hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Başbuğ görevini yapsaydı Balyoz olmayacaktı"

    Başbuğ görevini yapsaydı Balyoz olmayacaktı
    expand

    Kara Kuvvetleri eski komutanı emekli orgeneral Aytaç Yalman, geçen hafta piyasaya çıkan kitabında "görevini yapsaydı balyoz olmayacaktı" diye suçladığı İlker Başbuğ'a yine ağır sözlerle yüklendi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, geride bıraktığımız hafta sonunda piyasaya çıkan kitabında, 2003 yılı başında Birinci Ordu Komutanlığı’nda gerçekleşen plan semineriyle ilgili verdiği hassas bir talimatın uygulanmamasından o dönemde kendisinin Kurmay Başkanı olarak görev yapan ve sonradan Genelkurmay Başkanlığı görevine gelen Orgeneral İlker Başbuğ’u sorumlu tutuyor.

    Sidney'de kafeye siyah bayraklı baskın


    Hürriyet'ten Çınar Oskay'ın haberine göre Yalman, Başbuğ’a "yetkisini aşarak", "usul hatası yaptığını", "disiplin suçu işlediğini" söylüyor ve “Siz görevinizi yapsaydınız Balyoz olarak isimlendirilen dava olmayacak, yüzlerce suçsuz insan cezaevinde olmayacaktı” diyor. Olayın perde arkası şöyle seyrediyor:    

    Zaman Gazetesi Ahmet Şık'tan özür diledi


    Bundan yaklaşık 11 yıl önce, 5-7 Mart 2003 tarihinde Birinci Ordu Komutanlığı’nda Türk-Yunan sınırındaki askeri güç dengesini incelemek üzere icra edilecek bir plan seminerinin hazırlıkları yapılıyor. Dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, bu sırada seminerde incelenecek dış tehdit senaryosuna ek olarak  -içinde bölücü ve şeriatçı grupların kalkışmasının da yer aldığı- bir iç tehdit senaryosunu plan taslağına ekleyerek, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na (KKK) iletiyor. Bu yazı KKK’ya 12 Aralık 2002 tarihinde geliyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bombadaki parmak izinden Zaman'a uzanan operasyon...

    "Görüşmeyin" talimatı: 03-01-2003

    Komutan Orgeneral Yalman, karargahtaki Kurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’a, Birinci Ordu’nun önerdiği iç tehdit senaryosunun seminerde görüşülmemesi talimatını veriyor. Bu talimat, 3 Ocak 2003 tarihinde Kurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un imzasıyla Birinci Ordu Komutanlığı’na gönderiliyor. Orgeneral Doğan, bu emri almasına karşılık, iç tehdit senaryosunu görüşmek konusunda ısrar ediyor ve 31 Ocak 2003 tarihinde iç tehdide ilişkin senaryoyu da içeren bir uygulama emrini hem maiyetindeki birliklere, hem de Ankara’daki Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderiyor. Böylelikle Ankara’daki Kara Kuvvetleri Karargâhı, Orgeneral Doğan’ın iç tehdit senaryosunu, KKK’nın en tepesindeki komutan Orgeneral Yalman’ın talimatına rağmen plan seminerinde görüşeceğini öğrenmiş oluyor.

    Görüşülür, 1 gön sonra haberi olur

    Tartışmanın merkezindeki kırılma noktalarından biri, Orgeneral Yalman’ın Birinci Ordu’dan talimatına karşı yönde bir yazı geldiği hususunda o tarihte karargahı tarafından haberdar edilmemiş olmasıdır. Nitekim Orgeneral Yalman, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde gerçekleşen seminerde “Görüşülmesin” dediği iç tehdit senaryosunun görüşülmüş olduğunu seminerin bitiminden bir gün sonra (8 Mart) toplantıdaki Kara Kuvvetleri gözlemcisinden öğrenir ve Orgeneral Doğan’a tepki gösterir.

    Yalman’ın tepki duyduğu diğer isim ise -Birinci Ordu’nun 31 Ocak 2003 tarihli yazısını kendisine iletmediği gerekçesiyle- o tarihte karargahta kurmay başkanı olarak görev yapan Orgeneral Başbuğ’dur. Bölücülük ve irtica tehditlerine odaklanan bu senaryo üzerinde plan seminerinde yapılan konuşmalar, daha sonra Balyoz davasında darbe girişiminin provası olarak değerlendirilmiş, iddianamede geniş yer verilmişti. Yalman, yıllar sonra yazdığı anı kitabında Orgeneral Başbuğ’un kendisini bu olayda ‘habersiz bıraktığını’ belirterek, “Emrime aykırı bir seminer niçin yapıldı? Emrime aykırı bu semineri yapan ve yapılışında her türlü bilgi ve belgeyi benden gizleyenler niçin itham edilmiyor? Seminerim emrime aykırı olarak yapıldığını bilenler yasalar gereği niçin bana haber vermediler?” şeklinde sorular yöneltiyor. Kendisiyle yaptığımız mülakat sırasında Orgeneral Yalman, bu konudaki sorularımıza şu yanıtları verdi:

    "Sitem değil, bayağı kızıyorum yani"

    Kitabınızda plan semineri döneminde, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanınız olan İlker Başbuğ’a sitem ediyorsunuz...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow


    Sitem değil, bayağı kızıyorum yani...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow


    Yani Birinci Ordu’daki seminerin çerçevesini İlker Başbuğ biliyormuş ama size bilgi vermemiş... Neden bildirmedi?


    İşte ben bu sorunun cevabını veremiyorum. Kötü niyetle bakamıyorum. Herhangi bir hareket olursa... Ne bileyim... Ben bu sorunun cevabını veremedim. Ama bu bilgiyi bana vermedi, yani görevini yapmadı.

    Bildirseydi, "seminer yok" derdim

    Kitapta Başbuğ’a dönük “Eğer siz görevinizi yapsaydınız bugün Balyoz diye isimlendirilen dava olmayacak, yüzlerce suçsuz insan cezaevinde olmayacaktı” diye yazmışsınız. Size bildirseydi, nasıl engelleyecektiniz? Ne yapacaktınız?


    “Seminer yok” diyecektim. Tabii seminerle plan arasında bir korelasyon var mı, mahkemede de sordular, “Yok” dedim. Bilmiyorum ki planı... “Böyle bir şey yok, olmayacak” deseydim, bu açık bir şekilde yapılmayabilirdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow


    Peki size bildirmediğini öğrendiğiniz zaman İlker Başbuğ’dan hesap sordunuz mu?
    Emekli olmuştum, evimde oturuyordum (2010 yılını kastediyor). O Genelkurmay Başkanı’ydı. O tarihe kadar bilmedim (Birinci Ordu’nun 31 Ocak 2003 tarihli yazısı kastediliyor).

    Aradım, telefonlarıma çıkmadı

    Kendisiyle “Benim için artık yoksunuz” diyecek kadar köprüleri yakmışsınız.
    Öyle yazmışsam öyledir. Tüm bunlara, bu kadar sıkılmama, yanlış yapmasına rağmen hapishaneden çıkıp eve geldiği vakit iki kere aradım. Telefona çıkmadı. İki kere aradım iki... Yazın bunu. Böyle yanlış işler yaptı, seri yanlışlar yaptı... Bunlara rağmen acı çekmiştir, semboldür, şahıs olarak olmasa bile makamı itibariyle, “Bir arayayım, geçmiş olsun dileyeyim” dedim. Telefona çıkmadı.

    Neden sizce?

    Neden olacak, bana olan şeyinden... Ben bu bilgileri 3-4 sene sakladım. Hep göğüs gerdim. “Benim bunlardan haberim yok” demedim sonuna kadar. Ne zaman ki Milliyet gazetesinde ‘Yeter Artık’ diye uzun bir açıklama yaptım, her şey kesildi. Bir daha kimsenin ağzı açılmadı.     

    Böyle bir edepsizlik olur mu?

    Kitabınızın sonunda eleştirilerin dozu artıyor...
    Başbuğ, “Suçlamalara Karşı Gerçekler” diye bir kitap yazdı. O kitapta “Aytaç Paşa eğer kuvvet komutanı olmayıp da Edip Paşa olsaydı -tabii benim adım geçmiyor, zımnen söylüyor- ne Balyoz olurdu, ne Ergenekon olurdu...” diyor. Böyle büyük bir edepsizlik olur mu! Ben bu Balyoz’u, hareketin başından beri engellemeye, durdurmaya çalışmış bir insanım. Hem birinci sene, hem ikinci sene... Askerlerin kafasında daima koruma, kollama içgüdüsü vardır. Kimi bunu dışarı vurur, kimi içinde yaşar. Bizim görevimiz bu tepkiyi ne dışarı vurmaktır ne geri atmaktır. Objektif olarak değerlendirip ilgili makama aktarmaktır. Ben bunları yaptım. Beni itham edecek şekilde konuşunca “Haddini aştın sen” dedim. Bugün bulunduğun, işgal ettiğin makama seni kim getirdi? Seni kim yanına aldı, kim terfi ettirdi? Seni terfi ettiren insana “Bu gelmeseydi” diyorsun, “Falanca gelseydi bunlar olmazdı” diyorsun. Bu kadar büyük bir itham altında bırakıyor beni. Ki yanımda çalıştı, beni tanır. Eğitimini çok iyi bilirim, benden de istifade etmiştir.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow