Son dakika... YÖK Başkanı'ndan KPSS soruşturması açıklaması

YÖK Başkanı Özvar: "(KPSS soruşturması) Ön incelemeyi yaptık ve savcılığa verdik. Sınavın kendisinden ziyade idari süreçlerle alakalı sıkıntılar var. Bundan sonrası savcılığın işi"
YÖK Başkanı'nın açıklaması şu şekilde;
Üniversiteye Erişim ve Barajın Kaldırılması:
Üniversiteye erişim konusunda elitist model artık işlemiyor. Yükseköğretim elitizmin bir aracı değildir. Yükseköğretim artık umum, talep eden ve yeteneği olan herkese kapılarını açan bir duruma gelmiştir. Türkiye’de yükseköğretime erişim hâlâ OECD ülkelerinin ortalamalarının altında. Bu yıl sınava 3 milyon 243 bin aday girdi, kontenjanların tamamına yakını doldu. Buna karşın lisans düzeyinde 350 bin civarında yerleşen öğrencimiz olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda erişim ortalamasının yüzde 10’a yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bizim amacımız yükseköğretime ulaşılabilmesinin önündeki engelleri kaldırmaktır. Erişimin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, yeterli kontenjanlar ve imkanlar sağlanmalı. Baraj puanları uygulamasının kaldırılması çok önemli bir adımdı. Stratejik hedefin bir sonucuydu. Kontenjanlara oranla öğrenci sayısının az olduğunu fark ettik ve barajı kaldırdık. YKS’yi puan üstünlüğü sınavına döndürdük. Tam olarak yaptığımız buydu.
Kaliteye etkisi:
Barajın kaldırılmasıyla rekabet de arttı. Başarı puanı istemeyen programların puanları ve sıralamaları yukarı çıktı. İstisnasız tüm üniversitelerde, tüm programlarda sıralamalar yukarı çıktı. Baraj engeli olmayınca çocuklarımıza “Koşun dedik, ne kadar çok soru yaparsan hedefine o kadar kolay ulaşırsın.” dedik. Açıköğretim fakültesi puanları bile yükseldi.
Öte yandan üniversiteler prensip olarak kişiyi meslek sahibi yapmaz. Yükseköğretim sistemi bir bütün olarak meslek kapısı değil. Üniversiteleri meslek lisesi konseptinden çıkaran bir bakış açısına sahip olmalıyız. Öte yandan iş gücüne katılım oranı, yükseköğretim mezunlarında yüzde 77,3'ü buluyor. Yükseköğretim mezunlarının istihdam oranı yüzde 68,1.
Sınava girecek öğrenci sayısı daha da yükselebilir
Üniversite sınavına giren aday sayısında önümüzdeki yıllarda daha da artış olacak. Çünkü birincisi okullaşma arttı. İkincisi 4+4+4 eğitim sistemi nedeniyle fazladan sınava girecek öğrenciler olacak. Sınava gireceklerin sayısı 4,5 milyona ulaşırsa lütfen şaşırmayın. Çıkar mı çıkmaz mı bilmiyorum, biraz Türkiye demografisiyle uğraşan biri olarak size söylüyorum. Bunu olumsuz bir şekilde karşılamıyorum tam tersine bunu olumlu buluyorum. Yükseköğretime erişim konusunda rekabetin artması, beşeri sermayenin nitelik kazanmasına fevkalade olumlu katkı verecektir.
Üniversite sayısının artması:
Her ilde en az bir üniversitenin olması Cumhuriyet tarihinin en büyük, en göz alıcı projelerinden biridir. Türkiye yükseköğretim tarihinde iki önemli kırılma noktası var. Birincisi 1992-1994 arası ikincisi 2006 yılı sonrası. Özellikle 2006 yılı sonrasında üniversite sayısında muazzam bir genişleme var. Üniversiteler bölgesel kalkınmanın en önemli sac ayaklarından biridir.
Üniversitelerdeki farklılaşma:
YÖK olarak üniversiteleri farklılaştırmaya büyük önem veriyoruz. Bu sayede üniversitelerimiz hem kendi aralarında hem de dünya ile rekabeti artırabilirler. Rekabet ancak farklılaşma ile artar. Biz bu amaçla üniversiteleri üç türde farklılaştırdık. Birincisi araştırma üniversiteleri (20+3 üniversite), ikincisi bölgesel kalkınma misyonu verdiğimiz üniversiteler (bölgelerinde öne çıkan misyonlar, örn: bal, fındık, tuz, tekstil…) üçüncüsü ise öncelikli bilim alanlarında yetkinlik (11. Kalkınma Planında belirtilen öncelikli alanlar, örn: yapay zeka, gıda güvenliği, siber güvenlik, bilişim…)
Akademisyenlerin kadro ihtiyaçlarına yönelik yapılan düzenleme:
Yükseköğretim Kurlu, akademisyenlerin önünü açmak, onları daha üretken yapmak için var. Göreve gelir gelmez üniversitelerimizin ihtiyaçlarını gidermeye yönelik çok önemli adımlar attık. Yükseköğretim kurumlarımızda görev yapmakta olan öğretim elemanlarımızın atama yükseltme kriterlerinde yaptığımız değişiklik ile öğretim elemanlarımızın kurum içi atamalarında norm kadro uygulamasını kaldırdık. Devlet üniversitelerimizdeki norm kadro uygulamasını ⅔’den ¾’e çıkararak öğretim elemanlarımızın kadro sorununa yönelik önemli bir iyileştirme gerçekleştirdik. Böylece kadro kullanımı konusunda üniversitelerimizde bir rahatlık oluştu, bu da onlarda büyük bir memnuniyet yarattı.
Kişiye özel ilanlar:
Bu konuda devam eden bazı soruşturmalar var. Eğer gerçekten kişiye özel ilanlar var ise gerekeni yapıyoruz, iptal ediyoruz. Belirgin bir şekilde, örneğin akademisyenin yazdığı makaleye atfa kadar apaçık ilanlar olursa tabii ki gerekli incelemeyi yapıyor ve iptal ediyoruz.
Eş ve çocukların, yakınların üniversitelerde kadrolaştığı iddiaları:
Ülke genelinde eşler aynı muhitten, aynı camiadan olabiliyor. Bir akademisyen doğal olarak başka bir akademisyen ile evlenebiliyor, hatta çocukları da ileride akademisyen olmak isteyebiliyor. Tabii ki aynı üniversiteden olursa burada bir etik sorun olur. Ama şunu vurgulamak gerekir ki yükseköğretim sistemi, akademik sistem bunlardan ibaret değil. Elbette ki, tüm şikâyetleri değerlendiriyor, inceliyoruz ancak dediğim gibi sistem bunlardan ibaret değil. İdari kadrolarda da zaten, bir rektörün, bir dekanın, bir akademisyenin nitelikli kadrolara atama yetkisi kesinlikle yok.
KPSS Soruşturması:
İptal edilen 2022 KPSS sınavına ilişkin ön incelemeyi yaptık, çalışmamızı tamamladık ve savcılığa verdik. Sınavın kendisinden ziyade idari süreçlerle alakalı bazı sıkıntılar olduğunu gördük. Daha çok yönetsel sıkıntılar bunlar, süreci yönetme noktasında. Biz çalışmamızı tamamladık ve savcılığa ilettik. Bizim yetkimiz ön inceleme yapmak idi. Bundan sonrası savcılığın işi.
YÖK’ün Teşkilat Yapısına İlişkin Düzenleme:
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı kurulduğunda üniversite sayısı 26 iken bugün bu sayı 209’a yükseldi. Öğrenci sayısı 200 binlerden 8 milyona yaklaştı, akademisyen sayısı 180 bini aştı. Uluslararası öğrenci sayısı belki bin bile değilken bugün 290 bini aştı. Dolayısıyla YÖK’ün teşkilat yapısının da mevcut iş yükünün çok daha etkin yönetilmesi üzerine yeniden yapılandırılması gerekiyor. Siyasi tartışmaların ötesinde bunu değerlendirmek gerekiyor.
Denklik:
Denklik sorunu diye lanse edilen ve sayılarının 100 bine ulaştığı yönündeki iddialar gerçeği yansıtmıyor. Denklik konusunda toplam müracaat sayısı 19 bin civarında. Bekleyen sayısı ise 7 bin civarında. Beklemelerin temel nedeni de uluslararası teyitten kaynaklanıyor. Belirli süreçler var denklik konusunda izlenen.
“Biz başladığımızda denklik vardı, sonra süreç içinde kaldırıldı” yönündeki şikayetler?
Denkliğin diplomatik bir tarafı da var. Diyelim ki Türkiye’deki üniversitenin denkliğini reddetmişse Türkiye ona mukabele eder. Ama kural şu: Kayıt yaptırdığı tarihte o üniversitenin denkliği kabul ediliyorsa, o çocuk o haktan istifade eder. Yani öğrenci iken denkliği kabul edilen bir üniversite ise denkliği kabul edilir. Ama kayıt olmamış ama diyor ki “Ben başvurmuştum.”. Sen başvurduğunda öğrenci değildin. Bunun gibi…
Ukrayna ile ilgili en çok yaşadığımız sorunlardan biri bu. Öğrencilerimizin bilhassa orada öğrenci olduklarına dair evrak temininde güçlük çektiklerini öğrendik. Bunu da şimdi Dışişleri Bakanlığı üzerinden karşı taraftan gerekli kolaylıkların sağlanmasını arzu ediyoruz.
Ama çok önemli bir husus var. Bazıları Türkiye’de belirli programlara giremeyince ara çözümler peşinde koşuyorlar. Sınavsız, sadece para ile kayıt yaptırıp okuyan öğrenciler oluyor. Onların diplomalarının tanınırlığında sıkıntılar ortaya çıkabiliyor.
Her zaman şunu söylüyorum: Çocuklar girin sisteme, Türkiye’de hangi ülkelerin, hangi üniversitelerin diplomaları tanınıyor önce ona bir bakın. Türkiye’de ve dünyada aracı gruplar var, çocukları suiistimal ediyorlar. Bu çok önemli bir konu. Bu aracılar vasıtasıyla yurt dışına kayıt yaptırmaktan kaçınsınlar. Paralarını alıyorlar, muazzam bir piyasa var burada. Bir de FETÖ’nün hakimiyetinde olanlar var maalesef. Dikkat etmek lazım.