Ökseotunun altında aşk başkadır
Aşkın adını anmadan şöyle ağzımızın tadıyla yeni yıla bile giremiyoruz değil mi? Ama işte, en güzel efsaneler de aşk yüzünden ortaya çıkmış ya da sonu ona varmış, ne yapalım? Yeni yıl kutlamaları arasından gülümseyen, aşka ve aşıklara atfedilen bir geleneğin derinliklerine dalıyoruz bu hafta: ökseotunun altında öpüşmek.
Haberin Devamı
/

Biz, şehirli insanlar, tepemizden sarkan ökseotunu tam da Noel zamanı türeyen Amerikan romantik komedi filmlerinden tanıyoruz. Yine filmlerden öğrendiğimiz üzere; o ökseotu Noel arifesinde kapıların üstüne ya da eşiklere asılıyor, kazara ya da bilerek altında duran kişiler öpüşmezse tüm yıl bolunca kötü şansın peşlerini bırakmayacağına inanılıyor. Bu öpüşme zorunluluğu bazıları için utanç verici bir deneyim olsa da, genel olarak neşeli bir eylem olarak kabul ediliyor. Peki, nereden mi geliyor? Kim bilir? Adı üstünde gelenek, birileri yapmış, bugüne gelmiş, başkaları da sorgusuz sualsiz yapmaya devam ediyor. Oysa biraz araştırınca pek çok renkli kapı aralanıyor ve hep o sonuca varıyoruz: Bir Hıristiyan geleneği olarak bildiğimiz diğer pek çok gelenek gibi ökseotu altında öpüşmenin de kökeni pagan mitleri.
Romantik dışkı
/

Bir simge olarak düşündüğümüzde üzerindeki minik beyaz top formundaki meyveleri, oval yapraklarıyla şirin mi şirin bir bitki bu. Ama o aslında doğadaki bazı ağaçların gövde ve dallarında biten, çoğu zaman ağacı sarıp öldüren bir asalak. Yani düşünülenin aksine yerden yetişen bir çalı ya da ağaç değil. Toprakta ya da suda yaşayamıyor. Ökseotunun İngilizcesi mistletoe. Dilbilimciler bu kelimenin “dışkılı dal” anlamına geldiği konusunda hemfikir. Aşk ve dışkı? Nasıl yani? Şaşırmayın, bu dışkı konusunun bilimsel bir açıklaması var.
Haberin Devamı
/

Bitkinin beyaz meyvelerinin en meraklı tüketicisi kuşlar.... Geçtiğimiz haftalarda kuş üvezini anlatmıştık. Bu da aynı kuş üvezi gibi kuşlar tarafından sevilen bir yemiş. Meyvenin mini minnacık çekirdekleri kuşların sindirim sisteminden geçip bozulmadan dışkı ile dışarı atılıyor. Bu sebeple dallara tüneyen ökseotu meraklısı her kuş, aynı zamanda dışkılarıyla bu bitkinin ağaçlar arasında yayılmasını sağlıyor. Dünya üzerinde yarı asalak ve tam asalak türleri mevcut. Buraya kadar çok da romantik sayılmaz değil mi?
Asalak aşk
/

Bitkinin gelişimi, çekirdeğin dışkı ile dala yapışıp dalın ta içine, bir anlamda damarlarına nüfuz edip, o damarlardan köke yürüyüp ağacın bütün yaşam enerjisini emmesiyle oluyor. Dışarıdan bir el uzanıp ökseotunu söküp daldan ayırmadığı sürece asalağın yaşamı ancak ağacın ölümüyle son buluyor. Şimdi aşk ile arasında bir bağlantı kurabildiniz mi? Her “Aşk” dendiğinde iki elini çenesinin altında kavuşturup “Ay ama aaaaaaşk” nağrası atan okuyucu, sizin için üzgünüz. Bugüne kadar kandırıldınız. O küçük kelime hiç de göründüğü kadar masum değil. Ruh emiciden hallice, çok tehlikeli bir tip. Yani “Aşk istiyorum” derken ne istediğimize dikkat etmek lazım. Biz, klasik edebiyatın yalancısıyız. Aşktan bahseden hangi klasik eser içinde özgürlük, sağlık ya da mutluluk barındırır ki? Doğasına aykırı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Bir de ökse konusu var. Ökse, bir çeşit macun. Otun dalları kesilip kaynatılınca ortaya çıkan yapışkan bir sıvı. Cani kuş avcıları ya da koleksiyonerleri bu yapışkan sıvıya buladıkları dalları ağaçlara tuzak olarak yerleştirip, dala konan ve oracığa yapışıp kalan ötücü kuşları bu şekilde avlıyorlar. Dünya genelinde bu şekilde avlanmak yasak ve para cezasına tabi, ama tabii ki daha bu ay başında Erzurum’da nesli tükenmekte olan bir vaşağı canice öldürüp bir de utanmadan sosyal medyada paylaşan o çirkin iki canavar gibi yasak delmek avcının pis kanında var. Para cezasının yaptırımı insanlıktan nasibini almamış olanlara karşı nedir, itina ile tartışılmalı.
Biraz da sihir
/

Hep bir kötülük, hep bir sıkışıklık hissi, yeter. Biraz da konunun tatlı tarafına bakalım. Bitkinin yapraklarının şifa olarak kullanılması tarih öncesi çağlara dayanıyor. Bugün bu kadar önemli kabul edilmesinin sebebi ise kuzey insanlarının inanış ve söylenceleri. Bundan binlerce yıl önce ökse otu Kelt rahipleri olan druidler için büyük önem taşıyormuş. Kutsal ağaç, hayat ağacı kabul ettikleri meşenin dallarında çok nadir görülen ökse otu, yeşerir yeşermez bir ayin düzenleyerek ağaçtan ökseotunu altın bir orakla kesip alırlarmış. Bembeyaz şeffaf meyveleri yüzünden dolunayla da ilişkilendirilen ökseotunun toplanması ayini, druid toplumlarındaki en önemli ritüelmiş.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Druid rahipleri için her türlü zehrin panzehri olan bu ot, gizemli ve sihirli kabul edilir, onunla hazırlanan bir karışımın kısır hayvanları iyileştirip doğurmalarını sağladığı düşünülürmüş. Bu arada şifa dediğimizde hep bitkinin yaprak ve dal kısımlarını kast ediyoruz. Her ne kadar kuşlar bayıla bayıla yese de o beyaz küçük meyveler bizim için zehirli. Fazla tüketildiğinde öldürücü olabiliyor.
/

Bitkinin bir diğer ilginç yanı da her ne kadar tutunduğu dallar kışın yaprak döken ağaçlara ait olsa da kendisinin kış boyunca yemyeşil kalması, hatta kış ortasında, Şubat-Nisan arasında çiçek bile açması. Bu durumun, bitkinin doğurganlıkla eşleştirilmesinde önemli rol oynadığı düşünülüyor. Ayrıca druidler hep yemyeşil kalan ökseotunun tutunduğu ağacın ruhu ya da özü olduğuna inanırlarmış.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Modern tıp bitkinin doğurganlık tetikleyici özelliğini henüz kanıtlayabilmiş değil ama günümüzde ökseotu özünden yapılmış ilaçlarla AIDS ve kanser tedavisi uygulayan kişiler bulunuyor. İlaç sanayiinde sinir yatıştırıcı, sindirim sistemini düzenleyici ve güç artırıcı olarak kullanılıyor ve sara hastalığına karşı olumlu etkisi bulunuyor. Ayrıca zehirli meyveleri Güney Doğu Anadolu Bölgesinde yakı sakızı ile karıştırılıp romatizma tedavisinde kullanılıyor.
Nordik öpücük: Baldur’un ölümü
/

Ökseotu altında öpüşme geleneği bir İskandinav efsanesinden çıkmış, o coğrafyadan da fetihler sayesinde Büyük Britanya topraklarında yaşamakta olan Keltlere geçmiş. Biliyorsunuz İskandinav derken aslında Vikingleri kast ediyoruz. Onların da kendilerine has bir panteonu yani tanrılar sistemi var. Bu sistemin en büyük tanrıçası büyücü Frigg, Yunan mitolojisindeki Hera’nın karşılığı ve büyük tanrı Odin’in karısı. İkisinin oğlu Baldur ise doğduğu andan itibaren tüm panteonun en sevilen tanrısı olmuş. Hikaye şöyle:
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Herkesin neşe kaynağı olan Baldur bir gün kötü rüyalar görmeye başlar. Babasının sarayındaki rüya yorumcuları ve büyücüler bu rüyaları çözümlemekte yetersiz kalırlar. Tanrı Odin hiç vakit kaybetmeden sekiz bacaklı atı Sleipnir’e atladığı gibi yeraltına, ölüler diyarına bir kahine danışmaya gider. Başka bir kılıkta girdiği ölüler diyarında gördüğü manzara karşısında şaşırır. Sarayın bütün odaları muhteşem bir festivale hazırlık için süslenmiştir. Uyumakta olan kahini uyandıran Odin, kadına ölüler diyarının kim için bu kadar hazırlandığını sorar. Kadının cevabı “Onur konuğumuz Baldur için hazırlandık” olur ve sevilen tanrının sonunun nasıl olacağını neşe içinde anlatmaya başlar. Misafirin yüzündeki acıyı gördükten sonra ise onun aslında Odin olduğunu anlar ve susar. Aldığı haberlerle üzüntüden yıkılan Odin, Asgard’a yani gökteki evine döner ve eşi Frigg’e kötü haberi verir.
/

En sevgili evladının öleceğini öğrenen anne, tüm evreni dolaşıp her hayvan, bitki ve insanı tek tek ziyaret edip oğluna zarar vermemelerini ister ve hepsinden söz alır. Baldur’a hiçbir şeyin zarar veremeyeceğini öğrenen diğer tanrılar bu durumdan bir oyun yaratırlar. Baldur’u ortalarına alıp ellerine geçen her türlü nesne ve hayvanı onun üzerine fırlatırlar ve bu nesneler pırıl pırıl parlayan Baldur’a zarar vermeden üzerinden sektikçe kahkahalarla gülerler.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Ama kötülük tanrısı Loki, kılık değiştirip laf arasında Frigg’e gerçekten evrendeki tüm nesne ve canlılardan söz alıp almadığını sorar. Frigg “Hayır” der. “Sadece ökse otundan söz almaya gerek duymadım, çünkü o çok zararsız küçücük bir bitki. Oğluma ne yapabilir ki?” Bunu öğrenen Loki hemen bir ağaçtan ökseotu dalı kesip tanrıların yeni oyununu oynadıkları alana gelir. Kör tanrı Hodr’a yönelir ve şöyle der: “Oyunun dışında ve eğlenceden uzak kaldığın için kendini kötü hissediyorsundur şimdi sen. Bak, sana bir oyuncak getirdim. Al bunu, ben senin elini Baldur’un olduğu noktaya yönlendireceğim. Sana at deyince dalı fırlatırsın.” Hodr onaylar ve dalı Baldur’a fırlatır. Ökseotu dalı vücuduna değer değmez tanrı olduğu yere yığılır ve ölür.
/

O an panteonun tüm tanrıları ne yapacaklarını bilmez halde oldukları yerde kalırlar. Çünkü bunun kurdukları evrenin sonunu getirecek kıyamet gününün ilk kehaneti olduğunun farkındadırlar. Durumu öğrenen Frigg, oğlunun başucunda bir ona bir ökseotuna bakarak gözyaşı döker. Tanrıçanın gözyaşları ökseotu üzerindeki küçük beyaz şifalı meyvelere dönüşür. Frigg bu meyveleri toplayıp ezerek bir merhem yapar ve bu merhemle oğlunun yarasını iyileştirir. Baldur hayata döner. Sevincinden ne yapacağını şaşıran Frigg, ökseotunu kutsar ve altından geçen herkesi öpeceğini söyler ve bu sözünü yerine getirir. Tanrıça tarafından öpülmek ve kutsanmak isteyen insanların yeni yılda giriş ve eşiklere ökseotu asması gelenek haline gelir.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Kıssadan hisse
/

Hikayenin bir çok versiyonu var. Bu sadece biri. Daha ciddi versiyonlarda Baldur ölüler diyarından dönemiyor. Ancak kıyamet günüyle düzen tamamen alt üst oluyor, kaosun ardından yeni bir düzen başlıyor. Baldur o zaman hayata dönüyor. İşin ilginç tarafı bu hikayenin “Kıyamet Günü”nden bahseden en eski hikaye olması. Mevcut düzenin alaşağı olması kehaneti, tüm yönetici kesimin bunun korkusuyla yaşaması ve kıyamet belirtisi gibi kavramların tek tanrılı dinlerden önceki ifadesi bu çok eski hikayede izlenebilir. Buradan aşk konusuna nasıl gelindi, hiçbir açıklaması yok. Ökseotu altında öpüşmek, hikayeye bakılırsa sadece aşıklara mahsus değil ama tüketim çılgınlığı aşk olmadan nefes dahi alamadığından bu herkesi kapsayan ve bolca sevgi ihtiva eden gelenek de sonunda birbirine aşık kadın ve erkeğin üzerine kalmış, ökseotu da aşkın simgelerinden biri haline gelmiş.
Ökseotundan kolay çelenk yapımı
/

Ökseotunun druidler için sihirli bir bitki olduğundan bahsetmiştik. Bitkiyi kapı eşiklerine asmak da yine bir Kelt geleneği. İster ters çevrilmiş buket ya da top şeklinde bir aranjman şeklinde tepeden sallandırın, isterseniz kapı çelengi olarak değerlendirin, ökseotu evinizi kötü enerjilerden koruyacak. Çelenk yapımı için ihtiyaçlar; galvaniz tel, çiçekçi teli, ökseotu dalları, çiçekçi makası. Galvaniz teli bir kaç kez dolayarak istenen çapta iki tane tel çember yaratıyoruz. Ucunu kilitliyoruz. Çemberin uçlarının birleştiği yere çiçekçi telini de sabitliyoruz.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Kalın saplarından ayırdığımız ökseotu dallarını tek tek çiçekçi teli yardımıyla çemberlerden ilkine sabitliyoruz. Dalların çembere sabitlenmesi işi sabır gerektiren bir detay, göründüğü kadar kolay değil. Yavaş yavaş ve her bir dalı sıkıca telle sararak bir sonrakine ilerlemek gerekiyor.
/

Meyveli dallarla sadece yapraklı dalların oranına dikkat ederek sarmaya devam ediyoruz. İlk çemberin tamamı bittikten sonra ise ikici çemberi ökseotu ile sarmaya başlayabiliriz.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

İki çember de bittikten sonra sırt sırta birbirlerine sabitliyoruz ve zengin bir çelenk elde ediyoruz. Tel çembere, sarma işini bitirdiğimiz yerden bir ip bağlayıp aranjmanı kapıya asabilir ya da yemek masasının ortasında mum, fener gibi detaylarla birleştirerek değerlendirebilirsiniz.
/

Aynı çelengi üzeri yosun kaplı ıslatılmış oasis köpük üzerine de uygulayabilir, yaratıcılığınızı konuşturup aralara okaliptüs, sarmaşık ve çam dallarıyla kozalaklar ekleyebilirsiniz.