hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Ahmet Mümtaz Taylan: "Gülmek isterim ama gülmek kolay değil"

    Ahmet Mümtaz Taylan: Gülmek isterim ama gülmek kolay değil
    expand

    Kimi insanlar hem sahnede devleşirler hem de tüm dünya meseleleriyle ilgilenmelerini sağlayan dev gibi yürekleri vardır. Benim için o isimlerden biridir, Ahmet Mümtaz Taylan.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tiyatroda yönetmenlik yapıyor, sinema filmlerinde, dizilerde oynuyor, gazetede köşe yazıyor ve enerjisi hiç bitmiyor.

    İskender Baba olarak nasıl Mecnun'un gönlüne taht kurduysa Ahmet Baba olarak da kızının gönlündeki taht için uğraşıyor.

    Röportaj vermeyi pek sevmiyor ama karşılıklı oturulduğunda kelamın en güzelini ediyor. Ben de bu fırsatı kaçırmıyor ve sorularımı sormaya başlıyorum.

    Aykırı bir insan mısınız?

    Asla değilim hatta sıradan olduğunu bile söyleyebilirim. İşimi iyi yapmaya çalışırım, memleket meseleleri ve daha da önemlisi kızımın beni sevip sevmeyeceği ile ilgilenirim. Bunların hiçbiri aykırı sayılmaz.

    Devlet tiyatrolarında hem sahne önünde hem sahne arkasında görev aldınız. Sinema filmlerinde ve dizilerde roller aldınız. Leyla ile Mecnun dizisinde farklı bir popülerliğe ulaştınız. Bu popülerlik sırtınızda bir ağırlık yaratmıyor mu?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Popülarite, Türkiye'de çok çabuk kazanılan ve çabuk etkisini yitiren bir şey. Benim devamlılığım sinema, televizyon, yazıyla da desteklendiği, o alanlarda da çaba sarf ettiğimden için olabilir. Ama popülerliğin sırtımda bir ağırlık yaptığı yok.

    Mesela yolda gidiyorsunuz biri hoop Ahmet abi diyerek yanınıza geldi...

    Asla geri çevirmem. İki satır vaktim varsa muhakkak konuşmak, görüşmek isteyenlere zaman ayırırım.

    Hakkınızda yazılan yorumlara dayanarak soruyorum: İnsanların bir kısmı sizi çok seviyor. Bir kısmı da oldukça mesafeli olduğunuzu düşünüyor. Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz?

    Ben genel olarak ekran, perde ve sahne dışında çok gülen birisi değilim. O yüzden mesafeli olduğumu düşünüyor olabilirler. Aslında ben de gülmek isterim ama bizimki gibi memleketlerde gülmek kolay değildir. Boşa gülmek de bizde ayıp sayılır.

    Memleket demişken memleket nereye gidiyor? Kaygılarınız var mı?

    Seçime gidiyor. 30 Mart'ta seçim var. Türkiye seçimini yapacak. Memlekette olup bitenlerden herkes kadar üzüntü, kaygı duyuyorum. Bir baba olarak evladımın da benim geçirdiğim yaklaşık yarım yüzyıla yakın süre yaşadıklarıma benzer şeyler yaşayabileceğini düşünerek, bu ihtimali göz önünde bulundurarak bazen karamsarlaşıyorum. Ama bazen güzel şeyler de oluyor, onları görünce neşeleniyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Gezi süreci bu güzel şeylerden biri miydi?

    Gezi'yi güzel çirkin diye nitelemek hafif kalır. Gezi, bir sonraki kuşağı hafifseyen yargılarımızı yerle bir etti. Gezi'yle beraber dirençli, eğlenceli söylemleri üslubu ve davranış biçimleriyle bizden farklı olan genç bir kuşağı tanıdık. Ve onların bizden değil, bizim onlardan çok şey öğrenmemiz gerektiğini anladık.

    Sanata, televizyona hissedilir derecede baskının olduğu bir dönemde sanatçı olarak var olmak, bir şeyler yapmak zor değil mi?

    Değil. Çünkü baskı yaratıcılığı kışkırtan, yeşerten bir şeydir. Yaptığınız işlere yeni üsluplar yeni biçimler kazandırırsınız. Egemen ne kadar baskı yaparsa o kadar kendi ayağına sıkmış olur.

    Yasak sizin değil onu yapmaya kalkışanın çaresizliğidir. Tarihe baktığımızda baskıyla bir yere varabilen ne bir hükümet ne de bir başka grup iktidar ne bir diktatör göremeyiz. Eninde sonunda hepsi şakaya malzeme olmaktan kurtulamaz. Bunun örneklerini şimdi de görüyoruz.

    Mesela?

    Ayakkabı kutularını şaka malzemesi olarak o şakayı yapanlar bulmadı. O kutuların sahipleri oldular ve şakaya malzeme oldular.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sinema, tiyatro ve televizyonun yanı sıra bir de yazı yazıyorsunuz.

    Çınar Oskay yazmamı istedi. 1.5 senedir Hürriyet-Cumartesi ekinde yazıyorum. Kavramsal şeyler yazmaya çalışıyorum, bildiğim yerden yazıyorum, bilmediğim yerlere girmemeye çalışıyorum.

    Artık herkesin yazabildiği dönem değil. Birçok yazması gereken insan bir şekilde medyadan uzaklaşmış ya da uzaklaştırılmış durumda. Bu doğan boşluğu da birileri dolduracaktı ve ben de bu boşlukta yazanlardan biriyim. Kendimi yazar olarak değil yazan olarak tanımlıyorum.

    Köşenizde dayınızın 12 Eylül'ünü anlattınız. Hüzünlü bir hikâyeydi, o yazıya gelen tepkiler nasıldı?

    O yazı çok olumlu tepki aldı. Çünkü bu ülkenin çok büyük bir kısmının 12 Eylül'le kapanmamış ve asla kapanmayacak bir hesapları var. Benim için kolay bir yazı değildi. Okuyucu için de kolay okunur olmadı.

    Ama çok okundu çünkü Türkiye'de hemen hemen her evde benzer bir hikâye var. O yazıyla ben de dayımı onun kişiliğine yakışacak bir biçimde uğurladım.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Herkesin yarasına dokundunuz...

    Üflemeden dokunduğumu düşünüyorum. Kendi yaramdan bahsederek bir süreci hatırlatmış oldum.

    İyi bir sosyal medya kullanıcısısınız, Twitter'dan size ulaşmak isteyenlere mail adresinizi verdiniz. Gerçekten size gelen tüm maillerle ilgileniyor musunuz?

    Bana yazılan her şeye tek tek bakarım. Gerçekten faydam olabilecek bir şey olduğunda da cevap veririm.

    Örneğin; Bingöl'de okula kütüphane yapılacak buraya kitap gönderir misiniz sorusuna cevap vermemek mümkün mü? Adresi alıyorum ve diyorum ki şuraya şu şu lazım. Genelde insanlar bu konuda çok duyarlı. Herkes kütüphanesinden bir tane kitap çektiğinde beş yüz tane kitap gidiyor. Böyle şeyler yapıyoruz.

    Biraz daha özele gelirsek, kendinizi ne ile şımartırsınız?

    Film izlerim, dizi izlemeye çalışırım. Çıkan her yayını okurum demek zor ama düzenli olarak kitap okurum. Seyahat etmeyi severim, gitmeyi çok sevdiğim şehirler vardır, oralara giderim.

    Yemek yaparım güzel de yaparım. Arkadaşlarımı ağırlamayı severim. Evde kurduğum düzen gerçekten şımarık bir düzen bana göre kurulmuş bir düzen bu yüzden akşam eve dönmek için can atarım.

    En büyük pişmanlığınız?

    Üç defa evlendim. Eşlerimi kırmamak için çok özen gösterdim. Ama insan bazen bilmeden de güzel kırar. Bilmeden üzdüğüm insanlar varsa bir tek onlar için pişmanlık duyarım.

    Fenerbahçelisiniz, koyu bir taraftar mısınız?

    Taraftarın koyusu açığı olmaz. Fenerbahçe'yi seviyorum ama futbolu daha çok seviyorum. Galatasaray Fenerbahçe maçında Galatasaray iyi oynayıp yenmişse buna üzülmem. O gün daha iyi oynayan kazanmıştır.

    Peki, Ali İsmail korkmaz desem?

    Sanırım buna tüm Fenerbahçeliler olarak cevap verdik, benim cevabım da: Ali İsmail korkmaz ölmez, Fenerbahçe yıkılmaz.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow