hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Eski Milli Eğitim Bakanı: Osmanlıca ile ilişiğimizi kesmek zaruret

    Eski Milli Eğitim Bakanı: Osmanlıca ile ilişiğimizi kesmek zaruret
    expand

    Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Antalya'da düzenlenen 19'uncu Milli Eğitim Şûrası'nda tüm liselerde zorunlu olması önerilen Osmanlıca ile ilgili tartışma sürüyor. Bugünküne benzer bir tartışma Cumhuriyet'in ilk yıllarında da yaşanmıştı. Öyle ki 1932'deki Birinci Türk Dili Kurultayı'na katılan Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip, "Osmanlıca ile ilişiğimizi kesmek zarurettir" diyordu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    1930'lu yılların başında en büyük tartışma konularından biri dil üzerineydi.

    1 Ağustos 1930'da Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısında M. Nermi, Osmanlıca'dan temiz Türkçe'ye geçilmesi gerektiğini savunuyordu:

    "Eski Osmanlıca başka bir görüş ve anlayış dünyasını anlatmak ihtiyacından doğdu. Fakat bugün bizim kendimize göre bir alemimiz var. Onun için eski terkiplerden hoşlanmıyoruz... Her cümlesinden sonra 'Amin' dedirten bir dil değil, billur gibi bir dil istiyoruz... Evet, Türkçe, Arap ve Acem tesirinden kurtulmuş tertemiz Türkçe bizim için her şeydir."

    FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...

    "Acem ipliği ile Arap nakışları ile işlenmiş Osmanlı kaftanı"

    Yazarlar arasında da bu konu polemiğe neden oluyordu. 1932 yılında "Sade Türkçe'yi savunan" Aka Gündüz, yazısında Servet-i Fünun dönemi şairlerinden Cenap Şahabettin'in Farsça ve Arapça kelimeleri kullanmasını sert dilde eleştirdi:

    "Cenab'ın sırtından Fransız tezgahlarında Acem ipliği ile Arap nakışları işlenmiş Osmanlı kaftanını sıyırıveriniz. Altından Adem babamızdan daha çırılçıplak birisi çıkacaktır. Bunu herkes kolayca tecrübe edebilir.

    Osmanlıcada hakikaten tek olan bu üstadın bir sahifesini alınız. İçindeki Arapça Acemce lafları ve Frenkçe tekerlemeleri çiziniz. Sonra bir adım geriye çekilip kalan mnazraya bakınız. Yangın yeri misin be mübarek? demekten kendinizi alamazsınız. Ortada birka fiil kırıntısı ile üç beş edattan medattan başka bir şeycikler yoktur."

    "Melez ve çetrefil Osmanlıca"

    1 Haziran'daki yazısında Aka Gündüz'ün "Türkçe bilmez" diye eleştirdiği Peyami Safa ise bir gün sonra sert ifadelerle yanıt veriyordu:

    "Aka Gündüz Bey'e göre bugün topumuzun da okuyup yazdığımız ve konuştuğumuz dil ne şimal, ne de Anadolu Türkçe'sidir; Osmanlıca'dır, Arap ve Acem kelimelerinin baskınına uğramış, melez ve çetrefil Osmanlıca. Hatta belki o bile değil de, onun kokmuş ve bayat bir artığı.

    Aka Gündüz Bey'e sorayım: Herhangi bir İngiliz şairinin sırtından Fransız tezgahlarında Latin ipliğiyle Yunan nakışları işlenmiş Anglo-Sakdon kaftanını sıyırıversin. Altından acaba Adem Babamızdan daha çıplak bir Cenap Şehabettin çıkmaz mı?"

    "Resmi dairede Osmanlıca suçtur"

    Tartışmalar sürerken eski bir memur olan Safi Bey, Cumhuriyet Gazetesi'nde Resmi dairelerdeki dilin Türkçe değil, Osmanlıca olmasını eleştiriyordu.

    Safi Bey'e göre bu "Türk devletinin dili Türkçe'dir" maddesi nedeniyle Anayasa ihlaliydi: "Resmi dairelerde bazı memurların Türkçe'de karşılığı olduğu halde Türkçe kullanmamakta ayak diremeleri bir suçtur."

    "Öz Türkçe'ye kaba Türkçe denirdi"

    Eylül ayının başındaysa gözler ilk dil kurultayının kurulacağı haberine çevriliyordu. Kurultay öncesi Falih Rıfkı Bey Hakimiyeti Milliye'deki makalesinde öz Türkçe'nin Osmanlıca'dan farkını yazıyordu:

    "Eski yazı dilinde bir yakın şark esperantosuyla öz Türkçeye 'kaba Türkçe' denirdi. Öz Türk'e 'Kaba Türk' dendiği gibi. Biz derin bir yazı dili buhranı içinden geliyoruz. Bir neslin yazdığını sonraki nesillerde ancak mütehassıslar okuyabilir."

    "Okunmama nedeni uydurma Osmanlıca"

    Falih Rıfkı Bey, yazısında sanatkarlara hitap ederek eski nesir ve şiirlerin tamamen okunmaz hale gelişinin sebebi uydurma Osmanlıca olduğunu, milli dil yapılmadıkça hiçbir eserin yaşaması mümkün olmayacağını söylüyor ve "Bilhassa sizler bu davayı benimseyiniz" diyordu.

    "Yabancı kadınların büyüttükleri Osmanlı çocukları"

    1928'deki "Harf İnkılabı"ndan dört yıl sonra gerçekleşen 26 Eylül 1932'deki Birinci Türk Dili Kurultayı, Türk Dili Tetkik Cemiyeti Reisi Samih Rifat Bey'in konuşması ile başlıyordu.

    Mustafa Kemal'in teşviki ve himayesiyle Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen kurultayda Semih Rifat Bey önce Osmanlı sultanlarını sert ifadelerle eleştiriyordu:

    "Para ile satın alınan yahut Akdeniz'in uzak garp kıyılarından korsan gemileriyle kaçırılan kadınlar doğurup büyüttükleri hükümdar çocuklarına öyle bir terbiye veriyorlardı ki, bunlar kendilerinin kim olduklarını, hangi ırktan geldiklerini düşünmeye bile muvaffak olamıyorlardı. Mütereddi padişahlar tarafında bulunan kimselerin yüzlerine karşı Türk'lüğünü tahkir etmelerinden ruhan en ufak bir teessür duymadılar!"

    "Anadolu Türkü kabalığın timsali görülüyordu"

    Samih Rifat Bey ardındansa "Osmanlılık" kimliğinde Anadolu Türkü'nün aşağılandığını söylüyordu:

    "Osmanlılık camiasının bünyevi varlığında asırlarca kendi kendini tesise çalışan şuursuz benlik duygusu maşeri hayatı terkip eden unsurları ayrı ayrı tahkirden bir zevk almıştır. İçtimai hayatın içyüzlerini gösteren ortaoyunu gibi, meddahlık gibi sanatlarda tek bir eğlence mevzuu, milli zümrenin dilleri ve simaları ile oynamak ve onları mümkün olabildiği kadar mübalağalandırarak tezyife çalışmaktı.

    Bunda gülen ve eğlenen yalnız saray ve şehirlilik denilen iki sahte ve müstehzi şahsiyet vardı. Bunlar Anadolu Türkünü kabalığın timsali addediyordu. Şehirde çocuklar bile Anadolu lehçesini taklit ile eğlenirler, şuursuz darbı meseller "Kapını Türk'e, sırtını kürke alıştırma" der, her şey onun kudret ve iradelere hakim olan davasız ve fütursuz tefevvuku aleyhinde cemiyete gizli bir zehir saçardı"

    Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip: Osmanlıca ile ilişiğimizi kesmek zarurettir

    Dönemin Maarif Vekili yani Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip de Osmanlıca'ya karşı tavrını net ortaya koyuyordu:

    "Osmanlı müellifleri, şairleri, edipleri, alimleri de yabancı istilasına karşı Türk dilinin kapısını ardına kadar açtılar. Böylece dilimiz Türkçe olmaktan çıktı... Bugün ilimle, fenle eski devirlerde olduğu gibi pek sayılı adama münhasır kalmıyorsa bunun en başta gelen sebebi her yeni birliğin yayılmasındaki ve öğrenilmesindeki kolaylıktır.

    Bunun vasıtası yalnız mektepleri artırmak, yalnız halkı okutmak değil, ondan daha evvel halka kendi dili ile öğretmeyi temin etmektir. Osmanlıca ile ilişiğimizi bir an evvel kesmek milli kültür istikbali için kati bir zarurettir."

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow