Haberci yorumuyla kale tırmanışı

Haberci yorumuyla kale tırmanışı
expand

CNN TÜRK'te yayınlanan Her Evde Bir Haber Var programının yapımcısı ve sunucusu editör Güven İslamoğlu, Selçuk'taki Keçi Kalesi'ne tırmanmak isteyenlere rehberlik ediyor.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Martın ilk haftasında Her Evde Bir Haber Var programı çekimleri için kameraman arkadaşım Serdal Taşkın'la birlikte İzmir'deydik. 29 marttaki güneş tutulmasına hazırlanan Tutulma Avcıları'nın hikayesini yapacaktık.
 
Üç günde çekimleri bitirmeyi planlıyorduk. Bu yüzden dönüş biletini üçüncü günün akşamına aldık. İki günde çekimi tamamladık ve üçüncü gün sadece Efes'de birkaç anons çekmemiz gerekti. Sabah Efes'e gitmek üzere yola çıktık. Otobanı kullanarak Selçuk yol ayırımına geldik.
 
Tam yol ayrımından sağ doğru baktığınızda, antik kaynaklarda adı Gallesion olarak geçen Alamandağı'nı görürsünüz. Bu dağın tam tepesinde Menderes vasına hakim küçük bir kale vardır. Ne zaman bu yoldan geçsem o kale gözüme takılır. Hep tırmanmayı, orada bir gece geçirmeyi, güneşin doğuşunu yada batışını seyretmeyi hayal ederdim. Yanımda kim olursa olsun kalenin konumunun muhteşemliğinden bahsederdim.
 
Çünkü yüksekleri seviyorum, kendimi oralara ait hissediyorum. O gün yine o kavşağa geldiğimizde Serdal'a kaleden bahsettim. Serdal da "istersen çıkalım" dedi. İşimiz erken biterse çıkma kararı aldık. Ve işimiz de erken bitti. Kaleye tırmanmak için sekiz saatimiz vardı. Kale Belevi köyünün sınırları içine yer alıyor. Önce kaleye nasıl çıkılacağını öğrenmemiz gerekiyordu.
 
Alamandağı eteklerinde bir benzin istasyonu var. İstasyondaki pompacıya kaleye nasıl çıkılacağını sorduk. Pompacı kalenin isminin Keçi Kalesi olduğunu, ancak hakkında fazla birşey bilmediğini söyledi. Doğma büyüme oralı olmasına karşın hayatında hiç kaleye çıkmamış, merak bile etmemiş, nasıl çıkılacağını da bilmiyordu.
 
Çünkü Keçi Kalesi'ne yol yokmuş. Ancak bizi bilen birine gönderdi. Bu kişi Kale Altı Dinlenme Tesisilerin'de çalışan 56 yaşındaki Yaşar Ünsal'dı. Tesis benzin istasyonun hemen karşısında yer alıyordu. Çöp şiş ustası Yaşar Ünsal'ı bulduk. Oldukça konuksever biri... kaleye ise üç kere çıkmış.
 
Bir keresinde de turist götürmüş. Kaleye çıkmak istediğimizi söyledik. Mihmandarsız tehlikeli olacağını söyledi çünkü yol olmadığı için sarp kayalıkları tırmanmamız gerekiyormuş. Uzaktan bakınca ise kolay gibi görülüyor. İşin gerçeğini de tırmanmaya başlayınca anladık.
 
Bize iki rota gösterdi. Birinci rotanın daha kısa ama zor olduğunu ikinci rotanın ise uzun ama biraz daha kolay olduğunu söyledi. Keçi gibi tırmanmamız gerekecekti..Yaşar Ünsal bize bir de kroki çizdi. Uçurumlara çok yaklaşmamızı, düşen kayalar çok dikkat etmemizi söyledi. Yanımıza yeterince su, tişört, kamera ve yukarıda giymek için polar alarak yola koyulduk. Yaşar Bey'in oğlu bizi araçla dağın eteklerine bıraktı.
 
Aslında ovayı da yürüyerek geçmek isterdik ama yetişmemiz gereken bir uçak vardı, hava kararmadan inmemiz gerekiyordu. Saat 16.00'da Serdal önden ben arkadan tırmanmaya başladık. Ancak dağ uzaktan göründüğü gibi değildi, yamaçlar çok dikti. 1 metrelik basamakları olan merdivenler düşünün, hepsini tek tek tırmanmanız gerekiyor. 
 
Ayağınız kaysa 50-60 metre düşmek içten bile değil. İlk 150 metreyi yarım saatte aldık ancak çok zorlandık. Kimi zaman sarp kayalıkların yanından dolandık kimi zaman bu kayalıkları tırmanmak zorunda kaldık. Bir ara yolumuzu kaybettik. Birden karşımıza duvar gibi yükselen kayalıklar çıktı. Burayı tırmanmak ise imkansız... Dağcılık malzemelerine ihtiyaç vardı, Serdal'a "bu işten vazgeçelim dönelim" dedim.
 
Serdal, bir daha buraya tırmanma şansımızın olmayacağını söyledi. Ya şimdi ya hiç... Bu arada cep telefonum çaldı. Arayan Yaşan Ünsal'dı, dürbünle bizi iziliyormuş. Yanlış yöne kaydığımızı söyledi. Bunun üzerine 50 metre aşağı inip yeniden yaşar Ünsal'ın tarif ettiği kayalık bölgeye yöneldik. 200 metre kadar çıktık ancak çok yorulduk. Serdal'la birlikte 2003 yılında Ağrı Dağı'na zirve yapmıştık. O günden sonra bu ilk tırmanışımız.
 
Alamandağı, Ağrı Dağı'nın son 1500 metresine çok benziyor. Tırmanırken Serdal'ın ayağı benim başımın üzerinde yer alıyor. Taş düşmesine karşın zik zak çizerek çıkıyoruz. Kafamızda kask yok. Sanırım Ağrı Dağı'na çıkınca bu 300 metrelik dağı hafife almışız, 250 metreyi bir buçuk satte alabildik. Biraz da hamlık var, ben dinlenmek için durdum. 250 metre yükselmemize rağmen hala kaleyi göremiyoruz.
 
Önümüzde dik bir kaya var. Kayayı aşınca kaleyi görmeyi planlıyorduk ama olmadı. Karışımıza çok dik kayalık bir yamaç çıktı, kaymamak içten bile değil. Ondan sonrasında ne olduğunu da bilmiyoruz. Bu arada kot pantolonlarla tırmandığım için adım atmakta zorlanıyorum. Serdal'a yine geri dönmeyi buradan sonrasının macera olacağını söyledim. Serdal, "ya hep ya hiç" lafını tekrarladı. Aslında Ağrı'dan sonra 300 metrelik bu dik yamacı aşamamayı gururumuza yediremiyorduk.
 
Ben de dönmeye çoktan niyetliydim. Hava giderek soğumaya başladı. Gün batmak üzere, en azından güneşin batışını seyredebilmek için son bir çaba ile kaleye ulaşmayı başardık. Kaleyi gördüğümde "kaleee kaleee kaleee..." diye koştuğumu hatırlıyorum. Kale duvarlarının bir kısmı tamamen yıkılmış.Yinede içeri girmek için kale kapısını bulmanız gerekiyor. Kalenin konumu düşündüğüm gibi muhteşem.
 
Torba'dan Efes'e kadar tüm bölgeye hakim, kartal yuvası gibi. Ancak gün batımı hayal ettiğim gibi olmadı. Çünkü kalenin arkasındaki tepe ufku kapatıyordu. Ama gündoğumu muhteşem olmalı. Çünkü doğu ufuk çizgisi olabildiğince açık. Ne yapalım bir daha ki sefere... Kaleden inmemiz 35 dakika sürdü. Daha uzun ama daha kolay olan ikinci yolu kullandık.
 
Bu arada inmeden Halil Bey'e telefon açıp çöp şişleri ızgaraya atmasını söyledik. Döndüğümüzde sıcak mercimek çorbamız, duble porsiyon çöp şişimiz, bol fındıklı kabak tatlımız ve soğuk biralarımız hazırdı. Keçi Kalesi, 9 km uzaklıktaki Selçuk Kalesi'ne yapılacak bir saldırıyı önceden haber vermek amacıyla yapılmış. Dimdik kayalık bir yamacın tepesine yapılan kaleyi zapt etmek çok zormuş. Ancak kale hiç kan dökülmeden kolayca zapt edilmiş.
 
O güne dek kuşatılıp fakat bir türlü alınamayan kale için gece olması beklenmiş. Çevreden toplanan binlerce keçinin boynuzlarına şamdanlı fenerler bağlanıp kaleye doğru yamaca sürülmüş. Kale görevlileri gece karanlığında kendilerine doğru gelen keçi sürüsünü kalabalık bir ordu zannederek kaleyi terk edip, arka kapısından kaçınca kale kolayca zapt edilmiş. Bu nedenle keçiler sayesinde alınan bu kaleye de Keçi Kalesi ismi verilmiş.

Sıradaki Haberadv-arrow
Sıradaki Haberadv-arrow