Uğur Hakan Hacıoğlu Uğur Hakan Hacıoğlu

Keskin Band: “Hedeflerimizi hep daha ileriye ve daha yükseğe koyuyoruz”

29.10.2021 Cuma | 13:05Son Güncelleme:

Çocukluk yıllarında Gelibolu’da başlayan müzikle ilk temaslarının ardından bir daha müzikle aralarındaki ilişkiyi asla koparmayan Mertcan Keskin ve Berkcan Keskin kardeşler günümüzde Keskin Band olarak müzikal kariyerlerini sürdürüyorlar. Kardeşlerle müzik kariyerlerinin başlangıcını, son çalışmalarını ve geleceğe dair planlarını konuştuk.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Müziğe ilginiz nasıl ve ne zaman başladı?

MERTCAN KESKİN: Müziğe ilgi duymak bence çok içgüdüsel bir durum, bu herhangi bir rengi çok sevmek gibi. Bizim müziğe olan ilgimizi ilk önce annemiz fark etmiş, çocukken yaptığımız araba yolculuklarında radyoda çalan şarkıları arabanın camlarına, koltuklarına vurarak ritim tutuyor ve söylüyormuşuz. Annemin söylediğine göre özellikle bizim ritim yeteneğimiz çok belirgin bir şekilde dikkatini çekmiş ve bizi bir enstrümanla buluşturmaya karar vermiş. Biz ilk gitarlarımızla annemizin bizi gitarist olarak görmek istemesiyle 10 yaşında buluşmuşuz. Hala neden başka bir enstrüman değil gitarı seçtiğini anlayamıyorum ama bugün bakınca en doğru seçimi yaptığına eminim.

BERKCAN KESKİN: 10 yaşında gitarlarımızı nasıl incelediğimi hatırlıyorum; siyah, ses boşluğu çevresinde beyaz desenli ve bizim gibi tıpatıp aynı ikiz klasik gitarlarımız vardı. Kendisi de çok başarılı bir jazz müzisyeni ve müzik öğretmeni olan Ahmet Z. Ongun hocamızın yanında onun bizlere öğrettiği müzik bilgileri ve gitar eğitimiyle müzik serüvenimize başladık.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Küçük yaşta müziğe ilgi duymanın gelecek yaşamı şekillendirmede sizce ne gibi etkileri oluyor? Müziğin hayatınıza kattıklarını nasıl değerlendirirsiniz?

B.K.: Müziği bir insanın başka insanların gönüllerine, hatıralarına, hislerine açılan kapısı olarak görüyorum. Küçük bir çocuğun dünyayı tanımaya başladığı günlerde müzikle daha çok iç içe olması ona birçok duyguyu, hissi öğretiyor. Müzik derken küçük yaşta bir enstrümana sahip olmak zorunluluğundan bahsetmiyorum. Enstrümanlardan ziyade bence çok daha önemli olan durum ailelerin çocuklarına iyi bir müzik kültürü aşılaması. Farklı müzik tarzlarında müzikleri dinletmesi, neyi sevdiğini fark etmesini sağlaması ve çocuklarına öğrettikleri oyunların içine daha çok müziği katması. Ben çocukken oynadığım birçok oyunun, oynarken söylediğimiz müziklerini hala çok iyi hatırlıyorum. Müzik, çocukların dünyayı daha çok sevmesini ve daha mutlu bir psikoloji ile hayata bakmasını sağlıyor bence. Küçük yaştayken insanlar müziğin kendileri üzerinde olan etkilerini çok fazla fark edemiyorlar, okul zilleri, telefon melodileri, evde dinlenen şarkılar, toplum içinde duyduğu şarkılar bir çocuğun gelecekte kendi için oluşturacağı kültürü belirliyor ve bu kültür sonrasında topluma mal olacak bir zincirin ilk parçası değil mi?

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

M.K.: Ailelerin çocuklarına enstrümanları tanıtmalarını, farklı tarzlarda müzik kültürlerinden örnekler sunmalarını ben de çok önemli buluyorum. Berkcan ve ben akademik olarak müzik ve pedagoji eğitimleri aldığımız için küçük yaşta müziğin içinde olmak, müzik dinlemek ve enstrüman öğrenmek konularında düşüncelerimizde farklı kapılar açıldı. Müzik benim içinse bugün geçmişimin içindeki anılarda çalıyor, denize bakıyorum orada başka bir müzik çalıyor, gökyüzüne bakıyorum orada bambaşka bir şey. Kafamın içinde sürekli çalan ve değişen bir şarkı listesi var sanki ve bu listeyi ne kadar farklı ve kaliteli olduğunu düşündüğüm şarkılarla doldurursam o kadar güzel bir yaşam süreceğimi düşünüyorum. Sanırım müzik hayatın her anını güzelleştirmek için var.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Keskin Band nasıl ortaya çıktı? Topluluğun bir araya geliş sürecini bizlere anlatır mısınız?

M.K.: Keskin Band Berkcan ve benim çalışma odamızda ilk kez beraber gitar çaldığımız anda ortaya çıktı diyebilirim. İlk bestelerimizi yapmaya başladığımız yaşlar 13-14 yaşlarındaydık ve aklımızda hep sahnelerde olmak şarkılar söylemek vardı. Bu içimizdeki müziğin içinde olma isteği, enerjisi bizi müziğimizi daha çok insana ulaştırabilecek birlikte güzel şarkılar yazıp söyleyebileceğimiz insanlarla hep karşılaştırdı. Keskin Band 20’li yaşlarımızda bizim üniversite eğitimimizi aldığımız Çanakkale’de daha aktif bir hale geldi. Orada pek çok sevdiğimiz müzisyen ile Çanakkale’de İstanbul ve Ankara’da çok güzel organizasyonlarda sahneler aldık ve üniversiteden sonra İstanbul’a taşındık.

B.K.: İstanbul’a geldikten sonra davulcumuz Uğur Baloğlu ile tanıştık, onunla sürecimiz Emirgan’da bir kahve içerek başladı diyebilirim. Bas gitaristimiz Ege Ozan Yılmaz’la bir arkadaşımızın vasıtasıyla tanıştık aslına bakarsanız ilk buluşmamızda kimyamızın uyuştuğunu hepimizin hissettiğini söyleyebilirim. Sahnede birlikte olmak ve birbirimizi tanımak, enerjimizi paylaşmak ve bizi izleyenlerle paylaşmak çok ince detayları olan bir durum. İyi bir müzik grubunun birlikte çalıyor olmasında şans faktörünü asla es geçemem. Ege ve Uğur gibi çok iyi iki müzisyenle beraber olduğumuz için kendimizi çok şanslı görüyorum.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

“Neden”, “Bilmem” ve son olarak “Sor”… Geçmişten günümüze üretimlerinizi değerlendirirseniz gelmiş olduğunuz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Edindiğiniz tecrübeler sizi en çok hangi alanda geliştirdi?

B.K.: Şarkılarımızın hepsini çok seviyorum, bu zamana kadar bestelediğimiz 20’ye yakın şarkı var ve onları en doğru şekilde kaydedip sevenlerimizle paylaşmak istiyoruz. Sürecin daha en başında gibi hissediyorum aslında, onlarca albüm onlarca şarkı sunabilecek kadar üretiyoruz ve üretimlerimizi sunarken seçici olmaya çalışıyoruz. Bir şarkıyı doğru bir enerji ile kaydetmek; üzerine düşünülmesi gereken bir süreç. Her şeyi olduğu gibi basit ve çok uğraşılmamış halde insanlara sunmayı seçen sanatçılarda var ama şu anki süreçte şarkılarımızı video klipleri hazır olmadan paylaşmamayı tercih ettik. Müzik hayatımıza olan ciddiyetimizin dinleyicilerimizin de bize tepki verme ve bizim bir sonraki şarkımızı, şarkılarımızı beklemeye sürüklediğini hissediyoruz. Mart ayında bir şarkımızı daha yayınlayacağız, onun da video klibi ve bütün hazırlıklarını tamamladık. Acele etmiyoruz çünkü güzel şeyler beklemeyi hak ediyorlar. Kasım ayında 2 şarkımız için stüdyoya gireceğiz, onları en güzel şekilde kaydedip hissettiğimiz şeyleri tamamen yansıttığına emin olarak sunmak istiyoruz.

M.K.: Ürettiğimiz eserleri insanlarla paylaşmak için psikolojimize, enerjimize ve karşımızdaki insanlarında değerli olduğunu unutmamaya önem gösteriyoruz. Pandemi sürecinde üretim ve yayınlama planlamamızın önüne geçtik ve geleceğe çalışıyoruz. Hep 2 veya 3 adım önde olmak istiyoruz çünkü yeni çalışmalarla ilgilenirken daha yayınlamadığımız projelerimiz hakkında da değişik fikirler ve olasılıklar karşımıza çıkıyor. Her yeni şarkıda daha iyi olduğumuzu hissediyorum ve çevremizdeki çok sevdiğimiz ve fikirlerine çok önem verdiğimiz insanlar da bu gelişimi ve süreci bizle beraber takip ediyor bizlerle fikirlerini duygularını paylaşıyorlar. Müzisyenlik, sanatçılık, gitaristlik tecrübe kazandıkça insana farklı etiketler sunuyor. Sadece müziği bilmek, sadece gitar çalmayı bilmek yeterli gelmiyor artık. Sosyolojik, psikolojik ve felsefik yaklaşımlar ve yaptığımız sanat eserlerini kendimize ve dinleyenlerimize en iyi şekilde açıklayabilmek hep daha çok üreterek ve daha çok üzerine düşünerek gelişen bir süreç.  Yaşadığımız sürecin bize kattığı tecrübeler pek çok disiplinde bir şekilde yol almamızı sağlıyor, ikili ilişkiler, sosyal ilişkiler, kültürel ilişkiler bu katkıları, disiplinleri saymakla bitiremem.

Çanakkale topluluğunuz için önem arz eden bir şehir… Şehirlerin, söz yazarlığını ve müzisyenliğinizi beslediğini düşünüyor musunuz? 

M.K.: Çocukluğumuz Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde geçti. Her şehrin kendine has eşsiz bir aurası var. Çocukluk çağını yaşadığı şehirler insanlar için bir ayrı anlam ifade eder, hissettiklerimiz büyüdüğümüz şehirle daha çok bütünleşir. Gelibolu’nun özellikle yaz aylarını çok severim. Çocukluğumuzdan beri Berkcan’la yaz aylarında denizden çıkmadık, sahillerinde yürüyüşler yaptık. Gelibolu sonbahar aylarında inanılmaz rüzgârlı olan ve gerçek bir sonbahar deneyimi yaşayabileceğiniz bir şehir.

B.K.: Gelibolu’da aşık olmak, yürümek, bildiğin ve güvende hissettiğin sokaklarda dolaşmak söz yazarlığımızı kesinlikle olumlu etkiledi. Gelibolu çok büyük olmayan bir şehir olduğu için ulaşım veya gün içinde yapacağınız etkinlikler 24 saatin içinde daha kısa zaman alıyor. Metropol şehirlerde okuldan, işten eve gelmek için harcadığımız dakikaları Gelibolu’da enstrümanlarımızla geçirerek değerlendirdik. Gelibolu’nun, Çanakkale’nin enerjisinin ve günlük yaşamının bizim enstrümanlarımızda başarılı müzisyenler haline gelmemize katkısı olduğuna eminiz.

Son çalışmanız olan “Sor” parçasının klip çekimlerini Assos Antik Kenti’nin Athena Tapınağı’nda gerçekleştirdiniz. Klip çekimleri için bu mekanın tercih edilme sebebi nedir? Klip çekimleri esnasında neler yaşandı?

M.K.: Klip çekimlerimizi uzun yıllardır birlikte çalıştığımız yönetmenimiz Zafer Tanyaş ve yakın dostumuz Yusuf Gündüz ile planlıyoruz. Yusuf son klibimizin sanat yönetmenliğini de yaptı. Çok başarılı bir tiyatro oyuncusu kendisi ve kendi disipliniyle müziğin ilişkisini beraber konuşup iki disiplinin ilişkisini birlikte tanıyoruz ve çıkarımlar yapıyoruz. Sor’un klibindeki seçimlerimizi doğru şekilde yönetmenimizin, sanat ve çekim ekibinin oy birliğiyle yaptık. Aslında çekilen her klip için neredeyse 5 farklı klip fikrini masaya yatırıyoruz ve seçenekleri eleyerek içimizdekini en iyi ifade edebilecek fikir üzerinden devam ediyoruz. Kendi müziğimizin geçmişin içinde bir yerlerde var olduğunu hissediyorum, sanki şarkılarımız bu dünya ilk kez dönmeye başladığında var olduğunu hissediyorum bu yüzden Çanakkale çevresindeki antik sanat eserlerine, antik şehirlere ve tapınakları araştırdık.

B.K.: Çok sevdiğimiz bir abimiz Ersen Zeybekler ile telefon konuşmamızda Gürpınar’daki Apollon Smintheus ve Assos’taki Athena Tapınağı arasında kalmıştık bazen böyle seçimlerde insan donup kalıyor ve kararsızlığa düşebiliyor, kendisi çok emin bir şekilde Assos’taki Athena Tapınağı’nı daha dikkatli incelememizi hikayesinin ve enerjisinin bize daha uygun olacağını söyledi. Mitoloji’de Athena’nın müziğin koruyuculuğunu üslendiğini ve oradaki tapınağın önceden bir felsefe okulu olduğunu öğrendik. Gerçekten Athena tapınağının bizim müzik sürecimizle uyumlu olduğunu fark ettik. Tapınağın renkleri, manzarası, enerjisi bizi resmen kendine çekti. Sor’un klibindeki benim için diğer önemli ayrıntı ise iki aynanın arasında Mertcan’ın yansımalarını görüyoruz. Görsel efektler kullanarak bu görüntüleri oluşturabilirdik ama kocaman aynaların arasında olmak ve gerçekten yansımayı ve çoğalmayı en doğal şekilde görmek, hissetmek ve insanlara sunmak istedik. Yansımalar ve çoğalmalar içimizdeki çoklu kişiliği, karakterleri, öğrendiğimiz ve geride bıraktığımız hislerimizi, anılarımızı temsil ediyor. Klip çekimlerini T.C Kültür Bakanlığından aldığımız izinlerle çok rahat bir şekilde tamamladık. Buradan klip çekiminde bizlere yardımcı olan her kuruma ve eserimizin parçası olan herkese ayrıca çok teşekkür ediyoruz.

Lisans eğitiminizi Müzik Öğretmenliği bölümü mezunu olarak tamamladınız. Eğitiminizin müzikal kariyerinize katkıları neler oldu?

B.K.: Müzik eğitimi almak bize diğer insanların müziğe bakış açılarını tanıttı. İnsanlara kendi içimizdeki müziği, sözleri en doğru ve anlaşılır şekilde dünyaca kabul edilmiş müzik teorileri ve sanatsal kaygılarla sunmamızı sağladı. Hayatın içinde meslek olarak “Müzik” kelimesinin geçtiği herhangi bir sıfatın altında olmak bizi çok mutlu ediyor. Müzik Öğretmenliği bölümünde eğitimimizi Klasik Gitar alanında tamamladık.

M.K.: Klasik eserleri çalmak, dinlemek insanın müzik algısını çok değiştiriyor. Bach, Brouwer, Roland Dyens, Francisco Tarrega’nın gitar çalan herkes için yenilikler sunan, dikkatle incelemesi ve dinlemesi gereken isimler düşünüyorum. Bağlama, Mandolin, blok flüt gibi enstrümanlarında akademik metodlardan öğretim ve performans eğitimlerini aldık. Eğitim sürecimizde Piyano zorunlu dersimizdi. Klasik, romantik ve çağdaş dönem piyano eserleri de bize pek çok kapılar açtı. Özellikle Rachmaninoff ve Chopin dinlemeye bayılırız.

Her üretim sürecinin içerisinde bir de gözlem meselesi var. Günümüzde insanların kendilerini gözlemleme, gelişimlerini görebilme noktasında ellerinde önemli bir alan olarak sosyal medya var. Üstelik profesyonelleşme ya da yeni olanakların açılabilmesi adına da birçok fırsatı içerisinde barındırıyor. Bu bağlamda sosyal medyayı müzisyenler adına artı değer olarak değerlendirebilir miyiz?

M.K.: Bu sorunun iki cevabı var hem evet hem de hayır. Süreci görmek ve gelişimleri takip edip sanatsal açıdan kararlar vermek için zamanı, düşünceleri, anıları, konserleri kayıt altına almak onlara dönüp bakmak hatırlamak çok güzel ve verimli oluyor. Madalyonun diğer yüzünde ise sosyal medya zamanla daha çok büyüyen bir illüzyon. Bunun müzisyenler için çok büyük katkıları tabii ki var ama bir müzisyeni, sanatçıyı birkaç şarkısından veya birkaç dakikalık performanslarıyla değerlendirmek ne kadar doğru onu bilemiyorum. Sosyal medyanın istediği hız ve tüketimin müzik ve sanat ilişkisini biraz yaraladığını düşünüyorum. Çünkü duygularımızın, müziğin, yaşamın içindeki olguların biraz demlenmeye, biraz zamana ihtiyacı olduğu kesin.

B.K.: Sosyal medyanın bizden istediği sürekli bir şeyler sunma ve aktif olarak insanların karşısında olma durumu sanatsal olarak yapılan şeylerin üzerine düşünmek için zamanı kısaltıyor ve ben sosyal medyanın bazen sanatçıların üretim süreçlerindeki psikolojisini olumsuz yönde baskılayan bir sürece dönüştüğünü görüyorum. Sosyal medya, yeni olanaklar ve kitlelere ulaşma konusunda ne kadar pozitif sonuçlar verse bile üretilen ürünlerin çoğalması ve bazen insanların kararları ve seçimleri dışında anlaşılmaz şekilde sanatçıların aşırı yükselip-alçalma trendlerine girmesi müzisyenleri sanatsal kaygılardan uzaklaştırıp sonuç odaklı üretimlere döndürdü. Sosyal medya yüzünden en son moda olma düşüncesiyle birilerini, birbirilerini tekrar etmek isteyen insanlara dönüşüyoruz. Biz kendi müziğimizi eşsiz ve kendine has sanatsal kaygıları olan bir süreçle devam ettirmek istiyoruz. Sosyal medyadan bu anlamda en iyi şekilde yararlanmaya çalışıyoruz ama sosyal medyanın istediklerini sanatımızın önüne koymuyoruz.

Geleceğe dair konuşmak gerekirse… Yakın gelecekte gerçekleştirmek istediğiniz projeler var mı?

B.K.: Hedeflerimizi hep daha ileriye ve daha yükseğe koyuyoruz. Dünya çapında bilinen müzisyenler ve sanatçılar olmak istiyoruz. Türkiye’de sahne almak ve festivallerin, etkinliklerin bir parçası olmak çok güzel. Aklımızda birkaç yurt dışı ve yurt içi proje var bunları gerçekleştirmek için sadece biraz daha zamana ihtiyacımız var.

Son olarak söyleşimizin okurlarına ne söylemek istersiniz?

M.K.: Öncelikle incelikle seçilmiş güzel sorulardan oluşan bu röportaj için başta Uğur Hakan Hacıoğlu ve CNN Türk’e teşekkür ederiz. Dinleyicilerimiz bizi takip etmeye devam etsinler, onları çok seviyoruz onların enerjisi ve desteği bizim için çok önemli. Çok teşekkür ederiz!