hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Kurtulmuş: Irkçı siyaset saldırıya zemin hazırlıyor

    Kurtulmuş: Irkçı siyaset saldırıya zemin hazırlıyor
    expand

    AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, "Yeni Zelanda’daki bu saldırının dünyada gelişen ırkçı, faşist, İslam karşıtı ve yabancı düşmanı siyasetlerden etkilendiği, daha doğrusu bu ırkçı faşist siyasetin bu tür terör saldırıların zeminini oluşturduğuna hiç şüphe yoktur" dedi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yerel seçim için son iki haftaya girildi. Sıcak meydanlara ‘beka sorunu’ damgasını vurdu. AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş’a göre son 6 yıldır yaşanan olaylarla eski Türkiye’nin siyasi iktidarlarından biri karşılaşmış olsaydı alır şapkasını giderdi. Kurtulmuş ile buluştuk, beka tartışmasından ‘ezan krizi’ne, Avrupa Birliği’nin (AB) kararından Yeni Zelanda’daki katliama gündemi konuştuk. Kurtulmuş, bu saldırganın dünyadaki gelişen aşırı sağcı ideolojiden etkilendiğini ve eylemiyle de bu tür etkilenmelere açık olan gençleri motive ettiğini söyledi. Kurtulmuş, Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuştu.

    - Beka meselesi 31 Mart’ın öne çıkan argümanı... Anlatır mısınız, nedir beka sorunumuz? Neye, nelere karşı uyarılıyoruz?

    Beka meselesi bizim uydurduğumuz, siyaset malzemesi yaptığımız ya da fantezi olsun diye kullandığımız bir terim değildir. Türkiye’nin son 6 yılına bir bakalım. 2012’nin 7 Şubat’ından, yani MİT Başkanı Hakan Fidan’ın sorguya çekilmek istendiği tarihten itibaren Türkiye çok büyük olaylarla karşı karşıya kaldı. O olay, sadece MİT Başkanı’nın sorguya çekilmesi değil, o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın alaşağı edilmesini planlayan bir FETÖ operasyonuydu. Ardından Gezi Parkı eylemleri ortaya çıktı. Önce bir çevre hassasiyeti diye başladı ancak bir anda Türkiye’nin en marjinal, en aşırı radikal terör örgütlerinin sahaya çıktığı, Taksim Meydanı’nın duvarlarına teröristbaşı Apo’nun resminin asıldığı, Türk bayrağının meydanda alenen yakıldığı, bir devlet, hükümet karşıtı gösteriye dönüştü. Onu da geçtik, arkasından 17-25 Aralık operasyonu geldi. Sonra 6-8 Ekim olayları... Kobani meselesi bahane edilerek sokaklar yakıldı. Arkasından malum çukur eylemleri ve son olarak 15 Temmuz darbe girişimi... Arkasında kimlerin olduğunu, ne şekilde destek verdiğini biliyoruz. Onu da önledik. Şimdi bu olaylardan herhangi birisi, diyelim ki Almanya, Fransa, İngiltere gibi bir Batı ülkesinde olsaydı bu bir beka sorunu olarak algılanır, bütün siyaset bu olaylara karşı kendisini konumlandırırdı. Eğer siyaset bu unsurların karşısında iktidarıyla muhalefetiyle ortak bir noktada durmayı, ‘Biz hükümete karşıyız ama bu yapılanları da tasvip etmiyoruz’ diyerek muhalefet milletten yana durmayı başarabilseydi, inanın biz de beka meselesini ağzımıza almazdık.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    - Ancak siz beka sorunu dedikçe muhalefet de ‘Bu ülkeyi 17 yıldır siz yönetiyorsunuz, eğer bir beka sorunu varsa bu sizin sorununuz’ diye cevap veriyor.

    Son 6 yıldır karşılaştığımız olaylarla eski Türkiye’nin siyasi iktidarlarından biri karşılaşmış olsaydı alır şapkasını giderdi. Biz sonuna kadar, can pahasına direndik. Kolay değil. 15 Temmuz gecesi, darbenin daha nereye gideceğinin henüz belli olmadığı saatlerde başka bir siyasi lider olsa saklanacak delik arardı. Sayın Cumhurbaşkanımız cesaretle, ferasetle milletimizin önüne çıkıp ‘Ben buradayım, hiçbir yere gitmiyorum, haydi meydanlara çıkın, FETÖ’ye haddini bildirin. Ne olursa olsun halkın iradesinin üzerinde hiçbir irade tanımıyorum’ dedi. Şayet eski Türkiye’nin siyasi alışkanlıklarına devam ediyor olsaydık, zayıf siyasi iktidarlar söz konusu olsaydı, zaten bu olayların herhangi birinde hükümet düşer, devletin birlik ve beraberliğini, milletin istiklalini, istikbalini koruyacak siyasi irade ortaya çıkmazdı. Dolayısıyla ’17 senedir ne yapıyorsunuz’ diyenlere ‘17 senedir eski Türkiye’nin karanlık odaklarının alışkanlıklarıyla mücadele ediyoruz diyoruz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    - Seçim sürecine ekonominin de damga vurduğu gözleniyor. Bir iktisat uzmanı olarak 31 Mart sonrasının tablosunu çizer misiniz?

    Türkiye’de ekonomik olarak karşı karşıya kaldığımız durum hakikaten önemli. Ancak bu durum, Türkiye ekonomisinin kendi yapısından kaynaklanmıyor. Özellikle 24 Haziran seçimlerinden sonra ortaya konan ve yurtdışı kaynaklı olduğunu artık hepimizin bildiği bir manipülasyonla karşı karşıya kaldık. O süre içinde Türkiye ekonomi yönetiminin yerinde ve tutarlı politikalarıyla bu yangın vaktinde söndürüldü. Diğer taraftan vatandaşımızın hayat pahalılığına karşı tanzim satışlarının ortaya konulması gibi tedbirler alındı. Şimdi önümüzdeki dönem ekonomide iyileşme, ayağa kalkma dönemidir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    - Tam da yeniden diyalog çalışmaları yapılırken Avrupa Parlamentosu, müzakerelerin askıya alınmasını öneren bir raporu kabul etti. İlişkiler yine kopma noktasında mı?

    Bunun Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ilişkileri açısından önemli ve derin anlamları olduğu gibi esas vahim anlamı Avrupa Birliği içindir. Avrupa Parlamentosu’nun önemli bir çoğunluğunun Avrupa’da uzun bir süredir gelişen yabancı düşmanı, İslam karşıtı ve bunun somuta indirgenmiş hali olan Türkiye karşıtlığı gibi ırkçı siyaset tarafından zehirlendiğini gösteren bir sonuçtur. Avrupa’nın makul ve mutedil siyasetçileri bu sonucu düşünmeliler. Türkiye-AB arasında birçok gerginlik yaşandı, biz bunları atlatır geçeriz. Ama Avrupa bakımından bir tehlikenin var olduğunu gösteren bir işaret fişeğidir. Avrupa ırkçı, Türkiye karşıtı, İslam karşıtı siyasetin etkisi altında kalıyor, Avrupa siyaseti zehirleniyor. Ve kendi değerleriyle çelişen kararlar alabilecek bir noktaya geliyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    - Yeni Zelanda’daki korkunç saldırı da bu siyasetin hangi noktaya gelebileceğine bir örnek sayılabilir mi?

    Yeni Zelanda’daki bu saldırının dünyada gelişen ırkçı, faşist, İslam karşıtı ve yabancı düşmanı siyasetlerden etkilendiği, daha doğrusu bu ırkçı faşist siyasetin bu tür terör saldırıların zeminini oluşturduğuna hiç şüphe yoktur. Bu kitlesel ölçekte dünyaya dalga dalga yayılan bir yeni akım olarak görünüyor. Teröristin silahında kullandığı isimler ve semboller üzerinden dünya kamuoyuna anlatmak istedikleri, ayrıca 70 küsür sayfalık manifestosunda dile getirdiği görüşler de tek kelimeyle korkunç, vahim, insanlık dışıdır. Bu anlamda gerçekten bu saldırganın dünyadaki gelişen aşırı sağcı faşist ideolojiden etkilendiği ve eylemiyle de bu tür etkilenmelere açık olan gençleri motive ettiği ortadadır. Bu teröristin arkasında destek veren gruplar kimlerse ortaya çıkarılması hem Yeni Zelanda hükümetinin ülkesinin güvenliğinin sağlanması hem de insanlığın yeni bir korku sarmalının içerisine girmesini önlemesi bakımından fevkalade önemlidir.

    - Teröristin Türkiye’ye yönelik ifadelerini nasıl okudunuz?

    Kabul edilebilir ifadeler değildir. ‘Türkler Boğaz’ın doğu yakasında barış içinde yaşayabilirler. Batı yakasında onlara hayat yoktur’ ya da ‘Ayasofya’nın minarelerini yıkacağız orayı kiliseye çevireceğiz’, ‘Sultanahmet, Süleymaniye gibi İslam eserlerini İslam mabedlerini yok edeceğiz’ şeklindeki ifadeler de zaten zihninin arkasındaki bu ırkçı arka planı çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak bu terörist ve bunun gibi düşünen şer odakları, terör grupları şunu çok net bilmelidirler ki; Müslüman Türk milleti İstanbul’da asırlardır yaşıyorlar, Anadolu topraklarında asırlardır yaşıyorlar, Rumeli topraklarında asırlardır yaşıyorlar. Allah’ın izniyle bugün varız, dün vardık, inşallah kıyamete kadar da bu topraklarda var olmaya devam edeceğiz. Saldırıyı gerçekleştiren teröristin bu sözlerini de lanetliyoruz. Kabul edilemez ve tüm dünya kamuoyunun da bu gerçeği görmesini temenni ediyorum.”

    - 8 Mart’tan bu yana bir ezan tartışması yaşanıyor. Türkiye’de ezan düşmanları olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?

    Taksim’deki görüntüde belki o topluluğun içindeki herkes ezanı protesto etmek için öyle bir hareketlilik içinde değildi. Ama bu memlekette gayrimüslim yurttaşlarımız bile ezanı duyduğunda saygı gösterir. Ben Türkiye’de ezana, dini yaşayışa, dinin görünür olmasına karşı olan çok az sayıda bir azınlığın olduğunu düşünüyorum. Her dönemde de var olmuştur. Ama Taksim’deki gösteri, belki polis İstiklal Caddesi’ni açmadığı için yapılan bir protestoydu ama ezan duyulduğu anda bütün vatandaşların susup, ezana karşı hürmet göstermeleri gerekirdi. Orada maalesef en azından ezana karşı bir saygısızlık yapıldı.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow