosyadaki delillerden Doğu Perinçek, Ferit İlsever ve Hayati Özcan'ın PKK kamplarında terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan'la birçok fotoğrafının bulunduğuna işaret ediliyor.

    Sanıkların DHKP/C ve Hizbullah terör örgütleriyle doğrudan bağlantılarının bulunduğu kaydedilen iddianamede, delillerin incelemelerinde, tüm şüphelilerin Ergenekon yapılanması altında değişik isim ve faaliyetlerle belirtilen kurum, dernek ve platformlar ile medya kuruluşlarında örgüt adına faaliyetlerde bulunduğu kaydediliyor.

    Ele geçen malzemeler

    Emniyet Genel Müdürlüğünden (EGM) 5 Haziran 2008'de "Ergenekon" yapılanması ile ilgili gelen yazıya da yer verilen iddianamede, yazıda,soruşturmada 39 el bombası, 2 içi boşaltılmış el bombası, 11 kilogram C-3 patlayıcı, 1160 gram tahrip kalıbı, 1 gaz bombası, 10 fünye, 5 işaret fişeği, 3sis bombası, 21 TNT kalıbı, 1 yangın bombası, 84 kapsül, 24 ateşleme çakmağı, 50infilak fitili, 35 çeşitli boylarda infilak fitili, 1 eğitim bombası, 2 demirçubuk içerisinde patlayıcı, 18 gram Emolite marka patlayıcı, 13 santimetreuzunluğunda infilak kapsülü için irtibatlık fitil, 3 Golden ibareli plastik tüpiçerisinde hidrolik asit, 3 uzun namlulu tüfek, 2 av tüfeği, 2 havalı tüfek, 21tabanca, 3 kuru sıkı tabanca, 34 şarjör, bin 74 dolu fişek, 73 av fişeği, 1susturucu, 2 içi boşaltılmış havan mermisi, 9 içi boşaltılmış uçak savar mermisi,1 kasatura, saniyeli fitil, çok sayıda demir bilye, bomba yapımında kullanılan malzemeler, telsiz, kasatura ve bıçak ele geçirildiğinin kaydedildiği bildiriliyor.

    İddianamede, EGM'ce "Ergenekon yapılanmasının 3713 Sayılı Kanun'da belirtilen özelliklere sahip bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir" denilerek,"yapılanmanın açıkça terör örgütü olduğu" vurgulanıyor.

    Suikast planları

    Örgütün gerçekleştirmeyi planladığı eylemlere de değinilen iddianamede, İP Genel Merkezi'ndeki aramada çok sayıda CD bulunduğu, bunlardan birinde, Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın İzmir ve Balıkesir'de yapacağı ziyaretler sırasındaki koruma planının yer aldığının anlaşıldığı kaydediliyor.

    İddianamede, bu konunun sorulduğu Doğu Perinçek'in şüpheli cevapları, aynı yerden ele geçirilen Yargıtay krokileri ve İzmir NATO Karargahı krokileriyle birlikte değerlendirildiğinde, Orgeneral Büyükanıt'a yönelik kötü amaçlı eylem veplanlar yapılmış olabileceğinin düşünüldüğü belirtiliyor.

    Ayrıca, şüpheliler arasındaki telefon görüşmeleri ve ifade içeriklerinden, örgütün Kuvayı Milliye Derneği'ndeki yapılanmasının, Orhan Pamuk, Fehmi Koru, Ahmet Türk, Osman Baydemir veya Sebahat Tuncel'in öldürülmesi konusunda plan yaptığının sabit olduğu ve gerçekleşmesi halinde terör eylemi niteliğinde bulunacağı anlatılıyor.

    Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay olayı faillerinin aynı şahıslar olduğunun anlaşıldığı ifade edilen iddianamede, sanıkların işlediği öne sürülen suçlara yer veriliyor. Devlete ait çok gizli belgelerin ele geçmesi ile suikast planlarına yerverilen iddianamede, Ankara'da bulunan Kuvva-i Milliye Derneğinin Genel Merkezi'ndeki aramada elde edilen şüpheli Bekir Öztürk'e ait dizüstü bilgisayarda kayıtlı dosyada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan veya AK Parti'den herhangi birinin Cumhurbaşkanı olması durumundaki simülasyona ulaşıldığı anlatılıyor.

    Bu simülasyona göre, şok suikastlar olarak Fener Rum Patriği Bartholomeos'un, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan'ın ve iş adamı İshak Alaton'un öldürülmesi konularını içeren Fuat Ermiş Sesar imzalı belgenin bulunduğu, bununda son zamanlarda meydana gelen farklı dinlere mensup kişilerin öldürülmesi olayları ile doğrudan irtibatlı ve hedef gösterici yazı olması sebebiyle, yazıyıhazırlayan şahısların tespit edildiği belirtiliyor.

    Örgütün eylemleri

    İddianamede, "Ergenekon terör örgütü"nün gerçekleştirdiği belirtilen eylemler şöyle sıralanıyor:

    -Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ıskata teşebbüs,
    -Darbe ortamı hazırlamak amacıyla halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik,
    -Mayıs 2006'da Şişli'de bulunan Cumhuriyet gazetesi merkezine el bombası atılması,
    -10 Mayıs 2006'da Şişli'deki Cumhuriyet gazetesine el bombası ile ikinci saldırının gerçekleştirilmesi,
    -11 Mayıs 2006'da Cumhuriyet gazetesine el bombası atılmak suretiyle üçüncü saldırının gerçekleştirilmesi,
    -17 Mayıs 2006 günü Danıştay 2. Dairesi'ne yönelik gerçekleştirilensilahlı saldırı sonucu Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in öldürülmesi ve 2 üyenin yaralanması,
    -13 Haziran 2007 günü İstanbul-Ümraniye ilçesinde bir adrese düzenlenen operasyonda 27 adet el bombası ele geçirilmesi,
    -25 Haziran 2007'de Eskişehir'de emekli Yüzbaşı Fikret Emek'ten 12 adet el bombası, 2 adet uzun namlulu silah, 11 kilogram C3 patlayıcı madde, 11kilogram TNT patlayıcı madde, 2 adet ruhsatsız silah ve bol miktarda dokümanın ele geçirilmesi,
    -Devlete ait gizli bilgi ve belgelerin ele geçirilip amacı dışında kullanılması,
    -Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine,hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetme eylemleri,
    -Silahlanma, ruhsatsız silah bulundurma ve taşıma eylemleri.

    Örgütün geliri

    "Ergenekon" terör örgütünün "silahlı bir örgüt" olduğu ifade edilen iddianamenin "Örgütlenme Eylem ve Faaliyet Alanları" başlıklı bölümünde, örgüte gelir getirici illegal faaliyetler, "mafyanın kontrol altına alınması,uyuşturucu ticaretinin kontrol altına alınması, kamu ve hazine arazilerinin illegal olarak satılması, bankalardan hackerler yoluyla para çalma, kimyasal silah üretim ve ticareti, hava kargo ticareti (kara para aklamak için), dini içerikli naylon vakıflar kurulması, naylon şirketler kurulması, insan kaçakçılığı ticareti ve sivil toplum kuruluşlan vasıtasıyla yardım toplama" olarak sıralanıyor.

    Sonuç: Örgüt hükğmetleri devirmeye elverişli

    İddianamenin sonuç bölümünde, dosyadaki tüm delillerin değerlendirilmesi sonucu "Ergenekon terör örgütü"nün birçok alanda örgütlenmesini tamamladığı belirtiliyor.

    Bu örgütün amacına ulaşabilmek için Danıştay saldırısı benzeri birçok suikastı da planladıklarının, ele geçirilen belgeler, iletişim tespit tutanakları, bir kısım şüpheli ve tanık beyanlarından anlaşıldığı kaydedilen iddianamede, şöyle deniliyor:

    "Ergenekon terör örgütünün bu tür eylemler için sabıkalı ve suça meyilli insanları Kuvayı Milliye Derneklerine üye yaptırdığı, bu tür insanları derneklerde toplayıp çeşitli rütbeler ve sözde askeri görevler verdiği, basın yayın kuruluşlarını, mafyayı ve terör örgütlerini kontrol altına almaya çalıştığı belirlenmiştir.

    Sivil toplum kuruluşların üst düzey yönetimlerinde örgütlenerek bu kuruluşları amaçları doğrultusunda sevk ve idare etmeleri, medya, mafya ve terör örgütleri üzerindeki etkileri dikkate alındığında, anılan örgütün her yönüylehükümetleri devirip yönetimi ele geçirmeye elverişli olanaklara sahip oldukları anlaşılmıştır."

    Ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi

    İddianamede, tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün, "kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" ve"cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi isteniyor.

    "Kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmeye teşebbüse azmettirmek" suçundan 4 mağdur için ayrı ayrı cezalandırılması istenen Küçük'ün bu suça ilişkin toplam 52 ile 80 yıl arasında hapsi öngörülüyor.

    Küçük'ün diğer suçlamalarla ilgili olarak da 194 ile 435 yıl arasında  hapsi talep edilen iddianamede, tutuklu sanık Doğu Perinçek'in de "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veyagörevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan
    ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep ediliyor.

    Perinçek'in TCK'nın 220. maddesinde yer alan "Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarakcezalandırılır" hükmü uyarınca "Kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmek" suçundan da ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen iddianamede, Perinçek'in diğer suçlamalara ilişkin de 192 ile 417 yıl arasında hapse çarptırılması talep ediliyor.

    İddianamede, Küçük ile Perinçek'e ilişkin sevk maddeleri arasında Kültürve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu'nun 73. maddesi ile Telsiz Kanunu'nun 32.ma ddesinin de bulunması dikkat çekiyor.

    İlhan Selçuk ve diğerleri

    Diğer sanıklardan tutuksuz yargılanan Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz sahibive başyazarı İlhan Selçuk ile tutuklu sanık Kuvayı Milliye Derneği Başkanı emekli Kurmay Albay Mehmet Fikri Karadağ'ın da "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep ediliyor.

    İddianamede, Selçuk ve Karadağ ile tutuksuz sanık eski İÜ Rektörü Kemal Yalçın Alemdaroğlu ve tutuklu Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol'un da TCK'nın 220. maddesinde yer alan "örgüt yöneticileri, örgütünf aaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü uyarınca "kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsi isteniyor.

    Tutuklu sanık emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in "kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" ve "cebir ve şiddet  kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevleriniyapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen iddianamede, bu sanıkların diğer suçlamalara ilişkin olarak da 217 ile 500 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmaları talebinde bulunuluyor.

    İddianamede, yine tutuklu olan avukat Kemal Kerinçsiz'in de aralarında bulunduğu diğer 79 sanığın ise değişik suçlamalardan 1 ile 74 yıl arasındadeğişen hapsi isteniyor.

    Bir kısım şüpheliler hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği belirtilen iddianamenin sonunda, bir kısım şüpheliler hakkındaki evrakın da ayrıldığı belirtiliyor.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow