hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Kadınlara kadınlardan hikâyeler

    Kadınlara kadınlardan hikâyeler
    expand

    Bu sene çıkan üç yeni kitap. Üçünün de yazarı kadın, üç kitap da Türkiye'de yaşanan gerçek hikâyeleri anlatıyor. Üç kitap da akıcı olduğu kadar rahatsız edici...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Antabus

    Seray Şahiner’in son kitabını okuyana kadar Antabus’un ne demek olduğunu bilmiyordum, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine yeterince dikkatli bakmadığımın da farkında değildim.  

    Şahiner , ‘’Antabus’’ ta gazetelerin üçüncü sayfalarında her gün görmeye alışkın olduğumuz kadın cinayetlerini yazmış. Hani şöyle üstünden bir bakıp geçeriz ya, o bize ‘’durun geçmeyin, bu işler o kadar kolay değil!’’ demiş.  Babası tarafından, patronu tarafından, kocası tarafından haksızlığa uğrayan bir kadını anlatmış. O hikâye içinde bizler de varız, kimimiz hikâyenin başkahramanı kimimiz hikâyeye gözlerini kapatan yan daire sahipleri…

    Ben kadın şairleri, kadın mizahçıları ve kadın yazarları çok severim.  Kendi kuşağımda iyi yazan kadınları ise çok takdir ederim. Seray Şahiner bunlardan biri. Bir kadın olarak bir başka kadından okkalı bir tokat yedim. Bu yüzden teşekkürler Seray Şahiner.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ‘’Antabus’’un bir masal kahramanı yahut efsanevi bir canavar olmasını dilerdim. Ama değildi. Antabus’un anlamını söylemeyeceğim, kitabın sonlarına doğru zaten öğrenecekseniz.

    (Can yayınları, 112 s.)

    Kadınlara kadınlardan hikâyeler
     
     

    Ben, Kendim ve Bergen

    ‘’ Jitem’in bahçesinde insan kemikleri var’’ dediler. Anneannem taşa kesti yine. Kemiklere tutunması gerek. Kemikler dayımın olsa keşke. ‘’ Kafatasları bulundu!’’ dediler; biri dayıma uysa, dayımın bir mezarı olsa, anneannem taşa kesmese, ete kemiğe bürünse, mırıltılarını herkes duyabilse ve gelecekte bir gün rahat ölse….’’

    Ayşe Başak Kaban böyle yazıyor kitabında. Evladını bekleyen bir Cumartesi annesinin hikâyesi… Bu kitaptaki kadın kahramanlardan sadece biri. Ortadoğu’da kadın olmak hep biraz yaralı kalmaktır ya, bu kitaptaki kadınların da her biri yaralı, her birinin içinden sızlayan bir yara var.

    Kimisi evladını beklemekten yorgun düşmüş, kimi kocasının kendisini dövmesinden tükenmiş, kimisi oğlunun özürlü doğmasından dolayı terk edilmiş…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Erkek egemen bir toplumda kadınların yerini belki de yurtsuzluğunu anlatan bir kitap Ben, Kendim ve Bergen.

    (Ayizi kitap, 144 s.)

     Kadınlara kadınlardan hikâyeler

    Canına Tak Eden Kadınlar – Kocalarını Neden Öldürdüler?

    Sibel Hürtaş uzun yıllar adliye muhabirliği yapan bir yazar. Bildiği, gördüğü, tanık olduğu hikâyeleri derlemiş ve Türkiye’nin kıyıda kalmış bir sorununu ortaya çıkarmış; ‘’Kocasını öldüren kadınlar onları neden öldürdüler?’’

    Bu kitabı okurken erkek egemen bir toplumda yaşadığımızı bir kez daha anladım. Babadan başlayan baskı koca evinde de devam ediyor. Zaten o kocaların evlerine de o babalar yüzünden gidiliyor ya. Birbirinden farklı mahkûm kadınların hikâyesi derinden sarsıyor okuyucuyu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Polis olan kocasının silahıyla kocasını öldüren de var, kocasının kendisini başkalarına pazarladığı için cinnet geçiren de, kayınvalidesinin dayakları sonucunda tüm evi tarayan kadınlar da…

    Kitabın sonunda olayların gerçekliğiyle bir kez daha sarsılıp şu soruyu sordum kendime: ‘’Bu ülkede bu olaylar hâlâ yaşanmaya devam ediyor değil mi?’’

    (İletişim yayınları, 192 s.)

     

     

     

     

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow