Baykal bu kez MGK'yı eleştirdi

Ana muhalefet lideri Deniz Baykal'dan Kürt açılımına destek veren Milli Güvenlik Kurulu'na sert eleştiri... Baykal, "MGK, sürecin parçası haline geldi" dedi. Açılımın iç ve dış boyutu olduğunu iddia eden Baykal, "Bu ayrışma sürecinin parçası olmayız" diye konuştu.
Baykal, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, son basın toplantısını düzenlediğinden bu yana 25 gün geçtiğini, "bu kısa süre içinde gelinen noktanın, yapılan çalışmanın Türkiye'yi bütünleştirip, birleştirmek yerine tam tersine Türkiye'yi olumsuz etkilediğini" savundu.
"MGK da sürecin parçası oldu"
"Bu sürecin karşılıklı kuşkuları artırdığını, çok derin tartışmaların ortaya çıkmasına, bir anlamada ülkedeki ulusal beraberliğin, birliğin sarsılmaya başlamasına yol açtığını" öne süren Baykal, "projenin henüz netleşmediğini, herhangi bir uygulama yapılmadığını" söyledi.
Başlatılan sürecin, çalışmanın, oraya atılan düşüncelerin, fikirlerin "Türkiye'yi olumsuz etkilemeye başladığını, gelinen noktada çok ciddi bir gerilimin kendisini göstermeye başladığını" iddia eden Baykal, "Bu gerilimin, Başbakanı, Cumhurbaşkanını, Milli Güvenlik Kurulu'nu da kapsamı içine aldığını üzüntüyle görüyorum. Bunların hepsi Türkiye'de artık gerilimin tarafı haline dönüşmeye başlamışlardır ve her birisi kamuoyunda ciddi tartışmaların, eleştirilerin konusu haline dönüşmeye başlamıştır" dedi.
"Sanatçılar da bölündü"
"Sanatçıların da bölünmeye başladığını" savunan Baykal, toplumun her kesimine mensup insanların değer verdiği sanatçıların, bu yaşanan süreçten olumsuz etkilenmeye başladığını ve birbirleriyle tartışır, çekişir, suçlamaların hedefi olur hale geldiklerini ifade etti.
"Bu gelişmelerin altında, 1 ay kadar önce sanki hükümetin bir düğmeye basılmış gibi birden bire harekete geçirdiği bir süreç yatıyor" diyen Baykal, sürecin, belli bir takvime bağlı olduğunun ifade edildiğini ve "takvim telaşı içinde ele alındığını" söyledi.
Sürecin "ucunun açık, kapsamı ve çerçevesinin belirsiz olduğu" görüşünü dile getiren Baykal, süreç sonunda, "müthiş gelişmelerin olacağı, anaların göz yaşının dineceği, terörün sona ereceği, büyük barış ortamının gerçekleşeceği"nin ifade edildiğini söyledi.
Böyle bir bekleyiş yaratıldığını belirten Baykal, "Ama bunun nasıl gerçekleşeceği konusunda, hiçbir ipucu resmi olarak verilmemiştir. Hükümet birden bire işi gücü bırakmış, kapsamlı görüşmeler yapmaya başlamıştır" diye konuştu.
"Konunun hala aydınlanmadığını, yapılan çalışmaların beklenen sonucu sağlayıp sağlamayacağının belli olmadığını" savunan Baykal, "(Yoksa bu çalışmalar, 'anaların göz yaşı dinsin' söylemi altında çok farklı gelişmelerin ortaya çıkacağı bir noktaya doğru mu Türkiye'yi sürüklemektedir) kaygısı giderek yaygınlaşmaktadır" dedi.
"Toplumda bölünme kaygısı"
"Toplumda da ciddi sorular sorulmaya başlandığını, tedirginliğin arttığını" söyleyen Baykal, "bu çalışmaların sonunda etnik ayrışmanın, bölünmenin gündeme gelip gelmeyeceği kaygısının Türkiye'nin her yerindeki insanlarda ortaya çıktığını" öne sürdü.
Deniz Baykal, "Başbakanın üslubunda kendisini gösteren hakaretler, suçlamalar, küfür noktasındaki söylemler, bir süre sonra toplumun her kesiminde gerginliklerin, tartışmaların derinleşmesine çok kolay yol açabilir. Bu belirsizlik, nereye doğru olduğu belli olmayan bu arayış, Türkiye'de halkı, toplumu, insanlarımızı da çok tehlikeli gerginliklerin içine sürükleyebilir" dedi.
CHP lideri, "Bu olumsuz gelişmelerin altında, bu sürecin yanlış dizayn edilmesi ve yanlış yönetilmesi yatmaktadır. Hükümet bir şey yapmak istiyor, adını koymuyor, koymayı uygun görmüyor. Yapmak istediği şeyin adını başkalarının koymasını tercih eder gibi bir bekleyiş içindedir. Yapmak istediğini söyleyemeye cesaret edemiyor, söylemek istediğini birilerinin ağzından topluma duyurmak istiyor ve bu haklı olarak bir gerilim ve tepki çekiyor" diye konuştu.
"Bu tablonun içine bizi de sokmak istediler, reddettik"
"Takvimi, yöntemi, hedefi belli olmayan bu arayışın içinde halk ve toplumun bulunmadığını, iktidarın uygun gördüğü muhatapların bu süreçte yer aldığını" söyleyen Baykal, "Bir kısmı mecburen, sivil toplum örgütüdür diye görüştüğü unsurlar, bir kısmı düşüncesini dile getirmeye yardımcı olur diye harekete geçirdiği unsurlar... Bu tablonun içine bizi de sokmak istediler, reddettik" dedi.
Hükümetin, belirsizlikleri aydınlatmadan, ne yapacağını, neyle, nasıl yapacağını kendi kafasında netleştirmeden muhalefet partileriyle işbirliği yapamayacağını ifade eden Baykal, "CHP olarak hangi limana demirleyeceğini bilmediğimiz gemiye binmeyiz, rotasını bilmediğimiz gemiye binmeyiz. Şimdi tam iktidarın yapmak istediği de budur, 'hele bir gelin hep beraber yola çıkalım, gideceğimiz yer iyi merak etmeyin, anaların göz yaşının deneceği noktaya gideceğiz'. Bu bir aldatmacadır, saptırmadır, yönlendirme girişimidir" dedi.
"O nedenle bu yöntem yanlıştır ve gerilim yaratmaya başlamıştır. Hükümet, bir süre sonra yapmayı düşündüğü şeyleri bu aşamada söylemeden, toplumda tartışma ve gerginlik yaratmadan o konuyu kabul ettireceğini zannediyorsa ciddi olarak yanılıyor" diyen Baykal, "Herkes hükümetin bir süre sonra varmak istediği noktaya yönelik teşhis, tespit yapmaya çalışmış ve ona dayalı olarak tavır takınmaya başlamıştır" şeklinde konuştu.
"PKK başlangıçta neyse şimdi de odur"
Bu dönem içinde yaşananlara bakıldığında, hükümetin bu meseleyi "herkesten görüş alıyorum" yaklaşımı içinde birileriyle müzakere etmeye çalıştığının ortaya çıktığını dile getiren Baykal, "hükümetin bir müzakere süreci içinde olduğunu, müzakere sürecinin 'herkesten görüş istiyoruz' diye kamufle edilmeye çalışıldığını" savundu.
Müzakere süreci içinde bir muhatap tartışması yaşandığını anımsatan Baykal, "Bunun gerçekte hiçbir anlam taşamadığı ortadadır" dedi.
Baykal, konuyla ilgili başlangıçta, "DTP, İmralı ya da Kandil'in birbirinden farklı, birbiriyle çelişen, değişik, öneriler ortaya koyabilecek durumda olmadığını, hepsinin aynı kapıya çıktığını" söylediklerini hatırlattı.
"Bugün gelinen noktada bunlar arasında bir ayrım gerçekleştirmenin söz konusu olmadığı ortaya çıktı" diyen Baykal, DTP yetkililerinin ısrarla "İmralı'nın muhatap alınmasını istediklerini" ifade etti.
Deniz Baykal, "İmralı, DTP ve Kandil arasında bu süreçte bir anlayış beraberliğinin olduğu ortadadır. Bir aya yakın zamandır yapılan açıklamalardan şu görülmüştür ki PKK'nın projesi başlangıçta neyse şimdi de odur. Değişen bir şey yoktur. İmralı'dan yapılan açıklamalar, öngörülen hedefin, milleti ayrıştırmak olduğunu, ayrı millet örgütlemek olduğunu ve bu örgütlenecek milletin, silahlı kuvvetler, güvenlik, milli eğitim dahil her alanda kendisini yönetme arayışı içinde olduğunu bize göstermiştir" dedi.
"Bu çok temel bir noktadır. 'Apo eski Apo değil, PKK'nın talepleri değişti' söylemine dayalı olarak yaratılmak istenen atmosferin gerçekçi olmadığı çok net görülmüştür" diyen Baykal, "Hükümetin müzakere etmeye çalıştığı hangi muhatap olursa olsun ortaya çıkacak olan proje milleti ayrıştırma projesidir, bu görülmüştür. Yaşanan terörün altında yatan gerçek de terörün hedefi de budur" ifadelerini kullandı.
"Terörle mücadele yerine müzakere"
Hükümetin terör karşısındaki konumunun, son dönemde açık biçimde ifade edilerek değiştiğini öne süren Baykal, Türkiye'de yıllardır hükümetlerin amacının, terörle mücadele etmek, etkisizleştirmek, tasfiye etmek olduğunu, Türkiye'nin yıllarca bu anlayışla yönetildiğini dile getirdi.
Terör karşısında kararlı mücadelenin her zaman sürdürüldüğünü anlatan Baykal, "Ama şimdi hükümetin ve onun etkisi altındaki ortamların, çevrelerin terörle mücadele yerine, terörle müzakere platformuna geçmeye başladıklarını görüyoruz. Bu terörle müzakereyi de çerçevesi belirsiz, herkesle görüşerek, yaygın temaslarla yürütmeye çalışmaktadırlar" diye konuştu.
"Hem terörle müzakere edildiğini hem de terörle müzakerenin amacının silahların bırakılması olması gerekmediğinin söylendiğini" belirten Baykal, iktidar partisi sözcülerinin, "müzakere içinde silahların bırakılması şart değil" değerlendirmesi yaptıklarını söyledi.
CHP lideri Baykal, "Bu müzakerelerin amacı olarak anaların göz yaşlarına son vermek değil mi? Bu teröre son vermek, silahların bırakılmasını sağlamak demektir. Şimdi hem müzakereye başlayacağız hem de müzakere ederken silahların bırakılması şart değil diyeceğiz, muhataplarınız hiç bir şekilde silahları bırakmayı öngörmediklerini açıkça ilan edecekler ama siz yine de müzakereyi önemseyip temasları sürdüreceksiniz..." dedi.
Deniz Baykal, "Bu temasların getireceği nokta teröre son verilmesi değildir. Bu açıkça ortaya çıkmıştır. Hiç kimse bunu ne müzakereyi yapan iktidar sözcüleri, ne de müzakerenin muhatabı olan terör kuruluşlarının hamileri, yöneticileri, kendileri böyle bir ihtimali dile getirmemektedirler" diye konuştu.
"Türkiye'nin gerçeği..."
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Türkiye'de yapılmakta olan ve bir süre sonra somut adımlarını göreceğimizi düşündüğümüz konu etnik kimliklere, belli bir etnik kimliğe siyasi, milli bir kimlik kazandırmak girişimidir" dedi.
Baykal, "Müzakerenin amacı: Türkiye'de etnik kimliklere bir siyasal, milli kimlik kazandırma süreci harekete geçirmektir. Müzakerenin amacı, içeriği gerçeği budur. Türkiye'de yapılmakta olan ve bir süre sonra somut adımlarını göreceğimizi düşündüğümüz konu etnik kimliklere, belli bir etnik kimliğe siyasi, milli bir kimlik kazandırmak girişimidir" diye konuştu.
Baykal, "Elbette bugün Türkiye'yi oluşturan insanlarımızın birbirinden farklı etnik kimliklere sahip olması çok doğaldır. Bir imparatorluğun dağılması sonucunda ortaya çıkan bir milli devletiz. Bu devletin içinde var olan insanların çok doğal olarak imparatorluk içindeki değişik etnik kesimleri temsil ediyor olması o etnik kesimlere mensup olması çok doğaldır. Türkiye'de de durum böyledir. Bizim birbirinden farklı etnik kimliklere mensup insanlar olarak bir araya gelip bir milli devlet kurmuş olmamız Türkiye'nin bir başka temel gerçeğidir" diye konuştu.
"Ve bu coğrafyanın bir kültür kimliği ve giderek bir siyasi kimliği haline dönüşmüştür" diyen Baykal, "Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklular dönemlerinde dahi burada yaşayan insanlara dışarıdan bakanlar Türkler demişlerdir. Onlar Türkler derken onu bir etnik kimlik olarak söylememişlerdir. Kürtleri de dahil etmişlerdir, Çerkezleri de dahil etmişlerdir, Abazaları da dahil etmişlerdir, Gürcüleri de dahil etmişlerdir. Bu bizim milli kimliğimizdir" ifadelerini kullandı.
"Milli kimliği ortadan kaldırma girişimi"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ağır bir vebalinin olduğunu savunan Baykal, "Başbakan bu konuyu ya bilmeden ya da bilerek yanlış bir biçimde takip etmektedir. Her konuşmasında 30 küsur tane etnik kimlik saymaktadır. Bir ayrıştırma çabasını, bir etnik kimlik vurgulamasını Başbakanın ağzından ısrarla dile getirmenin anlamı, yararı nedir? Gerçekten anlamak çok güçtür" dedi.
"Elbette herkesin bir kökü var, kökeni var, etnik kimliği var. Hepsi saygıdeğer, hiç kuşku yok. Ama buna bu kadar ısrarla vurgu yapılması yanlıştır. Bu etnik kimliklerin üzerinde bunların tümünü kavrayan bütünleştiren kucaklayan bir milli kimlik vardır" diyen Baykal, "O milli kimliğin adını Başbakan bir türlü söyleyemiyor. O milli kimliği görmemezlik geliyor. Elbette herkesin etnik kimliği mecburi değil ama olabilir. Bugün kendisini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kabul eden insanlarımızın büyük çoğunluğu kendisine bir etnik kimlik bulma mecburiyetini hiçbir şekilde hissetmiyorlar. Zaten net bir etnik kimlik bulmak da giderek güçleşiyor. Çünkü anası bir taraftan geliyor, babası bir taraftan geliyor" şeklinde konuştu.
"Süreç sıkıntı verici"
Baykal, "Şimdi yapılmak istenen Türk milli kimliğini yok sayarak, Türklüğü de bir etnik kimliğe indirgeyerek, sadece bir etnik kimlikmiş gibi kabul ederek diğer etnik kimliklerle aynı çerçeveye çekerek birilerinin milli kimlik arayışının önünü açmak isteniyor" dedi.
Sürecin fevkalade yanlış ve sıkıntı verici olduğunu iddia eden Baykal, sürecin en ağır ıstırabını yaşayacak olanların da o etnik kökene mensup olan insanlar olacağını savundu.
Açılım sürecinde ayrıştırmaya yönelik olarak en iddialı projelerden birinin Türk milli kimliğini Anayasa'dan çıkarma projesinin olduğunu iddia eden Baykal, ikinci temel noktanın etnik kimliği bir milli kimlik haline dönüştürmek için devleti belli bir etnik dili öğreten, yaygınlaştıran bir konuma çekmek olduğunu öne sürdü.
Baykal, "En hassas olunması gereken noktaların başında bu gelmektedir. Muhtemelen bu sürecin içinde şu projeler ortaya çıkacaktır. Bir, üniversitelerde ana dilde eğitim için kürsü kuralım. İki, okullarda milli eğitime bağlı okullarda anadili öğretelim, seçmeli de olsa anadili öğretelim. Üç, ana dilde eğitim yapalım. Yani tarihi, biyolojiyi, edebiyatı anadilde öğretelim. Bu işte Türkiye'yi ayrıştırma projesidir. Bunu bir demokrasi projesi diye kabul ettirmek mümkün değildir" dedi.
"Ne AB ülkelerinde ne demokrasi ülkelerinde etnik kimlikleri böyle bir eğitim süreciyle ayrıştırmayı öngören bir düzen yoktur" diyen Baykal, ucu açık sürecin bir an önce netleşmesi gerektiğini belirtti ve hükümetin ne yapacağını artık korkmadan, utanmadan açıkça çıkıp ilan etmesi gerektiğini kaydetti.
"Tehlikeli bir teşebbüs"
Baykal, "demokratik açılım" çalışmalarıyla ilgili, "Bunun bizim milli birliğimizi, beraberliğimizi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ortaya koyduğu temel siyasi kimliği tahrip etmeye yönelik tehlikeli bir teşebbüs olduğundan hiç kuşku duymuyorum" dedi.
Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "susturmaya yönelik bir üslup tercih ettiğini, hakaret ederek, küfrederek yıldırmaya çalıştığını" savundu.
"Türkiye'nin önündeki bu projenin uzun süreden beri uluslararası ilgi ve katkıyla şekillendirildiğini" iddia eden Baykal, bunun çok açık, yalın bir gerçek olduğunu söyledi.
Siyasette 2007 tarihli bir rapordan bahsedildiğini, bir de 2009 tarihli bir rapor olduğunu ifade eden Baykal, Türkiye'nin bu konularına ilişkin yüksek bir uluslararası ilginin kendisini gösterdiğini anlattı.
ABD'deki Atlantik Konseyi isimli kuruluşun 13-15 Nisan 2009 tarihinde Washington'da yapılan toplantısını hatırlatan Baykal, toplantıya, 14 Türk ve Iraklı siyasetçinin de katıldığını kaydetti.
Toplantıya katılanlar arasında Norveç'in Washington Büyükelçisi'nin de bulunduğuna dikkati çeken Baykal, Norveç hükümetinin bu çalışmaların gerçekleşmesi için fon tahsisi ettiğini, çalışmaları finanse ettiğini savundu. Baykal, Türkiye'den giden kişilerin "Anayasa'daki Türklükle ilgili maddenin değiştirilmesine" yönelik talep ortaya attıklarını, maddenin Türk temsilcilerinin ısrarı üzerine rapora girdiğini ileri sürdü.
Raporda, "PKK üyelerine kademeli af çıkarılmasının, DTP'li tutukluların serbest bırakılmasının, Anayasa'daki Türk kelimesinin çıkarılmasının, Türk Ceza Kanunu'nun çeşitli maddelerinin kaldırılmasının" önerildiğini anlatan Baykal, "Yargının katı ve hesap vermeyen niteliğine son verilmesi talep edildi. Yargının hizaya getirilmesi istendi. O da hükümetin bir projesidir. 'Ankara Öcalan ile görüşmeyi kabul etmeyebilir ama DTP'liler etkili bir muhatap olabilir, bu meseleyi çözer' denildi. Bu çerçevede yeni düzenleme ve reformların yapılması istendi. Bu açık gerçek, bunun örtülebilir, kamufle edilebilir bir tarafı yok" diye konuştu.
Türkiye'de düğmeye basılmışcasına bir ay önce harekete geçilmesinin ve bu süre içinde İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın "işini gücünü bırakıp gece gündüz bu işle uğraşmaya yönelmesinin" bir tesadüf olmadığını savunan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunun altında hiç kuşku yok Türkiye'ye yönelik bir yol haritasının uygulanması beklentisi vardır. Hükümet de buna girmiştir. Cumhurbaşkanı'nın bahsettiği olay herhalde işte budur. 'Eğer biz şimdi kendimiz hareket geçmezsek başımıza başka işler açılır' derken kastettiği herhalde budur. Bunun saklanır, gizlenir bir tarafı yoktur. Başbakan öyle ağır hakaretler, küfürler söyleyerek bu gerçeğin konuşulmasını engelleyemez. Olayın bu niteliği çok açıktır. Başbakan'ın telaşından bu konunun önemli ve hassas bir konu olduğu ortaya çıkmıştır. Artık şunu çok iyi bilmemiz lazımdır; Türkiye bu konuyu başkalarının yönlendirmesinde ele alırsa bu Türkiye'ye de bölgeye de yarar getirmez. Türkiye'de yaşayan hiçbir kesime de yarar getirmez.
Bunun somut örneklerini çevremizde görüyoruz. Biz kendi gerçeklerimizi herkesten çok daha iyi biliyoruz. Bu sorunlarımızın çözülmesi için ne yapılması gerektiğini de biliyoruz, o konuda üzerimize düşeni de elbette yapıyoruz ve bundan sonra yapmaya da devam edeceğiz. Şu çok iyi görülmelidir, Türkiye her türlü telkini, baskıyı göğüsleyerek bir yandan terörle mücadelesini en ciddi şekilde götürmelidir. Öte yandan, toplum içindeki ayrışmaları ileri götürmek için değil, ortadan kaldırmak için, ayrışmaları bütünleşmeye, kaynaşmaya dönüştürmek için üzerine düşenleri yapmalıdır."
"O zaman milli eğitimin başındaki milliyi kaldırın"
CHP'nin bu konuda çok ciddi hazırlıkları olduğunu, 20 yıl önce ilk kez kendilerinin "etnik kimliklere özgürlük" dediklerinin söyleyen Baykal, o dönemde etnik kimliklerin devlete bir tehdit oluşturmadığı, oluşturmaması gerektiği anlayışını dile getirdiklerini belirtti.
Bugün de aynı anlayış içinde olduklarını kaydeden Baykal, partinin 1989 tarihli raporunun bugün büyük ilgi çektiğini ifade etti. "Keşke 89'da o rapor bugünkü ilgiyle karşılansaydı, gereği yerine getirilseydi de Türkiye bu noktalara gelmeseydi" diyen Baykal, şu anda bu konuda dile getirdikleri düşünceler ile o rapordaki görüşler arasında hiçbir fark olmadığını vurguladı.
Baykal, "(Devlet etnik kimlik körü olmalıdır) demiştik. Bu anlayış şimdiki anlayışımızdır da" dedi. Türkiye'yi bütünleştiren en temel kurumların başında milli eğitimin geldiğini söyleyen Baykal, milli eğitimin, birbirinden farklı geleneksel özelliklere sahip olan insanların aynı eğitim düzeni içinde ulusal kimliği, birliği ortaya koymalarına yardımcı bir süreç olduğunu söyledi.
Baykal, "Onun içindir ki eğitimin başına milli sıfatı eklenmiştir. Milli eğitim o nedenle millidir. Ama şimdi eğer biz etnik kimlikleri esas alan, özendiren, geliştirme amacıyla eğitim yapmaya yönelirsek o zaman önerim, derhal milli eğitimin başındaki milliyi kaldırmalarıdır. Bu bir aldatmaca, yanıltmadır. Hem milli eğitim diyeceksiniz hem etnik eğitim yapacaksınız. Bu olamaz" diye konuştu.
"Haritalar dolaşıyor"
"CHP olarak biz hiçbir şekilde böyle bir ayrışma sürecinin parçası olmayız. Hiçbir şekilde bizi birbirimizden farklılaştıracak, birbirimize karşı bir noktaya çekecek bir gelişmenin sorumluluğunu üstlenmeyiz" diyen Baykal, Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil'in bir yazısını hatırlattı.
Özdil'in "Bizi terör bölemez, bizi bölerse dil böler" dediğini anımsatan Baykal, bunun çok doğru bir gözlem olduğunu ifade etti. Birilerinin bunu çok iyi bilerek, Türkiye'de dile özgürlük vermeye değil dili ayrıştırmaya yönelik adımlar attığını, bunun da demokrasi ve insan hakları diye sunulduğunu savunan Baykal, Türkiye'yi ayrıştırmaya yönelindiğini ileri sürdü.
Baykal, şöyle konuştu:
"Pek çok çevre 'Nereden biliyorsun, bunların hiçbirisi söz konusu değildir' diyebilir. İnşallah söz konusu değildir. İnşallah böyle bir şey söz konusu değildir ama bütün işaretler bize bunların ciddiyetle söz konusu olduğunu, eğer Türkiye gerekli duyarlılığı, dikkati göstermezse bu ayrışma sürecinin çok açık bir biçimde harekete geçeceğini bize göstermektedir. Türkiye'yi kuşatan dış ortam, dış çevre, dış çevrenin şu ana kadar izlediği politika, bugün Türkiye'ye yönelik yaşadığımız olaylar birbirinden kopuk da olabilir ama her şeyi de birbirinden kopuk düşünecek halimiz yok. Haritalar dolaşıyor, en ciddi, en sorumlu olması gereken devlet kurumlarında, resmi kurumlarında haritalar dolaşıyor, ayrışma projeleri konuşuluyor."
Gazetecilerin sorularını yanıtladı
Baykal, "MGK'nın bütün üyeleri bu süreçten (demokratik açılım) ne çıkacağını biliyor mu? 'Canım biz azınlıktayız, biz düşüncemizi söyledik, kurul kararını aldı, ne yapalım böyle çıktı'. Bizi ilgilendiren bu anlayıştır" dedi.
Baykal, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, "Siz konuşurken, ABD Büyükelçiliği'nden bir açıklama geldi. Açılıma ilişkin projenin tamamen Türkiye Cumhuriyeti projesi olduğu, kendileriyle ilgisi olmadığı yönünde. Sizin değerlendirmeniz nedir?" sorusu üzerine, Baykal, "Norveç Hükümeti'nden de geldi mi böyle bir açıklama? Söylediklerim çok açık, net. Böyle yalanlamalarla ve tek taraflı değerlendirmelerle bu konudaki gerçekler örtbas edilemez" dedi.
"Resmi bir politika olmayabilir. Bunu elbette Sayın BÜyükelçinin ifade etme hakkı vardır" diyen Baykal, şöyle devam etti:
"Çok uzun süreden beri Türkiye'nin bu konuda ne yapması gerektiği konusunda Türk Hükümeti'nin aktif katkısıyla Norveç Büyükelçisi'nin katılımıyla diyorum size. ABD'nin, İngiltere'nin eski büyükelçilerinin katılımıyla Amerika'daki Atlantik Konsey'in düzenlediği toplantılar ve o toplantılar sonucunda çıkan bir rapor. Bu raporun ne olduğu ortada. Bunun bir anlamı yok mu? Niye Cumhurbaşkanı birden bire çıkıp da 'tarihi fırsat' dedi. 'Tarihi mecburiyet' demek diye onu anlayacaksınız. 'Hemen harekete geçmemiz lazım.' Başbakan'a soruyorlar, 'yılbaşına kadar zamanımız yok' diyor. Ne demek zamanın yok? 80 küsur yıl geçmiş şimdi yılbaşına kadar zamanımız yokmuş. Kimin takvimi bu? Bu konuda yaşanan gelişmeleri hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. Elbette, uluslararası bir geçmişi vardır ve tartışma götürmez bir gerçektir."
Baykal, "MGK, bu sürece yayımladığı bildiriyle destek verdiğini açıkladı. Siz ise 'vahim bir süreç' dediniz. MGK'nın bu vahim sürece destek verdiğini söyleyebilir miyiz?" sorusuna, "Bu konu, aydınlığa kavuşturulması gereken bir konu. MGK tartışmaları gizlidir, orada kim ne söyledi, bilmiyoruz. Bizi ilgilendiren yapılan resmi açıklamadır. Resmi açıklamada birilerinin MGK'da milli birlik ve bütünlük konusunda ısrarlı vurgu yaptıkları anlaşılıyor. Nitekim yapılan çalışmaları, 'milli birlik ve bütünlüğü pekiştirme amacına yönelik' diye niteliyor" yanıtını verdi.
"Birisi yanılıyor. Kim yanılıyor?"
Baykal, "Sayın Cumhurbaşkanı aynı konuya ilişkin görüşme talebinde bulundu mu? MHP Genel Merkezi böyle bir talebi reddetmişti" sorusuna, "Böyle bir yanıt gelmedi. Aynı tablo orası için de söylediklerim aynı şekilde geçerli" cevabını verdi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün MHP'yi niçin aradığının kendisinin bilmesinin mümkün olmadığını anlatan Baykal, şunları kaydetti:
"Bana öyle geliyor ki, 'MGK'da askerler senin hassas olduğun noktalarda susmadılar. Onlar da gerekeni söylediler' demek için aradı galiba. Bunu ona söyleme ihtiyacını hissetmiş olabilir. Çünkü, MGK'ya yönelik eleştiriler böyle bir ihtiyacı Cumhurbaşkanı'nın gözünde yaratmış olabilir. Ben, MGK üyelerinin bu konularda çok doğru düşünceler söylemiş olabileceğini öngörebilirim. O nedenle bir suçlama yapmıyorum ama bildirinin, kim ne söylemiş olursa olsun, bu tehlikeli sürece destek vermenin doğru olmadığını ifade ediyorum. Bu sosyolojik, nereye varacağı henüz bilinmeyen ya da söylenmeye cesaret edilemeyen bu sürece peşinden destek vermek bence yanlış. MGK, böyle bir sonuç vermeyeceğini bilerek söylediyse mesele yok.
MGK ile 'Anayasa'yı değiştirelim' diyenler aynı sürecin parçası. Kim bu sürece destek veriyor? Bir düşünün bakalım. Bu hükümetin başlattığı açılımın içinde yer alanlar kimler? Her gün o açılımın içinde yer alanlar hangi büyük sözleri söylüyorlar. Kimisi diyor ki, 'Türklük maddesi çıkarılsın, kimisi diyor ki 'ana dil eğitimi başlasın.' Onlar da destekliyor bu süreci, MGK da... Birisi yanılıyor. Kim yanılıyor? Bu çelişkiyi de görüyorum çok açık şekilde. İsim vermek istemiyorum ben sayabilirim. Siz de sayabilirsiniz. 'falan falan kişilerle MGK birlikte bu süreci destekliyorlar' Bu iyi şey mi? Kim yanılıyor? O kişiler mi MGK mı? 'Canım, biz MGK olarak düşüncelerimizi, şartlarımızı söyledik.' Sen şartını söyledin de o böyle, bu böyle anlıyor. ÇÖzüm derken sorun çıktı. Yarın somutlaştığında asıl o zaman görün siz tartışmayı."
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Sırrı Süreyya Önder’e veda! Tabuttaki 'zeytin dalı' detayı dikkat çekti...
Özgür Özel'e saldırı! Ahmet Hakan yazdı: Alçakça, kalleşçe şerefsizce
"Demokrasiye atılan yumruk" Abdulkadir Selvi yazdı...
SON DAKİKA HABERİ || CHP lideri Özgür Özel'e yumruklu saldırı! Saldırganla ilgili çarpıcı detaylar
KKTC'de TEKNOFEST heyecanı! Rekor katılım sağlandı