hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Yükseğe... Daha yükseğe

    Yükseğe... Daha yükseğe
    expand

    14 X 8000 Tırmanış Projesi kapsamında 27 Mart'ta Dhaulagiri Dağı'na tırmanacak olan Tunç Fındık, hayatı, projeleri ve dağcılık hakkında bilmek istediklerinizi CNNTürk.com'a anlattı...

    * Bize kısaca kendinizden, eğitiminizden ve şu an yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?

    - Liseyi TED Ankara Koleji’nde bitirip, 1993 yılında Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Kampçılıkla başlayan ve küçüklüğümden beri gelen bir outdoor kültürüm vardı zaten. 2000 yılına kadar Başkent Üniversitesinde turizm uzmanı olarak çalıştım.

    Bu tarihten sonra kendimi dağcılık ve tırmanışa verdim. Oldum olası açık arazide, dağlarda  olmak isteyen bir insandım ve masabaşında yapılan işler beni daima itmiştir. Günümüz itibariyle profesyonel dağcı- tırmanıcı olarak hayatımı sürdürmekteyim: Türkiye ve dünya dağlarında tırmanış rehberliği ve sponsorlu veya sponsorsuz tırmanışlar yapmak, rehber dağ kitapları, teknik kitaplar ve dağlardaki maceralarımı anlatan kitaplar yazmak, dağ rehberliği yapmak, dağcılıkla ilgili çeviriler yapmak, tırmanış eğitimi vermek ve herşeyden öte tırmanmak benim işimden öte hayat tarzım.

    Tırmanış olarak dağcılığın karşıma çıkardığı her şeyi yapmak peşindeyim: Dünyanın en yüksek doruklarına tırmanış, ulaşılmaz gözüken kaya ve buz duvarlarına çıkmak, kısa ve zor etaplarda yapılan, estetik ve atletik bir spor olan sportif kaya tırmanışı, dağlarda macera tırmanışları.. ve hayatımın bu günlerinde ön planda olan 14x8000 projesi tabii ki.   

    * Dağcılık merakı sizde nasıl ortaya çıktı?

    - İlkokuldan beri doğa ve arazide olmak benim için karşı konmaz bir tutkuydu, arazide olmadığımda huzursuz ve kötü hissediyordum; bu şehir, evler, okul bana dar geliyordu! Küçükken izcilikle başladığım kamp ve doğa  tutkusu bir süre sonra daha zor fiziki aktiviteler yapma isteğimi kamçıladı, üniversiteye başlayınca mağaracılığa giriştim.

    Bu uğraşın içerdiği keşif hissi ve fiziki aktivite yoğunluğu aradığım şeydi; dikey mağaracılıkta,  yeraltındaki uçurumlara iple inmek ve bunlara geri tırmanmak yöntemlerine hakim oldum, ancak bunun verdiği macera hissi de bir süre sonra monotonlaştı. Benim için esas macera dağcılık ve tırmanışta idi; ben de kendimi tamamen buna verdim.

    Mağaracılık ve dağcılığa gerçek anlamda Bilkent Üniversitesinde arkadaşlarım ile beraber ortaya çıkarttığımız DOST (Doğa Sporları Topluluğu) klübünde adım attım diyebilirim. Bu dönemde MAD (Mağara Araştırma Derneği), Türkiye Dağcılık Federasyonu gibi kuruluşlarla da yakın alaka içinde çalıştım. Türkiye Dağcılık Federasyonunda 1997 yılına kadar eğitmenlik, kamp müdürlüğü gibi görevler yaptım;  Türkiye’de düzenlediğimiz birçok uluslararası faaliyette yabancı dağcılarla tırmanıp, beceri ve fikir alışverişinde bulunabildim.

    Federasyonun sporcu seçmelerinde başarılı olup, ‘milli sporcu’ olarak yurtdışı tırmanış faaliyetlerinde ülkemizi temsil ettim. Bu sayede, özellikle de Rusya Federasyonu topraklarında bulunan birçok 5000, 7000 metrelik dağa tırmanışa gidince yüksek irtifa dağcılığını tanıdım.

    Bu arada, yazın ve kışın Türkiye’de ve yurtdışında kaya, kar, buz tırmandım, arkadaşlarımla beraber Türkiye’de (özellikle de Toros-Aladağlar, Dedegöl ve Doğu Karadeniz-Kaçkar Dağlarında) 200’e yakın ilk çıkış, ilk kış tırmanışı ve ilk Türk çıkışı gerçekleştirdim.  Aslında,  dağcılığa başlayayım da dünyanın en yüksek dağlarına çıkayım diye bir fikir kafamda hiç yoktu en başta, amacım sadece daha çok fiziki aktivite yapmak ve doğada olabildiğince çok zaman geçirmekti. Ama arayışlarım beni bu noktaya getirdi, artık profesyonel bir dağcı- tırmanıcıyım.

    * Amatör dağcılıktan profesyonelliğe geçiş nasıl ve neden oldu?

    Amatör dağcılık ve profesyonel dağcılığın farkı bence, ilkinde parasal kaygınızın olması ve çalışma yaşamınızın arasına sıkıştırarak tırmanışa gitmektir, ikincisinde ise tırmanış ve dağcılığı bir  hayat  tarzı olarak benimsediğiniz için, yaşamınızı bundan kazanmanızdır.

    Ben, profesyonel dağcılık boyutuna 2001 yılında yaptığım Everest tırmanışını takiben geçebildim. Everest dağı gibi yüksek dağlara ve yurtdışında uzun, zor tırmanışlara gidecekseniz eğer, sizi bağlayan bir iş yaşamınız, masa başı çalışmanız pek  olamaz.

    Tırmanışlara bulunan sponsorlar ve ek işlerden hayatınızı sürdürebilmeniz gerekir. Ben de uzunca süredir yaşamımı sponsorluklar, fotoğrafcılık, dağcılık eğitimleri ve yazıları yazmak, dağ rehberliği, motivasyon seminerleri  gibi yollarla kazanıyorum. Türkiye, bu tür bir hayatın çok uzun sürdürülebileceği kadar dengeli ekonomiye sahip bir ülke değil. Batıda benim tarzımde yaşayabilen daha çok insan var, ama Türkiye için bu son derece marjinal bir yaşam ve birçok şeyden vazgeçmeyi bilmek anlamına geliyor....

    * Genelde yüksek dağlar, özelde ise 8 bin metrelik dağlar neden sizin için önemli?

    - 8000 metrelik dağlar ‘dağcılığın olimpiyatı’ demektir; dağcılıkta insan sınırının en uç noktasıdır. Sadece ve sadece fiziki ve ruhi özellikleriniz el veriyorsa yapabileceğiniz tırmanışlardır 8000’lik dağlar. Yükseklikten dolayı azalan basınç ve oksijen seviyeleri, bu dağların devasa cüsseleri ve tırmanışların zorlukları nedeniyle herşey çok daha zordur. Ama bunun çekiciliği de riski kadar büyük; orada olmak bana gerçekten esenlik veriyor ve benim  yapım de buna uygun.

    1990’ların ortasında gittiğim 7000 metrelik bazı dağlardan sonra orada olmanın bana uygun olduğunu anladım ve ilk 8000 metrelik dağım olan Everest’te de bu fikrim geri dönmemecesine sabitlendi. Yükseklikte yapılan dağcılık tam benim işim!

    * 2007 yılındaki ikinci Everest tırmanışınızla  ‘Everest Dağına İki Kere Tırmanan Tek Türk’ siz oldunuz,  peki neden Everest?  Everest’e bir daha çıkar mısınız?


    Everest güzel ve çekici bir dağ ve artık çok iyi tanıdığım bir dağ. Everest tırmanışı ve Himalaya’da tırmanış, bir dağcı için olabilecek en harika hayaldir. Dağcılık literatürünün ciddi bir kısmı Himalaya dağları ve Everest Dağı hikayeleri ile yoğurulmuştur. Dağcılığın belki de en ünlü resmi, Sherpa Tenzing’in 1953 yılındaki ilk  tırmanışta , zirvede elinde bayraklarla olan muzaffer fotoğrafıdır.

    Benim gibi tarihe meraklı bir insan için Everest muazzam  dağ ve tırmanıştı; kendimi bu  dağın tırmanışını yapan kaşif dağcılar olan Hillary ve Tenzing’in yerine koyup, zirve gününde onların hislerini paylaştım diyebilirim. Ayrıca, o günkü sponsorum Meteksan Sistem açısından Everest projesi son derece ilginçti.

    7000 metrelik bir dağa tırmandım tırmanalı, kendimi 8000 metrelik bir dağda sınamayı da hep istemiştim, kısmet 2001 yılında ‘Dünyanın Ana Tanrıçası’ Everest’e gitmekle oldu. Sponsorlar için de çok iyi ve tanınan bir hedef Everest. Sokaktan geçen adam bile Everest’i tanır. Destekçiler için bilinen ve iyi bir hedeftir, üzerinden reklam yapılabilir.

    Bu nedenle, 2007 yılında Fenerbahçe Spor Klübü’ne yaptığımız bir proje dahilinde, onların sponsorluğu ile  bu dağa farklı bir rotadan çıkmayı planladım ve yaptım da. Benim için çekiciliği şu oldu; tamamen farklı bir tırmanıştı ikinci Everest çıkışım, değişik rotadan ve değişik bir ülkeden.

    Everest  teknik olarak dünyanın en kolay 8000’lik dağlarından biri ama yine de çok zor ve riskli tabi. Fırsat olursa bir kez daha, farklı bir rotadan çıkmaya gitmek isterim, tabii uygun bir sponsor ile! Everest kendiniz gideceğiniz kadar ucuz bir dağ değil. Tabi bana bu dağ için rehberlik teklifleri de geliyor bazen, bu da olabilir….

    * 14x8000 projesi nereden aklınıza geldi? Bu projenin neresindesiniz?

    -Dediğim gibi, yüksekliğe gayet uyumlu ve bu işi seven, tecrübeli bir dağcıyım; neden bir Türk bunu yapmasın dedim birkaç 8000’lik tırmanışı başarınca. Her ulustan bunu yapan bir adam henüz yok; sayılı insanın, dünyada toplam 13 kişinin  başardığı bir iş yeryüzündeki 14 adet 8000 metrelik dağa çıkmak. Türkiye neden bunu yapmasın?

    Böylece yola çıktım işte. Engeller çok ama ben de çok azimliyim ve yılmıyorum. Gerekirse ömrümün sonuna dek bununla uğraşmayı göze aldım. Şu ana dek 5 adet 8000’lik zirveye gittim (Everest, Cho Oyu, Lhotse ve Broad Peak) ve 4’üne çıktım, ikisi Everest olmak üzere. Yani kaldı 11 farklı 8000’lik. Uygun sponsorlukla, 6 yıllık bir programim var yani senede 2 adet 8000’lik dağa gidilecek. Nepal, Pakistan ve Tibet (Çin)’de tüm bu tırmanışlar.

    * 14x8000 projenizde en büyük engeller?

    Tırmanışlar zaten yeterince zorlu. Bazı dönemler hava ve arazi şartları tırmanışa elvermez, mesela 2002 yılında Pakistan’daki Broad Peak dağına tırmanışı aşırı çığ tehlikesi nedeniyle yapamamıştım…yani bazı dağlara tekrar gitmek gerekebiliyor!  Ama, ister inanın ister inanmayın  en büyük dert gereken finansmanı bulmak.

    Pahalı bir proje olmamasına karşın sponsor bulmak dertli bir iş; kurumsal anlamda spor sponsorluğu verebilecek firma sayısı kısıtlı. Ve bu işle uğraşırken dağa gitmek de zor oluyorJ . Kısaca en büyük engeller parasal. Kriz ortamı da hiç yardımcı olmuyor sponsorluk müessesesine…

    * 14x8000 için bu seneki hedefleriniz?

    22 mart 2009’da Dünyanın en yüksek 7. dağı olan 8167 metrelik Dhaulagiri’ye, Nepal’e yola çıkıyorum, bu tırmanış toplam 2 ay sürecek. Sonrası için ya Dünyanın en yüksek 2 dağına, 8611 metrelik K2 zirvesine veyahut Dünyanın en yüksek 14. dağı olan 8035 metrelik Gasherbrum 2 dağına gideceğim. Bu tırmanış da yazın olacak ve iki ay sürecek . Kısaca bu sene toplam 4 ay kadar 5000 metre üzerinde kalıp binlerce kilometre yürüyecek, onlarca kilometre dikey yükseklik tırmanacağım.

    * Dağcılık, zirveye tırmanmak sizin için ne anlam ifade ediyor?

    – Dağcılık ve zirveye tırmanış benim için vazgeçilmezdir; ama tabanında  iki farklı olaydır. Tırmanış yaşamınızın en başında amaç daha çok zirveye çıkmaktır. Ancak bugün için bana daha çok yapılan tırmanışın kalitesi ve tırmanıcının bedenini o tırmanışa  göre şekillendirmesinde yatan çaba önemli geliyor. Zirve sadece bir cümlenin sonundaki nokta gibidir;  başlayacak yeni bir cümleyi öncekinden ayıran nokta gibi, doğal bir sondur.

    Zirve birçok insan için başarı ve en yüksek nokta demektir. Unutulmamalıdır ki, zirvede kalamazsınız ve ortadan bir şekilde inmek zorundasınız. Dağcılık insan bedeninin yapabileceği işlerin ve dayanma gücünün sınır noktasıdır; vücudunuzu ağır koşullarda ne kadar iyi ve becerikli kullanabildiğinizi görmek gerçek bir deneyimdir.

    Tırmanış ise bana çok yüksek değerler tanımlar: tırmanırken herşeyi unutur ve yaptığınız eyleme son derece yoğunlaşırsınız, kısaca herseyi ‘aşağılarda bir yerde’ bırakırsınız. Geri indiğinizde o sorunlar silik, önemsiz bir hal almıştır ve çözümler kafanızda oluşmuştur. Kısaca tırmanış bir meditasyondur ve zihni rahatlatır.

    Ayrıca günümüz dünyasının en büyük değeri olan maddiyat ve konformizme  karşı da şahane bir manevi darbedir. Kaybedebileceğiniz yeryüzündeki en değerli varlığı, yaşamınızı, aslında maneviden hariç hiçbir karşığı olmayan tarzda  riske ediyorsunuz, üstelik sadece bir zihni kazanım için!

    Zaten size ve varlığınıza değer katan da budur. Buradan lütfen dağcı ve tırmanıcıların hiç uğruna yaşamlarını tehlikeye atan kişiler olduğu çıkarımına  varmayın tabii.. Ve elbette, bazı insanların düşündüğü gibi, dağcılık ve tırmanış doğa ile kavga etmek, savaşmak değildir; tam tersine onunla uyum içinde, onun gerektirdiklerine uygun davranarak orada yaşamını devam ettirmek demektir. Dağ ile kavga ederseniz ve burnunuzun dikine giderseniz, kaybeden her şekilde siz olacaksınızdır.

    * Hedeflerinizi, zirvenizi genellikle nasıl belirliyorsunuz, seçiyorsunuz?

    -Hedef belirlemek tamamen size ve bu spora yaklaşımınıza bağlı bir olay. Benim için bir dağa tırmanmak için karar verirken belli başlı bazı kriterler vardır: o dağın  fiziki şeklinin güzelliği, tırmanışın zevkli olup olmaması, o dağın tarihi değeri ve geçmişte üzerinde yaşanan tarihe malolmuş olaylar, tırmanışın aşırı riskli olmaması, beraber gideceğim ekibin ve partnerlerimin kalitesi.. Bir dağı ilk gördüğünüzde ona tırmanmak size çekici gelir ve hedef belirlenir!

    Tabi hedeflerim çok değişken olabilir: bazı seneler dünyanın en yüksek, tanınmış zirvelerine giderken, bazılarında da tanınmış bir zirveye varmayan, hatta adı sanı olmayan ama tırmanışı çok zorlu teknik rotaları seçebilirim. Ancak bir hedef veya zirve seçerken  en önemlisi tecrübenizi, becerinizi ve gücünüzü aşmayacak veya sınırda kalacak bir hedef seçmektir; aksi halde varlığınızı riske edeceksinizdir.

    * Performansınızı geliştirmek ve arttırmak için nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

    - Performans deyince zayıf yönlerim aklıma geliyor ve bunları da fiziki ve zihni olarak ayırabiliriz. Olduğunuzdan ileri gitmek, sınırınızı zorlamak için sizi bağlayan, zayıf kalmış yönlerinizi geliştirmeniz şarttır; üstüne gitmeniz gereken ve sizi bağlayan bir endişeden tutun da, yapamadığınız bir harekete kadar tüm  zayıf yönlerinizi akılcı ve eleştirel tarzda bulup, izole ederek törpülemeniz gerekir.

    Dağlara gitmek, bir tırmanış hayatının içinde olmak mükemmel bir gelişim sağlar ve tabii fiziki olarak da sizi çok dinç tutar. Bunun dışında akılcı yöntemlerle, düzenli olarak antrenman  yapmanın (kaya tırmanış antrenmanı özellikle) beni geliştirdiğini biliyorum. Antrenman hayatımın vazgeçilmez bir parçası, yapmazsam mutsuz oluyorumJ Yediğime içtiğime, hayat tarzıma çok dikkat ediyorum.

    *Siz sadece dağcılık yapmıyorsunuz aslında. Kitaplarınız var, tırmanışlarınızı fotoğraflarla belgelediğinizden, belgeselci bir yönünüz var. Örneğin ‘Tanrıların Tahtına Tırmanış’ adlı kitabınızda 2001 yılındaki Everest’e tırmanışınızı, ‘Karakurum’da 80 Gün’ adlı kitabınızda ise Pakistan’ın Karakurum dağlarında 3 ay süren bir tırmanışınızı anlatıyorsunuz.. Tüm bu çalışmalarınızla neler aktarmak, insanlarla neyi paylaşmak istiyorsunuz?

    - Dağcılık ve tırmanış o kadar zevkli ve insanı kalıbından çıkartan bir aktivite ki, bunu mutlaka başka insanlarla da paylaşmak isteğiniz oluyor. Aslında en başta kendi kendime yazdığım günlüklerden ibaretti bu yazılarım, ama sonra bir şekilde bunları kitap haline getirebildim.

    Tabi diğer yandan, ben dağcılığa başladığımda önümde yol gösterici  birkaç örnek olsaydı, bugün belki daha da ileride olurdum veya bugün geldiğim yere daha hızlı ulaşırdım belki de. Bu nedenle, bir şeyler yapıyorsanız yazıp belgelemenin değerine inanıyorum. Bizim toplumumuz bu yönden biraz tembeldir ve girişimcilikten uzaktır; ama bir yerden de başlamak gerek...

    Özellikle dağcılık ve tırmanış yönünden bakınca ciddi bir yayın birikimimiz yok ve bunun eksikliğinin çekildiğini düşünüyorum. Bu noktada, dağcılığın salt fiziksel bir spor dalı veya sadece tırmanış olmadığından bahsetmek istiyorum: gerçek dağcı kültürlü, nazik, sağduyulu, sportmen ruhlu ve insanseverdir; bunun yolu da okumaktan, kitaplardan, literatürü bilmekten ve insanlarla ilişki kurmaktan geçer.

    * Kitaplarınızdan bahseder misiniz biraz?

    Kendime ait 4 adet özgün kitabım bulunuyor; ‘Tanrıların Tahtına Yolculuk’, ‘Karakurum’da 80 Gün’ adlı macera kitaplarım, ‘Aladağlar’da 50 Rota’ ve ‘Kaçkar Dağları’ adlı rehber kitaplarım var. Ayrıca ‘Aladağlarda 50 Rota’nın İngilizcesi ve  son olarak ‘Kış Dağcılığı ‘adı altında teknik bir kitabım da yayınlanmak üzere. Bunlar dışında 5 adet, toplam 1200 sayfayı bulan dağcılık ders kitabı çevirilerim var.

    *Dağcılık söz konusu olunca ihtiyatlılık, stratejik olmak çok büyük önem taşıyor anlaşılan. Çünkü atacağınız bir sonraki adımı dikkatli atmadığınız takdirde bu durum sizin hayatınıza mal olabilir. Tırmanışlarınızda izlediğiniz strateji nedir? Tırmanırken bir sonraki adımınızı nasıl belirliyorsunuz? Nelere dikkat etmek lazım?

    - Herşeyden önce dikkatli ve ihtiyatlı olmak, her adımı dikkatle değerlendirmek ve öngörüye sahip olmak önemlidir. Normal hayatta olduğu gibi, tırmanışta da tecrübeleriniz dahilinde, bunların size verdiği değerli bilgiler ışığında hareket etmek ve içinizdeki sese, bir tür altıncı duyuya güvenmek gerekir.

    Bu da dağcılıkta dağ ortamını ve kendini çok iyi tanımaktan  geçiyor. ‘En iyi dağcı yaşayanıdır’ derler; hayatınızı -en önemli varlığınızı- korumak için kendinizi bilgi ve tecrübeyle donatmalısınız. Bunun yolu da dağ ortamnı tanımaktan geçer.

    Havanın ne zaman bozacağını, kar ve buz şartlarının  nasıl olduğunu, kısaca ortamı tanımak için tecrübeli olmanız en önemli niteliktir. Bunu da dağlara giderek kazanır insan. Dağlarda en önemli olay beklenmeyenlerdir;  kesinlikle her zaman bir sürpriz sizi köşebaşında bekler.

    Kısaca, daima yaratıcı çözümler üretebilecek,  girişimci, esnek, azimli, cesur olan fakat nereden döneceğini bilen, gerektiği kadar hırslı, sınırlarını  belirleyebilen ve dağcılığı dağla, kaya ve buzla verilen bir kavga olarak görmeyen bir karakter sergilemeniz doğrudur. Bir sonraki adımınız bir öncekine ve o anki koşullara bağlıdır. Kararlı ve sabırlı olmak, pes etmemek  de önemli meziyetler..

    * Dağcılığın temel noktası herhalde tırmanılacak dağı çok iyi bilmekten geçiyor. Siz bu aşamada, yani tırmanışa geçmeden önce nasıl bir hazırlık süreci geçiriyorsunuz?


    - Tırmanışa girişeceğiniz dağ veya  rotaya gitmeden çok önce başlar hazırlık; orası hakkında okuyup araştırmak ilk adımdır. Oraya daha önce giden kişilerin tecrübeleri ve tavsiyeleri de çok önemli yer tutar bu bilgilerde, onlarla konuşmak veya anılarını okumak birebir size aynı deneyimi yaşatmasa bile psikolojik olarak hazırlanmanıza yardım eder. Tabii ki, fiziki hazırlık sonu olmayan bir aşamadır.

    Zor bir dağa gitmeden bir ay önce koşmaya başlamazsınız; antrenman seviyenizi yaşam boyu belli bir seviyede tutmak esas hedeftir. Ancak, yapacağınız tırmanışa göre ısınma tırmanışları yapmanız çok doğrudur; mesela çok zor bir  kaya duvar tırmanışı için, öncesinde daha küçük kaya duvarları ve çok ip boylu  zor rotalar çıkarak hazırlanmak veya dünyanın en yüksek dağları olan 8000 metrelik zirvelere tırmanmak üzere öncesinde birçok 7000 m. ve civarında dağa tırmanmak doğru yaklaşımdır.

    Çıkılacak rotaya göre malzeme seçimi ve elde edilmesi de apayrı bir iştir ve deneyimlere çok bağlıdır.

    * Bize kısaca bir 8000’lik tırmanışınızınız nasıl olduğunu anlatır mısınız? Bir tırmanış nasıl başlıyor ve nasıl bitiyor?

    -8000 metrelik bir tırmanış dağa öncelikle, aylar önceden gereken izinlerin alınması, büroktartik adımların atılması ve organizasyonun yapılması ile başlıyor.

    Fiziki olarak ise,  tırmanışın yapılacağı ülkeye seyahat ve dağa yaklaşımla başlar. Mesela, toplam 1.5 ila 3 ayı bulabilecek 8000-8500 metrelik bir dağ tırmanışı için ilk 5 ila 15 gün dağın tabanına yürüyüşle geçer; motorlu aracın ulaştığı son noktadan sonra, ağırlığı 2 tonu bulabilecek yüklerinizi (yiyecekler, malzemeler vb) bir hamal ordusuna veya yük hayvanlarına taşıtarak, her gün vardığınız yerde buzullar üzerinde, dağlar arasında kamp kurup toplayarak dağın altına varıp, tırmanışın başlayacağı ana kampınızı kurarsınız.

    Ortalama yüksekliği 5000 metre olan ana kamptan ötede gerçek tırmanış başlar ve yüksekliğe alışmak üzere birkaç yüksek kamp kurar, ekip olarak ortaklaşa çalışarak  sırtınızda ağır yükler taşır, zor kaya ve buz etaplarını tırmanıp buralara ip hatları sabitlersiniz. Havanın dengeli, sizin de yüksekliğe uyum sağladığınız  uygun zamanda ise, zirve tırmanışını yapıp, ardından  dağdaki tüm eşyanızı toplayarak dağı terkedersiniz; son etap ise aynı yolun geriye yürünmesidir. Kısaca, bu türde bir tırmanış fiziki, zihni ve lojistik  bir maceradır.

    * Bildiğiniz gibi sadece dağcılar değil, günlük yaşantımızda ya da iş yaşamında herkes zirveye ulaşmak ister. Bu bağlamda sadece dağcılar için değil, zirveye tırmanmak ya da ulaşmak isteyen şirketlere ve iş yaşamı profesyonellerine neler önerirsiniz?

    - Zirve başarı anlamındaysa onu gerçekten çok istemek, devamlı mücadele edip çalışmak en önemli şey bence. Çok istediğiniz bir hedefe, kararlı olarak çalışırsanız ve plan yapıp hazırlanırsanız kesinlikle ulaşırsınız. Devamlı çalışma, kendini bilgi, tecrübe ve öngörüyle donatmak, büyük bir  kararlılık, ekip çalışması yapmak ve ekibinizde sinerji olması sizi hedefe götürecek yolun yapı taşlarıdır. Bir şeyi yeterince istemek gerekli bence  başarıya ön şart olarak.

    * Yüksek irtifada vücudunuzun geçirdiği değişimleri detaylı olarak anlatabilir misiniz?  Bedensel veya psikolojik olarak hangi problemlerle karşılaşıyorsunuz yükseklerde?

    Bilimsel açıdan 5500 metre ve üzeri, insan yaşamı için (en azından uzun süreli barınma için) uygun ortamlar değil çünkü  bu yükseklikten sonra oksijen ve basınç çok azalıyor. Mesela hava basıncı ve havadaki oksijen doymuşluğu, 8000 metrelerde deniz seviyesine göre üçte bire düşüyor.

    Normal olarak oksijen ile işleyen vücut ve beynimiz açısından, bunun eksikliği hayatidir ve en hafifi hafıza bozukluğu olan, ölümcül olabilecek sorunlar yaşanabilir... Akut yükseklik/dağ hastalıkları adını verdiğimiz  ve basıncın, oksijenin azlığı nedeniyle insan vücudunda oluşan arazlar, normalde 4000 metrelerden sonra görülmeye başlanırlar ve çok yükseklerde öldürücü olabilen akciğer ödemi ve beyin ödemi şekilerinde gelişebilirler. İnsan vücudunun  yüksek irtifa ortamına – en azından geçici olarak bile olsa- biyolojik uyum sağlamasına ‘aklimatizasyon’ adını veriliyor.

    Bazı bünyeler için yüksek irtifaya uyum kesinlikle mümkün değilken, bazıları için hiç sorun çıkmayabiliyor. Benim açımdan sorun yok, dediğim gibi vücudum yükseklere iyi uyum sağlıyor. Dolayısıyla sorunsuz şekilde yüksek dağlara tırmanabiliyorum.
    Tabii, yüksek dağlar devasa boyutları ve üzerlerindeki korkunç doğa olayları (çığlar, tipiler, dev buzul çatlakları vb.) nedeniyle, dağcılar üzerinde psikolojik olarak ağırdırlar, buna evden ve sevdiklerinden, normal ortamdan uzak geçen aylar, uzaklık hissi, sefil ve hep soğuk koşullarda uzun süre yaşamanın dertleri, devamlı fiziki yorgunluk, bilinmeyen korkusu ve riskler gibi unsurlar da eklenince sonuç, dağcı için psikolojik olarak bir yıkım olabilir. Bunlara ancak kararlılık, kendine inanmak ve motivasyonunu kaybetmemek ile karşı koyabilirsiniz..
      
    * "Death Zone" yani ‘Ölüm Bölgesi’  denilen bölgede yaşadıklarınız…..

    8000 metrenin üzerine ‘death zone / ölüm bölgesi’ adı verilmiştir. Çok yanlış da sayılmaz, zira bu yükseklikte dış oksijen kullansanız da, kullanmasanız da uzun süre kalmak vücuda son derece zararlı. Burası vücuttaki hücrelerin oksijensizlikten öldüğü bir yerdir!

    2001  Everest tırmanışı için 7300 metredeki üçüncü kampımızdan hareket edip 8000 metreye, Güney Geçidi’nde dördüncü ve en yüksek kampımızı kurduk. Buraya öğlen saatlerinde varıp, gece saat dokuz sularında da zirveye hareket edip, zirve dönüşü geceyi bu kampta geçirdik. Yani 8000 metre üzerinde 43 saatten çok kaldık.

    Bunun bana kalıcı bir zararı olmuş mudur bilemem, ama  yüksek kampta, zirvede ve dönüşte her hareketin oksijen eksikliği nedeniyle normalden daha ağır ve  çok daha yorucu olduğunu hatırlıyorum. Sonrasında oksijen kullanmadan 8000’lik dağlara çıktım ve inanın çok zor. Çok üşüyor, çok hızlı yoruluyorsunuz… Mesela oksijen kullanmadan, sadece iki kişi tırmandığımız, Tibet’teki  8205 metrelik Cho Oyu’nun zirvesinde İsviçreli partnerim ile birbirimizin adını anımsayamadık, oksijensizlikten tabii!

    * Korku veya endişe duyduğunuz anlar vardır muhakkak. Korkunuzu nasıl kontrol altına alırsınız?
    Bir tırmanışta korku ve endişe duymak doğaldır, çünkü bunlar size dikkatli olmanızı anımsatan, risk olduğunu anlatan koruma  mekanizmalarıdır. Mühim olan, bunun paniğe ve buna bağlı yanlış kararlar ve  kazalara götürebilecek hatalı davranışlara dönüşmesini engellemektir.

    Tırmanışta yılların deneyimiyle edindiğim tecrübeler ve bunun getirdiği konsantrasyon benim herşeyi dikkatlice inceleyip tedbir almama, zor anlarda hızlı ve dikkatlice hareket etmeme neden olur. Endişenizi kendi tarafınızda, pozitife kullanırsanız, herşeye daha iyi hakim olabilirsiniz. Normalde anlık bir hayati tehlike olan yerlerde (çığ durumu, taş düşmesi, ani bir kaza vb.) soğukkanlılığınızı yitirmemeli ve mantıklı hareket etmelisiniz.. yoksa kötü giden işler daha da betere gidecektir.

    *8000 metrelik dağları sizin için  bu kadar çekici kılan ne?

    Bu soruyu, dağları çekici kılan nedir olarak değiştirebiliriz herhalde. İnsanın kendini aşma, zoru becererek manevi bir tatmin edinme isteği her zaman olmuş. Hayatta bazı şeyler vardır ki, para veya normal yaşam onları sağlayamaz. Manevi tatmin ve kendini gerçekleştirme hissi de onlardan bazılarıdır bence. Kendisiyle mücadele etmek bir insan için en iyi gelişimi sağlar. Dağcılık da bunu yapar işte. Bu nedenle herşey çok güzel orada.

    *Hayata bakışınız nasıl?

    Hayat benim açımdan sonsuz  güzelliklerle bezeli ve her anı dolu yaşanması gereken bir macera. Gereksiz kırgınlık ve gerilimler bunun değerini azaltığı için bunlardan mümkün olduğunca kaçınırım. İnsan sadece bir kere yaşar! Kısacası canımı çok sıkan birisi değilim.

    *Dağcı olarak en büyük korkunuz nedir?

    En büyük korkum! Buna pek net bir cevap veremeyeceğim çünkü karşıma çıktıkça beni korkutacağını düşündüğüm herşeyle yüzleşebiliyorum. Ama en büyük korkum ölüm değil kesinlikle, zira alınyazısı ve kısmete inanırım, o anda öleceğiniz varsa en güvenli yerde bile öleceksinizdir. Kısaca, bu bizim bilebileceğimiz ve kafa yormanın da yararlı olduğu bir mevzu değil. Herhalde dağcı olarak  en büyük korkum bir gün tırmanamamak, çantamı sırtlanamamak olur …

    *Nasıl bir kişiliğiniz var ki sizi böyle tehlikeli bir spor yapmaya güdülüyor?

    Düzenli ve disiplinliyim, kendime iyi bildiğim konularda güvenirim, girişimcilikten de kaçınmam. Dürüst ve açık  olmaya, herkese hakkını vermeye çalışırım. Ekip çalışmasının ve insana saygının, eşitliğin  önemine inanırım. Oldukça uyumlu bir insanım, değişik insanlarla paylaşımlarım olabilir, farklı ortamlara hızla adapte olabiliyorum..

    Risksiz başarının mümkün  olmayacağına eminim, risk  alırım gerekirse ve değecekse tabii ki, ama bunlar genelde kontrollu risklerdir. Sınırlarımı iyi tanırım; nerede nasıl hareket edeceğimi tayin edebilirim, aptalca işlere kalkışmam. Hatamı kabul ederim eğer yaparsam, yani eleştiri yaparım kendime, hem de acımasızca!... İradeli olduğumu zannediyorum.. son olarak da sağduyu, eğitim ve tecrübenin önemine inanıyorum; ki bunlar dağcılıkta çok değerlidir…
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow