hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Tarihte bugün: 12 Şubat

    Tarihte bugün: 12 Şubat
    expand

    Fransızlar, 12 Şubat 1920’de Maraş'ı boşalttı.

    1 Kasım 1919 Cumartesi günü Ermenilerin kurtarıcı olarak karşıladığı ve büyük şenlikler yaptığı İngilizler Maraş'ı terk ederek Antep' e çekildiler. 
     
    Sütçü İmam'ın yaraladığı Ermeni'nin ölmesiyle Fransız-Ermeni işbirliği arttı. Ayrıca Fransız askerlerinin çoğu Türk düşmanı Ellik Ermenilerden meydana gelmesi, yerli Ermenileri cesaretlendirip şımartıyordu. Bu nedenle fırsat buldukça Türklere karşı her türlü sataşma hakaret ve öldürme olaylarını gerçekleştiriyorlardı.
     
    Maraş'ta peş peşe gelişen çirkin olaylar ve Ermeni askerlerinin tutumları gerginliğin artmasına neden oldu. 2 Kasım 1919'da Fransızların Antep'teki komutanlığına başvuran şehrin ileri gelenleri durumu protesto ettiler. Bu protestoya karşılık İngiliz ve Fransız komutanlarının ortak imzasını taşıyan bir beyanname yayınlanarak bundan sonra güvenliğin sağlanacağına dair söz verildi. Bu verilen söze rağmen durumda değişiklik olmadı. 
     
    Birkaç gün sonra Fransızların Adana'da bulunan Valisi Albay Bremond, Mutasarrıf Ata Bey'e ve şehir eşrafından bazı kişilere gönderdiği telgrafta Cebel-i Bereket (Osmaniye) Guvernörü Andre'nin Maraş Guvernörlüğünün de üzerine aldığını belirterek kendisinin iyi karşılanmasını tavsiye etti.
     
    Sözde güvenliği sağlamak amacıyla Osmaniye'den gönderilen Guvernör Andre 26 Kasım 1919 Çarşamba günü Ermenilerin düzenlediği parlak bir törenle karşılandı. Yanında Osmaniye eşraf ve memurları, bir bölük suvari ki, bunlar Osmaniye havalisi ahalisinden bol maaş vererek kandırdıkları ve "Fransız Jandarma Milisleri" ismini taktıkları süvarilerdi. Bu süvarilerin tabur komutanı Binbaşı Sıtkı, Bölük Komutanı Amasya'lı Yüzbaşı Mithat, Takım Komutanı Teğmen Kenan'dı. 
     
    Ermeniler önceden hazırladıkları büyük bir Fransız bayrağını açarak"Yaşasın Fransa, yaşasın Ermenistan, kahrolsun Türkler" gibi naralar atarak, Guvernörü şehre getirdiler. Bu hareketler karşısında Türklerin endişesi bir kat daha artmıştı.
     
    Guvernör ve mahiyeti hükümete yaklaştıklarında, çok gayretli ve fedakar bir subay olan jandarma Bölük Komutanı Mahmut Bey, hükümet kapısındaki görevli nöbetçi askere Guvernör ile tercümanından başka kimseyi içeri almamasını emretti. Ermenilerin taşkın hareketleri nedeniyle nöbetçinin duruma hakim olamayacağını anlayan, Maraş'ın Göllü köyünden Yusuf Çavuş, Mahmut Bey'den nöbet değiştirme izni aldı ve nöbete kendisi geçti.
     
    Yusuf Çavuş nöbetçi sıfatıyla ve cesaretle, çılgınca gelen Ermeni kalabalığın önüne geçerek silahını onlara yöneltti. Andre ve tercümanından başka hiçbir kimsenin hükümete giremeyeceğini sert bir dille ifade etti. Biraz evvel Türke, Müslümana küfreden Ermeni kabadayılarının sesi çıkmaz oldu. Hükümete sadece Andre ve tercümanı girdiler. 
     
    Guvernör hükümette mutasarrıf Ata Bey'le bir müddet görüştü. Konu bayrak meselesine gelince, Guvernör kaleye Türk Bayrağı'nın çekilmemesinde ısrar etti. Mutasarrıf Ata Bey bunun kötü sonuçlar doğuracağını açıklayarak kabul edemeyeceğini söyledi. İkna olmasına rağmen Guvernör sinirli bir şekilde oradan ayrıldı.
     
    Guvernör Andre şehrin ilim adamlarına ve ileri gelenlerine birer tezkere çıkararak, onları konuşmak için Kadir Paşa'nın konağına davet etti. Çağırılanlar Boğazkesen Camiinde toplandılar. Görüşmelerin bayrak meselesi üzerine olacağını düşünerek, gitmemeye karar verdiler. Davetlilerden hiç kimsenin gelmemesi üzerine çok sinirlenen Guvernör Andre'ye ev sahibi büyük bir mahcubiyet içerisinde özür dileyerek bunun bir kasıt olmadığını, alafranga saat ile alaturka saat arasındaki farktan dolayı bir yanlışlık olduğunu anlatmaya çalıştı. Guvernör Andre gayet sert ve tehditkâr bir dille, toplantının Cumartesi günü belediye binasında yapılması için yeniden davetiyeler yazılmasını emretti. 
     
    Aynı gün akşamı (27 Aralık 1919) Ermeni Hırlakyan'ların evinde bir ziyafet tertip edildi. Hırlakyanlar Maraş Ermenileri içinde en nüfuzlu ailelerden biri idi. Sultan'ın müteahhitliğini yaptıklarından dolayı son derece zengin olmuşlardı. Ziyafette yemekler yenilip içildikten sonra baloyu açmak ve Hırlakyan Ailesini şereflendirmek için Agop Hırlakyan'ın iki torunundan Osep'in kızı müstakbel Ermenistan Prensesi Helena'yı dansa davet eden Guvernör Andre, nazik bir şekilde reddedildi. Buna sinirlenen Guvernör Andre sebebini sorunca, kız "Sizinle dans etmemekten üzgünüm, çünkü kendimi hala esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum. Kalesinde Türk Bayrağı dalgalanan bir memlekette Fransızların hakim oldukları ve bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?" diyerek, Guvernör Andre'yi tahrik etti.
     
    Bunun üzerine kaledeki Türk Bayrağı'nın derhal indirilmesi için emir verildi. Bu emri duyan Helena kendini Guvernör Andre'nin kollarına attı. Bu emir gereğince Binbaşı Sıtkı adamlarını göndererek kaledeki Türk Bayrağı'nı indirtti. Kalede askerlik şubesi tarafından yerleştirilen beş Türk ihtiyat askeri, sayıları yetersiz olduğu için bayrağın indirilmesine ses çıkaramadılar. İçleri kan ağlayarak seyrettiler. Daha sonra şehre inerek dağıldılar ve durumdan halkı haberdar ettiler.
     
    28 Kasım 1919 Cuma sabahı Maraşlının kara sabahı oldu. Uyanan her Türk dalgalanmasına alıştığı kale burcunda bayrağını göremeyince büyük bir endişeye kapıldı. İşgalcilere karşı nefretleri arttı.

     

    Maraş direniyor

     

    Maraş'ta şehir içi çarpışmalar başlamadan önce iki tarafın askeri ve silah güçleri şöyleydi.
     
    Fransızların; bir piyade alayı, dört topçu bölüğü, iki süvari bölüğü, dört zırhlı otomobil, 5000 kadar silahlı kuvvet (bunlar Fransız, Senegal'li, Cezayirli askerlerle, 2000'in üzerinde Ermeni gönüllüsünden oluşmaktadır.) vardı.
     
    Türklerin : Jandarma dairesinden aldıkları 850 silah, iki makineli tüfek, iki adi top (bu toplardan yararlanılamadı), yerli av tüfekleri, bıçak, satır, balta, kılıç gibi silahları vardı. Silahsız olanlar bir düşman askeri öldürüp, onun silahına sahip oluyordu. Çete sayısı da 2500 kadardı.
     
    Merkez Heyeti'nin (Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti) karargahı Bayezitli Mahallesi'nde Hükümet Konağı civarındaki Katip Zade Mehmet Efendi'nin evinin alt katıydı. Arslan Bey harekatı buradan yönetti. Harbin başlaması üzerine silah ve yardım temin etmek için şehir dışında bulunan bazı Maraşlılar derhal şehre dönerek çeteleriyle birlikte mücadeleye katıldılar.
     
    Sivas ve diğer merkezlerle haberleşmenin daha sağlıklı yapılabilmesi için Merkez Heyeti'nin emriyle telgraf merkezi, Sarıçukur mevkiinden Bertiz'in Maksutlu Köyü'ne taşındı.
     
    Bertiz'den İncebel'e inen Cineviz Mustafa ve Eczacı Lütfi Bey ( Köker) emrindeki çeteler, şehrin kuzey ve batı yönündeki Fransız kuvvetleriyle sonuna kadar savaştılar.
     
    21 Ocak 1920 Çarşamba günü General Keret'in çağrısı üzerine yapılan toplantıdan taraflar yay gibi gerildi. Fransızlar tarafından atılan kurşunla bir Türk jandarmasının yaralanması ve hükümete doğru ilerlemekte olan bir Fransız birliğine, Türkler tarafından ateş açılmasıyla savaş başladı. Daha evvel kararlaştırılan parola gereğince her mahallede birer el silah atıldı.
     
    Mustafa Kemal Paşa tarafından desteklenen Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Arslan Bey, savaşın başladığını ilan eden bir beyanname yayınladı. Bu beyannamede şöyle deniliyordu:
     
    "Arkadaşlar harp başlamıştır. Allah'ın inayeti, Peygamber'in ruhaniyeti, din kardeşlerimizin fedakarlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız tek kişi kalana kadar düşmana teslim olunmayacaktır. Gayret bizden yardım Allah'tan."
     
    21 Ocak 1920 Çarşamba savaşın ilk günü, silahlar patlar patlamaz, Fransızlar şehrin her tarafını makineli tüfek ateşiyle taradılar. Toplar, Ahır Dağı'nı ve çevrede bulunan yolları dövmeye başladı. 
     
    23 Ocak 1920 Cuma günü Antep'ten Maraş'a gelmekte olan bir Fransız kolu Şeyh Adil mevkiinde Türk çeteleri tarafından pusuya düşürüldü. Komutanları ve bir çoğu çatışma sırasında öldürüldü, on iki kişi de esir alındı. Daha sonra esirlerin Maraş Ermenileri olduğu görülünce derhal idam edildiler.
     
    Bu olay üzerine Türklerin toplu olarak bulunduğu mahalleler, Fransızlar tarafından şiddetli topçu ateşi altına alındı. Şehir bir yangın yerine döndü, her taraftan dumanlar yükselmeye başladı.
     
    Şehrin zenginleri ellerindeki bütün erzakı teşkilat emrine verdiler. Mahalleler arasında yiyecek, içecek, silah ve malzeme yardımını kolaylaştırmak için yollara hendekler kazıldı. Evlerin avlu duvarları yıkılmak suretiyle geçitler açıldı. Kadınlar ve çocuklar çetelere yiyecek yetiştiriyorlardı.
     
    Harbin başladığını haber alan Kılıç Ali Bey, Antep'ten gelmesi muhtemel olan Fransız birliklerine karşı, Aksu Köprüsünü tutmak üzere bir miktar kuvvet bıraktıktan sonra Maraş'a geldi. Karargahını Arapkirli Çiftliği'nde kurdu. Daha sonra halkın maneviyatını yükseltmek için şu beyannameyi yayınladı.
     
    "Memleketi kurtarmak, düşmanla göğüs göğüse çarpışmak için şehre girdim. Düşmanı şehirden çıkaracağız. Allah'ın inayeti bizimle beraberdir."
     
    24 Ocak'ta Kayabaşı Cephesi'nin düşme ihtimalinin belirmesi üzerine, Abarabaşı Kilisesi'nin baskı altına alınması ve Fransız karargahı ile bağlantısının kesilmesi için Karakızoğlu Muhittin Bey, bir teneke gaz dökerek kendi evini yaktı. Aynı şekilde Abdullah Çavuş da kışla bölgesindeki evini yakarak bölgedeki Ermeni evlerinin yanmasını sağladı. 
     
    25 Ocak'ta Mustafa Kemal Paşa'nın emri üzerine Sivas'ta hazırlanan 200 kişilik süvari bölüğüyle iki Şınaydır topunu Maraş'a getiren Yüzbaşı Kamil (Polat) karargahını Cancık'ta kurdu. Kışlayı ateş altına aldı.
     
    Evliya Efendi'nin emrindeki çeteler ile diğer çeteler bundan sonraki günlerde şehirdeki Ermeni kilise ve evlerini yakarak bunları ortadan kaldırmaya çalıştılar.
     
    İslahiye ve Antep'ten Maraş'a gönderilen Fransız takviye kuvvetleri durdurularak şehre girmeleri engellendi. Bir kısmı da tamamen yok edildi.
     
    29 Ocak Perşembe günü çocuklar, kadınlar ve savaşamayacak durumda olanlar şehir dışına ve civar köylere gönderildi. Böylece halkın "Kaç Kaç" adını verdiği göç başladı. Soğuk ve karlı bir ortamda güçlükle gerçekleştirilen bu harekattaki amaç, çetelerin çoluk çocuğunu düşünmeden daha rahat bir şekilde savaşabilmelerini sağlamak ve insan kaybını en aza indirmekti.
     
    30 Ocak Cuma günü hakim bir noktada bulunan ve etrafını ateş altında tutan Tekke Kilisesi'ni Evliya Efendi'nin çeteleri kuşattı. Bir bakır sürahiye (güğüm) çivi, nal parçaları ve barut koyup bir fitil taktıktan sonra ağzını kapattılar. Kilisenin içerisine atılan bu yerli bomba, yangına da sebep oldu. Kaçan Ermenilerin hemen hepsi öldürüldü. Bu çatışmalar sırasında kahramanlık destanı yazan Göllü'lü Yusuf Çavuş şehit oldu.
     
    1 Şubat 1920 tarihinden itibaren savaş şiddetini daha da arttırmaya başladı. O gün Fransızlar çarşıyı ateşe verdiler. Mevlevîhaneyi, Üdürgücü Camii'ni ve Belediye Dairesi'ni yaktılar. Şehir yangın alanına döndü. 
     
    2 Şubat 1920 günü Yürük Selim, Göksun ve çevresinden topladığı seksen süvari ve 120 piyade ile Maraş'a gelerek, Sulutarla mevkiinde düşmanla savaşa başladı. Kuzey taraftan başlatılan bu saldırı, arazinin açık ve örtüsüz olması nedeniyle başarısız oldu.

    3 Şubat 1920 Perşembe; Kuyucak mıntıkasında düşmanla göğüs göğüse savaşan, gözü pekliği ile tanınan Mıllış Nuri, Kümbet Kilisesi'ne yapılan baskın sırasında karnından yaralanarak şehit oldu. 
     
    4 Şubat 1920 Çarşamba günü Evliya Efendi bütün kuvvetleriyle Taşhan'a yüklenmişti. Burada sıkıştırılan düşman kuvvetleri beyaz bayrak açıp teslim olacaklarını belirterek Evliya Efendi'yi kapıya istediler. Evliya Efendi kapıya yaklaşır yaklaşmaz bu askerler arasında bulunan Ermeniler, derhal ateşe başlayarak Evliya Efendi'yi şehit ettiler.
     
    İşgalin başından beri cansiperane çalışan, Ermeni ve Fransızları korkutan Evliya Efendi'nin şehâdeti, millî kuvvetlerin maneviyatını bozdu ve Evliya Efendi'nin çeteleri dağıldı.
     
    5 Şubat 1920 Perşembe günü de şehirde savaş bütün hızıyla devam ederken, Ermenilerin çoğunlukta olduğu köylerden gelen haberlere göre Türk ahaliye yapılan zulüm son noktaya geldi. Alınan bilgilere göre çocuklar ve bebekler duvarlara çarpılarak, elleri ve ayakları koparılarak, gözleri oyularak öldürüldü, kızartılarak analarına zorla yedirildi. 
     
    6 Şubat 1920 Cuma günü İslahiye tarafından gelen bir Fransız uçağı şehrin üzerinde uçarak kışla ile haberleşmeye çalıştı.
     
    7 Şubat 1920 Cumartesi , büyük bir düşman takviye kuvvetinin gelmekte olduğu haberi üzerine tedbir almak, takviye kuvvetlerini şehre sokmamak ve şehirde mahsur bulunan düşmanla birleşmesine engel olmak için çalışmalar başlatıldı. Ayrıca şehrin tamamen boşaltılarak yakılması ve düşmanın bu yangınla yok edilmesi fikri ağırlık kazanmaya başladı.
     
    Bu arada Miralay (Albay) Norman komutasındaki takviye kuvvetlerinin Aksu Köprüsü civarında At İzi'nde karargah kurduğu haberi şehre yayıldı. Bu kuvvetler iki süvari bölüğü, iki piyade taburu ve biri uzun menzilli olmak üzere dört top bataryasından ibaretti. Ağırlığını ise 400 araba taşıyordu. 
     
    Günlerden beri geceli gündüzlü devam eden top, tüfek ve bomba sesleri cephaneliklerin havaya uçurulması sırasında meydana gelen sesler, barut ve kan kokuları yangın dumanı ve alevleri, adım başı görülen kafa, kol, bacak ve parçalanmış insan cesetleri yaralanan ve şehit olanların dayanılmaz halleri, bilhassa kadın ve çocukların sinirlerini bozdu. Bununla beraber şehit olan kocasının yerine silaha sarılan kadınlar, cephane taşıyan ve posta görevi yapan çocuklar da vardı. 
     
    8 Şubat 1920 Pazar günü Albay Norman’ın askerleri şiddetli bir topçu ateşinin desteğinde Mercimek Tepeyi işgal ettiler. Düşman Mercimek Tepe, Sıtma Pınarı ve Aksu’ya yerleştirdiği toplarla şehri döverken bir taraftan da var gücüyle batıda bulunan kuvvetlerimiz üzerine yüklendi. Amacı kışlada mahsur kalan General Keret’le bağlantı kurabilmekti. Batıdaki kuvvetlerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Maraş, kışladaki topların da şehri dövmeye başlamasıyla iki ateş arasında kaldı.
     
    Bu yardım kuvvetinin gelişi, kısa sürede halk arasında umutsuzluğa neden oldu ise de pek uzun sürmedi. Kaç Kaç ağır kış şartlarına rağmen devam etti. Düşmanın ateş hakimiyeti altında olmayan yerler tamamen boşaltıldı. Fransızlar bu kaçanlar üzerine de top ateşi açtı.
     
    Albay Norman, Maraş’taki Fransız Generali Keret’e Adana Genel Valisi General Dufieux’un geri çekilme emrini iletti. General Keret geri çekilmek istemiyordu. Fakat Fransızlar için tek kurtuluş yolu Maraş’ı terk etmekti. Bu yüzden bu karara uymak zorunda kaldı.
     
    9 Şubat 1920 Pazartesi, durum her iki taraf için tehlike arz etmeye başladı. Fransızlar şehrin her tarafını yoğun top ateşine tuttular. Cephanenin tükenmesi nedeniyle Türklerde ümitsizlik işaretleri belirdi. Halk arasında teslim olunacağı söylentileri başladı. Fransızlar ve özellikle Ermenilerin yapabileceği bir katliamdan korkuluyordu. Fransız cephesinde durum Türklerinkinden daha kötü idi. Fransız askerleri yarım öğün besleniyorlardı. Hayvanlarına ancak günde bir kilo un verebiliyorlardı. Haberleşme hatları kesilmişti. Fransızlar ancak uçaktan verilen işaretler veya atılan bildirilerle haberleşebiliyorlardı. Kısaca ifade etmek gerekirse şehirde mahsur kalmışlardı.
     
    Şehrin güneyinde bulunan Ermenileri korumak için Binbaşı Corneloup komutasında on piyade ve üç makineli tüfek bölüğü görevlendirildi. O gün Türklerin baskısı daha da arttı. Kışın şiddeti, açlık ve yokluklar Türklerin azminden hiçbir şey kaybettirmedi, hatta topyekün hücuma kalktılar.
     
    10 Şubat 1920 Salı günü de Fransız bombardımanı devam etti. Buna karşılık çetelerimiz de tesirli ve isabetli atışlarına devam etti. Fransızların hareket serbestisine meydan verilmedi.
     
    9-10 Şubat günlerinde belirli bir sahayı ateş altında tutan Fransız bombardımanından, kendileri çekilmek için yol açma çabasında oldukları anlaşılıyordu. Şehir bu günlerde yanmış, yıkılmış ve harabeye dönmüştü.
     
    General Keret geri çekilme planı hazırladı. Aralarında vardıkları karara göre, General’in vereceği ışıklı mermi işareti üzerine geri çekilme başlayacaktı. 10-11 Şubat 1920 gecesi saat 21.00’de geri çekilme başladı. Fransızlar geri çekilişlerini maskelemek için şehri son defa top ateşine tuttular. Maraş’tan çekilirken atlarının ayaklarını keçelerle sardılar. Fazla yüklerini attılar. Yanlarına aldıkları Ermenilerle birlikte kışladan ayrılan Fransız kuvvetleri, sessizce şehri kuzeybatısındaki araziyi aşarak Mercimek Tepe’ye ulaştılar. Daha sonra da ovaya inerek Sıtma Pınarı mevkiinde kendilerini bekleyen diğer Fransız kuvvetleriyle birleştiler.
     
    11 Şubat 1920 Çarşamba günü Fransız’ların Maraş’tan çekilmekte ve kaçmakta olduğu haberi şehrin her tarafına yayıldı. Fransızlar şiddetli soğuk ve kar altında ilerlerken çok perişan oldular. Maraş-Fevzi Paşa yolunda ağırlıklarının büyük bir kısmı kar altında kaldı ve askerlerinin çoğunu kaybettiler. Ayrıca kaçan düşmanı takip eden birliklerimiz ağır kayıplar verdirerek onları İslahiye’ye kadar takip ettiler. Fransızların çekilmesine rağmen Maraş’ta bulunan Ermeniler ateşe devam ettilerse de, kısa zamanda susturuldular. Silahlarını teslim ederek kurtuluşu milli Türk Hükümetinin adaletine sığınmakta buldular.
     
    Kadın-erkek, çoluk-çocuk her yaştan Maraşlının tüm yokluklara rağmen 22 gün 22 gece büyük özveri ile sürdürdüğü bu savaş, Türk’ün vatanı, bayrağı, din ve namusu uğruna ölümü hiçe saymasının ve yenilmezliğinin ifadesi olan bir kahramanlık örneğiydi.
     
    Kurtuluş savaşımızın ilk zaferi olarak tarihe geçen bu mücadele daha sonra ülkenin diğer şehir ve yörelerine de örnek olması bakımından son derece önemlidir.
     
    Maraşlı mücahitler memleketlerini kurtardıktan sonra çevre illerin de yardımına koşarak milli bütünleşmenin en güzel örneğini gösterdiler.
     
    12 Şubat 1920 günü şehrin düşmandan temizlenmiş olması ve zafere ulaşılması nedeniyle bayram yapıldı. O günden beri her yıl Maraşlı 12 Şubat gününü büyük bir heyecan içinde, o günleri yad ederek kutlamaya devam etmektedir.

     
    (Bilgiler Kahramanmaraş Valiliği'nin internet sitesinden alınmıştır.)



    Başka neler olmuş:

    1804: Materyalist felsefenin kurucusu ve eleştirel felsefenin babası olarak kabul edilen düşünür Immanuel Kant 1804 yılında hayata veda etti.


    1929: Stalin tarafından sürgün edilen eski savaş komiseri Troçki, 'İlyiç' adlı bir şileple İstanbul'a geldi.


    1937: Atatürk'ün Selanik'te doğduğu ev, Selanik Belediyesi'nce sahibinden satın alınarak Atatürk'ün emrine tahsis edildi.


    1956: Karikatürist Turhan Selçuk, Uluslararası Bordighera Mizah Şenliği'nde Platin Palmiye Ödülü'nü aldı.


    1961: Yeni Türkiye Partisi, Türkiye İşçi Partisi ve Türkiye Emekçi Partisi kuruldu.


    1969: Tiyatro ve sinema sanatçısı, Türk sinemasının 'Horoz Nuri'si Vahi Öz hayatını kaybetti.


    1971: TOFAŞ'ın Bursa'daki otomobil fabrikası açıldı. Fabrika, Fiat lisansıyla Murat 124 tipi otomobillerin üretimine başladı.


    1976: İstanbul'da tarihi Direklerarası'nın Naşit Tiyatrosu sünger deposu oldu.


    2005: Besteci Teoman Alpay, 73 yaşında vefat etti.

     


     

    Tarihte bugün arşivi

     

    Ocak ayı arşivi
    Şubat ayı arşivi
    Mart ayı arşivi
    Nisan ayı arşivi
    Mayıs ayı arşivi
    Haziran ayı arşivi
    Temmuz ayı arşivi
    Ağustos ayı arşivi
    Eylül ayı arşivi
    Ekim ayı arşivi
    Kasım ayı arşivi
    Aralık ayı arşivi 




    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow